SemiTİzm ve anti-semiTİZM



Yüklə 358,99 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/15
tarix14.05.2018
ölçüsü358,99 Kb.
#43555
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15

www.altinicizdiklerim.com 

Bu  iki  gruptan  daha  geniş  ve  etkin  olanı  Doğu  Avrupa’nın Yiddiş  konuşan  Yahudi 



topluluğuydu. Bu Yahudilerin büyük çoğunluğu daha önce Polonya-Litvanya bölgesinin bir 

parçasını  oluşturan  topraklarda  yaşamaktaydı.  Yahudiler  bu  topraklara  Orta  çağlardan 

beri  göçmüşlerdi.  Kimisi  güneydoğu  Avrupa  ve  Karadeniz  bölgesinden,  büyük  çoğunluğu 

ise  Batı  Avrupa  özellikle  de  Ren  bölgesinden  gelmişti.  Bir  taraftan  Haçlı  seferleri 

döneminde  batı  Avrupa’daki  vahşi  Yahudi  katliamları  ve  onlara  yönelik  baskılar,  diğer 

yandan  ortaçağ  Polonya  yöneticilerinin  hoşgörülü,  hatta  bazen  iyiliksever  politikaları 

Fransa ve Almanya’daki Yahudilerin Polonya ve Litvanya’ya doğru büyük göçüne yol açtı. 

1648  yılı,  Polonya  Yahudileri  için,  atalarının  ortaçağ  Batı  Avrupa’sında 

karşılaştıklarından çok daha kötü bir felaketler dizisinin başlangıcıydı. O yıla kadar sırf 

Polonya’daki Yahudiler Batı’daki tüm Yahudilerden daha fazla sayıya ulaşmışlardı. 

Saldırı, Polonyalı efendilerine karşı başarısız isyan serileri başlatmış olan Ukrayna 

Kazaklarından  geldi.  1648’de  Kazaklar  oybirliğiyle  yeni  bir  ataman  seçerek  Polonya 

devletine karşı isyanlarını başlatmış oldular. Yeni atamanın ismi Bohdan Khmelnitsky idi. 

Kendisi, Ukraynalılar için ulusal kahraman, başlattığı kampanya ise özgürlük savaşıdır. Bir 

Sovyet  askeri  madalyası  onun  ismini  taşır,  Moskova’da  varlığını  sürdüren  tek  sinagoga 

çıkan  bir  caddeye  de  onun  ismi  verilmiştir.  Yahudiler  içinse  Khmelnitsky,  Kudüs’ün 

Romalılar tarafından ele geçirilişiyle Hitler’in yükselişi arasındaki dönemde karşılaştıkları 

en vahşi katliamların müsebbibiydi. 

Polonya’da  1648-1658  yılları  arasında  hayatını kaybeden  Yahudilerin sayısının  en 

azından 100.000 olduğu tahmin edilmektedir. Çok sayıda kasaba ve köy topluluğunun yok 

edilmesi bu hesabın dışındadır. Doğu Avrupa Yahudi topluluğu tarihinin tüm gidişatına bu 

tecrübenin anısı egemen oldu. 

Devasa  Rus  İmparatorluğunun  güneyinde  Ortadoğu  ve  Kuzey  Afrika’daki  İslam 

topraklarında,  özellikle  de  Osmanlı  İmparatorluğu’nda,  yaşayan  ikinci  ve  oldukça  farklı 

bir Yahudi topluluğu daha vardı. 

Osmanlı  topraklarında  Müslüman  olmayan  tebaa  millet  denilen  dini-siyasi 

topluluklar biçiminde örgütlenmişti. Bunlar içinde Yahudiler sayı ve önem bakımından Rum 

ve Ermenilerden sonra üçüncü sıradaydı. Türkler ve Araplar millet olarak tasnif edilmez, 

Kürtler ve diğer Müslüman halklarla birlikte egemen Müslüman milletini oluştururlardı. 

 

İslam  topraklarında  din,  etnik  köken  ve  dilden  çok  daha  önemli  olup  kimliğin 



birincil belirleyicisiydi. Örneğin, on dokuzuncu yüzyılın başlarındaki Osmanlı kullanımında 

Rum  terimi  etnik  ya  da  dilsel  bir  gruptan  ziyade,  öncelikle  Rum-Ortodoks  Kilisesi’ne 

mensubiyeti ifade eder ve Yunanca’nın yanı sıra Rumence, Arnavutça, Bulgarca, Sırpça ve 

Arapça konuşan Ortodoks Hıristiyanları içerirdi.  

Yahudi milleti de Arapça, İspanyolca, Yunanca, Kürtçe, Aramca, Türkçe ve diğer 

dilleri konuşan halkları içeren çok dilli bir topluluktu. Daha önceki dönemlerdeki Polonya 

gibi  Osmanlı  İmparatorluğu  da  Batı’daki  baskıdan  kaçan  Yahudi  mültecilere  kucak 

açmıştı.  Çoğunluğu  güney  Avrupa’dan,  özellikle  İspanya’dan  olmak  üzere,  on  beşinci 

yüzyılın  sonları  on  altıncı  yüzyılın  başlarında  Osmanlı  topraklarına  çok  sayıda  Yahudi 

geldi.  Kuzeydeki  dindaşları  gibi,  güneyden  gelen  Yahudiler  de  geldikleri  ülkenin  dilini 




www.altinicizdiklerim.com 

10 


beraberinde getirmişlerdi. İspanyolca’nın bir türü olan bu dil, Türkiye Yahudileri ile eski 

Osmanlı  topraklarında  yaşayan  diğer  Yahudiler  arasında  günümüze  değin  varlığını 

sürdürmüştür. 

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudiler asla Khmelnitsky katliamları gibi olaylarla 

karşılaşmadı.  Fakat  bu  olayın  dolaylı  sonuçlarından  biri  Osmanlı  Yahudilerini  derinden 

etkiledi.  Khmelnitsky  katliamlarının  başladığı  yıl  olan  1648  yılında  Sebatay  Sevi  isimli 

kabala öğrencisi genç bir Yahudi, İzmir’de kendini Mesih ilan etti. Bazı kabala eserlerine 

göre  o  yıl  diriliş  ve  kurtuluş  yılı  olacaktı.  Polonya’dan  yağma,  dine  hakaret  ve  cinayet 

hikayeleriyle  birlikte  perişan  halde  gelen  ilk  mülteciler,  Mesih’in  gelişinin  ve  dünyada 

Tanrı  krallığının  kurulmasından  önce  gelecek  bir  felaketler  döneminin  habercisi  gibi 

gözüküyordu.  Yahudilerin  asırlar  süren  sürgünü  sırasında  birçok  sahte  Mesih  ortaya 

çıkmıştı. Fakat hiçbiri Sebatay Sevi kadar iyi müjdelenmiş ve geniş kabul görmüş değildi. 

Sevi, Osmanlı İmparatorluğunun her yerindeki Yahudi topluluklarının, hatta daha uzakta 

Hamburg, Amsterdam ve Londra’daki Yahudilerin bile çılgınca takdirini kazanıyor, ciddi 

Yahudi  işadamları  evlerini  ve  eşyalarını  satarak  Kudüs’ü  kurtarma  yolculuğuna 

hazırlanıyorlardı. 

Yahudi tarihindeki bu garip olay yine garip bir biçimde sona erdi. Türk yetkililer 

tarafından kargaşa çıkarma suçlamasıyla tutuklanan ve hapsedilen İzmirli Mesih, kendini 

İslamiyet’e  geçerek  kurtarabildi  ve  kalan  günlerini  sultanın  hizmetkarı  olarak  geçirdi. 

Sevi’nin  en  sadık  müritlerinden  bazıları,  İslamiyet’e  geçişini  de  misyonunun  bir  parçası 

kabul ederek onu takip ettiler ve Müslüman oldular. Sevi’yle birlikte Müslümanlığa geçen 

bu  gizli  Yahudiler  dönme  denilen  garip  bir  İslami  mezhebi  oluşturdular.  Diğerleri  ise, 

başarısızlığın ve utancın gerçekleriyle yüz yüze kaldı. 

On beşinci yüzyılın sonunda İspanya ve Portekiz’deki geniş Yahudi topluluklarının 

yok edilmesinden sonra, sağ kalan Yahudilerin çoğu diğer Akdeniz bölgelerine, özellikle 

de  Ortadoğu  ve  Kuzey  Afrika’daki  İslam  topraklarına  kaçmıştı.  Buralarda  yerli 

Yahudilerle  kaynaştılar  ve  Sefarat  terimi  yanlış  ama  genel  bir  biçimde  İslam 

topraklarında yaşayan bu Yahudi topluluklarını belirtecek şekilde kullanılmaya başlandı. 

Fransa, Hollanda, Kuzey Almanya, İngiltere ve Yeni Dünya’da da az sayıda İspanya 

ve  Portekiz  Yahudisi  bulunuyordu,  fakat  bu  ülkelerdeki  Yahudilerin  büyük  çoğunluğu 

Eşkenaz  kökenliydi.  Bunlar  arasında,  iki  büyük  Doğu  Yahudiliği,  yani  Rus 

İmparatorluğu’ndaki  Eşkenaz  Yahudilerle  Osmanlı  İmparatorluğu’ndaki  Sefarat 

Yahudileri  Dünya  Yahudiliğinin  ezici  bir  çoğunluğunu  oluşturdular.  Fakat  en  geniş  grup 

olmalarına karşın, Yahudi halkının en talihsiz kesimiydiler. Rus Yahudileri baskı, Osmanlı 

Yahudileri de içinde bulundukları genelde elverişsiz koşullar aracılığıyla dizginlendiler. 

Doğu  Avrupa’daki  Yiddiş  konuşan  Yahudiler  içinde  bulundukları  statüden  hoşnut 

değildi  ve-genelde  başarısız  da  olsa-bunu  iyileştirmek  için  uğraşıyorlardı.  Buna  karşın, 

Osmanlı  topraklarındaki  Yahudi  milleti  statülerinden  hoşnuttular;  fakat  bunun  gitgide 

aşınarak kaybolduğunu görüyorlardı. Yahudi halkının diğer ve daha küçük bir kesimi ise 

içinde yaşadıkları ulusun bir parçası olmaya çalışan, az çok asimile olmuş dini azınlıkları 

oluşturuyorlardı. Batıya gidildikçe toplulukların hacmi de küçülüyor, asimilasyon derecesi 

artıyordu. 




Yüklə 358,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə