Sanat yazilari



Yüklə 18,7 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/31
tarix08.09.2018
ölçüsü18,7 Mb.
#67784
növüYazi
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   31

69
SANAT YAZILARI
22
Resim 2: Frank Gehry,Guggenheim Müzesi Bilbao- İspanya, 1997.       
Resim 3: Berlin Parlemento Binası Kubbesi, Berlin - 
Almanya, 1894.
Öte yandan, kent kurgusu içinde heykel ve mimari ilişkisinin önemli bir etken olduğu 
bilinmektedir. Kentlerin tanımlanmasını sağlayan, onlarda bir özgünlük oluşturan, bir 
başka değişle onlara karakterlerini veren en etkin düzenleme özgün mimari yapılardır. 
Frank O. Gehry’nin Bilbao’daki Guggenheim Müzesi, (Resim2) salt müze olmasının 
ötesinde her zaman çok fazla izleyici tarafından görülmek istenen ilgi çekici bir 
yapıdır. Bu durum, müzenin içinde sergilenen eserlerden daha çok izleyiciyi kendine 
çeken ve bir sanat nesnesi (objesi) olarak ön plana geçiren bir yapı olduğunu ortaya 
çıkarmaktadır Mimari ile heykel arasındaki güçlü ilişkiyi ortaya koymaları açısından, 
özgün müze yapılarının dışında başka örnekler de vardır. Berlin Başbakanlık Binası ile 
Berlin Parlamento Binasının kubbesi (Resim 3) bu açıdan ilginçtirler. İçine girilebilen bir 
heykele benzeyen bu kubbe, parlamento binasının ışığını ve havalandırmasını sağlaması 
açısından işlevsel olduğu gibi, aynı zamanda heykelsi bir estetiğe sahip olması açısından 
da kendine özgüdür. İzleyicinin ziyaretine açık olan bu kubbenin altında aynı zamanda 
parlamento günlük politika üretmektedir.


70
Resim 4: Le Corbusier, Ronchamp Şapeli, Haute Saone - Fransa, 1955.
20. yüzyılın başlarında Le Corbusier tarafından yapılan bazı kiliselerde de heykele özgü, 
heykeli andıran özellikler görülmektedir. Bunların en belirgin örneği Le Corbusier’in 
1955 ‘te gerçekleştirdiği Ronchamp Şapelidir (Resim 4). Bu yapı organik çatısı ve çan 
kulesi ile bir heykele benzediği için tepki almıştır. Le Corbusier, modernizme ihanet 
ettiği için Rasyonel İşlevciler tarafından suçlanmış ve Şapeli “subjektivist” bir heykel 
olarak görülmüştür. Çağdaş mimarlık için önemli bir okul olan ve Le Corbusier’nin de 
önemli bir teorisyeni olduğu Bauhaus’un amaçları, Walter Gropius tarafından şöyle 
dile getiriliyordu: “Bauhaus bütün yaratıcı çabaları bütünleştirmek istiyor. Uygulamalı 
sanatın bütün disiplinlerini –heykel, resim, el sanatları ve diğer zanaatları- yeniden 
birleştirip yeni mimarinin ayrılmaz parçaları yapmak istiyor. Uzak da olsa amaç 
bütünleşmiş sanat yapıtıdır. Onda anıtsal ile bezemesel arasındaki fark kalmayacaktır.” 
(www.mariabuszek.com/kcai/ConstrBau/Readings/gropBau19pdf).
Tarihsel süreç içinde heykel ve mimarinin gelişimine baktığımızda, heykelin madde ve 
yüzey arasındaki ilişkiler, mimarinin ise uzayın biçimlendirilmesi (arkitektonik) ile ilgili 
olduğunu görmekteyiz. İki alan arasında birbirine yakın formların ortaya çıkması, üretim 
ortamlarındaki gelişme ve yeni malzemelerin ortaya çıkmasının yanında, tasarımdaki 
dijital (sayısal) ortamların yerleşmesi ile de çok yakından ilişkilidir. 
Modern heykel, özellikle Rodin’den bu yana, uzamı iç bükey ya da dış bükey 
parçalayarak büyüme eğilimi göstermiştir.  Mimarlık ise uzaydaki değişik ve ayrı 


71
SANAT YAZILARI
22
birimleri tektonik olarak birleştirir, iç ve dış arasında ilişkiler kurarak strüktürü 
meydana getirir ve uzayı bütünleştirir. Bu tür strüktürel ilişkiler mimari ve heykeli 
birbirine çok fazla yaklaştırmaktadır. Üç boyutluluğu, hacimsel yapısı ve ayakta 
durmasını zorunlu kılan statik zorunlulukları heykeli mimariyle ilişkilendirir. Ancak 
mimari heykel değildir. Bir heykel bir bina yapar gibi inşa edilemez, yapılır; bir bina ise 
heykel gibi yapılamaz, inşa edilir. Mimari ile heykelin oluşturulma sürecine bakıldığında 
heykel sanatçısının bazı açılardan mimara göre daha özgür olduğu görülmektedir. 
Herşeyden önce heykel sanatı mimariye göre daha patronajsız (ya da daha az patronajı 
olan ) bir alandır. Hemen hemen özgür olan sanatçı tüm süreci kendi yönetir. Bununla 
birlikte heykel mimarideki gibi zorunlu iç boşluklar gerektirmediği için, heykelin 
strüktürel kuruluşu mimariden farklı olarak heykel formunun gerektirdiği yönde gelişir. 
Öte yandan günümüzde geleneksel sorunlarının ötesinde, konu zenginliği açısından 
mimariye göre çok daha özgürdür. Kuban konuyu şu şekilde ifade etmiştir; “Bütün öteki 
sanatların özünde, mimarlıkta olmayan bir özgürlük olduğunu kabul etmek gerekir. 
İsteyen eline kağıt kalem alıp bir şarkı besteleyebilir. Ressam bir başyapıt yaratıp 
dolabına kilitler veya yırtar atar. Fakat mimar kendisine canı istediği zaman bir yapı 
yapamaz. Mimarlık ancak inşa edildiği zaman var olur. Gerçi yine Croce’nin dediği gibi, 
ekonomik zorunluluklar diğer sanatları da mimar gibi etkiler.” (Kuban 1992:59)
Bütün bu farklılıklara bakarak mimari bir eserden duyulan haz (estetik duygu) ile bir 
heykel karşısında duyulan haz arasında çok büyük bir uçurum olduğu düşünülemez. 
En önemli fark yararcı etmenlerin çokluğu nedeniyle mimarlığın sosyal sanat oluşudur. 
Öte yandan mimari estetiğin en belirleyici özelliklerinin strüktür ve işlev çözümlemeleri 
olduğu bilinmektedir. Mimarlık tarihine bakıldığında üslupların strüktüre, süslemeye 
ya da işleve önem veren eğilimlerle karşımıza çıktığını görürüz. Örneğin, İslam 
mimarlığının bezemesel, gotiğin strüktürel, çağdaş mimarlığın ise daha çok işlevsel 
olduğu bilinmektedir.
Kuşkusuz, tarihsel dönemlere özgü heykel ve mimarlık ilişkileri, ya da etkilenmeleri 
çok rahatlıkla tespit edilebilir. Yukarıda da değinildiği üzere, Mısır Piramitlerinden 
Luxor Obelisklerine, Gaudi’nin Neo-Gotik Sagra da Familia’sından Newton Anıtına, 
Tatlin’in III. Enternasyonal Anıtından günümüze kadar heykel ve mimarlığın birbirine 
yaklaştığı birçok örnek bulmak olasıdır. Ancak bu iki alan arasındaki sınırların bilinçli 
bir şekilde birbirine yaklaştırılmak istendiği dönem daha çok modernist dönemdir. 
Günümüzde ise mimarinin giderek büyütülmüş heykellere benzediğini, heykellerin ise 
daha geometrik bir tasarım kurgusu içinde daha inşacı ve uzayı parçalamaya yönelik 
(tektonik) olduğunu görmekteyiz. Birinci Dünya Savaşı sonrasında özellikle Almanya’da 
birçok mimar çarpıcı etkiler yaratmak için düzensiz biçimler denemiştir. Bunların çoğu 
uygulanması olanaksız olduğu için (Mies van der Rohe’un cam gökdelenleri gibi) tepki 
görmüştür. ”Konstruktivizm, makinelere ve son kertede bilime dayanan yeni bir estetik 
anlayışı geliştirmeyi denerken, işlevselcilik biçimleri, düzenledikleri etkinlikler veya 


Yüklə 18,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə