Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə109/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   135

konuşmamda sizin muhtemelen bir gülümseme ya da ateşli bir meraktan
çok çatık kaşlı bir güvensizlikle dinleyeceğinizi düşündüğüm bölümleri az
çok tahmin ettiğimi sanarak buraları ayn bir özenle ele alıyorum.
İkinci   özürüm   düşüncelerimi   sunuş   şeklimle   ilgili.   Bilebildiğim
kadanyla   tarihsel   bir   çatışmayı   tasvir   etmenin   en   iyi   yolu,   çatışmaya
katılan 
bireyleri
 tanıtmak, onların mizaçlannı, merak ve istemlerini, umut
ve   tutkularını,   elleri   altındaki   bilgileri,   toplumsal   arkaplanlarını,
kendilerini bağlı hissettikleri ya da sırası geldiğinde onlara destek veren
birey  ve kurumlan  ve bu türde daha birçok şeyi  tasvir etmektir.  Daha
sonra   ise   bireylerin   kendi   aralarında   ve   dönemin   kuramlarıyla   nasıl
birbirine girdikleri, bu kapışmayı nasıl gördükleri ve ona ne tür tepkiler
verdikleri açıklanmak durumundadır; örneğin, birey ve kuramların bu ka-
pışmadan galip çıkmak, onu kendi emellerine alet etmek için ellerindeki
güçleri nasıl kullandıkları, zamanın hukuki ve toplumsal yasalannın ve bu
yasalarla bireysel mizaçlar arasındaki ge- rilimlerin çatışmaya nasıl bir
biçim kazandırdığı, vb., hep açıklanmak zorundadır.
Galile ve Kilise arasında yaşanan türde bir çatışmayı anlatmanın en iyi
yolu bana göre budur, fakat ne yazık ki bunu yapabilmek zor. Bir kere bu
konuda bir saate sığdınlamayacak kadar çok, ciltler dolusu malzeme var
ve   ben   onlann   sadece   bir   kısmı   hakkında   bilgi   sahibiyim.   O   nedenle
derdimi anlatmak için farklı bir yol izleyecek, konuyu “daha soyut bir
düzeyde”   ele   alacağım:   Bireyler,   bireylerin   mizaç   ve   huyları   yerine
geleneklerden
 bahsedeceğim. Galile-Kilise çatışmasını gelenekler arasında
bir çatışma olarak  sunacak  ve Kilise’de temsil edilen geleneğin kadim
çağlarda ilginç ataları bulunduğunu ve günümüzde de yavaş yavaş artan
bir   taraftar   kitlesi   bulduğunu   göstermeye   çalışacağım.   Geleneklerden
(elimizdeki konuya göre daha dar birtakım alanlardan alınma terimlerle
söyleyecek   olursak,   paradigmalardan,   araştırma   programlarından   ya   da
temalardan) bahsetmek tarih, sosyoloji ve felsefede çok doğal karşılanan
bir yaklaşım olabilir. Fakat ben burada, bu yaklaşımı çok sevdiğimden
değil, az önce bahsettiğim güçlüklerden dolayı kullanıyorum. Onun için
hep gerçekliğin en az iki adım uzağında olacağımızı hiç unutmayın.


Benim aklımdan geçirdiğim gelenekler toplumda uzmanların rolüyle
ilgili geleneklerdir. Önceki yazılarımda bu tür iki gelenek tanımladım.
1
İlki, uzmanı, uzmanlarca oluşturulmuş görüş ve usûllerin yorumlanması
ve kullanımı konusunda nihai otorite olarak gören, diğeri, uzmanların
teklif ve beyanlarının ya süper- uzmanlardan -Platon’nun görüşü buydu-
ya   da   tüm   yurttaşlardan   -bu   da  Protagoras  tarafından   tavsiye   edilen
görüştür- oluşmuş daha üst bir yargı makamına tâbi olduğunu düşünen
iki gelenek. Galile ve Kilise arasındaki karşıtlığın bu iki görüş (gelenek)
arasındaki   karşıtlığa   benzediğini   düşünüyorum.   Galile   matematik   ve
astronomiyi bünyesinde toplamış özel bir alanda uzmandı. Döneminin
sınıflandırmalarına   göre   matematikçi   ve   filozoftu.   Astronomiyle   ilgili
sorunların   tümüyle   astronomicilere   bırakılmasını   istiyordu.   Castelli’ye
14   Aralık   1613   tarihli   mektubunda   dediği   gibi,   Kutsal   Kitap’taki
astronomi   ile   ilgili   bölümlerin   gerçek   anlamına   vakıf   olmak   ancak
“sürüden ayrı tutulmayı hak etmiş birkaç kişi”den beklenebilirdi (Galile
öncesinde Kopemik, sonrasında  Spinoza  da aynı dili kullanır; eski bir
hikâyedir   bu,   Hanns-   Dieter   Voigtlander’in  
Der  Philosoph  und  die
Vielen'dc
  göstermiş   olduğu   gibi  [Wiesbaden  1980],   bu   dile   ta   antik
dönemde de rastlarız). Ayrıca Galile, astronomicilerin görüşlerinin tamı
tamına astronomi içinde ifade edildiği şekliyle kamuya açık bir bilgi ha-
line getirilmesini talep ediyordu. Ulaştığı sonuçlan yayımlama özgürlüğü
gibi   sade   bir   talep   değildi   bu,   Galile   onları   başkalanna   dayatabilmek
istiyordu.   Bu   yönüyle   günümüzdeki   birçok   bilim   peygamberi   kadar
küstah,  totaliter   -ve  dünyadan   bihaberdi.  Astronomicilerin   (ve  onların
önderliğini   kabul   eden   fizikçilerin)   özel   ve   son   derece   sınırlı
yöntemlerini peşinen Doğruluk ve Ger- çeklik’e ulaşmanın doğru yolu
kabul etmişti. Yukarda birinci görüş ya da gelenek diye adlandırdığım
eğilimin kusursuz bir temsilcisiydi.
Kilisenin yaklaşımı ise ikinci görüşe çok benziyordu (Pro- tagorasçı
değil Platoncu biçimine). Kilise açısından astronomik bilgiler ilginç ve
önemliydi ve kilise mensupları arasında astronomiyle aktif bir şekilde
ilgilenen insanlar vardı. Fakat ast-
1. Bkz. I. Bölüm, Kesim F.


ronomicilerin,   diyelim   gezegenlerin   yörüngelerini   açıklamak   için,
oluşturdukları modelleri öyle sessiz sedasız gerçekliğe bağlamak da pek
mümkün görünmüyordu. Özel ve sınırlı amaçlar için kurulmuş şeylerdi ve
haklarında söylenebilecek azami şey söz konusu amaçlara, yani öndeyide
bulunmaya hizmet ediyor olduklarıydı.
Collegio   Romano’da   tartışmalı   sorunlardan   sorumlu   dini   lider
Kardinal Bellarmino, Kopemik Sisteminin gerçekliğini araştırmakta olan
Napolili, Karmel tarikatı üyesi keşiş  Paolo Antonio  Foscarini'ye yazdığı
meşhur mektubun ilk kısmında tam bu noktadan bahseder. Bu mektup sık
sık alıntı konusu ve belki ondan— daha fazla da eleştiri konusu -burada
öne   sürülen   iddialarla   şu   bizim   bilim   pratiğini   yönlendirdiği   söylenen
soyut   ilkeler   bir-   biriyle   karşılaştırılarak-   yapılmıştır.   Oysa   aşağıda
göreceğimiz gibi, bu karşılaştırma ilkeler yerine bilim pratiğinin kendisiyle
yapılsa durum çok farklı bir hal alır. Bana göre gayet aklıselim bir belgedir
ve içinde kültürümüzde bilimlerin konumuna dair makul, incelikli teklifler
barındırmaktadır.
Bellarmino şöyle yazar:
Bana öyle geliyor ki Siz de Bay Galile de, mutlak anlamda değil de varsayımlar
düzeyinde   kalarak   konuşmakla   yetindiğiniz   sürece   basiretli   bir   davranış
göstermiş   olursunuz...   Yerin   hareketli   ve   Güneşin   hareketsiz   olduğu
varsayılarak   tüm   göksel   olayların   dışmerkezli   ve   çevremerkezli   çemberler
teorisinden   daha   iyi   açıklanabildiğim   söylemek   mükemmel   bir   sağgörülü
konuşma örneğidir ve hiçbir sakınca yaratmaz. Bir matematikçi için bu şekilde
konuşmak yeterlidir. Fakat, gerçekte evrenin merkezinin Güneş olduğunu ve
Güneşin doğudan batıya doğru hareket etmeksizin olduğu yerde sadece kendi
ekseni etrafında döndüğünü onaylamaya ve ispata kalkmak çok tehlikeli bir
tutumdur, taşıdığı niyet ve amaç itibariyle yalnızca tüm Skolastik filozof ve
teologların   ayağa   kalkmasına   değil,   aynı   zamanda,   Kutsal   Metinleri   yalan
çıkararak, mukaddes imanımızın yaralanmasına da sebep olacak bir tutum.
Günümüzün diline tercüme edersek: astronomiciler belli bir modelin
öndeyide   bulunma   açısından   diğerinden   daha   üstün   olduğunu
söyleyebilirler, bunda hiçbir sorun yoktur, ancak bu yüz-


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə