görüyoruz.
Psikologlar ilgilenmiş
ama felsefeciler ilgilenmemiş. Ben,
kitabımı 2012 yılında yayımladım.
Bildiğimiz kadarıyla felsefe tarihinin
merak üzerine yayınlanmış ilk felsefe
kitabı oldu.
Pekiyi, siz bu alanda çalışmaya
nasıl yöneldiniz?
Felsefe ile ilişkim iki koldan başladı.
Yaşam felsefesi ve etik sorulara
çok ilgim vardı. Yaşamın anlamı
üzerine özellikle çok ilgileniyordum
ve bunun felsefecilerin tartıştığı
bir konu olduğunu biliyordum.
Mühendislik öğrencisiydim. Albert
Camus’nün Sisifos Söyleni, benim
başucu kitabımdı. İkinci olarak felsefe
ile olan ilgimse dille ve bilgiyle
ilgiliydi. O zamanlar dil aracılığıyla
nasıl düşünüyoruz ve özellikle de
dil aracılığıyla bilmediğimiz şeyleri
nasıl düşünüp nasıl soru soruyoruz
meselesiyle ilgileniyordum; ama
onu merak ile ilişkilendirmemiştim.
Dil-düşünce-dünya ilişkisinde
bilgi, bilme kavramı çok önemli;
ama bilgiye bizi götüren merak
da bir o kadar önemli. Beni merak
konusuna yönlendiren bilinmeyeni
düşünebilme yeteneğimizin çok
ilginç bir şey olduğunu fark etmem
oldu. Bilinmeyeni dil aracılığıyla
nasıl düşünebiliyoruz? Mesela
hayvanlarla insanlar arasındaki
ayrımı bilgi türünden yapabilirsiniz;
ama hayvanların bugün artık hiçbir
şey bilmediğini söylemek, bu kadar
çalışmanın sonucunda bana çok
doğru gelmiyor. Hayvanlar da çok şey
biliyorlar, özellikle algısal bilgileri çok
geniş. Bazen bazı konularda bizden
daha iyi hatta; ama hayvanlarda
eksik gibi görünen şey bilinmeyenin
kavramlaştırılması. Yani biz
bilmekle kalmıyoruz, aynı zamanda
bilmediğimizin farkına varabiliyoruz.
Bilmediğinin farkına varma kavramı
felsefe tarihinde var tabii; ama
bunu merakla ilişkilendirmemişler.
Ben, bildiklerimizle değil de
bilmediklerimizle biraz kendimizi
anlamaya çalışalım diye
düşünüyorum.
İnsan, gündelik hayatta da
birçok konuyu merak ediyor.
Bunlar arasında sizce bir değer
sıralaması, hiyerarşi kurmak
mümkün mü?
Çok zor bir soru ve felsefi bir soru bu
sorduğunuz. Merak kişiden kişiye,
bağlama göre değişiyor olabilir.
Kimi insanlar için merak etmeleri iyi
olacak şeyler başka insanlar için iyi
olmayabilir. Bir fizikçi bir problemi
çözmeye çalışırken “Higgs Bozonu
gerçekten var mı?” diye merak edebilir
ve onun o yaşam bağlamı içerisinde
bu çok iyi bir soru olabilir; ama fiziğe
ilgisi gelişmemiş bir lise öğrencisinin
“Higgs Bozonu var mıdır?” sorusunu
sorması öncelikli bir soru olmayabilir.
Dolayısıyla insanların bağlamına
göre neyi merak etmesi gerektiği de
değişiyor olabilir. Öte yandan, “Neyi
merak etmeli?” sorusu bizi “İyi soru
nedir?” sorusuna getiriyor.
Merak bana göre her zaman dile
getirilebilir bir şeydir; merakın olduğu
her durumda bunu dile getirecek
bir soru bulabiliriz. Dolayısıyla “iyi
merak” ile “iyi soru” denk geliyor.
İyi soru sormak da duruma göre
değişen bir şey. Herkesin hayatında
farklı olacaktır. Tabii ki bazı ortaklıklar
bulunuyor: “Ben ne yapıyorum?”,
“Nereye gidiyorum?”, “Nasıl bir
hayatım olsun istiyorum?”, “Kimlerle
arkadaşlık etmeliyim?”, “Annemle
babamla ilişkimi ne kadar yakın, ne
kadar mesafeli tutmalıyım?”, “Ne
zaman evden ayrılıp kendime bir
yaşam kurmalıyım?”, “Hemen mi yoksa
daha sonra mı evlenmeliyim?” gibi
soruları sormayan birisi yaşamına
yön veremeyecektir. Dolayısıyla
bu tür soruların belirli bir yaşa
geldiğimizde çok önemli şeyler
olduğunu düşünüyorum. Kendi
yaşamımıza, kendi geleceğimize
yönelik sorduğumuz soruların
belki de en yoğun merak içeren
türde sorular olması gerekir; çünkü
meraktan motivasyon çıkar. Siz yaşam
coşkusuna ne kadar sahipseniz, kendi
geleceğinize yönelik sorduğunuz
sorular da o kadar güçlü merak
içerecektir diye düşünüyorum. Nasıl
bir yaşam iyi bir yaşamdır? Bunu,
insanların merak etmesi bu toplumu
daha güzel ve daha anlamlı kılacaktır.
Merakla eleştirel düşüncenin
bir bağı olduğunu söyleyebilir
miyiz?
Bence, merakın en büyük düşmanı
dogmatizmdir. Dogmatizmi açık
fikirliliğin karşıtı olarak görüyorum;
belirli bir konuda inancınızın hiçbir
şekilde sorgulanmaması durumudur
ve karşı birtakım veriler varsa
bile siz o inancınızı sorgulamak
istemiyorsanız, bu, merakı öldürür.
Her şeyi merak edebilir miyiz?
Örneğin dindar bir insan bir sürü
şeyi merak edebilir; ama Tanrı’ya
olan inancını sorgulamadığı takdirde
“Tanrı gerçekten var mıdır?” diye
merak edemez. Aynı şeyi bir ateist
için de söyleyebilirim. Dogmatizm
her görüşte ortaya çıkabilir. Hatta
“Dogmatik olmayalım,” derken bile
kişi dogmatik olabilir. “Eleştirel
düşünce” dediğimiz şey aslında
dogmaları sorgulamak ve onları
dogma olmaktan çıkarmak olmalı.
Merak ederek ve eleştirel düşünce
dediğimiz akıl yürütmeyle varılan bir
sonuca inanmanın daha değerli bir
inanma türü olduğunu düşünüyorum.
Bu anlamda merak öğretilebilir
bir şey mi?
Merakın öğretilebilir bir şey olduğunu
sanmıyorum. Merak etmek primitif
dediğim zihinsel bir durum; herkes
kendi içinden biliyor, tanıyor
merakı. Hepimiz merak ettiğimiz
anı kafamızda yakalayabiliriz
aslında; çünkü tıpkı korkuyu, sevgiyi
B
49