Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə113/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   135

uzağa düşebilir: basit ve uyumlu bir bakış açısının doğru yorumu, ona ilk
ve   yüzeysel   bir   bakışla   getirilen   bir   yorumdan   ciddi   farklılıklar
gösterebilir.
Galile   sorunun   farkındaydı   -yoksa   şu   “tayin   edici   kanıt”ına,   gelgit
teorisine   böylesine   bir   önem   atfeder   miydi?   Ayrıca,   hayatı   boyunca
çalışarak   bulduğu  
mekaniğin   esasları
  da   Kopernik’in   tasvir   ettiği
gezegenler sistemine bir dinamik teorisi kazandırmak için oldukça yetersiz
kalıyordu. Bu esaslar çemberlere arka çıkabilirdi fakat, bu sistemde doğru
öndeyilerde bulunmak için hâlâ ihtiyaç duyulan çevremerkezli çemberleri
anlamsız   hale   getiriyor   ve   Galile’nin   zaten   kabul   etmediği   Kepler
yasalarına   da  uygulanamıyordu.  Kabul  edilebilir  bir  çözüm  daha  sonra
Newton’la  gelecektir; fakat  Newton  bile gezegenler sistemini bir düzen
içinde tutmak için ilahi müdahalelere ihtiyaç duymuştu. Dahası Galile’nin
hareketlerin göreliliği konusundaki yaklaşımı tutarsızdı. Kimi durumlarda
tüm
  hareketlerin göreli olduğunu öne sürüyor, kimi durumlarda da sabit
bir referans sistemi varsayan impetus kavramını kabul ediyordu.
Galile’nin 
temel fiziği
 daha da kötüydü. Aristoteles genel bir değişim,
hareket ve kontinyum teorisi bırakmıştı. Bu teori yer değiştirme, niteliksel
değişim,   oluş   ve   bozuluşu   konu   ediniyordu   ve   düşen   bir   taş   hakkında
olduğu   kadar   bir   öğretmenden   dikkatli   bir   öğrenciye   bilgi   aktarımı
konusuna   da   bir   açıklama   getiriyordu.   Yer   değiştirme   teorisi   çok
karmaşıktı, bir nesnenin hem hareket halinde olup hem de net bir konuma
sahip   olamayacağı   gibi   içe-   rimler   taşıyordu.   Galile   çalışmalarını   yer
değiştirme ile sınırlamıştı ve bu konuda bile Aristoteles’in daha önceden
geliştirmiş olduklarından kat kat basit terimler kullanıyordu (Aristoteles,
hareketi   bölünmez   bir  bütün   olarak   gören   kuantum   teorisine   doğru   bir
adım   atmıştı,   oysa   Galile   bu   başarılı   noktadan   uzaklaşacaktır).
6
  Sonuç
olarak, biyologlar, fizyologlar (Harveyl), yeni elektrik biliminin kurucuları
ve bakteriyologlar oldukça geç bir döneme, 18. yüzyıl, hattâ bir ölçüde 20.
yüzyıl   içlerine   kadar   Aristotelesçi   düşüncelerden   yararlanmaya   devam
ettiler (Pri- gogine’nin Aristoteles hakkında söyleyecek çok güzel şeyleri
6. Bu noktanın ayrıntılı bir tartışması için bkz. yukarda VIII. Bölüm.


var).  Newton’un,  elyazmalarından   fark   edileceği   gibi,   Aristoteles’in
hareket,   üzerine   görüşlerini   çok   ciddiye   aldığı   muhakkaktı.  Einstein,
“önemsiz   sonuçların   doğrulanması”na   burun   -kıvırışıyla   ve   bir
kargaşadan geleceğe açılan pencereyi sezme konusundaki o esrarengiz
yeteneğiyle, Kopernik’in yanında yer alabilirdi fakat diğer birçok fizikçi
pes   ederdi.   O   yüzden,   Bellarmino’nun   yargısı   bütünüyle   makul   bir
görüştür.
Böylece iki eski geleneğin Galile döneminde aldığı biçimle ilgili kısa
değerlendirmemin sonuna gelmiş oluyorum. Bilimin toplumdaki rolüyle
ilişkili geleneklerdi bunlar.
Birinci   gelenek   toplumun   kendisini   bilimadamlarının   sunduğu
biçimiyle   bilgiye   uyarlaması   gerektiğini   söylüyordu.   Galile’nin
savunduğu   ve   daha   geçenlerde   bilimadamları   tarafından   Viyana
Kardinali   König’in   daha   yakın   işbirliği   teklifi   üzerine,   Kilise   ile
“görüşmeler”e   bir   baz   teşkil   etmesi   niyetiyle   ifade   ettikleri   bu   gö-_
rüştür.
7
 İşbirliği, diyordu fizikçilerin temsilcisi
[bilimsel] kavramların [bilimadamlarının] verdiği anlamlardan farklı
bir   şekilde   yorumlanmaması   ve   kullanılmaması   ve   Kilise’nin   ilkelerinin
Doğa Bilimleri’nin bulgularıyla tutarlı hale getirilmesi,
demektir.
Bellarmino’nun   yaklaşımıdır   bu,   aradaki   fark,   19.   yüzyıl   Ka-
tolikliğinin daha kapsayıcı ve daha insancıl bakış açısının yerini özel ve
bayağı dar bir alandan elde edilmiş uzman bilgisinin almış olmasıdır.
İkinci geleneğe göre, bilimsel bilgi aşırı uzmanlaşmıştır ve toplum
tarafından öyle gürültüsüz patırtısız devralmamayacak kadar dar ufuklu
bir   dünya   görüşüne   dayanır.   Gözden   geçirilmelidir,   insani   ilgi   ve
kaygıları ve onlardan sökün eden değerleri de içine alan daha engin bir
bakış   açısına   göre   tartıya   vurulmalıdır,   bilimin   gerçeklik   üzerindeki
iddiaları bu değerlere ters düşmeyecek şekilde düzeltilmelidir. Örneğin:
acı, arkadaşlık, dostluk duygusu, korku, mutluluk ve -ister laik anlamda
isterse
7.
Physikalische Blâtter,
 cilt 26, sayı 5,1970, s.217 vd.


aşkın bir varlık nezdinde- kurtuluş umudu insan hayatında önemli bir rol
oynar. Bunlar temel gerçekliklerdir.  O yüzden, birtakım temel parçacık
fizikçilerinin   her   şeyin   en   küçük   kurucu   birimlerini   buldukları   iddiası
reddedilmeli  ve  yerine  daha “araçsak*”, yani şöyle  diyecek  bir anlayış
konmalıdır:   bu   bilimadamla-   rımn   teorileri   gerçeklik   hakkında  değildir,
onların   çabalarından   bağımsız   olarak   belirlenen   bir   gerçeklik   üzerinde
öndeyilerde bulunma hakkındadır.
Galile   döneminde   ikinci   geleneği,   Platoncu   bir   versiyon   üzerinden
Kilise savunuyordu: engin bilgi uzman bilgisiydi fakat bariz bir şekilde
insani bir belgeyle, Kutsal Kitap'la birleştirilmek kaydıyla; bu, soyut bir
akılcılığın ilkeleri karşısında muazzam avantajları olan bir görüştü ve hâlâ
da öyledir. Bu tür bir bilgide içkin soylu duyguların her zaman galebe
çalmadığı ve kimi Kilise talimatlarının bir iktidar uygulamasından ibaret
olduğu söylenebilir, doğrudur. Fakat örnek Kilise temsilcileri hep farklı
düşünmüşlerdir ve günümüzde modem bilimsel nesnelciliğin totaliter ve
insanlıktan-çıkarıcı   eğilimlerine   karşı   durmaya,   onları   doğrudan   insan
hayatlarından   alınma   ve   bu   anlamda   “öznel”   öğelerle   yumuşatmaya
çalışan girişimlerin saygıdeğer atalarıdırlar.
Ayrıca   şu   da   kabul   edilmelidir   ki   -yukarda   teslim   ettiğim   gibi-
epistemolojik kuralların ihlali bugün nadiren polisiye bir vakadır. Ancak
bir   yasa   var   ve   hâlâ   zorla   araya   giriyor,   özgür   ve   bağımsız   araştırma
düşüncesi bir kuruntudan ibaret, ve önümüzdeki problem açısından, yani
bilimsel bilgi-iddialarınm yorumu açısından bir polis müdahalesinin olup
olmadığı hiçbir önem taşımıyor. Dahası, yukarıda gördük ki (bkz. Dipnot
6’yı   takip   eden   kısa   alıntı)   modem   çağın   o   liberal   iklimi   bile
bilimadamlarının, Bellarmino’nun işin doğası gereği sahip olduğu fakat
çok daha büyük bir bilgelik ve nezaketle kullandığı otoriteye eş bir otorite
talep   etmelerini   engelleyemiyor.   Kilise’nin   bugün,   bilim   kurtlarından
yükselen   evrensel   homurtudan   korkarak,   biraz   usûl   adap   öğretmeye
çalışacağı yerde, onlara eşlik etmeyi yeğlemesi üzücüdür.
8
8.1982’de Christian Thomas ve ben Federal Institute of Technology’de (Zürih), bilimlerin
gelişmesinin büyük dinleri ve diğer geleneksel düşünce biçimlerini nasıl etkilediğini
tartışmak   amacıyla   bir   seminer   düzenledik.   Bizi   şaşman   şey   Katolik   ve   Protestan
teologların meseleyi nasıl korku dolu bir çekingenlikle ele


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə