190
m a r t 1 1
2007’de cumhurbaşkanlığı seçim tarihi yaklaş-
tıkça iki ana eğilimin hızla yükseldiğine şahit-
lik etmiştik. Birincisi anti-demokratik güçlerin
muhtıra ile billurlaşan psikolojik harekâtıydı.
İkincisi ise aniden artış gösteren PKK’nın terör
eylemleriydi. Yakın tarihimizi dikkatlice oku-
yabilen hemen herkes iki eğilim arasındaki eş-
güdümün tesadüf olamayacak kadar insicamlı
olduğunu tespit etmiştir. AK Parti kapatma
davası, 29 Mart seçimleri ve en son demokra-
tik açılım sırasında da benzer bir eğilim devam
edegeldi.
31 Mart vakasını aratmayacak düzeyde ‘eski
düzeni isteruk’ nidalarıyla süslü Cumhuriyet
mitinglerinden, BDP’nin seçim öncesi ortamı
geren sivilliği kendinden menkul, itaatsizliği
mülhem eylemlerine erdik. Cumhuriyet mi-
tinglerinin ilham kaynağı militarist odaklar
demokratikleşme karşısında geri adım attıkça,
eylemlerin kendisi de önce anlamsızlaştı, bir
süre sonra da hitama erdi. BDP’nin, her vesi-
le ile varlığını borçlu olduğunu söylediği ‘PKK
gerçeği’ne yaslanan; dolayısıyla da sivilleşeme-
yen yapısı ise çözümü sürekli zora sokan eylem
takviminin canlı kalmasını sağlıyor. Öyle ki ey-
lemler organik bir halk tepkisinden ziyade, tak-
vimi belli bir görev ve nöbet çizelgesi şeklinde
işliyor. Avrupa-Kandil-İmralı-KCK hiyerarşik
mekik mesajlaşmasından sonra bir eylem görev
kâğıdı geliyor. BDP hem Kürtlerin maliyetine
hem de meşru bir siyasi parti görüntüsünden
uzaklaşmak maliyetine eylemlere başlıyor.
Güneydoğu’da sürekli mağduriyet algısının,
ülkenin geri kalanında ise öfkenin büyümesine
yatırım yapıyor. Bu kısır döngü daha ne kadar
devam edebilir?
Cumhuriyet mitinglerinin ilham kaynağı mili-
tarist odaklar ortada görülmedikçe Kemalistler
tedrici olarak normalleşme sinyalleri vermişler-
di. Özellikle CHP’ye yansıyan bu durum, biraz
daha siyasi parti olma ve meşru yollarla müca-
dele etme gayretlerinin ortaya çıkmasını sağ-
ladı. Birçok farklı kesim tarafından da olumlu
bir gelişme olarak değerlendirildi. Benzer bir
eğilimi BDP cenahında görmek pek mümkün
olmadı. Meşru siyasi yolların, eski Türkiye ile
SETA YORUM
Cumhuriyet Mitinglerinden
‘Sivil Itaatsizliğe’
Cumhuriyet mitinglerinin ilham kaynağı militarist odaklar demokratikleşme karşı-
sında geri adım attıkça, eylemlerin kendisi de önce anlamsızlaştı, bir süre sonra da
hitama erdi. BDP’nin sivilleşemeyen yapısı ise çözümü sürekli zora sokan eylem tak-
viminin canlı kalmasını sağlıyor.
TAHA ÖZHAN
sivil itaatsizlik eylemleri
191
s i v i l i t a a t s i z l i k e y l e m l e r i
mukayese edilemeyecek düzeyde açık olduğu
bir ortamda illegaliteyi tercih ısrarı, 30 yıllık
mücadelenin ardından olgun bir siyasi parti
olmasını bile engellemektedir. Türkiye vesa-
yetten hızla uzaklaşırken, BDP geç kalmış Kürt
Kemalizm’i marifetiyle üzerindeki vesayetin
derinleşmesi için elinden geleni yapmakta.
PKK, Reşadiye eylemiyle demokratik açılıma
ne yaptıysa, BDP halkoylamasındaki tavrıyla
demokratikleşmeye onu yaptı. PKK, karakol
baskınlarıyla Türkiye’deki toplumsal gerilime
nasıl yatırım yaptıysa, BDP öz savunma, bay-
rak vs. tartışmalarıyla çözümsüzlüğü o kadar
büyüttü.
Yukarıdaki tespitlerimizden sonra şu cümle-
yi kurmak iddialı olmayacaktır: Önümüzde-
ki yıllarda tabii siyasi süreçler ya AK Parti’yi
Güneydoğu’da çok daha güçlü bir aktöre dö-
nüştürecek ya da vesayeti reddeden farklı ak-
törler ortaya çıkacak. Yakın siyasi tarihimize
üstünkörü bir bakış bile bu sürecin kaçınılmaz
olduğunu görmek için yeterlidir. Lakin anak-
ronik sol aydın patronajı altındaki Kürt siyasi
cenahı, bu organik süreci tasfiye olarak oku-
maktadır. Tasfiye saplantısı arttıkça vesayet
derinleşmekte, vesayet derinleştikçe Kürtlere
rağmen, ama onlar adına geç kalmış Kemalizm
kendisine hayat alanı bulmaya devam etmek-
tedir. Dün Cumhuriyet mitinglerinde katego-
sivil itaatsizlik eylemleri
MART 2011 - 2
010 yılının son günlerinde Tunus’ta ortaya çıkarak Ortadoğu ve Kuzey
Afrika’ya yayılan “Arap Baharı” dalgası, Kürt siyasal hareketinin söylemleri üzerinde belirleyici
olmuştu. Mısır halkının Tahrir Meydanı’nda sergilediği duruşun, Mısır lideri Hüsnü Mübarek’in
otoriter rejimini yıkması üzerine Kürt siyasetinin anti-demokratik aktörleri de benzer bir orga-
nizasyona imza atmak istediler. Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) sivil itaatsizlik eylemleri
başlatma kararı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Mübarek benzeri bir otokrat olarak resmet-
me amacını taşıyordu. Demokratikleşen Türkiye’de kamuoyu, Kürt Sorunu’nun çözümsüzlüğü
üzerinden kendini konumlandıran aktörlerin toplumsal barışı tesis edecek adımlardan hoşnut-
suz olduklarını tespit ederek, güçlü sivil aktörleri çözüme katkı sağlamaya davet etti.
AA
192
m a r t 1 1
rik bir nefret düzeyinde şeytanlaştırılan AK
Parti, bugün BDP siyasi jargonunun tam da
göbeğine oturmuş durumdadır. Kürtlerin ezici
çoğunluğunun niçin AK Parti’yi tercih ettiğini
anlamak yerine, Erdoğan’ı ortalama BDP’linin
dünyasına oturamayacak kadar ötekileştirme
gayreti devam etmektedir. Bu denli fanatizmi
en son açıklayacak şey Kürt kimliğinin bizatihi
kendisidir. Bu şizofrenik siyasi aklın kaynağını
lider veya öne çıkan BDP’li kadrolarla, onlara
oy veren kitlenin etnik kimliğinin dışında kalan
toplumsal kodlarının derin farklılaşmasında
aramak yerinde olacaktır.
AK Parti’ye ve BDP’ye oy veren milyonlarca
Kürt’ün birbirinden farklı toplumsal kimlik-
leri bulunmamaktadır. Sorun BDP’nin Suriye
modelini andıran siyasi sınıf yapısından kay-
naklanmaktadır. Tam da bu yapıdan dolayı
Suriye’yi aratmayacak düzeyde olağanüstü hal
politik psikolojisinden bir türlü uzaklaşama-
maktadırlar. Oysa benzer süreçleri yaşayan
diğer dünya örneklerinin hemen hepsinde,
güçlü sivil aktörler, silahları ve terörü açıkça
reddettikleri ölçüde sahici aktörlere dönüşe-
bildiler. Elbette, böylesi bir reddin çok kaba
bir şekilde vuku bulacağını düşünecek kadar
naif değiliz. Mesele, Kürt sorununun var etti-
ği siyasi partilerin bizatihi kendilerinin daha
büyük bir sorunsala dönüşmüş olmalarıdır.
Çözüm ihtimalini bir siyasi çizgiye ciro etmek
yerine her seferinde tasfiye şeklinde okuyan
yaklaşımın nasıl bir normalleşme yol haritası
önereceği gerçekten merak konusudur. 2011
Türkiye’sine 1960 model anakronik sol jargon
ile konuşmaya çalışan; 1990’ların şiddet ortamı
psikolojisini en temel insan hakları taleplerinde
bile kullanmaktan vazgeçemeyen ham bir siya-
sal akla BDP’li Kürtlerin cari desteği ilanihaye
olmayacaktır.
Bütün Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da demok-
ratik değişim talepleri hızlanırken, Türkiye
Irak ile ekonomik entegrasyon sürecine de-
vam ederken; Başbakan Erdoğan Erbil’i ziya-
ret ederken; PKK, BDP için bir fırsattan hızla
maliyete doğru dönüşebilir. Bu değişimi erken
fark edenler, sorunu değil çözümü büyütenler
safında birleşeceklerdir. Fark edemeyenlerin ise
ulusalcı dalganın ucuz taktiklerine mahkûm ol-
maları mukadderdir. Malum, çok değil, birkaç
yıl önce, ulusalcıların dışarıya yönelik en temel
tezi AK Parti’nin ‘demokrasi düşmanı’ oldu-
ğuydu. Bizatihi yaşanan hızlı demokratikleşme,
tezle beraber iddia sahiplerini de millet tarafın-
dan siyasi arenada anlamsız kıldı. Benzer şekil-
de, bugün dünyaya Erdoğan’ın Mübarek, Dar
Kapı’nın Tahrir Meydanı olduğunu gösterme
garabeti içerisine girenler; Tahrir Meydanı’nda
1 Şubat günü Erdoğan sesleri yükseldiğini fark
edemeyenlerdir. Bu, siyasalı nesh eden yakla-
şım tarzı, Kürtler ve Türkler maliyetine uzun
süre sürdürülemez. Öyle ki, Türkiye çoktan
militarizme sivilliği, vesayete itaatsizliği tercih
etmiş bulunuyor!
Zaman, 30 Mart 2011
“
Türkiye’deki değişimi erken
fark edenler, sorunu değil çözümü
büyütenler safında birleşeceklerdir.
Fark edemeyenlerin ise ulusalcı dal-
ganın ucuz taktiklerine mahkûm ol-
maları mukadderdir.
Dostları ilə paylaş: |