Ölmeyi Reddeden Kral
Üçüncü gün Gılgamış, Göklerin Kapıları'nı gördü. Yatay
bir üst eşik taşıyla birleşmiş iki sütun, gerçekten de bir kapı
gibi duruyordu. Kapıya yaklaşınca, eşik taşının üzerinde bir
oyma, Kanatlı bir Disk' in oyması olduğunu fark etti. Tanrıla
rın ev gezegeni Nibiru'nun simgesiydi bu.
Ufkun bahsında güneş, gökleri kızartarak bahyordu. Ur
şanabi'ye göre İtla şehri, o tarafta uzanıyordu. Bir şehir! Ev
ler, tapınaklar, insanlar, yemek, hatta içinde uyunabilen bir
yatak! Riskli arayışını bırakıp oraya mı gitmeliydi; yoksa ka
derini yabanda aramayı sürdürmeli miydi? Gılgamış ne ya
pacağını bilmiyordu ve Utu'nun ona bir işaret göndermesini
diliyordu.
Büyük bir taş buldu ve gece için onu yastık yapıp, dilsiz,
taştan sütunların yanına uzandı.
Sabahleyin bir kartalın çığlıkları uyandırdı onu. Gökte bü
yük daireler çizerek, görünmeyen bir eşe seslenerek uçuyor
du. Gılgamış'ı kısa sürede fark etmiş olmalıydı; çünkü aşa
ğıya doğru uçtu ve onun olduğu yerin çevresinde dönerek,
kapının tepesine kondu. Bir süre Gılgamış'ı inceleyip, bu kez
tam kapının ötesinde yükselen dağ sıralarına doğru yeniden
havalandı.
Gılgamış, dev kuş gözden kaybolana kadar izledi onu;
sonra bunun Utu' dan, Kartalların komutanından bir işaret
olduğunu anladı. Dua etmek için ellerini kaldırdı. "Ey Utu,
yüce efendi," dedi, "beni koru; kanatlarının gölgesinde yü
rümeme izin ver! Beni sağ salim Roket Gemileri Bölgesi'ne
götür; Ziusudra'yı bulmamı sağla!"
Sonra adımlarını yavaşça büyük kapıdan içeriye yöneltti
ve dağ sıralarına doğru yürümeye koyuldu.
Ayak basılmamış bir yol izleyerek kat ettiği arazi giderek
dikleşiyor; zemin kum ve çakıldan, taş ve kayaya dönüşüyor
du. Öğlen olduğunda güneş tam üzerindeyken, bir kaya
çı-
260
Zecharia Sitchin
kınhsının alhnda gölge buldu ve dinlenmek için oturdu. Tam
o sırada ilerideki dağda kırmızımsı ışık patlamalarını fark
etti. Ayağa kalkh ve görüntüyü şaşkınlıkla izledi; çünkü gör
düğü, hiçbir şey tüketmeden patlamayı sürdüren bir yangına
benziyordu.
Görüntü karşısında dehşete düşen ve heyecanlanan Gıl
gamış, adımlarını ona doğru yöneltti. Yaklaştığı sırada alev
korkunç, kırmızımsı bir aydınlıkla patladı ve parlaklığı, Gıl
gamış' ı vurdu. Gözlerini korumuştu; ancak geçici körlük ya
şamasını engellemek için geç kalmışh. Aydınlık panlh defa
larca vurdu onu ve her seferinde kör etse de, görme yetisi geri
geldi.
"Ne tür bir yabancısın sen?" diye haykırdı bir ses.
"Yaklaş da seni gözden geçirelim!"
Ses, alevle aynı yönden geliyordu. Gılgamış kayalara hr
manarak oraya doğru ilerledi. Yukarıya çıktıkça görüş alanı
na bir tepe girdi. Üzerinde, merkezlerinden sopa gibi uzanh
lar ve kuyruk gibi sallanan, aşın uzun kuşakların çıktığı tuhaf
miğferler giymiş, iki varlık duruyordu. Bir sırığın üzerine ta
kılı, yuvarlak bir aygıta binmişlerdi.
Varlıklardan biri "Sen kimsin ki ışınl
arımız
, etini eritemiyor?"
diye Gılganuş' a bağırdı. "Tanrı mısın; insan değil misin?"
Onlara doğru ilerleyerek "Ben, Erek kralı Gılgamış'ım,"
dedi. "Tanrıça Ninsun'un oğluyum. Üçte iki tanrıyım."
"
Öy
le olmalısın; yoksa çoktan ölmüş olurdun," diye onay
ladı varlıklardan biri. "Seni buraya hangi mesele getirdi? Bu
rası, yasak bölge; tanrıların Dördüncü Bölgesi!"
"Benim hedefim tam da orası," dedi Gılgamış. "Siz böl
genin muhafızlarıysanız, size göstermek için yanımda yüce
Efendi Anu' dan bir işaret getirdim."
Annesinin ona verdiği tableti çıkardı ve muhafızlara gös
terdi; onu sırayla incelediler.
261
Ölmeyi Reddeden Kral
"Bir Kader Tableti' ne benziyor; ama değil," dedi bir tanesi.
"İnsanların yazısıyla işaretlenmiş ve malzemesi Yeryüzü'ne
ait; Nibiru'ya değil." Tableti, yuvarlak aygıttan üzerine bir
ışın yönlendirerek havaya firlattı. Tablet tek parça halinde
yere düştü; ancak arhk alazlanmışh ve bir yanı deforme ol
muştu.
"Kesinlikle," dedi Gılgamış, tableti geri alırken. "Bu, bana
Anu'nun eserinin içinde gönderilmiş ve Göklerden inmiş
gerçek bir Kader Tableti'nin, tanrıça olan annem tarafından
yapılmış bir replikası. Etrafta gezdirmek için fazla kutsal olan
aslı, onun güvenli gözetiminde kaldı."
"
Öy
le bile olsa hiç kimse, yasak bölgeye izinsiz giremez,"
dedi muhafızlardan biri.
"Efendi Utu kutsadı beni," dedi Gılgamış. "Onun soyun
danım; bana kutsal bir alhncı parmak verilmiş." Onlara elle
rini gösterdi.
"Bir tanrı bile izinsiz giremez," dedi bir muhafız. "Roket
Gemilerinin Bölgesi'ne, yalnızca yetkili gök gemileri erişe
bilir."
"Atam Ziusudra, orada," dedi Gılgamış. "Onunla konuş
malıyım. Hayat, memat meselesi! Size yalvarıyorum; geçme
me izin verin!"
"Ziusudra," dedi muhafızlardan biri, "bölgede yaşıyor; ama
Roket Gemileri Bölgesi'nde değil. Gözlerden uzak bir vadide
karısıyla, tek başına yaşıyor."
"Madem Roket Gemileri Bölgesi'nde değil; öyleyse Ziu
sudra'nın vadisine geçiş verin bana!"
"Bu dağ geçitlerinden kimse geçemez!" dedi muhafızlar
dan biri, altını çizerek.
"Ama bir yol daha var; bir tünel..." diye ekledi diğeri.
"Yalnızca kesin ölüm arayan biri oradan geçecektir!" diye
açıkladı ilki. "Dağın içinde on iki fersah boyunca uzanır. Ka-
262
Dostları ilə paylaş: |