Zecharia Sitchin
"Gılgamış ve Sedir Ormanı'ndaki serüvenleriyle ilgili bir
çok öykü anlahlıyor," diye kilitli kapının ardından yanıtladı
kadın. "Eğer Gılgamış'san ormanın bekçisinin adını ve katlet
tiğin yarahğının türünü söyle bana!"
"Humbaba'yı, ormanın bekçisini yenen ve Göklerin Bo
ğası'nı katleden, benim. Ben, Gılganuş'ım!"
"Öyleyse neden avurtların çökmüş ve yüzün göçmüş? Ne
den buradasın?"
11
Aç kapıyı ve beni açlıktan ölmekten kurtar," dedi Gılga
mış, "tabii öykümü öğrenmek istiyorsan."
Kadın, kapıyı dikkatlice açh. Onu yeniden süzdü; sonra
içeriye girmesine izin verdi. Yüzünü yıkaması için ellerine su
döktü, ardından içmesi için keçi sütü verdi. Ona yulaf peltesi
ikram etti ve açlığını giderdi. Sonra ona bir çömlek dolusu ale
verdi; onu bir kamış yardımıyla yudumlayan adam, susuzlu
ğunu giderdi.
"Ben Siduri'yim," dedi kadın, "Aleci kadın. Dul kaldığım
dan beri burada, tek başıma yaşıyorum. Şimdi öykünü anlat
bana."
"Ben, Edin'deki büyük bir kent olan Erek'in kralı Gıl
gamış'ım. Benim kentimde İnsan, ölür. 'En uzun boylu İnsan
bile Göklere erişemez ve Tanrılar, Yaşam'ı kendilerine sak
lamışlardır' diye söylenir. Ancak ben, Gılgamış, üçte iki tan
rıyım. Efendi Utu'nun soyundanım; kutsal Ninsun'un oğlu
yum."
Dile gelmeyen anılara dalarak, sessizliğe büründü.
"Devam et," dedi Siduri. "Bana tüm öyküyü anlatacağına
söz vermiştin."
"Tanrılar bana bir yoldaş, yürekli bir dost gönderdiler.
Adı Enkidu idi; çünkü Efendi Enki tarafından bir sanatçı gibi
yarahlmışh. Ancak o bile insanoğlunun kaderini yaşadı! O
öldüğünden bu yana huzur bulmadım. Bozkırda başıboş gez-
251
Ôlmeyi Reddeden Kral
dim ve yabanı kat ettim." Yeniden durakladı. " Arhk öykümü
duyduğuna göre, aleci kadın, görünüşümün nedenini anla
yabilirsin."
"Görünüşünü anlayabilirim; ama başıboşluğunu anlaya
mam," diye ona bakarak yanıtladı Siduri. "Ne zamandır be
denini ve başını yıkamadın; temiz giysiler giymedin ... Yata
ğında ne zamandır sıcaklık hissetmedin?"
Gılgamış, gemisi bathğından bu yana ilk kez kıkır kıkır
güldü. "Yatağını paylaşacağım, Siduri; ama uzun süre için
değil. Başıboş gezinmemin bir amacı var. Ziusudra diye anı
lan bir atayı aramak için geldim bu yolu. Onunla Ölümsüzlük
hakkında konuşmak istiyorum."
"Ziusudra diye adlandırdığın bu adam nerede ve ona na
sıl ulaşacaksın?"
"Tilmun'da," dedi Gılgamış. "O toprağa gemiyle erişecek
tim; ancak bath. O zamandan beri yolumu yürüyerek kat edi
yorum ... Uzakta bir şehir gördüm. Oradaki tüccarların ker
vanları olmalı?"
"O kentin adı, Ay-Şehri. Efendi Sin'e adanmışh ancak hal
kı, Marduk'un ibadetine döndüler. Sin'in Evi'ne sadık kalan
lara, bir seçenek tanındı: gidin ya da ölün! Bu evi kocam ve
ben inşa ettik; hurmaların suyunu aleye dönüştüren tohum
lar burada büyüsün diye. O öldükten sonra bile burada, bir
kimsesiz olarak burada yaşamayı sürdürdüm. Yine de şeh
rin insanları alem için buraya gelip, karşılığında ihtiyaçlarımı
sağlıyorlar."
"Eğer halk Marduk'un ibadetine dönmüşse," dedi Gıl
gamış, "benim için bir lanettir onlar. Denizi geçmenin ve
ötesindeki topraklara ulaşmanın başka bir yolunu bulmalı
yım."
"Bunu başarabilen bir ölümlü olmadı hiç," dedi Siduri. Ka
pıyı açtı ve parıldayan suları işaret etti. "Bu, bir Ölüm Denizi;
252
Zecharia Sitchin
içinde hiçbir şey hayatta kalamaz. Onu çevreleyen dağlar da
gündüz fırın gibidir; gece ise öldürücü soğuklarıyla çorakhr
lar. Senin geçtiğin yaban, bunların yanında verimli bir bah
çe gibi kalır." Dönüp, adamın yüzüne baktı. "Neden burada
kalmıyorsun, Gılgamış? Eşim ol ve küçük bir şeyden mutlu
olmama izin ver!"
Gılgamış'ın bakışları sessizce denize sabitlenmişti. "Onu
geçmenin bir yolu olmalı," diye mırıldandı. "Bir sal..."
Siduri, adamın elini kendi eline aldı. "Bir süre burada ka
lırsan sana bir sır veririm."
"Kadın!" diye haykırdı Gılgamış. "bana denizi geçmenin
bir yolunu gösterirsen yedi gün seninle kalırım!"
Kadın, adamın elini aldı ve bağrına bashrdı. "Bir çocuk;
elimi tutacak küçük biri ... Gebe kalabilmeme yetecek kadar
kalacak mısın?"
Kadının bağrına dokunmak, Gılgamış'ın aylardır unuttu
ğu bir sıcaklığı uyandırdı.
Ellerini kadının beline doladı. "Bana sırrı söyle; arzunu ye
rine getireyim."
"Sular, gerçekten de ölüm suları," dedi "ve hiç kimse deni
zin ötesinden sağ gelmedi... Urşanabi hariç."
"Urşanabi mi?"
"Sonsuza kadar yaşayanların gemicisi. Yüzebilen kayalara
sahip ve suya değmeden denizi geçebiliyor. Ayda bir kez, ay
tamamen aydınlık olduğunda gelir buraya. Bana türkuaz ve
akik boncukları getirir; ben ona keçi sütü ve ale veririm. O
gelinceye kadar kal benimle, Gılgamış. Yüzünü görsün. Seni
severse, karşıya geçirir."
"
Öy
le olsun," diye yanıt verdi Gılgamış. "Şimdi gel; saçı
mı ve sakalımı yıkayıp taramama, hmaklarımı kesmeme yar
dımcı ol ki, rahmin için uygun bir eş olabileyim."
"Bunun için soyunman gerekecek," dedi kadın ve kahka
hayı patlath.
253
Ölmeyi Reddeden Kral
***
Urşanabi, beklenen günde geldi. Kısa boylu, geniş omuzluy
du ve Gılgamış' a bir şekilde Enkidu'yu anımsath. Ama elleri,
kaslı da olsalar daha ince görünüyorlardı ve Gılgamış'ın ha
yahnda gördüğü herkesten daha yaşlıydı. Saçı ve uzun sakalı,
en saf gümüş gibi tamamen beyazdı. Siduri'ye yarı saydam
akik ve yeşil-mavi türkuaz boncuklar getirmişti; tek kelime
etmedi.
Gılgamış kapıya doğru adım atarken "Bu, Gılgamış; Erek' in
kralı," dedi Siduri. Urşanabi hiçbir şey söylemedi.
"Atam Ziusudra'yı görmek için bu yoldan geldim," dedi
Gılgamış. "Sayısız toprakta gezip dolaşhm; adı olmayan sarp
dağları aşhm. Bedenim, tatlı bir uykuya hasret kaldı; kendimi
uyanık tutarak yiyip bitirdim. Eklemlerimi ıstırapla doldur
dum. Giysilerim aşındı. Ayı, sırtlan ve panter öldürdüm. Ya
banın ürpertici şeylerinden yedim; erkek geyik ve dağ keçisi
etinden payımı aldım. Sonra aslanları öldürdüm. Etlerini ye
dim ve derilerini, bir manto gibi üzerime sardım ... "
"Neden?" diye sözünü kesti Urşanabi.
"İnsan, ölür," dedi Gılgamış, "ama Ziusudra ölmedi. Onun
la konuşmak istediğim konu bu; çünkü benim de ölmeye niye
tim
yok!"
"Tanrıça Ninsun'un oğlu o; Efendi Utu, onun atası," diye
araya girdi Siduri, Urşanabi sessizliğini koruyunca. "Üçte iki
tanrı."
"Öyleyse neden Ziusudra'yı arıyorsun?" diye sordu Urşa
nabi, aklı karışmış halde.
"Benim için kaderdi bu," diye yanıtladı Gılgamış. Giysi
sinin içinden Kader Tableti'ni çıkardı. "Efendilerin Efendisi,
Yüce Anu'nun eseri bu," dedi.
İkili, ilginç nesneye bakh. "İşaretler ne anlama geliyor?"
diye sordu Siduri.
254
Dostları ilə paylaş: |