www.altinicizdiklerim.com
7
uygarlığının aracı olan hiyerogliflerin dili, belki Semitik ve Hamitik dillerle uzaktan ilişkili
olabilir, ama Semitik dil grubuna mensup değildir.
19. ve 20. yüzyıllarda yapılan araştırmalar ve kazılar sonucunda elde edilen
filolojik ve tarihi bulgular Ortadoğu’nun siyasi ve kültürel kaydına birkaç bin yıl daha
ekledi ve Ortadoğu halklarının dünya tarihindeki rollerine ilişkin öz algılamalarını
dönüştürdü. Bu kayıtlar, Arabistan Çölü dışından gelen Samilerin göç dalgaları sonucunda
yeni devletlerin ve uygarlıkların yaratıldığını ortaya koyuyordu.
Bu göç dalgalarından en erkeni İsa’dan önce üçüncü bin yılda meydana gelen göç
hareketiydi. Bu göç dalgasıyla Babiller ve Asurlar olarak bilinen halklar Mezopotamya
Vadisi’ne geldiler ve burada Sümer uygarlığıyla karşılaşarak onu egemenlikleri altına
aldılar. Semitik bir dilde yazılan günümüze kadar ulaşmış en eski belgeler, Sümerler
tarafından keşfedilen ve bölgedeki birçok eski dil tarafından kullanılan çivi yazısıyla
yazılmış Babil metinleridir.
Tarih sahnesinde gözüken ikinci önemli Semitik kültür genellikle Kenani diye
bilinen kültürdür. Kutsal Kitap’ta Kenan ismi günümüzde İsrail, Ürdün ve Lübnan’ın
bulunduğu bölge, Kenani sıfatı ise bu bölgede yaşayan birbirinden farklı ama birbiriyle
yakından ilişkili halklar için kullanılmıştır. Bu halklar arasında Moabitler, Edomitler,
Ammonitler ve de en önemlisi kıyılarda yaşayan ve Akdeniz dünyasında yaygın olarak
bilinen denizci ve tüccar Fenikeliler bulunur.
Fenike metinleri kuzeyde, orta Türkiye’de ve batıda, Tunus’ta-
Fenikeliler
tarafından kurulan ünlü Kartaca şehri buradadır
-bulunmuştur. Kartaca ya da Punik dili bir
tür Fenike dilidir. Arkeolojik keşifler Kenanice gibi aynı dil grubuna mensup dillerin orta
ve kuzey Suriye’de İ.Ö. ikinci bin yılın ortalarından beri konuşulduğunu ortaya koymuştur.
Kenanilerin insanlık tarihindeki en önemli buluşları alfabedir. Kenani alfabesi Mısırlıların
hiyeroglif yazısına; Sümerlerle Asur-Babillerin heceli çivi yazısına giden çok önemli bir
ilerlemeydi. Kenani alfabesi, İbranice, Yunanca, Latince ve muhtemelen de dünyadaki
diğer alfabetik yazıların çoğuna ya da tümüne temel teşkil etmiştir.
Hıristiyanlık döneminin başlamasına kadar bu eski Semitik dillerin tümü-hem
Asur-Babil hem de Kenan dil aileleri-ölmüştü. İbranice bile artık Filistin ve başka
yerlerdeki Yahudilerin günlük konuşma dili olmaktan çıkmış, yazı, din, ibadet ve hukuk dili
olarak varlığını sürdürüyordu. Mümbit Hilal’in bütününde eski Sami dillerinin yerini aynı
aileye mensup Aramca olarak bilinen bir dil almıştı. Aram ismi en azından İ.Ö. 2000 yılına
kadar geri gider ve İ.Ö. 1400’lerden itibaren de gitgide artan bir biçimde göze çarpmaya
başlar. Asur İmparatorluğunun çöküşü ve diğer siyasi unsurların zayıflaması Aramca
konuşan kabilelerin Mümbit Hilal’i işgal etmelerine zemin hazırladı. Aramilerin siyasi
başarıları küçüktü; kurdukları devletler ise ne çok güçlüydü ne de uzun süreli. Bu halkın
önemi, kültürel başarılarında, özellikle de kullandıkları dilin Mümbit Hilal’in ortak dili
haline gelmesinde, bunun da ötesinde diplomatik ve ticari dil olmasında yatar.
Aramca, Mezopotamya ve Filistin’deki Yahudilerin İbranice’den sonra yarı
korunan ikinci dili haline geldi. Aramca, Arapça’nın tedricen başat dil konumunu ele
geçirmesine kadar, Mümbit Hilal’de yaşayan Hıristiyanlar, Yahudiler ve başka halklar
tarafından konuşulan başlıca dil olarak kalmıştır. Bugün Aramca sadece birkaç yerde
yaşamaktadır-Şam’ın otuz mil kuzeyinde bulunan ücra bir vadideki üç Hıristiyan köyünde,
www.altinicizdiklerim.com
8
Türkiye, Irak ve İran’ın kesişim noktasındaki bir bölgede yaşayan tecrit halindeki birkaç
Hıristiyan ve Yahudi topluluğu arasında. Bunların çoğu da artık başka yerlere göç
etmektedir.
Son Sami göçü-tarih metinlerine yoğun bir biçimde geçen; kıyaslanamaz bir
biçimde yoğun ve dünya tarihi açısından önemli olan-Arapların göçüdür. Araplar tarih
sahnesinde uzun bir süre önemli bir rol oynamış son Sami halkıdır. Arabistan
Yarımadası’nda yaşayanları belirtir şekilde “Arap” ismine, antik yazılarda, Talmud’da,
kitabelerde, Yunanca metinlerde bazen rastlansa da, Arap dilindeki en eski eser İ.S. 328
tarihli, Nebati yazısıyla yazılmış beş satırlık bir metindir. Arapça metinlerle
karşılaşmamız ise altıncı ve yedinci yüzyıllara rastlar. Arapça, tarihi kayıt bakımından
Sami dilleri içinde en genç dil olsa da, dilbilimsel ve dilbilgisel açıdan en arkaik
muhtemelen bu nedenle de eski Sami diline en yakın olanıdır. Kuzey Arabistan, birbiri
ardı sıra gelen göç dalgalarının toplanma merkezi olduğu için bu şaşırtıcı değildir.
İran, Orta Asya ve sonra da Türkiye gibi ülkeler İslamlaştı, fakat
Araplaşmadı; yani İslamiyet’i benimsediler fakat kendi dillerini korudular. Bu ülkelerde
Arapça, Kur’an ve Şeriat’ın dili olarak hala önemli bir etkiye sahiptir.
Asya ve Afrika’da Müslümanlar tarafından konuşulan diller arasında Arapça,
Hıristiyanlık dünyasında Latince ve Yunanca kadar önemlidir. Asya’da Farsça ve Türkçe,
Doğu ve Batı Afrika’da Swahili ve Hausa Semitik diller değildir ve yapısal olarak
Arapça’yla diğer Sami dillerinden bir hayli farklıdır. Fakat bu dillerde, çok sayıda Arapça
dolayısıyla da Semitik sözcük bulunmaktadır.
Günümüzde Arapça, Semitik diller içinde en fazla konuşulan ve yazılan dildir. On
dokuzuncu yüzyıla kadar, kitleler tarafından konuşulan tek Semitik dildi. Filistin’de,
geçen yüzyıl içerisinde, Yahudi yerleşimciler arasında İbranice’nin yeniden konuşulmaya
başlanmasıyla, kullanılan ikinci bir Semitik dil daha oldu.
İbranice asla ölmemişti. Dünyanın her yerindeki Yahudiler tarafından ibadet ve
yazı dili, ayrıca Aramca ile birlikte hukuk dili olarak kullanılmıştı.
İbranice’nin konuşulan bir dil haline gelmesi Filistin’deki Yahudi yerleşiminin
büyümesinden ayrılamaz. 1948’den itibaren İbranice İsrail devletinin birinci (ikincisi
Arapça) resmi dili; göçmenlerin ikinci dili ve İsrail doğumluların anadili oldu.
YAHUD
İLER
İbranice’nin yeniden doğuş sürecinin başladığı ve siyasi Siyonizmin ortaya çıktığı
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, dünya üzeride Yahudi olarak bilinen yaklaşık yedi
milyon yedi yüz elli bin insan yaşamaktaydı. Birçok kıtada ve çok farklı koşullarda
yaşayan Yahudiler geniş bir alana dağılmışlardı. Bunlar arasında birkaç ayrı ve farklı grup
diğerlerinden ayırt edilebilir. Bunlardan ikisi, yaşadıkları toplumların kriterleri açısından,
ulustu. Diğerleri ait oldukları ve–her zaman kabul edilmese de-bir parçasını
oluşturdukları uluslar içinde farklı kabul ve özümsenme düzeylerine sahip dinsel
azınlıklardı.