Namazı Terketmenin Hükmü



Yüklə 1,73 Mb.
səhifə10/17
tarix19.10.2018
ölçüsü1,73 Mb.
#74965
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   17

Oğlu olan abdullah4ın rivayeti ile ahmed b. hanbel şöyle demiştir:

“Kim icmayı iddia etmişse (bu konuda) o yalancıdır. Nitekim insanlar ihtilaf etmişlerdir (belki)! işte bu, murisi ve sağır olanların davetidir.” Lakin şöyle demiştir:

3tebliğ edilmediğinden insanların ihtilafını bulmemekteyiz.” Mervezi4nin rivayetinde ise:

“Bir insanın 5bunda icma ettiler” demesi nasıl caiz olabilir ki? Dolayısı ile ben onların “İcma ettiler” dediklerini işe onları azarlamaktayım. Keşke: “Ben bunda muhalif bir kimse bilmiyorum” dese idi. Nitekim bu daha doğrudur” demiştir.

ebu Talib4in rivayetinde de şöyle demiştir:

3Bu yalandır. İnsanların (bu konuda) icma ettiklerini bilmiyorum” demiştir ve devamla: “keşke: “Ben bunda bir ihtilaf bilmiyorum” desin. işte bu insanların icma meselesi hakkında en güzel sözdür.”

ebul-Haris’in rivayetinde de şöyle demiştir:

3Hiç kimsenin icma olduğunu söylemesi yaraşır bir iş değildir. Belki insanlar ihtilaf etmişlerdir.” Muhammed b. Hasan’a münazarası esnasında İmam-ı şafii şöyle demiştir:

3Hiçbir kimsenin beldelerden ima ettikleri bilinene dek “icma ettiler” demeleri doğru değildir. Onlardan, evlerini inleten sözlerden de kabul olunmaz ve sadece bir cemaatin bir cemaatten haberi ancak yakın olur.3 (Sonra da) bana: “Bu gerçekten çok dar bir konudur” deyince, ben de ona: “Nitekim bu, darlığına rağmen mevcut da değildir” dedim.

Başka bir yerde ise şöyle demiştir:

“şüphesiz bu konudaki icma meselesinin zayıflığı ortaya çıkmış bulunuyor. Münazara eden kişide bu istemiş olduğu konularda aciz olduğunu görünce, münazara eden ona:

“Bunda icma var mıdır?” dedi. Bende: 3Evet. Elhamdülillahi Kesiran. Bilinmezliği olmayan bütün farzlar işte bunda icma vardır. Nitekim senin: “insanlar icma ettiler” dediğin zaman icma bu manaya gelir. Hiç kimseyi de sen, sana: “Ben icma değildir” diyeni bulamazsın. İşte bu, icmanın olduğunu doğrulayan kimsenin yoludur.”

Sonra da münazarasında hikaye ettiğine göre, uzun sözümü söyledikten sonra şöyle devam etmiştir:

“şüphesiz Rusulullah’tan (s.a.v.) sonra hiçbir kimse bu konuda bir icma belirtmedikleri halde, hiç kimsede bunda ihtilafa girmediği halde nasıl olurda senin zamanında bu icma olabiliyor ve bu (icma olmadığı halde) icma demenin ayıbı nasıl sana yeterli gelecektir?” Münazara edende: şüphesiz bu sizden bazılarınızın iddiasıdır” dedi. Bende: “Kendisinden idda edileni sen de övdün mü?” dedim. O da: “Hayır” dedi. Bende: “Öyleyse delillerin çoğu çürüttüğü halde, senin bu konuya girip -yolunda icmanın olmayacağı belli olduğu halde- nasıl da bu konuya giriverdin? Nitekim icmanın iddiasını terketme de (geçmişti)?! Dolayısıyla sen: “Bu icmadır” dediğin vakit kendi içinde de görüş açısını iyi yapmamış olursun. aynı zamanda sen yanıbaşındakilerin: “Allah bunu icma etmekten korusun” diyenleri bile duyarsın” dedim.”

İmam-ı şafii 3Es-Risale” adlı eserinde:

“İçinde ihtilafın olup olmadığını bilmediğimiz konularda icma olmaz” demiştir.

İşte bu icma meselesi hakkında, ilim ehlinin önderlerinin söyledikleri sözlerdir gördüğün gibi. Dolayısıyla maksada dönecek olursak deriz ki:

“Rasululah’ın (s.a.v.) ashabından:

“şüphesizki kim kasten vakti çıkana dek namazı özürsüz terkederse, o kişiye vakitten sonra kılması fayda verir, zimmeti hem kabul edilir ve hemde beri olur?” diyen kimdir acaba? Allah’a yemin olsun ki Allah (c.c.); Bizlerden ashaptan bir kimsenin bile bunu söylemediğini, açıkça söylediğimizi bilmektedir.

Nitekim biz öncede hikayeleri geçtiği gibi sahabe ve tabiin’den (bu konu ile ilgili görüşlerini) nakletmiştik. şüphesiz Hasan-ı Basri de söylediklerimizin aynısını açıkça belirtmiştir.

Muhammed b. Nasr El-Mervezi “Namaz” adlı kitabında şöyle demiştir:

3Bize İshak hadisi anlattı. Ona da Nadr hadisi anlattı. O da Eşas’den, o da Hasan’dan, şöyle demiştir:

3Kişi kasten tek namazı terkedecek olursa onu kaza edemez” Muhammed dedi ki: “Hasan’ın bir sözü iki manaya gelmesi muhtemeldir:

1- Kasten namazı terkettiği için küfrüne haml etmiştir. Bu yüzden de kaza etmesini gerekli görmemiştir. Çünkü kafir, küfrü anında farzlarda terkettiklerini kaza yapmakla emrolunmamıştır. 5Tevbe hariç hiçbir şeyi kabul edilmez).

2- Namazı terketmesi ile onu tekfir etmediği ihtimali. Kendisi yüce Allah’ın sadece belirli bir vakitte namazı kılmasını emrettiğini belirtmiştir. Dolayısı ile vakti çıkana dek onu terkederse, yerine getirmekle memur olduğu namazı vaktinde kılmadığı için -farzı terkettiği için- günah kazanmaktadır. öyleyse vaktinden sonra bunu kılacak olursa, o zaman emredilmemiş bir vakitte namazı kılmış olur. Nitekim emredildiği halde, bu kimsenin emrolunmayan bir vakitte bu namazı yerine getirmesi ona fayda vermez. Bu görüşte bakıldığı zaman hiç de karşı çıkılacak bir görüş değildir, şayet alimler bu tersine icma etmemişlerse de.” Dedi ki:

“Bu yolda giden kimse; vakti çıkana dek unutanda ve uyuyandada şayet Rasulullah’tan (s.a.v.):

3kim namazı unutarak ya da yatarak kılamıyacak olsa uyandığı vakit kılsın.”

hadisinin haberi gelmemiş olsa (o zaman başka). Fakat bunun gelmesi ile burada öğle namazını kılmayıp uyuyan kişiyi zikretmiştir. Nitekim bu namazı -bakışta kaza yapması gerekli olduğu halde- vaktin çıkmasından sonra kaza yapar. Rasulullah’tan (s.a.v.) böylece bir haber geldiğinden dolayı bu kişinin kaza yapması vaciptir. 5Başka), görüş açıları da iptal olmuş olur. Muhammed’de bunun hilafını açık olarak nakletmiştir. Kendisi bu ümmetin hilafına icma ettiklerini de zannetmektedir. Nitekim bu daiki manaya muhtemeldir:

1- İcma’nın ihtilaftan icmayı bozacağını öngörmemektedir. Nitekim bu iki mesele hakkında da bilinen ihtilaflar mevcuttur.”

“şayet haber (hadis) olmasaydı kıyas uyuyan ve unutanın kaza etmemesini gerektirirdi” ile ilgili sözüne gelecek olunursa, işte bu sizin zannettiğiniz gibi değildir. Çünkü uyuyanın ve unutanın vakti onların hatırlama ve uyanma vakitleridir. Nitekim önce de geçtiği gibi onların başka vakitleri olmaz. Allahu Alem.

Sizin: “Kaffe” adlı eserde nakledildiğine göre: ümmette; her kim Ramazan orucunu tutmazsa -büyüklenerek ve şerli olarak- o kimsenin kaza etmesinin hakkında icma ettikleri söz konusudur” ile ilgili sözünüze gelecek olursak: “Bunun hakkında gelennakiller de nerede öyleyse. Nitekim Rasulullah4ın (s.a.v.) ashabından birçok gelen (aksine olarak) rivayetler mevcuttur.”

Ehli Sünen’in ve Ahmed’in “Müsned”indeki Ebu Hureyre’den rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Her kim özürsüz Ramazan’da bir orucu bozarsa, oruç tutsa da bütün senenin orucu bozarsa, oruç tutsa da bütün senenin orucu ondan kaza etmez.”180

(180) Sayfa: 78’de geçti.

Bu rivayet bilinen bir rivayettir. öyleyse:

“Kim Ramazanı bozarsa ya da bir bölümünü tutmazsa onun misli gibi tutması ona yeterli olur” kavli ile ilgili Rasulullah’tan (s.a.v.) ya da ashaptan gelenrivayet de nerededir?”

Sizin:


“şüphesiz ki namaz da oruç ta ebedi olarak eda edilmesi gereken bir sabit borçtur. Dolayısı ile taktirlenmiş vakitten bu iki fariza çıkacak olursa, Rasulullah’ın (s.a.v.) şu hadisinden dolayı (kaza edilir).”

“Allah’ın borcu ifa edilmeye (yerine getirilmeye) en layık olandır.”181

(181) Bak. Tahrici sayfa: 84’de geçti.

ile ilgili sözünüze gelecek olursak bizler de bu delilin iki mukaddime olarak bina ederiz” deriz.

1- şüphesiz ki namaz ve oruç, bunları kasten terkeden kimsenin zimmetinde sabit birer borçtur.

2- Bir defa bu borç eda edilmesine mukabil olup, dolayısı ile eda edilmesi vaciptir.

İlk maddeye (mukaddime’ye) gelcek olursak; bu daha evla olup bunda bir ihtilaf yoktur. Hiçbir ilim ehlinin de, tehir etmesi sonucu kişinin zimmetinden bunun düşeceğini söylediğini bilmemekteyiz.

Sizlerde her halde bizim böylece söylediğimiz vehmine kapıldınız. Bizlere de çirkin davrandınız ve kötülülükte bulunmaya çalıştınız. Bizler bunu böylece söylemediğimiz halde ve hiçbir ilim ehli de bunu böylece kastetmedikleri halde.

ancak ikindi mukaddimeye gelecek olursak, işte ihtilaf konusu bunda vakidir. Nitekim sizlerde buna birer delil ikame edemediniz. Buna getirdiğiniz iddialarda tıpkı aynısı ile tartışma konularına çağrış yollarından olup, bunları delilin mukaddimelerinden (baş maddelerinden) kıldınız. Kendisi ile hükmüde ispat ettiniz. ancak tartışmış olduklarınız da şunları söylemektedirler:

“Bu kaçan namaz vaktini kişinin bunu tedarik etme yolu mükellef için kalmamıştır. Muhakkak ki allahu Teala bu hakkı (farizayı) ancak vaktinde ve kılındığı sıfatı ile eda edildiği zaman kabul eder. Muhakkak ki onlar bunun üzerine işittiğiniz delilleri ikame etmektedirler. Öyleyse namazın şer’an mahdutlanmış vaktinin dışında bunu eda etmenin ve vaktini çıkışından sonra bunun yine ibadet oluşunun da bulunduğunu (söylemenizle) bu edanın hakka kabil delili de nerededir acaba?” Rasulullah’ın (s.a.v.):

“Allah’ın (borcunu) kaza edin. Muhakkak ki Allah’ın (borcu) yerine getirilmeye en layık olandır.”182

(182) Geçmişti.

kavline ve:

“Allah’ın borcu ifa edilmeye en layık olandır”

kavline gelecek olursak; bunu bir defa ifratçının değilde mazeretli olaın hakkınnda buyurmuşlardır. Bizlerde deriz ki:

“şüphesiz ki bu borç kaza yapılmaya kabildir. Aynı zamanda Rasulullah (s.a.v.) bunu iki taraf hakkında da sınırlanmış bir vakti olmayan mutlak adak hakkında söylemişlerdir.

“Sahihayn”da ibni abbas’tan gelen bir rivayet şöyledir:

“Bir kadın: 3Ya Rasulallah! Muhakkak ki annem vefat etmiş olup üzerinde adak orucu (borcu) vardı. Onun yerine tutayım mı?” deyince, Rasulullah (s.a.v.):

“Annenin üzerinde borcu olmuş olsaydı ve senkaza etmiş olsan ondan da bunun eda edildiğini sanarmısın?” kadın da:

“Evet” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“Annenin orucunu tut.” buyurdular.183

(183) Bu hadisin yollarını ve rivayetlerini bilmek için bak. sayfa: 84 ve 97.

Bir rivayette şöyledir:

3Bir kadın denizde (gemi ile) giderken. (Boğulmadan dolayı) eğer Allah (c.c.) onu kurtaracak olursa bir ay oruç tuacağına dair adak adadı. Allahu Teala’da onu korudu ve kadın orucu ölene dek tutamadı. Sonra bu kadının bir akrabası Rasulullah’ın (s.a.v.) yanına gelip bunu zikretti ve Rasulullah (s.a.v.):

“O kadının yerine orucu tut.” diye buyurdular.”184

(184) Nesai: 7/20, Yeminler ve Nüzür: Kim oruç tutmak için adak adasa sonra da oruç tutmadan ölse babı; ebu Davud: 3308, Yeminler ve adaklar4da: Ölüden adak kaza etme babında rivayet etmişlerdir.

Bunu sünen Ehli rivayet etmiştir. Aynı zamanda Rasulullah’tan (s.a.v.) geldiği üzere bu borcun kazası, -vaktinde yapılması caiz olan hacc da- ancak ömrün son bulması ile olacağıdır.

“Müsned”de, “Sünen”de abdullah b. Zübeyr’den gelen rivayette şöyle demiştir. Haşam (kabilesinden) bir adam Rasulullah’a (s.a.v.) gelip:

3Babam şüphesiz İslam’akavuşmuş olup kendisi çok yaşlı oluşundan bineğine binmeye gücü yetmemektedir. Hacc ise kendisine farzdır. Onun yerine hacc edeyim mi?” deyince, Rasulullah (s.a.v.):

“Sen onun en büyük çocuğu musun?” diye buyurdular.

O da: “Evet” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):

“Babanın bir borcu olsa ve sende onu kaza etsen sence bu ona yeterli gelir mi?” diye buyurdu.

O da: “Evet” dedi. Bunun üzerine:

“Onun yerine hacc et”

diye buyurdular.”185

(185) ahmed: 4/5; Nesai: 5/117, 118, Hac bölümünde: Hacc kazasının borç kazasına benzetilmesi babında; Hadisin senedinde Yusuf b. Zübeyr el-Mekki vardır. ibni Hibban hariç ona güvenen olmamıştır. Onun Hasan deresine kadar yükselen şehitleri bulunmaktadır.İbni abbas’tan gelen bir rivayette; Cuheyne kabilesinde bir kadın Rasulullah’ın (s.a.v.) yanına gidip:

“Annem hacc etmek için adak adamıştı ancak öldü. Yerine ben hacc edeyim mi?” dedi. Rasulullah (s.a.v.):

“Evet! Yerine hacc et. Annenin borcunu kaza eden olmak istemez misin? Allah’ın borcu ifa edilmeye (yerine getirilmeye) en hak sahibi olandır.” diye buyurdu.”186

(186) Buhari: 11/507, Yeminler ve adaklar4da: Kim adağı olduğu halde ölürse babında; Hac bölümünde: ölünün yerine adak ve hacc babında rivayet etmiştir. Müslim’in lafzında: “şüphesiz Çihayne kabilesinden bir kadın ile ilgili hadis yoktur. Bilakis bunda ibni abbas’dan o da Fadl’dan gelen şöyle bir rivayet vardır: “Haşame kabilesinden bir kadın...3 ibaresi vardır. Rakam: 1334 ve 1335; Nesai: 5/116, Hac bölümünde: Hacc etmeyi adayıp sonra da ölen kişinin yerine hac etme babında rivayet etmişlerdir.

Sahihliği hususunda hadiste ittifak edilmiştir.

Yine ibni abbas’tan, kendisi şöyle demiştir:

“şüphesiz ki babam öldü. Kendisinde de İslam4ın haccı bulunmaktaydı. (Haccı yapamadı). Yerine ben hacc edeyim mi?” dedi. Rasulullah (s.a.v.):

“Babanın bir borcu bulunsa sen onu yerine getirmek istemez misin?” diye buyurdu. o da:

“Evet” dedi. Rasulullah (s.a.v.):

“Babanın yerine hacc et” diye buyurdular.”187

(187) Darekutni sayfa: 272 rivayet etmiştir. Hadis hasen’dir, sahihtir.

Bunu Darekutni de rivayet etmiştir.

İşte bizler bu borcun eda için mukabil olma misli gibi:

“Allah’ın borcu ifa edilmeye en layık olandır. zikrolunan kazada -hadislerdeki bu kaza- iki taraflı, belirlenmiş vakitteki ibadetin kazası gibi değildir. Nitekim namazı, büyüklenerek ve düşmanca geçirmesi Allah4a isyanı açıkça göstermektedir. İşte bu borç müstehak olup, bu (namaz) ancak şari tarafından koyulan sıfatla ve vakitle olur ve kabul edilir. Dolayısı ile bu sıfatındışında namazı kılacak olursa bu ona bir fayda vermez” diyoruz.

Fasıla


Sizin: “Namazı unutan ya da uyku ile kaçıran kimse mazeretli olup, bunlar vakit çıktıktan sonrada kaza ederler. Kasten terkedende daha öncelikli olur” sözünüze gelecek oluruna cevap vermek şu yönlerle mümkündür:

1- Kendisinden ya da benzerinden daha sahih olan bir şeyin muarız olması. Bu da:

“Kendisine emrolunduğu fiilinde bir tefrit bulunmayan, Allah’a ve Rasulü’ne itaat eden mazeretli bir kimseden, vakitten sonra kaza etmesinin sıhhati (sahihliği) ilzam olmaz. Ondan bunun kabul edilmesi -sıhhatinin- ile Allah’ın haddlerini aşan, emrini zai eden, kasten ve düşmanca hakkını terkeden bu kazanın k abul edilmesine gelince; ibadetin sıhhatinde ve kabul edilişinde bir burada zimmetinin beri olmasınnda bunun buna kıyas edilmesi hiç şüphesiz en fasit kıyaslardan birisidir..

2- Uyku ya da unutmaktan dolayı mazeretli olan bir kimse, namazı vaktin dışında kılmaz. Bilakis Allah’ın vakitlemiş olduğu vakitte kılar. Çünkü bu kimsenin vakti uyandığı ve hatırladığı vakittir. Rasulullah’ın (s.a.v.) buyurduğu gibi:

3Her kim namazı unutacak olursa onun vakti hatırladığı vakittir.”

Bunu Beyhaki ve Darekutni rivayet etmiştir.188

(188) Sayfa: 79’daki hadise bakınız.

Bu da geçmişti nitekim. Dolayısı ile vakit iki tanedir: İhtiyar vakti ile özür vakti. Dolayısıyla uyku ya da unutma yolu ile mazereli olan kimsenin vakti hatırlama ve uykusundan uyanma vaktidir. İşte bu kimse sadece vaktinde namazı kılar. Öyleyse bu, vaktinin dışında kasten ve düşmanca kılmayanla nasıl kıyas edilebilir?

3- Muhakkak ki şeriat; kaynaklarında ve ilkelerinde kasten terkedenle, unutarak terkedenin, özürlü ile başkasının arasını mutlaka ayırt etmiştir. Dolayısı ile birisini başkasına katmak asla caiz değildir.

4- Bir defa bizler -sizin zikrettikleriniz bizlerin aleyhine delil olana dek- namazı, mazeretliye emretmekte, kasten terkeden ifratçıdan da bunu düşürmemekteyiz. Bilakis biz namazı o haddi aşan ifratçı kişiye daha tedarik edemeyeceğine yol bulamayışı gibi çok ağır tehditli bir yönü (sözü) söylemeyi, ifratçı olmayanla, mazeretli kimseye de kaza edeceğinin cevazını vermeyi gerekli görmekteyiz.

Fasıla

Sizlerin: “Rasulullah’ın (s.a.v.):



“Her kim güneş batmadan ikindi namazının bir rekatına yetişirse ikindiye yetişmiş olur.”189

kavli ile delil getirmenize gelince; sizin hadis hakkında (yorumlarınızı) ben doğru bulmuyorum. Bu hadisi görüşlerinizin içeriği olarak da görmüyorum. Çünkü siz:

“Böyle olan kimseye ikindinin hiçbir şeyini kılmamış olsa bile elbetteki ikindiyi kılmıştır” demektesiniz. Yani: Fiili ile kavuşmuş, ondan sahih olmuş ve zimmeti de beri olmuş olur manasını gütmektesiniz. şayet namaz vaktinin çıkmaından sonra sahih olmuş olsaydı, ondan kabul edilecek olsaydı, o zaman o namaza kavuşması rekat ile ilintili olmazdı. Malumdur ki Rasulullah’ın (s.a.v.):

“Her kim ikindiden bir rekata kavuşacak olursa günahsız olarak namazı sahih olur” demeyi kastetmemiştir. Bilakis ittifakla o kimse bunu kasten yapması ile günahkardır. Çünkü o hepsini vaktinde kılmakla emrolunmuştur. Bundan da anlaşılıyor ki; kauşma günahı ortadan kaldırmamaktadır. Bilakis o kimse kavuşmuş ve günahkardır. şayet güneş battıktan sonra sahih de olsa. Dolayısıyla vakitten bir rekatına kavuşması ile hiç birisine kavuşmaması arasınnda hiçbir fark yoktur.

(189) Sayfa: 75’de geçti.

şayet sizler:

“Eğer namazı güneş battıktan sonraya tehir edecek olursa bunun günahı en büyük olan olur” derseniz, sizlere:

“Muhakkak ki Rasulullah (s.a.v.) rekata kavuşmak ile kavuşmama arasını, günahlığın çokluğu, azlığı hususunda ayırmamıştır. Kendisi bu ikisinin arasını kavuşmakla, kavuşmamak arasında ayırtetmiştir. şüphe yok ki; bir vakitte namazın hepsinin kaçırılması o namazdan çoğunun kaçırılmasından daha büyük bir konudur. Bu vakitte namazın çoğunun kaçırılması da ondan bir rekatın kaçırılmasından büyük bir konudur” deriz. aynı zamanda bizler, sizlere şunu soruyoruz:

“Rekat ile hasıl olanbu kavuşma nedir? Bu kavuşma ile günah kalkar mı?”

İşte bunu (günahın kalkacağını) hiç kimse söylemez. Ya da kavuşmak sahih olduğunu gösterir” demeyi de kimse teleffuz etmez. öyleki bunu tamamen kaçırması ile bir rekatını kaçırması arasınnda bir fark olmamış olur?

Fasıla

Sizlerin: “Rasulullah’ın (s.a.v.) Hendek günü uyku ve unutkanlık olmadan namazı tehir etmeleri sonra da kaza yapmaları190 ile ilgili delil getirmenize gelecek olursak; buna da:



“Ya Allah’ım! Ne kadar da şaşılacak bir açıklamadır deriz. Çünkü bu getirdiklerimizin aynısını bizler söylesek hemen kıyametinizi kopartırsınız. Bizim de kıyametimizi bizlere saldırıp bizlerekötü davranmakla ikame edersiniz. Sizler nasıl olur da namazı kaçıranı; Allah’a asi olan, günahkar, Allah’ın haddlerini aşan, kaçırmasıyla akıbetine müstehak olan kimseyi, Allah’ın en takvalı ve itaatli, Allah’ın en sevdiği ve razı olduğu, Allah’ın emrine en çok tabi olan kulu olduğu halde (Rasulullah’ın) bu konuda da tehir etmesini Allah’a itaat, Rasulullah’ın (s.a.v.) bunda, Allah’ın razılığına tabi olduğu ile delil getirirsiniz?

Nitekim Rasulullah’tan (s.a.v.) bunun tehir edilmesi ya unuttuğundan dolayı ya da kasten tehir etmesinden dolayı olabilir. Bu iki takdir üzere, sizlerin bunda hiçbir yönle deliliniz bulunmamaktadır.

(190) Sayfa: 72’de geçti.

Nitekim Rasulullah (s.a.v.) eğer unutmuş olsaydı, bizler vediğir ümmet de bunun mucibini söylerdik. Çünkü unutan kimse hatırladığı vakit namazı kılar. şayet Rasulullah (s.a.v.) kasten (tehir etmişse) -bu da bir vakitten bir vakite olan tehiridir- kendisine bunda izin verilmiştir. tıpkı misafirin ve mazeretlinin öğle namazını ikindi vaktine, akşamında yatsı vaktine tehir edip kılması (cem etmesi) gibidir.

Kişi düşmanla savaşmakla meşgul iken, namaz vakti gelse, bu kişinin namazı hakkında insanlar üç görüşle ihtilaf içerisinde girmişlerdir:

1- Namazı tehir etmeden, haline göre savaş halince (durumunca) namazı kılar. Bazıları:

“Hendek günü namazın tehir edilmesi mesuhtur” demiştir. Bu İmam-ı şaafi’nin, İmam-ı Malik’in ve mezhebinden meşhur gürüşünden birisi olan Ahmed’in görüşüdür.

2- Bu kimse tıpkı Hendek günü Rasulullah’ın (s.a.v.) tehir ettiği gibi namazı tehid eder. Bu da Ebu Hanife’nin mezhebine göredir.

İlk görüşü belirtenler buna:

“Bunun korku namazı kılınmadan önce olduğu, korku namazı meşru kılındığı vakit başka bir savaşta dah namazı tehir etmemiştir” diyerek cevap vermişlerdir. Hanefiler ise:

“Korku namazı bu yönlerle ancak savaş şiddetlenmediği zaman kılınmakla meşru kılınmıştır. Çünkü onlara Yüce Allah’ın emrettiği gibi, korku namazını iki saf yaparak -bir safın kılması diğer safında nöbet beklemesi şeklinde kılmaları mümkün olur. ancak savaş şiddetlendiği zaman bu ise mümkün değildir. Dolayısıyla namazı ertelemek de savaşla meşgul olmaktan dolayı olmuş oluyor. İşte bunun bir yeri ve öbürünün de bir yeri bulunmaktadır. İşte bu gördüğün gibi kavilde olandır” demişlerdir.

3- üçüncü taife ise:

“Namazın takdim edilmesi ve namazın duruma göre ifa edilmesi konusunun arası ile namazın kılınması mümkün olana dek tehir edilmesi konusunun arası muhaylerliğe bırakılır. Bu da şam4lılardan olan bir grubun görüşüdür. Aynı zamanda bu Ahmed’in iki rivayetinden bir görüştür. Çünkü sahabeler böylece yapıyorlardı. Bunun örneği Beni Kurayza kıssasında da sabittir. Nitekim bunu inşaallah ileride zikredeceğiz.

Dolayısıyla bu üç görüş de:

“(Namazı kaçıran) asi, ifratçı ve haddi aşan bu kişi, nitekim bunu kaçırmanın günahı ile Allah’ın akıbetini de almış ve bu konudaki yönlerden bir yönde onun için delil olamamıştır.”

Muvaffakiyet Allah’tandır.

Fasıla

İşte bununla; sizin: “Sahabelerin ikindi namazını kasten güneş batana dek tehir etmeleri ile ilgili delil getirmenize karşılık cevap çıkmış oldu. Öyleki Rasulullah (s.a.v.):



“Sizler Beni Kureyza hariç ikindiyi bir yerde kılmasın.”191

diye buyurunca; namaz yolda iken taifeyi yakalayınca onlar:

“Bizden namazı tehir eden olmadı” dediler ve dolayısı ile yolda namazı kıldılar. Öbür taife de bunu bırakıp Beni kureyza da (ikindiyi) yatsıdan sonra kıldılar. Rasulullah (s.a.v.) ta bu iki taifeyi kınamadı. şüphesiz namazı tehid ederlerdi Rasulullah’a (s.a.v.) itaatkarlar olup, tehir edilmesinin vücubiyetine inanmışlardı. şüphesiz emredildikleri namazın vakti de, öyleki Beni Kureyza’da kavuştuklarıdır. Öyleyse asi olan ve Allah’ın haddlerini aşan kimse nasıl olurda ona itat eden ve emrine uyana kıyas edilebilir?

şüphesiz bu kıyasın dünyadaki en batılı ve en fasit olanıdır. Muvaffakiyet Allah’tandır.

Namazlarını Beni Kureyza4ya ulaşıncaya dek tehir edenleri, namazlarını yolda kılanlar üzerine faziletli kılan bazı alimlerdeşöyle demiştir:

“Çünkü onlar hakikaten Rasulullah’ın (s.a.v.)emrine imtisal eylemişlerdi. Öbürleri ise tevil etmişler ve yolda kılmışlardı.”

(191) Sayfa: 85’de geçti.

Fasıla


Sizin: “Vaktinden namazlarını zai edip başka vakitte kılan idarecilerle beraber nafile namaz kılma emri veren Rasulullah’ın (s.a.v.) hadisi,192 ile ilgili delil getirmenize gelince; bunda da (sizlerin lehine) bir delil yoktur. Çünkü onlar gündüz namazını geceye ve gece namazını da gündüze tehir etmezlerdi. Bilakis onlar öğle namazınıikindi vaktine dek bazen de ikindiyi güneşin sararma vaktine dek tehir ederlerdi.”

(192) Sayfa: 86’da geçmişti.

Biz deriz ki:

“Ne zaman iki cem namazından birini ötekisinin vaktine tehir edecek olursa, onu ikinci vakitte kılar. Özürü, bulunmazsa bile. Aynı şekilde ikindi namazını güneşin sararma (batmaya yakın olan zamanına) tehir edecek olsa da. Bilakis ondan bir rekatlik kadar bir kısım kalsa da. Çünkü onu nass ile kılar.

Nitekim Rasulullah (s.a.v.), Medine’de korku ve yağmur olmadan (iki namazı) cem etmiştir. Bununla da ümmete birzorluk vermemeyi kastetmiştir.193 İşte bu tehir namazın sıhhatine mani değildir.”

(193) Buhari: 2/19, Namazın vakitleri bölümünde: Öğlenin ikindiye tehiri babında ve Nafileler bölümünde: Kim farzlardan sonra nafileler kılmazsa babında; Müslim: 705, Misafirlerin namazı bölümünde: Mukim iken iki namazın cem edilmesi babında; Muvatta: 1/144, Namazın kasr edilmesi bölümünde: Hem hazın ve hem de seferde iki namazın cem edilmesi babında: ebu Davud: 1210, 1211, 1114, Namaz bölümünde: iki namazın arasını cem etme babında; tirmizi: 187, Namaz bölümünde: Hazırda (mukim iken) iki namazın cem edilmesi babında; Nesai: 1/290, Mevakit bölümünde: Mukim iken iki namazın cem edilmesi babında rivayet etmişlerdir.

Sizlerin: “şüphesi Rasulullah (s.a.v.) öğle namazını ikindi vaktine -öğlenin vaktinden çıkarmasındaki tefriti ile beraber- tehir etmesine caiz kılmıştır” ile ilgili sözünüze gelecek olursak, şöyle cevap verilir:


Yüklə 1,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə