Ölmeyi Reddeden Kral



Yüklə 0,54 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə74/80
tarix18.06.2018
ölçüsü0,54 Mb.
#49351
növüYazı
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   80

Ôlmeyi Reddeden Kral 
"Annemin dediğine göre bu, bir bitkiymiş; Hayat Ağacı' nın 
meyvesiymiş!" diye karşı çıkh Gılgamış. 
"Sudan,"  diye  vurguyla  belirtti  Ziusudra.  "Gerçekten  de 
bir bitki var ve onun meyvesi,  Hayat Meyvesi' dir. Ancak onu 
tüketseydik, bir daha yetişmeyecekti. Bu nedenle tanrılar onu, 
asla solmayacaklan kuyunun dibine ektiler. Suyu içip içinde yı­
kanıyoruz; çünkü o, meyvenin gücü sayesinde Hayat Suyu." 
"Kuyu nerede?" 
"El işi bahçede. Anunnaki kazdı onu. Suyu, Yeryüzü'nün 
alhnda  akan  iki  nehirden  gelen  en  saf  su.  Bitki  ise  bizzat 
Nibiru' dan getirildi." 
"Bu, gerçekten de bir mucize," dedi Gılgamış. "Bir son ol­
madan yaşamak ve yaşamak; gerçekten de kutsal bir lütuf!" 
"İnzivada  yaşamak ve  yaşamak; oğullarının ve torunları­
nın ve  onları  izleyen  herkesin  öldüğünü  bilmek ... Sen buna 
lütuf mu diyorsun?" 
"Bunlar,  umutsuzluk  sözcükleri,"  diye  yanıt  verdi  Gıl­
gamış.  "İnzivan,  mantığını allak bullak etmiş ... Bana  gelirse; 
ölüme karşılık her zaman yaşamı seçerim. Beni kuyuya götür 
ki, suyundan pay alayım ve sonsuza dek yaşayayım!" 
Ziusudra, karısına baktı. Kadın, başını salladı. 
"Sonsuza kadar yaşamak için burada sonsuza değin kal­
malısın,"  dedi  Gılgamış' a.  "Sudan  sürekli  içmelisin;  yoksa 
etkileri geçip gider." 
"Kuyuyu göster bana!" diye diretti Gılgamış. 
"Gel benimle,"  dedi  Ziusudra.  Gılgamış'ı  yapay  bahçeye 
götürdü  ve  ona  kuyuyu  gösterdi.  "Derindir;  çok  derindir," 
dedi. Sonra eve döndü ve Gılgamış'ı bahçede yalnız bırakh. 
Gılgamış kuyunun içine bakh ancak dibini göremedi.  Kı­
yafetinin kenarını yırtıp ondan şeritler yaptı ve şeritlerin yar­
dımıyla ayaklarına ağır taşlar bağladı. Geriye, eve doğru bak­
tı.  Ziusudra  ve  Amzara  kapının  eşiğinde  durmuş,  onu  belli 
276 


Zecharia Sitchin 
bir  mesafeden izliyorlardı.  Amzara'nın elini ona veda  eder 
gibi kaldırdığını gördü. 
Oysa yalnızca dalıp meyveyi çıkaracağım, 
diye düşündü. Eli­
ni  onlara  doğru  kaldırıp  dostça  salladı.  Ardından  kuyuya 
atladı. 
Serin su onu bir darbe gibi vurdu. Ağır taşlar onu aşağıya 
çekerken,  soluğunu  tutuyordu. Kuyu derin olsa da su öyle­
sine safh ki, ağzından içeriye giren ışık aşağıya kadar nüfuz 
ediyordu. Dibe eriştiğinde suda nazikçe dalgalanan bir bitki 
gördü;  kuyunun  dibinde  akınhlar vardı.  Bitkinin  uzun,  dik 
bir gövdesiyle,  üzerinde yuvarlak meyvelerin yetiştiği  kısa, 
kalın dalları vardı. Gövdeyi kavradı ve bitkiyi, güçlü bir çek­
me  hareketiyle  kökleriyle  birlikte  çıkardı.  Bitkiyi  sol  elinde 
tutarak, hançerinin yardımıyla ağır taşları kesmek ve böylece 
ayaklarını serbest bırakmak için sağ elini kullandı. 
Elinde  biricik  ödülüyle  yukarıya  yüzmeyi  bekliyordu. 
Ancak bitkiyi söktüğü anda su, onu kuyunun dibine mıhlan­
mış halde  tutarak girdap  yapmaya başladı. Ciğerleri havaya 
hasretle patlıyor; gözleri bulanıyordu. Bilincini yitiriyor; gö­
rünmeyen eller tarafından çekiliyor; güçlü bir ağız tarafından 
emiliyor gibi hissediyordu. Ancak, tek yaşamına tutunan biri 
gibi, değerli bitkiye tutunmayı sürdürüyordu. 
277 




n eski zamanlarda belirlenen zorunlu törenler ve uy­
gulamaların  gerektirdiği  gibi  on  iki  günlük  Yeni  Yıl 
festivali, İştar, Ninsun ve daha düşük rütbeli on diğer 
tanrının Erek' ten sessizce ayrılmasıyla başladı: Anunnaki'nin 
henüz  Yeryüzü'nde  olmadığı  zamanları  anan,  sembolik bir 
eylemdi bu. İlk gece güneş bathktan sonra, tüm halkın ve hay­
vanlarının evlerinin içinde olmalarının istendiği bir zamanda 
gerçekleşiyordu; dışarıda olmak, kesin ölüm demekti. 
Tanrılar, meşale taşıyan rahipler eşliğinde toplandıkları Kut­
sal Bölge' den sessizce hareket ettiler. Kutsal Rıhhm' a vardılar 
ve  orada,  rahiplerle  dolu  mavnalara bindiler.  Fırat  Nehri'ne 
doğru Derin Sular Kanalı boyunca yol alıp, şehrin duvarındaki 
Büyük Kapı' dan geçtiler. 
Önceden belirlenmiş kıyıya vardıklarında, gece yarısı geç­
mişti. İnip, sessizce 
Bit Akiti 
bina topluluğuna,  "Yeryüzü'nde 
Yaşam Başlar" adlı sazdan kulübe grubuna doğru yürüdüler. 
Rahipler,  meşaleleri  bina  grubunun  çevresine  yerleştirdik­
ten  sonra  mavnalara  çekildiler  ve  tanrıları  yalnız bırakarak 
Erek'e döndüler. Orada hangi ayinleri yaphklarıru, hangi giz­
li görüşmeleri gerçekleştirdiklerini Yüksek Rahip dahil hiçbir 
ölümlü, asla bilmedi. 
Sabahleyin  tanrıların  şehirden  ayrıldıklarını  fark  etmiş 
gibi yapan rahipler, halkı uyarmak için koçboynuzundan bo­
razanlar  çaldılar.  Tüm bolluğun,  güvenli  yaşamın  ve hayati 
279 


Ölmeyi Reddeden Kral 
kuralların  kaynağı  tanrılar,  insan  sürülerini  terk  etmişlerdi. 
Tapınaklardan  gelip  sokaklarda  koşturanlar  "Tövbe  edin! 
Tövbe edin! Her biriniz günahlarını itiraf etsin ve af dilesin!" 
diye bağırıyorlardı. Böylece dört gün sürecek olan tövbe etme 
ve günah  çıkarma başlamışh;  insanların bir bölümü  ana  ta­
pınaklarda, bir bölümü sokak köşelerindeki mabetlerde, ama 
birçoğu kendi evlerinin sınırları içinde, sunaklarında, birbir­
lerinden ve tanrılardan af diliyorlar ve günahlarını itiraf edi­
yorlardı. 
İkinci sabah Yüksek Rahip, güneş doğmadan iki saat önce 
kalkh ve yıkanıp gerektiği şekilde giyindikten sonra, gelenek­
sel  sabah  adaklarını  sunmak  üzere  İştar'ın  tapınağına  gitti; 
sanki  tanrıça  oradaymış gibi  yaparak,  onun  dönüşünü  bek­
lemişti.  Ancak dönmemişti ve takip  eden feryat figan,  kenti 
doldurmuştu. 
Üçüncü sabah Yüksek Rahip, İştar'ın tahhnın önüne iki hey­
kelcik koydu: biri sedir, diğeri selvi ağacındandı. Her ikisi de 
alhnla kapl
anını
şh: biri yılan, diğeri akrep biçimindeydi. Ve bir 
rahip kurultayının huzurunda Yüksek Rahip, halkın bu sürü­
nen yarahkların elinden acı çekme isteğini açıkladı. Zehirleri, 
günahkarları  öldürecek ve dürüst itirafçıları cezalandıracakh; 
böylece tanrıların geri dönmeleri, merhamet göstermeleri, ya­
şamı ve bolluğu geri getirmeleri mümkün olacakh. 
Sonra rahipler sembolik olarak kentlerin, köylerin, meyve 
bahçelerinin ve tarlaların olmadığı; insanın, sürünen yaratık­
larca ısırılıp sokulduğu ve vahşi hayvanlara yem olup yaban­
da yaşadığı zamanları anımsayarak, İştar'ın arabasını çekmek 
için  terbiye  edilmiş aslanları kafeslerinden  dışarıya  saldılar. 
Hayvanlar önlerine çıkan herkesi pençeleyerek,  cesaretlerini 
kanıtlamak adına sokakta, önlerinde koşma cüretini gösteren 
birkaç  adamı  yaralayarak,  şehrin  sokaklarında  çılgınca  ve 
şaşkınlık içinde koştular. 
280 


Yüklə 0,54 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   70   71   72   73   74   75   76   77   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə