B
50
bildiğimiz gibi merak etmenin de
nasıl bir şey olduğunu içeriden
biliyoruz. Bunun eğitim yoluyla
öğretilebilecek bir şey olduğunu
düşünmüyorum. Olsa olsa merakın
yeşermesini sağlayacak ortamlar
yaratabiliriz. Bazen (hatta belki de
çoğunlukla) eğitim, bırakın merakı
yeşertmeyi, tam tersine öldürüyor.
Soru sormak öğretilebilir. Ama
merakla soru sormalarını sağlamak
gerekir. Çocuklara soru sorun bol
bol diyebilirsiniz; bunu eğitimin
bir parçası haline getirebilirsiniz.
Ancak kişinin soruyu başkası için
değil, kendisi için merakla sorması
gerekir. Onun için merak, insanın
başkasına değil de kendisine soru
sorması olarak algılanabilir; ama her
kendi kendine soru sorma edimi
da merak değildir. Merak için kendi
kendinize soruyu belli bir ilgi ve
heyecanla sormanız gerekir. Merak,
insanın içini gıdıklar. Yani merak
ettiğiniz zaman içeride bir şey olur;
tıpkı âşık olduğunuz zamanki gibi bir
şeydir. Onu ancak içeriden bilirsiniz;
dışarıdan kimse bunu tanımlayamaz.
Dolayısıyla merak, insanın kendi
kendisine ilgiyle, heyecanla ve içi
gıdıklanarak soru sormasıdır. Eğitim
kişinin içindeki merakın yeşermesine
katkıda bulunabilir. Bir de tabii işin
dil boyutu var: Merakın sınırları
dilin sınırlarıdır; dil gelişmeden
merak gelişemez. Burada dil derken,
güzel konuşmaktan ya da birçok
dil bilmekten söz etmiyorum; çok
sayıda iyi kavrama sahip olmak gibi
bir şeyi kastediyorum. Eğitim dilin
gelişmesine katkı sağlar ise, dolaylı
olarak merakı da yeşertebilir; ancak
dediğim gibi ilgi ve merakın ortaya
çıkacağı ortamlar yaratmalıdır bunu
gerçekleştirmek için. Meraka dayalı
bir eğitimin öğrencilere katacağı bilgi
de daha değerli bir bilgi olacaktır.
Çocuklarla yaptığınız
çalışmalardan bahsedebilir
misiniz?
Geçmişte çocuklar hakkında felsefe
yapamayacakları yönünde çok
yanlış varsayımlar vardı. Özellikle
Lipman’ın “Philosophy for Children”
(Çocuklar İçin Felsefe) akımı ilkokul
düzeyinde felsefe eğitiminin nasıl
yararlı olacağını fazlasıyla kanıtladı.
Bizim yaptığımız çalışmalarda ilkokul
birinci sınıfta bile, eğer yerinde bir
bağlam ve dil kurulursa, çocuklarda
merak uyandırmanın ne kadar kolay
olduğunu görebiliyorsunuz. Onlara
soru sorduracaksınız, ancak tabii siz
de hoca olarak hazırlanacaksınız,
iyi sorular hazırlayacaksınız
ve onları da iyi bir bağlamda
soracaksınız, sorularla onlarda merak
uyandıracaksınız. Merakın olması
için ilginin olması gerekiyor. Yani
çocuğun bu soruları kendi yaşamında
değer verdiği bir şeyle ilişkilendirmesi
gerekiyor. Onu yaptığı zaman
çocukta merak oluşuyor. Bundan
üç yıl kadar önce bir özel okulda iki
yüksek lisans öğrencim çocuklar için
felsefe derslerine girmeye başladı.
Daha sonra ben de bir kez katıldım,
açıkçası bunun öncesinde bu fikir
bana çok romantik geliyordu. Güzel
olduğunu düşünüyordum; ama
ilkokul düzeyinde çocuklarla felsefe
bir yere varır mı diye kuşkuluydum.
Sınıfa girdiğimde ise, bunun ne kadar
yararlı olabileceğini gördüm.
Şimdi, amacımız bunu, bu özel
okulun dışında başka okullara
da yaymak. Bu işe ilk başlamış
olan eski tez öğrencilerim Berrak
Buhara ve Pelin Ataman çocuklarla
felsefe çalışmalarında çok deneyim
kazandılar; İrem Günhan de derslere
yeni katılmaya başladı ve bir yandan
da konu üzerine araştırma yapıyor ve
benimle bir yüksek lisans tezi yazıyor.
Çocuklarla felsefe dersleri yaparken
onlara büyük filozofların kuramlarını
falan öğretmiyoruz, onlarda
merak uyandırıp felsefi sorgulama
yeteneğini geliştirmeyi amaçlıyoruz.
Ancak bu eğitimin yaygınlaştırılması
için maddi destek gerekiyor, bu
alanda çalışan yüksek lisans ve
doktora öğrencilerimizin başka
işlerde çalışmak zorunda kalmamaları
için destek almaları gerekiyor. Onun
için bu konuda bir proje üretilip
desteklenmesi gerekiyor. Böyle bir
desteği henüz bulamadık.
Merak, günümüzde bir yandan
bilgiye ulaşmak konusunda
değerli; ama öte yandan da
fazla merak etmek tehlikeli
olarak da görülüyor. Bu
durumu nasıl yorumlarsınız?
Merak bir şekilde olumsuz bir duygu
olarak algılanmış. Meraklı olmanın
olumsuz olarak bir sıfat anlamında
kullanılması sadece Türk toplumu
için değil, birçok toplum için
geçerli. Bu algı bir yandan, merakın
insanların özel hayatına burnunu
sokmayla karıştırılmasından geliyor.
Bu hâlbuki merakın yalnızca basit
bir türü; merak edeceğin hiçbir şey
kalmamış, komşunun ne yediğini
merak ediyorsun. Komşu da rahatsız
olabiliyor doğal olarak. İnsanın, ilgi
alanı ne kadar geniş olursa, dili ne
kadar gelişirse soru sorma olanağı
o kadar çok artar, merak etme
potansiyeli de o denli yükselir. İlgi
alanınız ne kadar genişlerse merak
potansiyeliniz de o kadar genişler.
Yerel kültürde çok dar yaşam alanları
oluşuyor. İnsanların merak edecek
bir şeyleri kalmıyor. Sonra da gidip
komşunun ne yediğini merak
ediyorlar. Burada “suçlu”nun merak
olduğunu sanmıyorum. Diğer yandan
“fazla merak etmek zarar verir”
düşüncesi de merakın değersiz bir şey
olduğunu göstermez bence; olsa olsa
bazı durumlarda merak etmekten
daha önemli şeyler olduğunu
gösterir. Bir yakınınız sizden acilen
yardım beklerken, “Acaba Mars’ta
su var mı?” diye merak ederseniz bu
biraz garip olabilir; ama yine burada
suçlunun merak etmek olduğunu
düşünmüyorum.