Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə111/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   107   108   109   110   111   112   113   114   ...   135

apeiron
’un değişimlerine dayandıracaktır. Düşlere, tanrılara, önsezilere bu
dünyada yer yoktu artık -evsiz barksız kalmışlardı.
Peki, ne olacaktı bunların hali? Cevap  Parmenides’ten geldi; iki tür
şey ve süreç arasında keskin bir ayrım yapıyordu: gerçek şeyler ve alelâde
görüntüler. Gerçeklik, gerek gelenekten gerekse sıradan gözlemden farklı,
yepyeni usûllerle oluşturuluyordu. Görüntüler ise yanılgı içindeki zihne
atfedilmişti   (böylece,   “gerçek   dünya”da   bir   yer   verilmesi   mümkün
olmayan tüm şeylerin toplandığı bir kap olarak zihin idesi kısmen belirmiş
oluyordu).   O   nedenle   diyeceğim   o   ki,   kimi   görüngüleri   gerçek   diye
kabullenmek,   kimilerini   ise   yanıltıcı   diye   reddetmek,   belli   bir   geleneği
diğerine tercih etmek anlamına geliyordu. Bu daha sonra, Bilinirciler ve
Doğalcılar arasında maddenin gerçekliği üzerine yürütülen tartışmada çok
açık bir şekilde görülecektir; hattâ bugün bile bazı bi- limadamları nihai
gerçekliğin (temel parçacıklar ve alanları) keşfedilmiş olduğunu iddia eder
ve bir diğerleri -büyük ölçekli yasalara ayrı bir önem atfederek- yüksek
enerji   fiziğini   biraz   pahalı   ve   karışık   bir   pul   kolleksiyonculuğu   olarak
değerlendirirken tanık olduğumuz şey yine aynı olgudur. Aristoteles, Par-
menidesçi-olmayan   şey   ve   süreçlerin   gerçekliğini,   bunların   site   yaşamı
için   vazgeçilmez   olduklarını   hatırlatarak   savunurken   durumu   hayranlık
verici bir basitlikte tarif eder:
Tümel   olarak   tüm  iyilere   yüklenebilir   ya   da   ayrı   ve   bağımsız   bir   varoluşa
muktedir   tek   bir   İyilik   olmuş   olsa   bile,   açıkça   görülüyor   ki   bu,   insanın
başarabileceği ya da ulaşabileceği bir şey olamazdı;  
oysa   bizim   aradığımız
ulaşılabilir bir şey
 
(Nicomachean Ethics,
 1096b32 vd., vurgular benim).
Aristoteles,   ruh   üzerine   kitabında,   farklı   amaçlar   güden   maddeci,
psikolojik   ve   sosyolojik   ruh   açıklamalarının   hepsinin   de   kendi
açılarından doğru, olduklarını da vurgular. Bu anlamda gerçekliği insani
uğraş ve kaygılarla ölçen kilisenin, sadece doğru yolda olduğunu değil,
aynı zamanda, olgular ve değerler arasına keskin bir ayrım çizgisi çeken
ve olgulara, dolayısıyla da gerçekliğe ulaşmanın yegâne yolunun peşinen
bilimci   değerlerin   kabulünden   geçtiğine   inanan   birtakım   modern
bilimadamı ve fel-


seferilerden   ciddi   ölçüde   daha   akılcı   bir   tutum   içinde   olduğunu   da
söylemeliyiz.
Galile   döneminde   insani   ilgi   ve   kaygıların   tartışılmasında   baş-
vurulabilecek önemli kaynaklardan biri Kutsal Kitap’tı -ve bugün de bu
konumunu   sürdürüyor.   Kutsal   Kitap’m   en   ön   saftaki   koruyucusu   ve
yorumcusu olan Kilise, onu aynı zamanda gerçekliğin bir sınır koşulu da
yapmıştır.
2
  Katolikliğe karşı çıkan  Newton  bile bu sınır koşulunu çok
ciddiye   alıyordu.  Newton’a   göre   araştırma   iki   kaynak   kullanmalıdır:
Tanrının Eseri, muhteşem Evren, ve Tanrının Sözü, Kutsal Kitap. 19.
yüzyılda   epeyce   bir   süre   bilimadamları   çeşitli   bilimsel   iddiaları
desteklemek   (afet-   çilik)   için   hâlâ   Kutsal   Kitap’tan   ayrıntılara   (tufan
hikayesi gibi) başvuruyorlardı.
Kilise,   Kutsal   Kitap’ı   hakikat   ve   gerçekliğin   sınır   koşulu   olarak
kullandığı gibi, çeşitli idari tedbirlerle bunu dayatmaya da çalışıyordu.
Bellarmino bu konuda çok nettir:
Bildiğiniz gibi Trent Meclisi, Kutsal Metinlerin Papalarımızın ortak
kanaatlerine aykın düşecek şekilde yorumlanmasını yasaklar.
İşte günümüzdeki bir okura ve özellikle de bilimde aranan birtakım
soyut   vasıflardan   haberdar   fakat   bilimi   de   hiçbir   zaman   yakından
görmemiş   liberal   epistemolojiciye   muhtemelen   pes   dedirten   nokta
burasıdır. Ona göre bilimin idari teşkilatla bir alıp vereceği yoktur ve
gönlü doğal olarak, bu tür saçmalıkları çekmek zorunda kalmış zavallı
Galile’den   yanadır.   Fakat   çağdaşımız   bir   Galile’nin   daha   kolay   bir
hayatı olacağı hiç de kesin değildir.
Örneğin böyle bir Galile’nin, oluşturduğu gönüllü kontrol gruplarım
alternatif   eczacılık   yöntemleriyle   tedaviye   girişerek,   modem   bilimsel
ilaç üretiminin etkinlik gücünü test etmeye kalkıştığını düşünelim. Tıpkı
esas Galile gibi, ABD’nin birçok eyaletinde başı polisle derde girecektir.
Ya da Evrim ve Yaratılış’ı insanoğlunun kökeni üzerine eşit güçte iki
açıklama olarak kabul
2.
Burada   Galile’nin   hasımları   Ballermino’nun   sonraki   mektubunda   bahsettiği
“Papalarımızın   ortak   kanaatlerinin   ötesine   geçmiş   olabilirler.   Bu   “ortak   kanaatler”
Kutsal   Kitap'ı   astronomik   meselelerde   değil   ahlâki   meselelerde   bir   rehber   olarak
görüyordu.


edip, hiç hak geçirmeden her ikisini de öğrencilerine öğretmeye kalkıştığını
düşünelim. Karşısına bu kez de başka bir hukuki kısıtlama çıkacaktır; Devlet
ve   Kilise’nin   ayrılmış   olması   nedeniyle,   bilgi-iddialarınm   aktarılmasına
getirilmiş güçlü hukuki ve idari sınırlara toslayacaktır. Bu sınırlar Evrim’in bir
olgu ya da olgularla çalışan bir teori olarak, Yaratılış’ı ise en kabadayısından
bir   inanç   olarak   öğretilebileceğini   söylemektedir.   (Bu,   temel   olguların
belirlenmesi işini felsefe ve teolojiye veren, bilime ise en iyi durumda araçsal
bir rol yükleyen Bellarmino’nun baş aşağı çevrilmesidir -yukarda yaptığımız,
“gerçeklik”in değer-yüklü bir terim olduğu ve gerçeklik meselelerinin insani
ilgi   ve   kaygılarla   yakından   bağlantılı   olduğu   tespitimizin   başka   bir
doğrulanması daha).
Modern Galile’miz bir fikrin kabul ve finanse edilmesi için argümanların
ancak nadiren yeterli olduğunu da görecektir. Fikir, onu bünyesine katmaya
aday kurumun ideolojisine uygun düşmeli ve orada yürürlükte olan araştırma
tarzlarına   uyum   sağlamalıdır.   Ve   bu   Galile   önerilerini   açıklayabileceği   ve
kendi düşünce tarzına uygun bir eğitim verebileceği tek bir allahm kulu bile
bulamayacaktır -çünkü ortalıkta, çoğu kez kendi cehaletlerini her şeyin ölçüsü
olarak   gören   yeteneksiz   insanların   istif   olduğu   birtakım   ne   idüğü   belirsiz
kurullar vardır.
3
  Bu koşullar altında aklı başında bir insanın başarılı olması
mümkün mü? Çok zor. Galile felsefe, astronomi, matematik ve en iyi ifadeyle
mühendislik olarak karakterize edilebilecek, daha bir sürü konuyu tek ve yeni
bir   bakış   açısı   altında   -Kutsal   Kitap’a   karşı   yeni   bir   tutumu   da   peşinden
getiren   bir   bakış   açısıdır   bu-   toplamaya   çalışıyordu.   Ona   matematikten
uzaklaşmaması söylenmişti. Beslenme ya da eczacılık konularına bir yenilik
getirmeye çalışan modem bir kimyacı ya da fizikçi de aynı tür kısıtlamalarla
karşılaşır. Ulaştığı so-
3. Kararlı-hal (Steady-State)  teorisinin tarihi üzerine görüşleri açıklarken Fred Hoyle şöyle
yazar (Y. Terzian ve E.M. Biison, der. Cosmology and Astrophysics, Ithaca ve Londra 1982,
s.21):   “Dergiler,   onlara   yalnızca   üstünkörü   bir   bilirkişilik   hizmeti   veren   gözlemcilerin
makalelerini kabul ediyordu, oysa bizim  (Bondi, Gold  ve Hoyle) makalelerimiz her zaman
anlaşılması   güç,   zorlu   bîr   bölüm   ^arındırıyordu,   öyle   ki   işlerini   baykuşlar   gibi   gece
karanlığında yürüten, gizemli ve isimsiz bir bilirkişiler sınıfı oluşturmuş bu kalın kafalara
matematik, fizik, olgu ve mantıkla ilgili çeşitli noktaları açıklamaktan bitap düşüyordunuz."


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   107   108   109   110   111   112   113   114   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə