Namazı Terketmenin Hükmü



Yüklə 1,73 Mb.
səhifə9/17
tarix19.10.2018
ölçüsü1,73 Mb.
#74965
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   17

“Kasten namazı vaktinden çıkaran kimse bu namazı başka bir vakitte kılması ona caiz olmaz. Çünkü o uyuyan ya da unutan kimse değildir. Muhakkak ki Rasulullah (s.a.v.):

“Kim uyuyup ya da unutup namaz kılamayacak olursa hatırladığı zaman kılsın.”160 buyurmuştur.”

Devamla:


“Kasten namazı kılmayan dolayısı ile uyku uyuyan ya da unutan kimse pozisyonunda olmamaktadır” demiştir.

(160) Sayfa: 67’de bu hadis geçmişti.

Yine şöyle demiştir:

3Kasten kılmayanı bu ikisi üzerine kıyas etmek caiz değildir. tıpkı avı öldürenin bizlere yeterli gelmediği gibi.”

Nitekim Cumhur ulemaya iki meselede muhalefet etmişlerdir. Kendisi, tabiinden bazılarının bu konuda -müslüman alimler bu rivayetin şaz olduğunu belirttikleri halde- şaz olan rivayeti musteti etmeyi zanetmektedir. şüphesiz ki kendisi alimlerden delil getirmekte olup, onlara uymakla memurdur. Dolayısı ile bu zahiri olan zat hem nazar ve hem deitibara muhalefet etmektedir. Değerli alimler topluluğunda şaz olarak ortaya çıkmaktadır. Kendisi aynı zamanda bu konuda gittiği usulde akıllara sahih ve doğru deliller de getirmemektedir.”

Delillerden birisi de şudur:

3şüphesiz ki namaz; -tıpkı oruç da olduğu gibi- vaktinden sonra hem kılınır ve hem dekaza edilir. şayet, kendilrine rucu etmek ve onların yollarından çıkmayı terketmekle- onlardan şaz olarak emreden ümmet, icma etmiş de olsa, şu gelen hadiste delilden ihtiyaçsız kalır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

3Her kim güneş batmadan ikindinin bir rekatına yetişirse ikindiye yetişmiş olur. Kimde güneş doğmadan önce sabahın br rekatına kavuşmuşsa sabaha kavuşmuş olur.”161

(161) Sayfa: 75’de tahrici geçmişti.

Nitekim hadiste de kasten terkeden unutan kişiden istisna edilmemiştir.

Yine “kaffe” adlı eserden nakledildiğine göre rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

3Her kim batmadan önce ikindi namazında bir rekata yetişirse, ikindi namazına tamamını battıktan sonra kılar.”162

(162) Buhari: 2/32, Mevakitte: Gruptansonra kim hak dinin bir rekatına kavuşursa babında ebu Hureyre şöyle demiştir: “Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Sizden biriniz güneş batmadan önce ikindi namazının bir secdesine yetişirse namazını tamamlasın...3 hadisi. Buradaki “Secde” rekat demektir.”

Bu da hepsine göre vakit çıktıktan sonradır. ikindi namazının hepsinikasten kılamayanın, unutanın ve tefrit gidenin bunu kılması aeli ile, bazısının amel edilmesi arasında bir fark yoktur. Ne nazar ve ne de iibar açısından da!” Başka bir delil ise şudur:

“Savaşta müşriklerin dikipte alıkoymalarından ötürü, güneş batana dek öğle ve ikindiyi Hendek günü ne Rasulullah (s.a.v.) ve ne de ashabı kılmıştır. (Güneş battıktan sonra kılınmıştır). o gün uyumamış, unutmamış olduğu ve müslümanlarla kafirler arasında büyük çekişmeli bir savaşda o gün olmadığı halde, öğle ile ikindiyi geceleyin kılmışlardır.”163

(163) Sayfa: 72’de tahrici geçmişti.

Başka bir delil de şudur:

“Rasulullah (s.a.v.) Hendek günü ayrılınca, Medine’de ashabına:

“Sizden biriniz beni Kurayza’ya varmadan ikindi namazını kılmasın.” diye buyurmuştur.164

(164) Buhari: 2/314, Meğazi bölümünde: Hiziplerde Rasulullah’ın (s.a.v.) yeri ve Beni Kureyza’ya çıkarma yapması babında; Müslim: 1770, Cihad ve Siyer’de savaşta mübadiren olmak ve iki mutearız olan işin en önemlisiin takdimi babında rivayet etmişlerdir. Dikkat et! Bu hadis Müslim4in kitabında: Zuhr (öğle) lafzı ile olup Buhari’deki (ikindi) lafzının yerine gelmiştir. Hafız: “Fetih” adlı eserinde 7/314 şöyle demiştir: 3Bazı alimler bu iki rivayetin arasını bazıları emirden önce olur ihtimalinden dolayı cem etmişlerdir. Öğleyi kılıyor idi. Bazıları da onu kılmadılar3 demiştir. o namazı kılmayanlara da: 3Hiç biri öğleyi kılmasın” denilmiştir. Kılana da: “ikindiyi kimse kılmasın3 diye denmiştir. Bazı alimlerde bunu onlardan bir taifenin olduğu taifeden sonra gitmeleri ihtimali ile cem etmişlerdir. dlayısı ile ilk taifeye: “Öğle namazı”, ikinci taifeye ikindi namazı” denilmiştir. Bu ikisi de cem edilir. Bunda bir beis yoktur. ancak hadisin mahrecinin bir olması uzak düşmektedir. Çünkü şeyhayn’da baştan sonuna dek tek senetledirler. Dolayısıyla da isnadlarındaki ricalden hepsinin, iki yönlü olarak anlatılması uzak düşürmüş oluyor...” Daha sonra şöyle demiştir: “Bana göre zikredilen bu lafızdaki ihtilaf, bazı ravilerin hıfzından kaynaklanmaktadır...”

Bunun üzerine mübadiren yola çıktılar. onlardan bazıları sözleşilmiş vakit çıkar korkusu ile Beni Kurayza4ya varmadan ikindiyi kılarken, bazıları da Rasulullah’ın (s.a.v.):

3Sizden biriniz Beni kureyza4ya varmadan ikindiyi kılmasın”

kavlindendolayı güneşin batışından sonra Beni kureyza’da ikindiyi kılmışlardır. Nitekim rasulullah 5s.a.v.) her iki taifeye de bir şey söylememiştir. üstelik hepsi de uyanık olup unutmuş dadeğillerdi. Bazıları da vakit çıkana dek tehir etmiş sonra dakılmışlardır. Bunuda şüphesiz rasululah 5s.a.v.) biliyord ve onlara:

3şüphesiz ki namazı vaktinde kılmadın, vakti çıktıktan sora kaza edemezsin” de dememiştir.” Başka bir delil:

“Buda Rasulullah’ın (s.a.v.) şu kavlidir. “Benden sonra namazlarını vakitlerinin ilerisine tehir eden idareciler bulunacaktır.” Bunun üzerine (ashab) “onlarla beraber namaz kılalım mı?” deyince “evet” diye buyurdular.

Bize, Abdulvaris bin süfyan hadisi tahdis etti. On da Kasım bin Esbağ, onada İshak bin Hasan El- harbi,Ona da Ebu Huzeyfe Musa bin Mesud, Ona da Süfyan Es-sevri hadisi tahdis etmiştir.Oda Mensur bin Hilal bin Yessaf’dan , O da Ebil Müsenna El-hansi’den rivayet edip şöyle demiştir “Bana Ubade bin Samit in hanımından gelen habere göre Ubade bin Samit şöyle demiştir. “biz Rasulullah (s.a.v. )ile beraberce oturur iken şöye buyurdular .”Benden sonra bazı idareciler gelecek .Onları bazışeyler engellecek, taki onlar namazlarını vakitinde kılmayacaklardırda.” Bunun üzerine (ashab) “Ya Rasulullah onlarla birlikte namaz kılalımmı? “diye sorunca Rasulullah (s.a.v.) “Evet” diye buyurdu.”165

(165) Ahmed: 3/314, 315.

Ebu Ömer şöyle dedi.”Ebu Müsenna el-hansi .Emlüklü olup sika bir ravi ‘dir. “

İşte bu hadiste; Rasulullah (s.a.v.) vaktinden ileriye namazın tehir edilmesini mübah saydığı alaşılmaktadır. Nitekim:

“şüphesiz ki namaz sadece vaktinde kılınır.”

demiştir. İdarecilerin namazlarını, vakit çıkana dek tehir etmeleriyle ilgili hadisler gerçekten çokçadır. Beni Umeyye’den olan idarecilerin çoğu cumayı güneşin batma anında kılarlardı.166

(166) Bak. abdurrezzak’ın 3Musannaf” adlı eseri: 3792, 3795.

Nitekim Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

3Muhakkak ki tefritçi ancak, namazını başka bir vakit gelee dek kılandır.”

Bu hadisle öğle namazının vaktinin, hali hazırda ikindi namazının vaktinin girmediği zaman olarak tarif etmektedir.

Nitekim bu hadis birçok sahih yönle yine Rasulullah’tan (s.a.v.) mevcuttur. Bunların bazısını “El-İstizkar” adlı kitabın başında “vakitler” bölümünde zikrettim.”

abdullah b. Muhammed b. raşid bize hadisi tahdis etti. Ona da Hamza b. Muhammed b. Ali, ona da Ahmed b. şuayb en-Nesevi, ona da Suveyd b. Nadr, ona da Abdullah -yani ibnil Mübarek- hadisi tahdis etti. O da Süleyman b. Muğire’den, o da Sabit’ten, o da Abdullah b. Rebah’dan, o da Ebu Katade’den, şöyle demiştir:

“Muhakkak ki Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Ukuda tefrit olmaz. Tefret ancak, diğer vakit girinceye dek namazı kılmamaktadır.”167

(167) Sayfa: 68’de geçti.

şüphesiz Rasulullah 5s.a.v.) bunu yapanı ifratçı diye isimlendirmiştir. Tefritçi ise mazeretli değildir. özür yönünden tüm alimlere göre uyuyan ve unutan kimse gibi değildir. Muhakkak ki Rasulullah (s.a.v.) tefritinden az bir bölüm de olsa işleyenin namazını caiz kılmıştır.

ebu Katade hadisinde rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

3Yarın gelince, vaktinde namazı kılsın.”168

(168) Müslim: 681, Mesacid bölümünde: Geçen namazın kazası hakkında babda rivayet etmiştir.

İşte bu; hatırlamada ve hatırlamadan sora namaz için ifratçının eda etmesi hususunda en geniş ve en açık kavildir. şüphesiz ebu Katade’nin hadisinin isnadı sahihtir. ancak manasına, İmran b. Husayn’nın seferde Rasulullah’ın (s.a.v.) uyuyup sabah namazına kalkamayışı hakkında rivayet ettiği hadisi muarız olmaktadır. Bunun üzerine ashab:

için namazı kılmayalım mı? Ya Rasulallah!” deyince, Rasulullah (s.a.v.):

3Hayır. Muhakkak ki Allah (c..) size riba’den (farzdan) alıkoymayıp sonra da onu sizden kabul etmez.”169

(169) ahmed: 4/441; Hadiste Hasan el-Basri4nin ananesi bulunup, bu Mecma ez-Zevaid: 1/322’de, Taberani’nin “Evsat3 adlı eserindeki rivayettendir.

Nitekim bunun benzeri, Rasulullah’tan (s.a.v.) Ebu Hureyre hadisinden de rivayet edilmiştir.170 Bunların hepsinin isnatlarını biz “Tevhid” adlı eserde zikrettik.

(170) Müslim: Rakam 680; mesacid bölümünde: Kaçan namazın kazasının müstehipliği ve kazanın acele edilmesinin müstehaplığı babında; Nesai: 1/298, Mevakid: Namazı kaçıran nasıl kaza eder babında; ahmed, müsnedinde: 2/428, 429.

Abdurrahman b. Alkame Es-Sekafi -kendisi ashabtan zikrolunmuştur- rivayet edip dedi ki:

“Sekif topluluğu Rasulullah’ın (s.a.v.) yanına geldiler. Ona sorular sormaya başladılar. O zamanda öğleyi ikindi ile beraber olmadan kılmamıştır.”171 İşte bundaki en az olan 5miktar), içinde meşguliyeti, işi vs. olduğundan dolayı, kıldığı namazın vaktinden tehir edilişidir. abdurrahman b. Alkame’de tabiin’in sikalarından ve büyüklerindendir.

(171) Nesai: 6/279; umri bölümünde: Kocasının izni olmadan kadının bir atiyye vermesi babında; ishak b. Rahaveyh, Yahya El-Hamaniy, ebu Davud et-Tayalisi, 3Müsnetlerinde” Ebu Huzeyfe, o da abdulmelik b. Nesir, o da abdurrahman b. Alkameden gelen yollarla rivayet etmişlerdir. ebu Huzeyfe ve abdulmelik mechul kimselerdirler.

“şüphesiz alimler; namazı kasten vaktinden çıkarıp da kılmayanın Allah4a bir asi kul olduğunda icma etmişlerdir. Bazıları da bunun büyük güahlardan biri olduğunu söylemiş, asi olanın günahından dolayı pişman olması ve tevbe etmesi, ve daha dönmemeye itikad etmesinin gerekli olduğu hususunda icma da etmişlerdir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

3topluca yüce Allah4a tevbe edin ki felaha ulaşasınız.” (Nur: 24/31)

Her kim Allah4a ya da kullarına hakkı gerekli kılıyorsa, ondan çıkması o kişiye gerekli olur. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) Allah’ın hakkını insanların haklarına benzetmiştir ve:

“Allah’ın hakkı ifa edilmeye en layık olandır.” diye buyurmuştur.”172

(172) Sayfa: 84’de geçti.

Ne acayiptir ki: Bu zahiri olan kişin nakz ettiği bu (yanlışının) aslı onun cealetinden ve şazlara olan sevgisinden kaynaklanmaktadır. Gerçek ashabı, icma ile farizalardan vacip olan konu hakkında: “Ancak bu misli gibi bir icma ile düşer ya da kabul edilmesinde ihtilaf bulunmayan sabit sünnet ile düşer. Nitekim beş vakit namaz icma ile vaciptir (farzdır). Sonra dadeğerli alimlerin görüşlerinin dışında bazı şaz olan ihtilaflar türedi. Bunu da, bu konuda sünnetten rivayet edilmeyen (asılsız sözler) takip etti. Bu da, vücubiyetinde icma edilen bir farizayı ortadan kaldırma, aslını nakz etme yoluna giriverdi ve kişi de nefsini unutu verdi.”

Sonra da şunu zikretmiştir:

“şüphesiz Davud ve arkadaşlarının mezhebinde: Kişi kasten namazı kaçıracak olursa o namazın kazasını yapması vaciptir.” Sonra da:

“İşte bu Davud’un görüşüdür. işte bu zahirilerde bir yöndür. Ben o zahiriyi halef ve selefin mezhebinin cemaatından çıkmış olarak görüyorum. aynı zamanda bu kişi fakihlerin topluluklarına da (bu görüşleri ile) ihtilaf etmektedir, onlara şaz düşmektedir. Nitekim kişi ilimden şaz olanları almakla ilimde önder olamaz. Kendisi kitabında, sahabe ve tabiin’den bir selefin olduğunu vehm etmiştir ki bu da ondan kayaklanan bir cehaletten başkası değildir. Nitekim İbni Mes’ud’dan da, Mesruk’dan ve ömer b. Abdulaziz’den, Yüce Allah’ın:

“Namazı zai ettiler.” (Meryem: 19/59)

ayeti hakkında bunun namazı vaktinden tehir etmek manasında olduğunu, aksi taktirde namazı terkederlerse kafir olacaklarını173 onlardan da zikretmiştir. Nitekim kendisi, kasten namazı terkedenin tekfirine dair bir söz söylememiştir. Eğer namazın ikametini yapmadığı zaman. aynı zamanda namazı o ikrar ediyorsa onu öldürmeyi de gerekli kılmamıştır. şüphesiz onlara muhalefet etmiştir. öyleyse onlara nasıl delil getirileek? Bilinen şu ki: Namazı kaza yapan kimse namazın zai olmasıdan datevbe de bulunmuş olmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“şüphesiz ki Ben, tevbe edip, iman edecek ve salih amel işleyecek sonra da hidayet üzere olacak kimse için çokça bağışlayayım.” 5Taha: 20/82)

Namazı zai edenin tevbesi ancak eda ettiği vakit sahih olur. Tıpkı insanın borcunun ancak eda edilmesi ile sahih olacağı gibi. Her kim namazı kaza etse sonra da ifrat etse o (namazında) ve sonra da tevbe etse ve salih amel işlese, şüphesiz ki allah (c.c.) iyilik işleyenin ecrini asla zai etmez.”

(173) tahrici geçmişti.

Selman’dan şöyle dediği zikrolunmuştur:

3Namaz bir terazidir. Her kim ifa etse ona da ifa edilir. Her kimde azaltırsa o zamanda siz mutaffifin suresind yüce Allah’ın neler buyurduğunu bilmektesiniz.174 Bu da hakkında hücceti olmayandır. Çünkü manasının zahirinde mutaffif (eksik yapan); bazen namazının, rüküsunun, secdesinin, hadlerinin kemalatını yapmayan kimse olarak anlaşılmaktadır. şayet vaktinde kılsa bile.”

(174) Taberi tefsiri: 16/74’de zikretmiştir.

İbni ömer’den (r.a.) zikrolunduğuna göre şöyle demiştir:

3Namazı vaktinde kılmayanın namazı yoktur.”175

Biz de:

3Kamil cüzleri ile namazı yoktur” deriz. Hadiste geldiği gibi:



“Mescidin yanındaki komşu (ev halkı için) sadece mescitte kılınan namaz vardır.”176

Başka bir hadiste ise:

3emaneti olmayanın imanı yoktur.” buyurulmuştur.177

(175) abdurrezzak Musannıf: 3750’de Sevri, o da ebu Nasr, o da Salim b. ebil cad, o da Selman’dan rivayet etmiştir.

(176) Beyhaki: 3/257; Darekutni: 1/161; ebu Hureyre hadisinden rivayet etmiştir. İkisinin isnadında Süleyman b. Davud Yemani vardır. Buhari ve Ebu Hatim’in dediği gibi onun hadisleri münkerdir. Buhari şöyle dedi: 3Ben kime münkiril hadis dersem onun rivayeti helal olmaz.3 Darekutnide de Cabir hadisinden rivayet edilmiştir. isnadında Muhammed b. şikkin vardır kendisi zayıftır. Bu yüzden de ibni Hacer “Telhis” adlı eserde sayfa: 123’de: “Mescidin yanındaki komşu sadece mescitte...3 ile ilgili hadisin insanlar arasında meşhur olduğunu ve zayıf olduğunu bunu sahavi4nin de: 3Mekasid” adlı eserinde: İsnadları zayıftır” dediğini” belirtmiştir.

(177) Sayfa: 81’de geçmişti.

Her kim namazı kaza ederse şüphesiz onu kılmış demektir. Terki ile amelini unutmasından da tevbe eder.” İşte bu manada zikrolunanların hepsi sahih değildir. onun bunda hiçbir delili de yoktur. çünkü zahiri tevil ettiklerinin tersine olmaktadır.

Fasıl


Vaktinden sonra sıhhatini ve kabülünün men edenler şöyle demişlerdir:

“şüphesiz siz yıldırımları kopartıp şimşekler çaktınız 5ateş püskürttünüz)! anlattıklarımızda, selef mezhebinden naklettiklerimizde ve delillerimizde insaflı yönden bunlara davranmadınız.

şüphesiz ne biz ve ne de başka islam ehlinden olan asla: 3Muhakkak ki namazın vaktinin çıkışı ile namazın düşeceğini ve celbettiklerinizle de bize celbetmeniz, ayıbınızı da üzerimize ayıplamanıza dek bu (namaz) vacip olarak da geriye kalmaz” sözünü söylemez. Bilakis bizim ve hikaye ettiğimiz sahabe ve tabiin sözleri, namazı tehir eden ve kaçırandiye belirtilen sözlerinizden daha şiddetlidir. Çünkü kesin olarak akıbeti belirir. Sonra da tevbe hariç bunu tedarik etmeye bir yol olmamakta ve günah lekesine ve istinaf ameline bulaşmaktadır.

Nitekim biz redetmenize hiçbirçıkar yol bulunmayan delilleri zikrettik. Eğer red edecek bir yol bulmuşsanız o zaman ilminizi konuşturun. Hani nerede? ve kiminle birlikte? Muhakkak ki maksad sadece Allah’a ve Rasulüne itaat etmek getirdikerini dered edilecek olanları açıklayacağız. Sizin:

“Güneşin doğmasından sonra kıldığı namazdan ötürü ibni abbas’ın sevinmesi. Çünkü bunu, Rasulullah4ın (s.a.v.) ashabına ve diğer ümmetine, allah4ın kullarına -şayet vakitlenmiş de olsa- vaktinde kılamayanın kaza etmesine, unutarak olsun uyumuş olsun ya da kasten terketmiş olsun 5kaza) edip kılacağına birer muradının olduğunu öğretmesine bir sebebin olduğunu” söylediğiniz sözünüz; şüphesiz bunu ibni abbas’ın kesin olarak böylece dilediği sizin varsayımlarınızdır. Bilinen şu ki; ibni abbas’ın sözü, bu delalet yönlerden hiç birisine uymamaktadır. Ou anımsatmaz bile. Üstelik İbni abbas’ın bundan dolayı sevinmesi Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı ile beraber namaz kıldığı, onların yaptığı gibi yaptığı, sahabelere gelen ecir nasibi gibi kendisine de ecrin gelebileeği için çokça sevinmiş de olabilir! Bu namazında böyece olduğunun has kılınmış olması, işitecek kimsenin bu namazınkuşluk olduğuna dikkatleri çekmektedir. Dolayısı ile güneş doğduktan sonra namaz kılndı. Nitekim bunun nakis bir namaz olduğu, onda ecrin bulunmadığı zannedilemez. 3Ne dünya ve ne de içindekiler beni bunun kadar sevindirmiştir” sözünden de, sizin İbni abbas’tan anladığınız bu fehimden (anlayıştan) daha evlada değildir. Belki de bununla, uyuyup ta namazını kılamayan, tehir etmede ifrata kaçmayan hakkında ümmetin uyması için, Allah’ın rahmetinden olduğunu kastetmiştir. Öyleyse onun, bundan dolayı sevinmesi hakkındaki sözü, nasıl olurda namazı kılmayana, kasten gece namazını gündüze, gündüz namazını da gece vaktine tehir edenin yaptığı bu fiilinin ondan sahih olacağına, kabul edilih zimmetinin de beri olacağına delalet edebilir?

Bunların, ibni abbas’ın sözünden anlaşılması, en hayretle karşılacak bir meseledir. Dolayısıyla onun sözünden sizin böylece algılamanızın nasıl türediğini ve hangi yollarla böylece anladığınızı bize haber verin?

Fasıl

Sizin: “şüphesiz ki unutmak arap lugatinde terketmek manasına gelmektedir. Yüce Allah’ın buyurduğu gibi:



“Allah4ı unuttular, allah ta onları unuttu.” (Tevbe: 9/67)

vs. diye” sözlerinize gelecek olursak; Evet! Allah’ın verdiği ömür hakkı için diyorum ki: unutmak Kur’an4da iki yönde olmaktadır. Terk olan unutmak ile sehv olan unutmak. ancak hadisi kastenterk manasındaki unutmaya haml etmek dört yönle batıldır:

1- Rasulullah (s.a.v.)

“Hatırladığı vakit kılsın”

diye buyurmuştur. Bu da gösteriyor ki, buradaki hatırlama kavramı sehv manasındaki hatırlamadır. Kasten unutma manasında asla değildir. aksi taktirde hadis: “Hatırlayacağı vakit” şeklinde olur ki bu kelamda da bir fau’de yoktur. Dolayısı ile unutmak hatırlama ile kabul görürse ancak sevh unutması olur.

Ayette buyrulduğu gibi:

“Unuttuğun vakit Rabbini hatırla!” (Kehf: 18/24)

Hadiste ise şöyle buyurulmuştur:

“Unuttuğum zaman bana hatırlatın.”

(178) Buhari: 3/75, Sehv’de: Beş rekat kıldığı zaman babında; Müslim: 572 Mesacid: Namazda sehv ve bundan dolayı secde etme babında rivayet etmişlerdir.

2- Rasulullah (s.a.v.):

“Bunun keffareti, hatırladığı zaman onu kılmasıdır.”

diye buyurmuştur. Malumdur ki: Kim kasten namazı terkedecek olursa, vakitten sonra kaçırma günahı ondan kefaret olmaz. işte bunda ümmet arasında bir ihtilaf yoktur. Nitekim bunu Rasulullah’a (s.a.v.) nisbet etmek caiz değildir. öyleki; hadisin manası: Kim namazı kasten vaktinden çıkana dek terkedecek olsa, günahının kefareti vakitten sonra kılacağı namazdır” diye kalıverir. işte bu büyük kavlin şenaati sizin bize: “Fayda vermez, kabul olunmaz” diye söylenilen bizim şenaatimizden daha büyüktür. Öyleyse bu sözlerinizin neresinden gelmektedir?

3- Hadiste unutan uyuyana mukabil gelmiştir. işte bu mukabele bunun sehv yapan olduğunu da gerektirmektedir.şeriat ehlinin bir cümlesinin dediği gibi:

“Uyuyan ve unutan da sorumlu tutulmazlar.”

4- şari olanın kelamında unutan kişiye bazı hükümler ta’lik edildiğinde, onun maksadı sehv yapan olmamaktadır. İşe bu kelamının tümünde bu kuralla gelmektedir:

“Kim unutarak yer ya da içerse orucuna devam etsin. Çünkü Allah (c.c.) onu yedirmiştir.”179

(179) Buhari: 4/135, Oruç’ta: oruçlu unutarak yer ya da içirse babında; Müslim: 1155, oruç’da: unutanın yemek yemesi, bir şey içmesi ve cima etmesi orucunu bozmaz babında; Tirmizi: 721; Ebu Davud: 2398’de rivayet etmişlerdir.

Fasıl

Sizin: “Yüce Allah her ikisinin de hükmünü eşit, benzer kılmıştır. Yani; Rasulü4nün dili üzere; kasten kılmayan ve unutarak kılamayanla vakitlenmiş namazın ve ramazan ayında diye vakitlenmiş orucun arasını benzer kılmıştır. öyleki her ikisinde de vakit çıktıktan sonra da kaza edilir. Dolayısı ile namazını uyku ya da unutmadan dolayı kılmayan nasıl nass edimişse -bizim vasf ettiğimiz gibi- aynı zamanda oruçta da hasta ve misafirin durumu da nass edilmiştir. ümmette bunda icma etmiştir.



Nitekim “El-Kaffe” adlı serde nakledildiğine göre: Her kim -Ramazan orucunun farz olduğunu bildiği halde- kasten orucu terkedecek olursa- ki bunu yapmakla çok şerli bir iş ve büyüklenme göstermiş olur. Sonra da bunlardan dolayı tevbe etse, o kişiye bunları sonuna dek kaza yapması düşer” ile ilgili kavlinize bazı yönlerle cevap verilir. Bunlar:

Sizin: “muhakkak ki Allah (c.c.), kasten terk edenle unutanın arasını eşit kılmıştır” diye söylediğiniz sözünüz mutlak olarak batıldır bir defa! asıl olarak yüce Allah’ın kasten terkedenle unutanın arasını eşit kılmasında bizim bu kasten terkeden hakkındaki kelamımızda bir defa o: Son derece tefritte bulunan ifratçı ve günahkar bir asidir” demektir. öyleyse namaz ve oruçta bu ikisinin hükmü arasında Allah’ın vereşitlik nerede bulunmaktadır?

aynı zamanda sizin: “Vasfettiğimiz gibi, uyuyan ve unutan hakkında nasslaşmıştır” sözünüze gelecek olursak; Namaz da zikredilen unutkanlık geçmişti. Bunu hangi yönle olursa olsun ahde hamletmek sahih omaz. aynı zamanda hadiste nass olarak beliren, uykunun bir benzeri olan sevih unutkanlığıdır. Kasten terkedene burada arz olunmaz. Oruçta, misafirin ve hastanın üzerine nass olmasına gelince; eğer her ikisi de kasten oruçlarını bozacak olurlarsa da namazdaki kasten bırakma hükmü gibi bun değerlendirmek mümkün olamaz.

Allah ve Rasulü’nün, namazı kasten ve şerli olarak vaktinden çıkanadek terkeden ile, hastalık ya da yolculuktan dolayı orucu terkedenin arasını -ta ki öbürü ötekisinden hükmünü alana dek- eşit kılmamışlardır. Hastalık ya da yolculuktan dolayı orucun ertelenmesi tıpkı uyku ya da unutmadan dolayı namazın tehir edilmesi gibidir. İşte bu ikisinin hükmünü Allah ve Rasulü eşitlenmiştir. Misafir ve hasta hükmünü oruçta, yüce Allah mazeret olarak kılmıştır. Rasulullah (s.a.v.) ta uyku ya da unutmasından dolayı namazı kılamayanı bu konu da mazeretli kılmıştır. Her ikisinin hükmünü de oruç ve namazda eşit kılmışlardır. Lakin kasten ve ifratı ile günah işleyen kişinin hükmü nerede? Mazeretli olan hasta, misafir unutan ya da uyuyanın hükmü nerede?

İşte bu da gösteriyor ki orucun hastalık ile bozulması, bazen vacip olup oruç tutması haram bile olabilmektedir. Yolculuktan dolayı bozulması da; selef ve halef’ten bir taifeye göre vacip olmaktadır. Onlardan başkalarına göre ise; bozmak (bu merhalede) oruç tutmaktan daha faziletlidir ya da her ikisi de eşittir. Veyahut başkalarına göre; Eğer zorlanmıyorsa oruç tutması bozmasından daha faziletlidir. Dolayısı ile tüm bu açıklamalara göre; namaz ve orucu kasten terketme, ve düşmanlık gösterme ilhakı, ilhakların en fasidi ve kıyasın en batıl olanıdır. işte bu konu bütün alimler indinde de gözden kaçmaz bir meseledir.”

Aynı zaman da sizin: “Ümmette bunda icma etmiştir.” Nitekim “El-Kaffe” adlı eserde nakledildiğine göre:

“Her kim Ramazan ayında kasten orucu tutmazsa -ki çok şerli bir iş işlemiş ve büyüklenmiş olur- sonra da tebe ederse, o kişiye kaza etmesi düşer” diye söylediklerinize, gelince size şunları söylemek gerekir:

“Bize öyleyse sahabelerden bu sözü söyleyen on tane sahabe bulun. Nitekim bunlardan birisi bile bunu söylememiştir, ona varacak bir yolda bulamazsınız. şüphesiz imamlar da bunu red etmiştir.

imam-ı şafii, ahmed b. Hanbel ve başkaları bu ilim elde edilmeyen icmaları, hilafla olduğunu, ihtilafın olmamasındaki ilimle olmadığı söylemişlerdir. şüphesiz ki bunda, sadece Rasulullah’ın (s.a.v.) getirdiklerinde zaruri olarak bilinen şeyler hariç, buna bir çıkar yol yoktur. şeri delillerin kendisine ikame olduğu sşeylere gelinecek olursa; bunu diyenin ilmi yeterli olmadığı için, bunun hükmünü nefyetmesi caiz değildir. Çünkü delilin medlulüne tabi olması vaciptir. Bunu söyleyenin ilminin olmayışı, olmayan bir yöne muarız olması sahih değildir. işte bu; kendilerine uyulan bütün imamların yoludur işte.”


Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə