Stephen King Yazma Sanatı



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə16/20
tarix19.07.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#56547
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20

Lisbon Lisesi son sınıf yazında -1966 yılı olmalı- kurgularımı yeniden yazma sistemimi sonsuza kadar değiştiren elle karalanmış bir not aldım. Makine yardımıyla atılmış editör imzasının yanında

(1) Derin Uyku.

231

Stephen King



şu not vardı: "Fena değil ama fazla ŞİŞMİŞ. Uzunluğunu yeniden ayarlamalısın. Formülü: 2. Taslak = l.Taslak - %10. İyi şanslar."

O notu yazanı hatırlayabilmeyi isterdim, belki Algis Budrys'di. Her kimse bana çok büyük bir iyilik yapmıştı. Formülü bir kartona yazıp daktilomun yanına duvara bantladım. Kısa süre sonra başıma güzel şeyler gelmeye başladı. Hikâye satışlarımda patlama olmadı ama ret cevaplarının üzerindeki kişisel notların sayısı arttı. Hatta Playboy'un kurgu editörü Durant Imboden'den bile bir tane aldım. O bildiri yüzünden neredeyse kalbim duruyordu. Playboy kurgu öykülere iki bin dolara kadar ödeme yapabiliyordu ve iki bin dolar annemin Pineland Eğitim Merkezi'ndeki kat görevlisi görevinden bir yılda kazandığı paranın dörtte biriydi.

Muhtemelen bazı sonuçlar almaya başlamamın tek nedeni Düzeltme Formülü değildi; sanırım sonunda benim zamanım geliyordu (bir anlamda Yeats'ın tüylü hayvanı gibi). Ama Formül kesinlikle olayın bir parçasıydı. Formül'den önce, ilk müsveddede dört bin kelimelik bir öykü yazmışsam, ikinci yazışta beş bin kelimeye çıkıyordu (bazı yazarlar atıcıdır, korkarım ki ben her zaman ekleyici oldum). Formül'den sonra durum değişti. Bugün bile, birinci müsvedde dört bin kelimeyse, ikincisini üç bin altı yüz kelimeye indirmeyi hedefleri... ve eğer romanın ilk taslağı üç yüz elli bin kelimeyse ikinci yazışta onu üç yüz on beş bine indirmek için uğraşırım... hatta mümkünse üç yüz bin kelimeye. Genellikle de mümkündür. Formül bana bütün hikâyelerin ve romanların bir dereceye kadar kısaltılabileceğini öğretti. Ana öyküyü ve öykünün tadını koruyarak yüzde onu atamıyorsanız, yeterince uğraşmıyorsunuz demektir. Makul bir kesintinin etkisi hızlı ve çoğu zaman şaşırtıcı olur, edebi Viagra. Hem siz hem de İdeal Okur'unuz etkiyi hissedersiniz.

232


Yazma Sanatı

Arka hikâye, anlatınız başlamadan önce var olan ama ön hikâyeyi de etkileyen bütün her şeydir. Arka hikâye karakter seçmeye ve motivasyon oluşturmaya yardım eder. Arka hikâyeyi bir an evvel aktarmak bence önemlidir ama bunu zarafetle yapmak gerekir. Kabaca nasıl yapıldığını görmek için şu diyaloga bakın:

Tom, odaya giren Doris'e, "Merhaba eski karım," dedi.

Şimdi, hikâye açısından Tom'la Doris'in boşanmış olmaları önemli olabilir, ama bunu aktarmanın yukarıdakinden daha iyi bir yolu olmalı, yukarıdaki diyalog balta ile cinayet işlemek gibi. İşte bir öneri:

"Selam Doris," dedi Tom. Sesi yeterince doğal çıkmıştı -en azından kendi kulağına öyle gelmişti- ama sağ elinin parmakları altı ay öncesine kadar nikâh yüzüğünün bulunduğu yeri ovalıyordu.

Hâlâ Pulitzer ödülü almış değil ve Merhaba eski karım cümlesinden de biraz uzun ama daha önce de belirtmeye çalıştığım gibi, olay sadece hız değil. Ve eğer olayın sadece bilgi vermekten ibaret olduğunu düşünüyorsanız, o zaman kurgu yazmaktan vazgeçip kullanma talimatları yazacağınız bir işe girmelisiniz, Dilbert Ofis Malzemeleri adam arıyor.

Sanırım, "Olayların tam ortasında," deyimini duymuşsunuzdur. Bu eski ve onurlu bir tekniktir ama ben sevmem. Sürekli geri dönüşler gerektirir ve beni hem sıkar hem de bir anlamda demode gelir. Kırklı ellili yıllarda çekilmiş filmleri hatırlarım, görüntüler

233


Stephen King

bulanıklaşır, sesler yankı yapar ve birdenbire on altı ay öncesine döneriz. Ve az önce çamurlara bata çıka peşindeki polis köpeklerinden kaçarken gördüğümüz suçlu, henüz namussuz polis şefini öldürmekle suçlanmamış genç ve geleceği parlak bir avukat olarak karşımıza çıkar.

Bir okur olarak çoktan olup bitmiş şeylerden çok neler olacağına ilgi duyarım. Aslında bu tercihin (ya da belki bu bir önyargıdır) tersine akan çok parlak romanlar da vardır -mesela Daphne du Maurier'in Rebecca'sı; mesela Barbara Vine'ninv4 Dark Adapted Eye'si- fakat ben baştan başlayıp belki de yazarla birlikte ölmeyi severim. A'dan Z'ye tarzı bir adamım, önce mezelerimi verin, sebzemi bitirdikten sonra da tatlımı alırım.

Hikâyenizi böyle ileri doğru anlatsanız bile, en azından bazı geri hikâyelerden kaçınamayacağınızı keşfedersiniz. Son derece gerçekçi bakıldığında, yaşamlar da böyledir. Romanınızın birinci sayfasında kırk yaşında bir adamı ana karakter olarak tanıtsanız ve aksiyonu, bu adamın hayatından bir sahnede yepyeni birinin veya bir durumun ortaya çıkmasıyla -mesela bir trafik kazası ya da omzunun gerisinden seksi bir şekilde bakan güzel bir kadına bir iyilik yapmak gibi- başlatsanız bile, o adamın geçmiş kırk yılını bir yerde halletmek zorundasınızdır. O yılları ne kadar iyi ve ne kadar çok aktarabilirseniz hikâyenizin elde edeceği başarı da o kadar büyük olur, okurlar, "Koca bir hiçti," değil, "Keyifli bir kitaptı," der. Geri hikâye konusunda günün şampiyonu muhtemelen Harry Potter serilerinin yazarı J.K. Rowling'tir. Her yeni kitabın daha önce olanları nasıl kolayca aktardığını fark edip bunları okumaktan daha kötüsünü de yapabilirdiniz. (Ayrıca Harry Potter romanları baştan sona sadece eğlence, saf öyküdür.)

234

Yazma Sanatı



Geri plandaki hikâyeyi aktarmadaki başarınızı kavramakta, bir sonraki taslağınızda neleri ekleyip neleri çıkarmanız gerektiğini ortaya koymakta İdeal Okur'unuzun çok büyük yardımı olur. Onun anlamadığı şeyleri çok dikkatle dinleyip, sonra da onları siz anlıyor musunuz diye düşünmeniz gerekir. Eğer siz anlıyorsanız ama anlatmakta başarılı olamamışsanız, bir sonraki müsveddede göreviniz bu kısımları netleştirmektir. Eğer siz de anlamıyorsanız -İdeal Okur'unuzun geri plan hikâyede çözemediği şeyler size de puslu görünüyorsa- o zaman, karakterlerinizin bugünkü davranışlarına ışık tutan geçmiş olaylar üzerine biraz daha dikkatle düşünmeniz lazımdır.

Ayrıca, geri plan öyküde İdeal Okur'unuzun sıkıldığı yerlere de çok dikkat etmelisiniz. Örneğin Bag of Bones'te, kırk yaşlarındaki ana karakter olan yazar Mike Noonan, kitabın başında beyin anevrizması yüzünden eşini kaybetmişti. Kadının ölüm günüyle başlıyorduk ama yine de, kurgularımda genelde kullanmadığım kadar çok arka plan öykü vardı. Mike'nin ilk işi (gazeteci), ilk romanının satılışı, son eşinin dağınık ailesiyle ilişkileri, yayıncılık geçmişi ve özellikle de Batı Maine'deki yazlık ev meselesi, evi nasıl satın aldıkları ve evin Mike ile Johanna öncesine ait bazı bilgiler. İdeal Okur'um Tabitha, bütün bunları gözle görülür bir keyifle okudu, ama bir de Mike'nin karısı öldükten bir yıl sonra yaptığı kamu hizmetiyle ilgili iki üç sayfalık bir bölüm daha vardı, o arada da üzüntüsünün yanına bir de yazar olarak tıkanmanın sıkıntısı eklenmişti. Tabby bu kamu hizmeti işinden hoşlanmadı.

"Kimin umurunda ki?" diye sordu. "Onun evsiz alkolikler için kent meclisinde neler yaptığını değil, gördüğü kötü rüyaları merak ediyorum ben."

235


Stephen King

"Evet ama, tıkanması meselesi var," dedim. (Bir romancı sevdiği bir kısımla -sevgililerinden biriyle- ilgili savunmasına daima evet ama... diye başlar.) "O tıkanması bir yıl belki biraz daha uzun sürecek. O sırada bir şey yapması gerekir öyle değil mi?"

"Sanırım," dedi Tabby. "Ama beni bununla sıkmana gerek yok değil mi?"

Of. Şah mat. Çoğu iyi İdeal Okur gibi, Tabby de haklı olduğunda nezaketi elden bırakabilir.

Mike'nin sevgili yardımlarını ve kamusal yararlarını iki sayfadan iki paragrafa düşürdüm. Tabby'nin haklı olduğunu biliyordum, kitap basılır basılmaz da gördüm. Bag of Bones'i üç milyondan fazla okuyan oldu, en azından dört bin tane mektup aldım ve şu ana kadar kimse çıkıp da, "Hey hindi! Mike o yazı yazamadığı yıl kamu hizmetinde neler yaptı?" diye sormadı.

Geri plan hikâyeyle ilgili akılda tutulacak en önemli şeyler: a) herkesin bir geçmişi vardır ve b) bunların çoğu ilginç değildir. Karakterlerin şimdiki hallerine yapışın ve gerisini kitaba taşımayın. Uzun hayat hikâyeleri ancak barlarda, o da kapanış saatine yakın ve dinlemeye tenezzül eden varsa kabul görür.

-13-

Biraz da, özel bir tür geri plan hikâye olan araştırmadan söz edelim. Ve lütfen, eğer hikâyenizin bazı bölümleri bilmediğiniz ya da az bildiğiniz konularla ilgili diye araştırma yapmanız gerekiyorsa, geri kelimesini unutmayın. Araştırma oraya aittir: mümkün olduğunca geri planda ve zeminde kalmalıdır. Siz insan eti yiyen bakteriler, New York'un kanalizasyon sistemi veya belli bir tür köpeğin zekâ



236

Yazma Sanatı

düzeyi üzerine öğrendiklerinizden etkilenmiş olabilirsiniz, ama okurlarınız muhtemelen karakterlerinizle ve hikâyenizle ilgilenmeyi tercih eder.

Kuralı bozan istisnalar yok mu? Tabi ki var, olmaz mı? Romanları gerçeklere ve araştırmaya dayalı çok başarılı yazarlar var, Arthur Hailey ve James Michener aklıma ilk gelenler. Hailey'in kitapları çeşitli kurumların (bankalar, havaalanları, oteller) nasıl işlediğini anlatan kılavuzlar gibiydi, Michener'inkiler ise seyahat kılavuzu, coğrafya dersi ve tarih kitabı karışımı bir şeylerdi. Tom Clancy ve Patricia Cornwell gibi popüler yazarların kitapları ise daha ziyade hikâye ağırlıklıdır ama yine de melodram boyunca büyük (ve bazen hazmı zor) bilgi bölümleri yer alır. Bazen bu tür yazarların, kurgu okumayı bir nedenle ayıp sayan, düşük bir zevk olarak kabul eden ve ancak, "Şey, evet, filancayı okurum (oraya istediğiniz ismi koyun) ama sadece CNN'in olmadığı otel odalarında ve uçaktayken; üstelik filanca konuda da (burayı da istediğiniz gibi doldurun) çok şey öğrenirim," demek suretiyle bu ayıbı dengeleyen çok büyük bir okur kitlesini hedef aldıklarını düşünürüm.

Bununla birlikte, gerçekçi türde başarılı olmuş yazarların her birinin de en az yüz tane (belki de bin tane) taklitçisi vardır, bazılarının kitapları yayınlanır, çoğu yayınlanmaz. Bütün olarak bakıldığında, ben hikâyenin göz önünde olması gerektiğine inanırım ama bazı araştırmalar da kaçınılmazdır; yan çizerseniz kendinizi tehlikeye atarsınız.

1999 ilkbaharında, arabayla, eşimle kışı geçirdiğimiz Flori-da'dan Maine'ye dönüyordum. Yoldaki ikinci günümdü, Pennsylvania Paralı Yolu'nun hemen dışında, hani hâlâ birinin gelip arabanıza benzin koyduğu ve hatırınızı ve NCAA turnuvasında kimi

237

Stephen King



tuttuğunuzu sorduğu şu eski tip, antika benzin istasyonlarından birine uğradım.

Benzinciye iyi olduğumu ve turnuvada Duke'yi tuttuğumu söyledim. Sonra erkekler tuvaletine gitmek üzere arka tarafa geçtim. İstasyonun ötesinde erimiş kar dolu bir dere gürül gürül akıyordu ve tuvaletten çıkınca bayır boyunca biraz yürüyüp, suya daha yakından bakayım derken eski lastikler ve makine parçaları çıktı karşıma. Zeminde hâlâ yer yer kar vardı. Ayağım kaydı ve suya doğru kayacak gibi oldum. Eski bir makine parçasına tutunup kendimi durdurabildim ama eğer oracıkta suya düşmüş olsam sürüklenip gideceğimi fark etmiştim. O anda kendimi böyle bir şey olduğu ve yepyeni Lincoln Navigator arabam öylece pompanın önünde kaldığı takdirde benzincinin Eyalet Polisi'ni çağırmasının ne kadar süreceğini merak ederken buldum. Paralı yola döndüğümde iki şeyim vardı: Mobil istasyonundaki düşüşümden hatıra ıslaklık ve harika bir hikâye.

Hikâyede, siyah paltolu gizemli bir adam -aslında insan değil ama başarıyla insan görünümüne bürünebiliyor- aracını Pennsylvania'da küçük bir benzin istasyonunda terk ediyordu. Araç, ellilerin sonundan kalma eski bir Buick Special'a benziyordu ama siyah paltolu adam aslında ne kadar insansa o da o kadar eskiydi. Araç, batı Pennsylvania'da geçici barakalarda görev yapan bazı eyalet polislerinin eline düşüyordu. Yirmi yıl kadar sonra, o polisler Buick hikâyesini, babası görevdeyken öldürülmüş acılı bir erkek çocuğa anlatıyorlardı.

Büyük bir fikirdi ve bilgilerimizi ve sırlarımızı kuşaktan kuşağa geçirişimizle ilgili güçlü bir roman olarak gelişmişti; aynı zamanda da, ara sıra uzanıp insanları olduğu gibi yutan yaratık türü bir makine hakkında bir korku hikayesiydi. Elbette ortada bazı kü-

238

Yazma Sanatı



çük sorunlar vardı -Pennsylvania Eyalet Polisi hakkında hiçbir şey bilmediğim gerçeği bunlardan biriydi mesela- ama o sorunlarla canımı sıkmadım. Bilmediğim her şeyi bir güzel uydurdum.

Bunu yapabilirdim çünkü kapı kapalı yazıyordum -sadece kendim ve zihnimdeki İdeal Okur'um için yani (zihnimdeki Tabby, gerçek eşim kadar iğneleyici olmaz genellikle; gündüz düşlerimde çoğu zaman bana alkış tutar ve gözleri parlayarak devam etmeye teşvik eder beni). En unutulmaz çalışma oturumlarımdan biri Boston'daki Eliot Otel'in dördüncü katındaki odada gerçekleşmişti. Ben camın kenarındaki masaya oturmuş yarasamsı bir yaratığın otopsisini yazarken, aşağıda Boston Maratonu güldür güldür akıyor ve çatıdaki hoparlörlerden Standells'in "Dirty Water"i yükseliyor. Aşağıda binlerce insan olduğu halde, odama uğrayıp da şu ayrıntı yanlış veya Batı Pennsylvania'da cesetlere öyle şeyler yapmaz diyecek kimse yoktu.

Roman -adı From a Buick Eightm oldu- ilk müsveddenin bittiği 1999 Mayıs ayından itibaren bir çekmecede kaldı. Elimde olmayan nedenlerle üzerinde çalışmaya devam edemedim, ama ilk bulduğum fırsatta birkaç haftalığına Eyalet Polisi ile şartlı olarak birlikte çalışma izni aldığım (şart da -ki bana göre gayet makul- onları kötü, manyak veya aptal gibi göstermemem) Batı Pennsylvania'ya gitmeyi umuyor ve istiyorum. O işi halledince budalaca yanlışlarımın en kötülerini düzeltme ve bazı güzel ayrıntılar ekleme şansım olacak.

Neyse uzatmayalım; araştırma geri plan hikâyedir ve geri plan hikâyedeki anahtar kelime geri kelimesidir. Buick Eighfte anlatmam gereken hikâye canavarlarla ve sırlarla ilgili. Batı Pennsylva-nia'daki polis kuralları hakkında değil. Aradığım şey, tıpkı spagetti sosunu tamamlamak için bir avuç baharat serpiştirmek gibi, gerçe-

(1) Buick 8 (Altın Kitaplar).

239


Stephen King

ğe yakın dokunuşlar yapmaktan fazlası değil. Gerçeklik duygusu her kurgu çalışmasında önemlidir ama bence özellikle olağanüstü ya da doğaüstü hikâyelerde daha önemlidir. Ayrıca, yeterli ölçüde ayrıntı -daima onların doğru olduğu varsayımıyla- sırf yazarlara çu-valladıklarını söylemek için yaşıyormuş gibi görünen bazı sıkıcı okurlardan kurtulmayı da sağlar (gönderdikleri mektupların havası daima neşelidir). "Bildiğini yaz" kuralından uzaklaşınca, araştırma kaçınılmaz olur ve hikâyenize çok şey katabilir. Sadece kuyruk köpeği sallamasın; unutmayın ki bir araştırma ödevi değil roman yazıyorsunuz. Hikâye daima önce gelir. Sanırım James Michener ve Arthur Hailey bile buna katılacaktır.

-14-

Bana sık sık yeni başlayan bir kurgu yazarının yazı derslerinden veya seminerlerinden yararlanıp yararlanamayacağını sorarlar. Bunu soranlar, çoğunlukla, sihirli bir madde veya muhtemelen Dumbo'nun büyülü tüyü gibi gizli bir çözüm peşindedirler ve broşürleri ne kadar çekici olursa olsun o sınıflarda bunların hiçbiri bulunmaz. Ben kendi adıma yazı derslerine kuşkuyla bakıyorum ama tamamen karşı da değilim.



T. Coraghessan Boyle'nin şahane trajikomik romanı East Is East'ta,w beni bir peri masalı gibi etkilemiş olan bir yazar kolonisi tanımı vardır. Her katılımcının gününü yazmakla geçirdiği varsayılan küçük bir kulübesi bulunur. Öğle vakti, ana binadan bir garson bu minik Hemingway'lara ve Cathers'lere birer kumanya kutusu getirir ve kulübelerinin önündeki minik balkonlara bırakır. Son derece de yavaş hareket eder ki, kulübenin sahibinin yaratıcı meş-

(1> Doğu Doğudur.

240

Yazma Sanatı



galesine engel olmasın. Her kulübenin bir odası yazı odasıdır. Öteki odada da o mühim öğleden sonra şekerlemeleri için... veya, belki, öteki katılımcılardan biriyle canlandırıcı egzersizler yapmak için birer portatif yatak bulunur.

Akşamları koloninin tüm üyeleri yemek ve gruptaki yazarlarla toksin atıcı sohbetler yapmak için ana binada toplanır. Daha sonra da, oturma salonunda gürül gürül yanan ateşin önünde şekerlemeler yenir, mısır patlatılır, şarap içilir ve kolonidekilerin hikâyeleri yüksek sesle okunup eleştirilir.

Bana göre bu son derece büyüleyici bir yazı ortamı. Özellikle de öğle yemeklerinin, diş perisinin bir çocuğunun yastığının altına para bırakışı gibi bırakılması kısmını sevdim. Bana bu kadar cazip gelmesinin bir nedeni de kendi yaşadıklarımdan çok uzak oluşu, benim yaratıcı çalışmam her an karımın tuvaletin tıkandığını bildiren ve bir bakmamı rica eden bir mesajı ile veya ofisten, bir diş randevumu daha kaçırma tehlikesi içinde olduğumu bildiren bir çağrı ile kesilebilir. Böyle zamanlarda eminim ki yeteneği ya da başarı düzeyi ne olursa olsun, çoğu yazar aynı şeyi hisseder: Tanrım, yazmak için uygun bir ortamda, anlayışlı insanlarla birlikte olabilseydim mutlaka şaheserimi kaleme alıyor olurdum.

İşin doğrusu, bu tür günlük kesintilerin ve bölünmelerin ilerleyen bir işi fazla bozmayacağına, hatta bir ölçüde yardımı dokunacağına inanıyorum. Ne de olsa, incinin oluşmasını sağlayan istiridye kabuğundan sızan kumdur, diğer istiridyelerle yapılan inci oluşturma seminerleri değil. Ve işim günümün ne kadar büyük kısmını kaplarsa -yazmak istiyorum yerine yazmalıyım hırsı gelir- o kadar sorunlu hale gelebilir. Yazarlık seminerlerinin ciddi sorunlarından biri de o yazmalıyım'm kural haline gelmesidir. Sonuçta oraya yalnız bir bulut gibi dolanıp ormanın güzelliğine veya dağla-

241

F:16


Stephen King

rın ihtişamına hayran olmaya gitmezsiniz. Yazı yazmanız gerekir, yoksa meslektaşlarınızın lanet şekerlemelerini yutarken eleştirecek bir şeyleri olmaz. Öte yandan, çocuğunuzun basket kampına zamanında ulaşmasını sağlamak, ilerlemekte olan işiniz kadar önemlidir, hatta işinizde daha az telaş vardır.

Ve şu eleştirilere ne demeli bu arada? Ne kadar değerli olabilir bu eleştiriler? Üzgünüm ama benim tecrübelerime göre, pek fazla değil. Pek çoğu insanı delirtecek kadar müphemdir. Peter'in hikâyesindeki duyguyu sevdim, diyebilir birisi. Bir şey var onda... bir duygu, bilemiyorum... sevgi dolu bir şey, bilirsiniz... tam olarak tarif edemem...

Diğer yazı semineri incileri arasında, sanki yazının tınısı biraz şeymiş gibiydi; Polly karakteri fazla stereotip geldi bana; betimlemeyi sevdim çünkü yazarın neden bahsettiğini az çok kesin olarak anladım gibi cümleler de bulunur.

Ve, yeni yenmiş şekerlemeleriyle parazit yapan bu ahmakları taşa tutmak yerine, ateşin etrafında oturan bütün diğer kişiler kafalarını sallayıp gülümserler ve sanki yemin etmiş gibi düşünceli görünürler. Çoğu örnekte, grubun öğretmenleri ve yazarlar da aynı biçimde kafa sallar, gülümser ve yemin etmişçesine düşünceli görünür. Ve katılımcıların bir iki tanesi de, eğer tam olarak tarif edemediğin bir hissin varsa, ki olabilir, bilmiyorum, yani mesela, benim duygum o ki sen kahrolası yanlış sınıftasın diye düşünür.

İkinci taslağınızın başına otururken, spesifik olmayan eleştiriler işe yaramaz ve zarar verebilir. Yukarıdaki gibi eleştirilerin hiçbiri ne kullandığınız dile ne de anlattıklarınıza yönelir; bunlar işe hiçbir katkısı olmayan rüzgârlardır sadece.

Ayrıca, günlük olarak eleştiri almak kapıyı sürekli açık tutarak yazma mecburiyeti doğurur ve bu beni amacımdan saptırır.

242


Yazma Sanatı

Her akşam günlük çalışmanızı, fikri ele alışınızdan ve yazdıklarınızın ruhundan hoşlandığını ama Dolly'nin şapkasının, hani şu çıngıraklı olanın sembolik olup olmadığını anlayamadığını söyleyecek bir grup yazar adayına yüksek sesle okuyacak (veya fotokopiyle çoğaltıp dağıtacak) olduktan sonra, o garsonun parmak uçlarına basarak öğle yemeğinizi kapınıza bırakmasının ve sonra da aynı hassas sessizlikle dönüp gitmesinin ne yararı kalır ki? Bana öyle geliyor ki, insanın yaratıcı enerjisi üzerinde sürekli olarak açıklama yapma baskısı olunca, her şey yanlış yöne gidiyor. Muhtemelen bir an evvel yazma kaygısı yüzünden, fosilin biçimi zihninizde hâlâ parlak ve net olduğu halde, kendinizi sürekli yazdıklarınızı ve amacınızı sorgular halde buluyorsunuz. Pek çok yazı dersinde Dur bir dakika, bununla ne demek istediğini açıkla, cümlesi bir tür iç tüzük şeklindedir.

İşin doğrusu, burada belli bir önyargıyı itiraf etmek zorundayım: çok az başıma gelen yazar tıkanması vakaları Maine Üniversi-tesi'ndeki son yılımda, bir değil tam iki tane yaratıcı yazarlık dersi alırken olmuştu (bunlardan birinde gelecekteki eşimle tanışmış olduğum için tümüyle bir kayıp olduğunu söyleyemem). O sömestrde çoğu sınıf arkadaşım cinsel özlem şiirleri ya da Vietnam'a gitmeye hazırlanışı ailesi tarafından anlaşılmayan ruh hali bozuk genç adamlarla ilgili öyküler yazıyordu. Genç bir kadın da ay ve kendi âdet döngüsü üzerine yazıp duruyordu.

Ben de kendi şiirlerimi sınıfa gösteriyordum ama küçük pis sırrım yurttaki odamda gizliydi: onlu yaşlarındaki gençlerin bir ırk çatışması başlatmayı planladığı bir romanın yarı bitmiş müsveddesi. Irk çatışmasını, hayalimde yarattığım Detroit versiyonu Har-ding'de (Detroit'in beş yüz kilometre yakınına bile gitmemiştim ama bunu beni durdurmasına, hatta yavaşlatmasına bile izin ver-

243

Stephen King



medim) gerçekleştirecekleri yasadışı para ve uyuşturucu operasyonlarını örtbas etmek için kullanacaklardı. Sınıf arkadaşlarımın ulaşmaya çalıştıkları noktaya göre bu roman, yani Sword in the Darkness,^ bana son derece bayağı görünüyordu; sanırım o yüzden asla sınıfa götürmemiştim. Romanın aslında bütün o cinsel özlem ve ergenlik sonrası bunalımlarını işleyen şiirlerimden daha iyi ve bir biçimde daha gerçek oluşu, sadece işleri biraz daha kötüleştirdi. Sonuç olarak o dört aylık dönemde neredeyse hiçbir şey yazamadım. Yazmak yerine bira ve Pall Mall içtim, John D. MacDo-nald'ın cep kitaplarını okudum ve öğleden sonra yayınlanan pembe dizileri seyrettim.

Yazı kursları ve seminerlerinin de inkâr edilemeyecek çok az bir yararı vardır: buralarda, kurgu ya da şiir yazma arzusu ciddiye alınır. Akrabalarının ve arkadaşlarının acıyarak baktığı hevesli yazarlar ("Şimdilik işten ayrılmasan daha iyi olur!" cümlesi, genelde zor bastırılan bir sırıtışla sık sık kullanılır) bu durumu fevkalade bulurlar. Başka bir yerde olmasa bile, yazı derslerinde zamanınızın büyük bir bölümünü kendi küçük hayal dünyanızda geçirmek tamamen serbesttir. Yine de, oraya ulaşmak için sahiden izne ve geçiş kartına ihtiyacınız var mı? Yazar olduğunuza inanabilmeniz için illa ki birinin size üzerinde YAZAR yazan kâğıttan bir yaka kartı mı takması gerekiyor? Tanrım, umarım gerekmiyordur.

Yazarlık derslerinin lehine başka bir nokta da orada ders veren erkek ve kadınlardır. Amerika'da binlerce yetenekli yazar var ve bunların sadece küçük bir kısmı (sanırım bu kısım ancak yüzde beş kadardır) yaptıkları işle kendilerini ve ailelerini geçindirebili-yor. Cep harçlığı kazanmak her zaman mümkün ama o para geçin-

<¦> Karanlıktaki Kılıç.

244


Yazma Sanatı

meye asla yetmez. Hükümetin yaratıcı yazarları maddi yönden desteklemesi fikri de ortadan kalktı. Tütün destekleniyor. Koruma altına alınmamış boğa spermlerinin özdevinimi ile ilgili araştırma fonları da, tabi ki. Ama yaratıcı yazarlık, asla. Sanırım çoğu seçmen de aynı fikirde. Norman Rockwell ve Robert Frost istisnaları dışında, Amerika yaratıcı insanlarına asla saygı duymamıştır; bir bütün olarak, Franklin Mint anı tabakları ve internetteki kutlama kartları daha çok ilgimizi çekiyor. Ve bu hoşunuza gitmiyorsa, tıpkı sertleşmiş meme başının yavru kediye dediği gibi, ne yapalım bu işler böyledir. Amerikalılar televizyondaki eğlence programlarına Raymond Carver'in kısa kurgularından daha çok ilgi duyuyor.

Geliri olmayan yaratıcı yazarların iyi para kazanabilmesinin yolu, bildiklerini başkalarına öğretmeleri. Bu iyi bir çözüm olabilir, ayrıca yeni başlayan yazarların, uzun zamandır hayranlık duydukları eski yazarlarla tanışma şansı bulması da hoş bir şeydir. Yazı kurslarının iş bağlantıları yapabilmesi de harika olur. İlk ajanım olan Maurice Crain'i, son yılımdaki kompozisyon hocam, kısa öykü yazarı Edwin M. Holmes'in nezaketi sayesinde edinmiştim. Eh-77'de (kurguya özel önem verilen bir kompozisyon dersi) birkaç öykümü okuyan Profesör Holmes, Crain'den bazı işlerime bakmasını rica etmişti. Crain de bunu kabul etti ama fazla birlikte olma şansı bulamadık, seksenli yaşlarındaydı, sağlığı iyi değildi ve ilk karşılaşmamızdan kısa bir süre sonra öldü. Tek umudum, benim hikâyelerim yüzünden ölmemiş olmasıdır.


Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə