186
m a r t 1 1
Suudi Arabistan’da muhalif grupların ortak bir
vizyonunun olmaması, muhalefet hareketinin
sesinin gür çıkmamasında önemli bir etken.
Kabile geleneğinin etkisini koruduğu ülkede
Suud ailesinin özellikle finansal metotlarla bazı
kabile reislerinden biat topladığını ve şahısların
bu sisteme rağmen devlete karşı çıkmasının ol-
dukça zor olduğunu da belirtmek gerekiyor.
Devletin meşruiyet fabrikası olan Yüksek Ule-
ma Konseyi’nin gösterileri tahrim eden fetva-
sının da ülkede bir karşılığı olduğu da bu nok-
tada akılda tutulmalı. Bütün bunların yanı sıra
gösterilerin başlayacağı sinyalini alan Suudi
Arabistan’ın isyancıları bastırmak için şiddet
kullanmaktan kaçınmayacağı açıklamaları da
ülkede belirgin değişiklikleri tetikleyecek ka-
labalıkların oluşmasının önünde çok büyük
bir engel olarak durmakta. Ayrıca gösterilerin
sanal ortamda Suudi istihbaratı tarafından de-
ğişim yanlılarını tespit etmek ve sindirmek için
organize edildiği söylentileri de Suudi gençle-
rin gösterilere katılmamasında önemli bir rol
oynamış gözüküyor. Dünya ekonomisinde ve
özellikle Amerika’nın enerji politikalarında
kapladığı yer sebebiyle Suudi Arabistan’da ka-
rışıklık çıkmasını istemeyen ülke sayısı oldukça
fazla. Mısır’da akıbeti henüz belli olmayan deği-
şim devam ederken ABD, Suudi Arabistan’ı böl-
gedeki “istikrar” merkezi olarak görmek istiyor.
Çünkü Mısır siyaseten ABD için ne mana ifade
ediyorduysa Suudi Arabistan da ekonomik ola-
rak o manayı ifade etmekte ve özellikle petrol
zengini Libya’da kaosun devam ettiği şu gün-
lerde Suudi Arabistan’da yaşanacak bir kaos,
ABD’nin müdahil olacağı bir durum. ABD’nin
Libya’daki muhalifleri askerî olarak güçlendir-
mesi için Suudilerden yardım istemesi ve yine
Libya’nın günlük 1,6 milyon varillik petrol
üretiminin 700.000 varile düştüğü şu günlerde
Suudilerin, yaptıkları yaklaşık 700.000 varillik
artışla petrol arzını dengelemesi ülkenin ABD
ve Avrupa ülkeleri için vazgeçilemeyecek bir
ülke olduğunu ortaya koymakta.
Ekonomik ve askerî yönü ile silah ticareti de
ABD ile Suudi Arabistan arasındaki en önemli
bağlardan birisini oluşturmakta. ABD bir yan-
dan yükselen İran karşısında Suudileri güç-
lendirerek bölgedeki askerî dengeler üzerinde
oynamalar yapıyor diğer yandan da bölgede
gelecekte yapacağı askerî müdahalelerde kul-
lanımına hazır bir askerî güç yaratıyor. Suudi-
lerin Bahreyn’de yaptığı askerî müdahalenin de
gösterdiği gibi, Suudi ordusu ABD’nin bölgede
işbirliğini sürdürmek isteyeceği en kilit askerî
güçlerden birisidir.
Ortadoğu’da cumhuriyetleri kasıp kavuran gös-
terilerin Bahreyn dışındaki monarşiler üzerin-
deki etkisi oldukça kısıtlı kalmaktadır. Suudi
Arabistan’daki iç faktörler, ülkenin dünya enerji
dengelerindeki kritik konumu ve ABD’nin böl-
ge politikalarındaki rolü, ülkede değişim talep-
lerinin dışavurumunu, gösterilerin yayılmasını
ve bu taleplerin özellikle Batı’dan açık destek
görmesini engellemektedir. Bu şartlar altında
Suudi Arabistan’ın bölgede anlamlı bir değişi-
min uğrayacağı son ülkelerden birisi olacağını
öngörmek mümkündür.
Zaman, 22 Mart 2011
“
Dünya ekonomisinde ve özel-
likle Amerika’nın enerji politikala-
rında kapladığı yer sebebiyle Suudi
Arabistan’da karışıklık çıkmasını iste-
meyen ülke sayısı oldukça fazla.
187
b a l k a n l a r ’ d a b ö l g e s e l i ş b i r l i ğ i a r a y ı ş l a r ı
Bugün “Balkanlar’dan” bahsederken bu kav-
ram sanki tarih boyunca hep varmış gibi zih-
nimizde bir yer işgal ediyor. Oysa doğumunun
400. yılı sebebiyle bu yıl UNESCO tarafından
Evliya Çelebi yılı ilan edilen büyük seyyah bize
Yanya’dan, Arnavutluk’tan, Bosna-Hersek’ten,
Kandiye’den, Selanik’ten, farklı Balkan şehirle-
rinden birçok anlatı sunduğu halde, kendisine
“Balkanlar’ı” soracak olsak muhtemelen hiç
görmediğini söyleyecekti. Zira Evliya Çelebi’nin
yaşadığı dönemlerde Balkan kavramı henüz te-
davüle sokulmamıştı. Çok değil, iki yüzyılı bi-
raz aşkın bir zaman öncesine kadar insanlara
Balkan kavramının hatırlattığı, “hiçbiryer”di.
Yazılı kaynaklarda ilk defa 1808’de Alman Coğ-
rafyacı Johann August Zeune’un “Balkan Yarı-
madası” şeklindeki tanımlamasıyla karşımıza
çıkan bu kavram daha sonra 1831’de G. Thomas
Keppel’in “Balkanlar’a Bir Seyahat” adlı eseriy-
le bir kitap ismi olarak literatüre girdi. Kökeni
Farsçadan Türkçeye geçmiş ormanlarla kaplı
sıradağ anlamındaki kelimeye dayanan Balkan
kavramının kullanım yaygınlığı kazanması için
19. yüzyıl ortalarına kadar beklemek gereke-
cekti.
Günümüzde ise Balkan kavramı öyle bir yöne
evrildi ki, ondan türetilen “Balkanlaşma” (Bal-
kanization), siyasi terminolojide pejoratif bir
anlama bürünerek, birbiriyle düşman veya iş-
birliğinden uzak, küçük parçalara bölünmüş
bölge veya devlet anlamında kullanılır oldu.
Dahası Balkan kavramı sadece parçalanmış
coğrafyalar anlamına gelmiyor, aynı zaman-
da ilkelliğin, geri kalmışlığın bir ifadesi ola-
rak sunuluyordu. Batı literatüründe Balkanlar
hakkındaki ilk eserler macera romanları ve
SETA YORUM
Balkanlaşmanın Sona Ermesi
Bölgesel Işbirliğine Bağlı
Bölgedeki huzursuzlukların son bulması için bölge halklarını birbirine bağlayan tari-
hi, kültürel ve ekonomik bağların güçlü bir şekilde yeniden tesisi gerekiyor.
FATMA SEL TURHAN
balkanlar’da bölgesel işbirliği arayışları
8 MART 2011 -
1990’ların başından itibaren eski Yugoslavya bölgesinde yaşanan savaş-
ların birbirine “düşman” devletler doğurduğu ve bu devletler arasında kısmen ciddi anlaşmaz-
lıkların devam ettiği Balkanlarda, yeniden bir kriz ortamının belirmemesi için Türkiye çabalarını
sürdürmeye devam etti. Bu bağlamda, 2010 yılı itibariyle Türkiye’nin inisiyatifiyle, Dışişleri Ba-
kanları düzeyinde oluşturulan “Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek” ve “Türkiye-Hırvatistan-Bosna
Hersek” üçlü danışma mekanizmaları kapsamında Türkiye, Sırbistan ile Bosna Hersek Cumhur-
başkanları “Üçlü Balkan Zirveleri”nde yıl boyunca bir araya gelmeye devam ettiler. Bölgesel
işbirliği anlamında en önemli gelişmelerden biri ise Batı Balkan ülkelerinin AB’ye entegrasyonu
çerçevesinde, 8 Mart’ta Brüksel’de Kosova meselesinde kalıcı ve adil bir çözümün sağlanması
için Belgrad-Priştine görüşmelerine başlanması oldu.