Ölmeyi Reddeden Kral



Yüklə 0,54 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə70/80
tarix18.06.2018
ölçüsü0,54 Mb.
#49351
növüYazı
1   ...   66   67   68   69   70   71   72   73   ...   80

Zecharia  Sitchin 
ranlığı yoğundur; havası ise boğucudur. Geçmiş günlerden, 
isyana  Efendi  Zu'nun  buralarda  sığınacak  yer  aradığı  za­
manlardan kalma bir tüneldir." 
"Ziusudra'yı bulmazsam zaten öleceğim," dedi Gılgamış. 
"Beni tünele götürün!" 
Muhafız,  başıyla  onaylayan  yoldaşına  bakh.  "İzle beni," 
dedi Gılgamış' a. 
Onu, önlerini kapatan sert bir kayaya varana değin dağın 
kenarı boyunca uzanan bir yolda götürdü. Orada kuşağından 
bir  asa  çıkardı  ve  onu  kayaya  doğrulttu.  Kapının  sürgüleri 
görünmeyen  bir  el  tarafından  açılıyormuş  gibi,  hiç  gürültü 
olmadan bir açıklık oluştu. 
Gılgamış, şaşkınlık ve dehşet içinde durdu.  "Böyle bir si­
hir görmemiştim hiç," dedi onlara. 
Muhafız, elini kaldırdı.  "Yol, merdivenlerle başlıyor," de-
di. "Çok kaygandırlar. Dikkatli bas!" 
Ve Gılgamış ona teşekkür edemeden, dönüp gitti. 
Gılgamış  dar açıklığın  duvarlarına  tutunarak,  merdiven­
lerden aşağıya inmeye koyuldu. Mağara gibi bir alana girdi; 
girişten gelen ışığın yardımıyla, ileride uzanan tüneli seçebi­
liyordu.  Tünele doğru gitti;  ancak ona ulaşhğı sırada  dışarı­
daki açıklık, açıldığı sessizlikle kapandı ve Gılgamış, kendini 
tamamen  karanlıkta  buldu.  Tüneli  bulana  kadar  duvarları 
yokladı.  İki  yana  açılmış  elleriyle,  her iki  duvarı  hissedebi­
leceği genişlikteydi; duvarlar ele pürüzsüz geliyordu. Zemin 
de pürüzsüzdü ama ayakları, zemin boyunca yürümeyi daha 
az  kaygan hale  getiren yivler  hissetti.  Tavan  onun  erişmesi 
için fazla yüksekti ve tünelin yüksekliğini bilmesinin olanağı 
yoktu. 
Elleriyle duvarlara dokunarak ve ayaklarıyla zemini yok­
layarak, kör bir adam gibi temkinle yürüdü. Gılgamış'ın tah­
minine göre iki saat sonra, tünelin ikiye ayrıldığı bir kesişim 
263 


Ölmeyi Reddeden Kral 
noktasına  ulaştı.  Hangi  yoldan  gideceğini  düşünmek  için 
durduğunda,  bir  tarafta  sönmekte  olan  bir  yağ  lambasının­
kine benzeyen, titrek bir ışık gördü ya da gördüğünü hayal 
etti. Tünelin o koluna yöneldi ve kendini yine salt karanlıkta 
buldu. Fakat tünelin kıvrılıp aşağıya doğru iner gibi olduğu­
nu hissedebiliyordu. Ona göre hiçbir yere varmaksızın en az 
iki saat daha yürüdü ve onu tünelin girişine geri götüren bir 
çemberi takip ediyor olup olmadığını merak etti ... 
Arada sırada kayarak ya da tavandan düştüğünü zannet­
tiği bir kayaya takılarak yürüdü ve yürüdü.  Beşinci iki saat­
lik  dilimde durumunu enine  boyuna  düşünmek üzere,  bit­
kin halde oturdu.  Uyuyakaldı ve yarı bilinçli halde,  tünelin 
duvarlarında açılan ve sihir performansları sergileyen, tuhaf 
giyimli tanrıları ortaya çıkaran gizli kapıları seçebildi.  Ken­
dine gelip gözlerini açtığındaysa bunların hiçbirini göremedi 
ve bazı  şeyler mi gördüğünü,  yoksa onları hayal mi ettiğini 
anlayamadı. 
Dinlenmiş olarak ayağa kalktı ve temkinli ilerleyişine ye­
niden başladı. İki saat daha sonra burnuna pis bir koku geldi 
ve bir süre sonra ileride, bir aydınlık gördü. Koku, aydınlığa 
yaklaştıkça baskın bir hal alıyordu; yine de devam etti ve bir 
yeraltı  gölünün  üzerinde  tavan oluşturacak biçimde  yumu­
şak bir yay çizen,  kayadan duvarlarıyla,  kocaman bir mağa­
raya ulaştı. Koku ve aydınlık, sarımsı bir rengi olan sulardan 
çıkıyordu. Şaşkınlık içindeki Gılgamış, eliyle suya dokundu; 
bir yanma hissine kapıldı ve elini çabucak geriye çekti. 
Gölün  diğer  yanında,  esrarengiz  ışıkta bir  tünelin  deva­
mını seçebiliyordu  ve nasıl karşıya geçebileceğini  düşündü. 
Gölün etrafından gitmenin bir yolunu araştırdı; ancak birçok 
noktada mağaranın  duvarları suyun yüzeyine öylesine dikti 
ki, suyun içine basmadan gitmenin olanağı yoktu. Küçük bir 
kaya buldu ve derinliği ölçmek için suya attı;  fakat kayanın 
264 


Zecharia Sitchin 
tabana vurduğunu duyamayınca, gölün çok derin olduğu so­
nucuna vardı. 
Gölün çevresini araştırırken kayalık bir duvarda bir girinti 
gördüğünde,  pes etmek üzereydi.  İçine baktı;  orada,  içinde 
tek bir küçük kürek ile yatan, ahşap bir tekne vardı. Tekneyi 
çekti ve onu suya koydu; ardından onu ileriye itip içine atladı. 
Ne teknenin suya inişinin ne de kürek çekişinin ses çıkarma­
sına şaşırarak tekneyi, küreğin yardımıyla gölün diğer tarafı­
na götürdü. Sanki mağara ya da tekinsiz sular, bütün sesleri 
yutuyordu ... Burası tekin olmayan, belki de aynı zamanda la­
netli bir yerdi; Gılgamış diğer tarafta tekneden inebildiğinde 
çok rahatlamıştı. Tekneyi sudan dışarıya çıkardı ve onu yeni 
tünelin  başladığı  yerin  içine  çekti.  Artık  ağır  şekilde  öksür­
mesine neden olan pis kokudan uzağa, tünelin içine aceleyle 
girdi. 
Gölün bu  tarafındaki  tünel de kıvrımlı inşa  edilmişti  ve 
tekinsiz ışıkla gölün pis kokusu, bir süre sonra kaybolmuştu. 
Ancak bu bölümün eğimi,  tünelin daha önceki bölümünden 
farklı olarak yukarıya doğruydu.  Eğim çok kademeli olsa da 
artık yorgun, aç ve bitkin olan Gılgamış, gidişi fazla zahmetli 
buldu.  Oturmak,  hatta  uzanmak için sık sık  durakladı.  İşte 
o  sırada  zeminin,  duvarlardan  farklı  olarak şaşırtıcı  şekilde 
sıcak olduğunu fark etti ve bu sıcaklık, enerjisini ve güvenini 
bir şekilde yerine getirdi. Yoluna devam etti ve tünelin bitti­
ği bir yere geldi. Çevresindeki tüm duvarları yokladı; kuşku 
yoktu: artık ilerlemenin olanağı yoktu. 
Gılgamış, çılgın bir adam gibi duvarlara ve zemine doku­
nuyordu. Tavana erişmeye  çabaladı.  "Ah,  Utu!", diye bağır­
dı, "Tüm bu yolu boşuna mı geldim? Benim kaderim bu mu? 
Yeryüzü' nün bağırsaklarında yok olmak mı? 
Nasıl  olduğunu  bilmese  de,  çığlığının  sihirli  bir  etkisi 
oldu. Aniden, yalnızca bir saniye önce sağlam,  kayadan bir 
265 


Yüklə 0,54 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   66   67   68   69   70   71   72   73   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə