Zecharia Sitchin
ekrana hitap ederek, sözlerini duyduğumdan emin oldu. 'Öl
düri.icü bir sel yaklaşıyor,' dedi, 'Yeryüzü'nü silip süpürecek.
Anunnaki, uzay gemilerine binip kaçacaklar. Enlil, sırrı tuta
lım diye, insanoğlu yok olsun diye bizlere yemin ettirdi. Fa
kat Sud ve ben, insanlık tohumunu, Yeryüzü'nde yaşayan her
şeyin tohumunu koruman için seni seçtik. .. Bir gemi inşa et,'
dedi. Dalgaların alhnda da hayatta kalabilsin diye bana ölçüle
rini ve planını, batsa bile yüzebileceği şekilde kalafatını verdi.
Sonra acele etmemi ve inşaat bittiğinde bir işaret beklememi
rica etti. 'Alacakaranlıkta Utu bir sarsınh emrettiğinde ve bir
yağmur patlaması görüldüğünde,' dedi, 'tüm soyunla, tüm
ailen ve akrabalarınla, inşaata yardım eden zanaatkarlarla,
Efendi Enki'nin sana göndereceği bir kaptanla, tüm çayır
hayvanlarıyla, tüm diğer yarahk türleriyle gemiye bineceksin
ki, hepiniz yaklaşan Tufan' dan sağ çıkabilesiniz.'"
Evin içi sıcak olmaya başlamışh ve Ziusudra terini kuru
luyordu. Amzara sessizce oturuyor ve arada sırada başını
sallıyordu. Gılgamış, büyülenmiş halde oturuyordu. "Belirti
len günde, o unutulmaz günde şafağın ilk ışıklarıyla birlikte,
göklerin güneyinde kara bir bulut yükseldi. Tepelerin, vadi
lerin üzerinde, hareket eden bir fırhnanın şimşekleri çakmaya
başladı. Anunnaki, parıltılarıyla araziyi ışıl ışıl yaparak, yer
leri çömlek gibi sallayarak, istasyonlarında gemilere bindiler.
Aceleyle gemiye bindik ve kapakları sağlama aldık. Köpekler
gibi korkarak geminin duvarlarının dibine büzüştük. Fırhna,
altı gün ve altı gece boyunca ülkeyi silip süpürdü. Sonra de
niz sakinleşti; fırhna durmuştu. Gemi, suyun üzerinde yüze
cek şekilde yükseldi. Kapaklardan birini açıp dışarıya baktım.
Bir zamanlar kara olan yerde, arlık su vardı. Her şey suyla
kaplıydı, düz bir çatı gibi düzdü ve daha önce var olan her
şey silinip süpürülmüştü. Tüm yaşam sona ermiş; insanoğlu
kile dönmüştü!"
273
Ölmeyi Reddeden Kral
Anılar, Ziusudra'nın gözlerini yaşlarla doldurdu ve de
vam ettikçe sesi titredi. "Nereye baksam yalnızca su görüyor
dum. Karayı aramaları için uzağa kuşlar yolladım; ama yok
tu. Günlerce oturup yas tuttuk. .. Ancak sonra sular çekilmeye
başladı ve bir gün, yolladığım güvercinlerden bir tanesi geri
dönmedi; anladık ki, bir yerlerde kara vardı. Bunun üzerine
Enki'nin tayin ettiği kaptan Puzuramurri, Efendi Enki'nin
emrettiği gibi gemiyi ikiz zirveli Nısır Dağı'na yönlendirdi.
Geceleyin gemi orada, zangırdayarak durdu. Kuru toprağa
vurmuştuk!"
"Tufan sona ermişti!" diye bağırdı Gılgamış.
"Met dalgası, evet; ancak felaket, hayır. Gemidekilerin hep
sini dışarıya çıkardım ve y
an
ş bir kurban sundum.
İki
zirve
nin tüm görkemiyle gözüktüğü sırada, gök gemilerinin birbiri
ardına iniş yaphğıru görebiliyorduk. Bir bal çömleğinin çektiği
sinekler gibi iştah açıa, y
an
ş et kokusunu aldılar ve geldiler.
Efendiler Enki ve Enlil de gelene değin, birer birer iniş yaph
lar. Enlil bizi gördü ve öfkeden çıldırdı. "'Kim yemini bozdu
ve sırrı Dünyalılardan birine açıkladı?' diye haykırdı. .. Bilge
Sud, onun öfkesini yahşhrdı ve kutsal tohumum konusunu
gündeme getirdi. Diğerleri de hoşgörü rica ederek konuştular.
Sonunda Enki, tanrıların sırrını bana açıklamış olabileceğini
itiraf ederek söz aldı. 'Cesur Enlil, kardeşim,' dedi, 'toprağı iş
lemek, meyve bahçelerini kollamak, koyunları gütmek ve alhn
madenini çıkarmak için Dünyalılara gereksinim var. İnsanoğlu
olmadan tanrılar kalamaz. Eğer Anunnaki Yeryüzü'nde kala
caksa, onu insanoğluyla paylaşmak zorundalar!"
"Peki Enlil etkilendi mi?" diye sordu Gılgamış.
Ziusudra bir elini kaldırdı ve sözünün bölünmemesi ge
rektiğini gösterdi. "Bilge sözlerden ders aldı; fakat affedici
değildi. 'Ziusudra'nın soyu çoğalıp yayılsın; ama hastalık
ve ölümle kıvransın. İnsanoğlu, Yeryüzü'nü Anunnaki'yle
274
Zecharia Sitchin
paylaşsın; ama bölünsün ve bölgelere ayrılsın. Bazıları benim
evime, bazıları üvey kardeşim Enki'nin evine ibadet etsin;
ama ikisi birbirine karışmasın ... Ve Enki'nin ifşa ettiklerine
yalnızca tanık olan Ziusudra ile karısına gelince; gelsinler ve
tanrıların arasında yaşasınlar!' Her birimizin elinden tuttu ve
bizi kendi gök gemisine götürdü. 'Tanrıların bölgelerinden
birinde oturacaksınız,' dedi, 'Nibiru'nun bir sonraki yakınlaş
masına; roket gemilerinin, gezegenler arasında yolculuk eden
gemilerle buluşmak üzere yükselmek durumunda kalmaları
na değin."'
Sesi azalarak yok oldu ve sessizliğe büründü. Amzara da
sessizdi.
"O
felaket, korkunç Tufan, ne kadar zaman önceydi?" diye
sordu Gılgamış.
"Nibiru, o zamandan beri iki kez gelip gitti bile," diye ya
nıt verdi Ziusudra.
"Ama Enlil demişti ki ... " diye başladı söze Gılgamış ve
cümlesini bitirmedi.
"Savaşlar oldu, tanrılar arası savaşlar," dedi Ziusudra. "Tam
burada, yasak bölgenin göklerinde, ilk kesişme sırasında kor
kunç çarpışmalar oldu ... Sonra ikincisinde, bizim için yer yok
tu. Görüyorsun, Gılgamış, bu, tanrıların gerçek sırrı: onlar bile
yaşlanıp ölürler; ancak onların yıll
arının
, bizimkinden farklı bir
hesabı vardır ... Evet, uzaklardan gelen Gılgamış: Göklerde ol
duğu gibi Yeryüzü'nde de, her şey ve herkes için belirlenmiş bir
süre vardır. Doğmak için olan zaman, ölmek için olan zamanın
yoldaşıdır!"
"Ancak sen onca zaman yaşadın; tanrılar gibi oldun!"
diye üsteledi Gılgamış. "Aydınlatmaya geldiğim sır bu, Zi
usudra!"
"Bizi sürekli gençleştiren, kuyumuzun suyudur," dedi Zi
usudra.
275
Dostları ilə paylaş: |