Stephen King Yazma Sanatı



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə19/20
tarix19.07.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#56547
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20

Tabby bana bir Pepsi getirdi -soğuk, tatlı ve güzeldi- ve onu içerken etrafıma bakınıp, tüm ıstırabıma rağmen güldüm. Carrie ve 'Salem's Lot'u kiralık bir karavanın çamaşır odasında yazmıştım. Bangor'daki evimizin arka koridoruna bakınca da, başladığım yere dönmüş olduğum hissine kapılıyordum.

O gün nefes kesici bir mucize gerçekleşmedi, sadece bir şey yaratmaya çalışırken görülen o sıradan mucize yaşandı. Bütün bildiğim, bir süre sonra kelimelerin giderek daha çabuk aklıma gelmekte olduğuydu. Kalçam hâlâ canımı yakıyordu, sırtım hâlâ ağrıyordu, bacağım hâlâ acı veriyordu ama hepsini unutmaya başlamıştım sanki. Onların üstüne çıkmaya başlamıştım. Bir heyecan, bir şamata yoktu içimde -o gün yoktu- ama neredeyse o kadar güzel bir başarma duygusu vardı. Tekrar işe koyulmuştum, işte o kadar. En korkutucu an, daima işe başlamadan hemen önceki andır.

Ondan sonra her şey ancak daha iyiye gidebilir.

279

Stephen King



-7-

Benim açımdan işler daha iyiye gitmeyi sürdürdü. Arka koridordaki o ilk bunaltıcı öğleden sonranın ardından bacağımdan iki ameliyat daha oldum, ciddi bir şekilde enfeksiyon kaptım ve her gün yüzlerce ilaç almaya devam ettim, ama artık harici fiksatörden kurtulmuştum ve yazmaya devam ettim. Bazı günler yazı yazmak çok zor bir iş oluyordu. Diğer zamanlarda -bacağım iyileştikçe ve zihnim alışık olduğu eski tempoyu yakaladıkça bu zamanlar çoğalmaktaydı- mutluluğun sesini duyuyor, doğru kelimeleri bulup sıraya dizebiliyordum. Bir uçakta havalanmaya benziyordu: pistte gidersiniz, gidersiniz, gidersiniz ve birden havalanırsınız, sihirli bir uçan halıya binmiş ve kendi gezinizin prensi olmuşsunuzdur. Bu durum beni mutlu ediyordu, çünkü bu iş için yaratılmıştım. Eski gücüm hâlâ yerine gelmemişti -normal günlük işlerimin yarısından biraz azını yapabiliyordum ancak- ama bu kitabı bitirecek kadar gücüm vardı ve halime şükrediyordum. Yazı yazmak hayatımı kurtarmadı -Dr. David Brown'un yeteneği ve karımın özenli bakımı sağladı bunu- ama her zaman yaptığını yapmaya devam etti: hayatımı daha parlak ve daha zevkli hale getirdi.

İnsan, para kazanmak için, ünlü olmak için, kızlarla çıkmak için, ileride rahat etmek için veya arkadaş kazanmak için yazı yazmaz. Yazdıklarım okuyanların hayatlarını ve kendi hayatını zenginleştirmek için yazar. Ayakta durmak, iyi olmak ve kendini aşmak için yazar. Bir de mutlu olmak için, tamam mı? Mutlu olmak için. Bu kitabın bir kısmı -belki çok fazla kısmı- yazı yazmayı nasıl öğrendiğimle ilgili oldu. Çoğu da, size daha iyisini nasıl yapabile-

280


Yazma Sanatı

ceğinizi anlatmak içindi. Geri kalan -ve belki de en iyi- kısmı ise bir ruhsat belgesi: yapabilirsiniz, yapmalısınız ve eğer başlayacak cesaretiniz varsa başlayın. Yazı yazmak bir sihirdir, diğer tüm yaratıcı sanatlar gibi hayatın suyudur. Su bedava. Öyleyse için. İçin ve kanın.

281

Yazma Sanatı



Ve Dahası, Bölüm I: Kapı Kapalı, Kapı Açık

Bu kitabın önceki bölümlerinde, Lisbon Weekly Enterprise'de spor muhabiri (aslında bütün spor bölümü benden oluşuyordu; Howard Cosell küçük bir kasabaydı) olarak çalıştığımdan söz ederken, düzeltme işleminin nasıl yapıldığına dair bir örnek vermiştim. Örneği mecburen kısa tutmuştum ve kurgu yazı ile ilgili değildi. Aşağıdaki pasaj ise kurgu. Tamamen ham durumda, kapı kapalıyken özgürce yazdığım türde, üzerinde sadece kısa şortu ve çoraplarıyla duruyor. Düzeltilmiş halini görmeden önce, bu haline dikkatle bakmanızı öneriyorum.

Otel Hikâyesi Mike Enslin, Otel Dolphin'in müdürü Ostermeyer'in aşırı doldurulmuş lobi koltuklarından birinde oturduğunu gördüğünde hâlâ döner kapıdaydı. Mike'nin kalbi azıcık sıkışır gibi oldu. Belki de o kahrolası avukatı yine yanımda getirmeliydim, diye düşündü. Eh, artık çok geçti. Ve Ostermeyer, Mi-

283


Stephen King

ke ile 1408 No.'lu oda arasına bir iki engel daha koymaya karar vermiş olsa bile bu o kadar da kötü olmazdı; sadece sonunda anlatacağı hikâyeye bir şeyler daha eklenmiş olurdu.

Mike döner kapıdan içeri girdiğinde, Ostermeyer de onu görmüş, ayağa kalkmış tombul ellerinden birini kaldırarak Mike'ye doğru yürümeye başlamıştı. Dolphin, Altmış Birinci Sokak'ın Beşinci Cadde ile kesiştiği köşeye yakın bir yerdeydi; küçük ama şık bir oteldi. Mike uzanıp Ostermeyer'in uzattığı eli sıkarken, yanlarından gece kıyafetleri için bir adamla bir kadın geçti; tokalaşmak için Mike'nin elindeki küçük valizi öteki eline aktarması gerekmişti. Yanlarından geçen kadın sarışındı ve tabi ki siyahlar giymişti, parfümünün hafif, uçucu kokusu New York'u özetler gibiydi. Asma kattaki barda da birisi, sanki o özeti vurgulamak istermişçesine piyanoda "Night and Day"ı çalıyordu.

"Bay Enslin. İyi akşamlar."

"Bay Ostermeyer. Bir sorun mu var?"

Ostermeyer acı çeker gibiydi. Bir an, yardım istercesine küçük ve şık lobiye bakındı. Resepsiyon bankosunda, görevlinin yüzünde hafif, sabırlı bir tebessümle beklerken, bir adam karısıyla tiyatro biletleri konusunda tartışmaktaydı. Ancak Business Class'ta uzun bir uçuş sonrasında elde edilebilecek buruşuk görünüme sahip adam ise, resepsiyonda durmuş, gece kıyafeti olacak kadar şık giysiler içindeki resepsiyon görevlisi kadınla rezervasyonu hakkında konuşuyordu. Otel Dolphin her zamanki gibi işinde gücündeydi. Yazarın pençesine düşmüş bulunan zavallı Bay Ostermeyer dışında herkes yardım alabiliyordu.

284

Yazma Sanatı



"Bay Ostermeyer?" diye yineledi Mike. Biraz acımıştı adama.

"Hayır," dedi Ostermeyer sonunda. "Sorun yok. Fakat Bay Enslin... sizinle bir dakika ofisimde konuşabilir miyiz?"

Demek, diye düşündü Mike, bir kere daha denemek niyetinde.

Başka koşullar altında olsa sabırsızlanabilirdi. Şimdi öyle değildi. Bu, 1408 No.'lu odayla ilgili bölüme, okuyucularının bayıldığı o meşum havayı katmasına yardımcı olabilirdi -Son Bir Uyarı olacaktı- ama mesele o değildi. Bütün o destek ve dolgulara rağmen, Mike Enslin şu ana dek emin değildi; şimdiyse emindi. Ostermeyer işin içinde değildi. Ostermeyer 1408 No.'lu odadan ve o gece orada Mike'nin başına gelebileceklerden gerçekten korkuyordu.

"Elbette Bay Ostermeyer. Valizimi resepsiyona mı bırakayım yanıma mı alayım?"

"Ah, yanımıza alalım olur mu?" Ostermeyer, kibar ev sahibi, valizi almak için uzandı. Evet, hâlâ Mike'yi orada kalmamaya ikna etme umudu taşıyordu. Yoksa, Mike'yi resepsiyona yollardı... veya kendisi oraya götürürdü. "Bana bırakın."

"Ben taşırım," dedi Mike. "Yedek kıyafetimle diş fırçasından başka bir şey yok."

"Emin misiniz?"

"Evet," dedi Mike gözlerini kaçırmadan. "Korkarım ki eminim."

Bir an için Mike, Ostermeyer'in vazgeçeceğini sandı. Koyu renk kostümü ve güzelce bağlanmış kravatı olan ufak te-

285

Stephen King



fek adam içini çekti, sonra omuzlarını dikleştirdi. "Çok güzel Bay Enslin. Beni takip edin."

Otel müdürü lobideyken gergin, bunalmış, adeta dayak yemiş gibiydi. Meşe kaplama duvarlarında otelin çeşitli resimleri (Dolphin Ekim 1910'da açılmıştı, Mike dergilerde veya büyük şehir gazetelerinde röportaj yapma keyfi yaşamadan kitap çıkarıyor olabilirdi, ama araştırmasını yapardı) olan odasında ise Ostermeyer güvenini yeniden kazanmış gibiydi. Yerde bir İran halısı seriliydi. İki tane ayaklı lamba odaya sarımsı bir ışık veriyordu. Baklava biçimi yeşil camlı masa lambası masanın üzerinde, bir puro nemlendirme kutusunun yanındaydı. Ve kutunun yanında da Mike Enslin'in son üç kitabı bulunmaktaydı. Cep kitabı baskıları tabi ki; ciltli olanlardan değil. Yine de iyi iş yapmıştı. Ev sahibim de kendi küçük araştırmasını yapmış, diye düşündü Mike.

Mike masanın önündeki koltuklardan birine oturdu. Os-termeyer'in otorite gösterisi yapmak için makamına oturacağını tahmin etmişti ama Ostermeyer onu şaşırttı. O da masanın, muhtemelen personel kesimine ait olduğu tarafındaki başka bir koltuğa oturdu ve bacak bacak üstüne attı ve sonra minik, göbeğinin üzerinden puro kutusuna uzandı.

"Puro Bay Enslin? Küba değil ama yine de güzeldir." "Hayır, teşekkür ederim. Ben puro içmem." Ostermeyer'in gözleri puro kutusundan ayrılıp Mike'nin sağ kulağının arkasına döndü, eski tür bıçkın bir New York muhabirinin, kenarına basın kartı sıkıştırılmış fötr şapkasının altında, purosunu koyacağı yerde duran puroya bakıyor-

286

Yazma Sanatı



du. Puro Mike'nin o kadar ayrılmaz bir parçası olmuştu ki, Ostermeyer'in neye baktığını bir süre gerçekten anlayamadı. Sonra hatırlayıp güldü, puroyu aldı, bir süre ona baktı, sonra tekrar Ostermeyer'e döndü.

"Dokuz yıldır puro içmedim," dedi. "Akciğer kanserinden ölen bir ağabeyim vardı. Ölümünden kısa bir süre sonra bıraktım. Kulağımın arkasındakine gelince..." Omuz silkti. "Kısmen özenti, kısmen hurafe sanırım. Hani bazen insanların masalarında, duvarlarında duran küçük kutular vardır, üzerlerinde ACİL DURUMDA CAMI KIRIN yazar, onun gibi bir şey. Bazen insanlara nükleer savaş çıkarsa ben de bunu yakacağım derim. 1408 No.'lu odada sigara içilebiliyor mu Bay Ostermeyer? Hani nükleer savaş başlarsa diye soruyorum?"

"Aslına bakarsanız içiliyor."

"Eh," dedi Mike canlı bir tavırla. "En azından bu gecenin sorunlarından biri ortadan kalktı."

Bay Ostermeyer yeniden keyifsizce iç çekti ama bu seferkinde, lobidekiler gibi umutsuz bir keder yoktu. Evet, o Mike'nin tuttuğu odaydı. Kendi odası. Bugün öğleden sonra, Mike yanında avukat Robertson'la geldiğinde, Ostermeyer bu odaya gelince daha sakin olmuştu sanki. O sırada Mike bunun kısmen artık herkesin önünde olmamalarından, kısmen de Ostermeyer'in vazgeçmiş olmasından kaynaklandığını düşünmüştü. Şimdi daha iyi anlıyordu. Odadan kaynaklanıyordu. Ve niye kaynaklanmayacaktı ki? Duvarlarında güzel resimleri, yerde güzel bir halısı ve nem kutusunda güzel puroları -Küba olmasalar da- olan bir odaydı. Hiç kuşkusuz

287


Stephen King

1910 Ekim'inden bu yana pek çok müdür burada pek çok iş kotarmıştı; kendi tarzında bu oda da, siyah askısız elbisesi, parfüm kokusu ve konuşmadan ifade ettiği sabah sabah küçük seks oyunları -New York seksi- vaadiyle tıpkı o sarışın kadın gibi, New York'tu. Mike, her ne kadar yıllardır gitmemiş olsa da, aslen Omaha'lıydı.

"Sizi fikrinizden caydıramayacağımı düşünüyorsunuz hâlâ, değil mi?" diye sordu Ostermeyer.

"Caydıramayacağınızı biliyorum," dedi Mike, purosunu tekrar kulağının arkasına koymuştu.

Aşağıdaki bölüm, aynı açılış pasajının düzeltilmiş hali, yani, hikâye giyiniyor, saçını tarıyor, belki bir parça koku sürünüyor. Bu değişiklikler de yerine oturunca, kapıyı açıp dünyayla yüzleşmeye hazırım demektir.

OlclIIİlıâıu*- )^DO (\y

Stephen Kine _,, , •

Mike Enslin, Otel Dolphin'in müdürü QctarmayoWin aşırı doldurulmuş lobi koltuklarından birinde oturduğunu gördüğünde hâlâ döner kapıdaydı. Mike'nin kalbi aoteıtrsıkışır

gibi oldu. Belki de o kahrolası avukatı yine yanımda getirmeliy-

OÜA dim, diye düşündü. Eh, artık çok geçti. Ya Ostcrnıcyer, Mike

ile 1408 No.'lu oda arasına bir iki engel daha koymaya karar

vermiş olsa bile bu o kadar da kötü olmazdı; sadece ^onund»

nnhtnpngı hilrâyaya bir goyler doho eklcnmig olurdu)

288


Yazma Sanatı _ . \

Mike döner kapıdan içeri girdiğinde, Octormayer d» onu görmüş, ayağa kalkmış tombul ellerinden birini kaldırarak Mike'ye doğru yürümeye başlamıştı. Dolphin, Altmış Birinci SoLak'ın Beşinci Cadde ile kesiştiği köşeye yakın bir yerdeki •M; küçük ama şık bir oteldi. Mike uzanıp ûctcrmeyorMır uzattığı eli sıkarken, yanlanndan gece kıyafetleri için bir adamla bir kadın geçti; tokalaşmak için Mike'nin elindeki küçük valizi öteki eline aktarması gerekmişti. Yanlarından geçen kadın sarışındı ve tabi ki siyahlar giymişti, parfümünün hafif, uçucu kokusu New York'u özetler gibiydi. Asma kattaki barda da birisi, sanki o özeti vurgulamak istermişçesine piyanoda "Night and Day"ı çalıyordu.

"Bay Enslin. İyi akşamlar."

"Bay Ootopmeycr. Bir sorun mu var?

Qstarmayar acı çeker gibiydi. Bir an, yardım istercesine küçük ve şık lobiye bakındı. Resepsiyon bankosunda, görevlinin yüzünde hafif, sabırlı bir tebessümle beklerken, bir adam karısıyla tiyatro biletleri konusunda tartışmaktaydı. Ancalc Business Class'ta uzun bir uçuş sonrasında alda Bdiklıiltttk" buruşuk görünüme sahip adam ise, resepsiyonda durmuş, gece kıyafeti olacak kadar şık giysiler içindeki resepsiyon görev-

14er z*müJû

289

F:19


Stephen King

OLU.


düşmüş bulunan zavallı Bay Ootormoyar dışında herkes yar-

dım alabiliyordu. f 3 y "Bay Oateruityci'?" diye yineledi Mike. Biraa acımıgta

"Hayır," dedi Ojttrnıtytr sonunda. "Sorun yok. Fakat Bay Enslin... sizinle bir dakika ofisimde konuşabilir miyiz?" Demek, diye düşündü Mike, bir kere daha denemek niyetin-

( -Oujka kuşullaı altında ¦ olsa1 saüıı M/,laııabillnli:-Şi4»di l-öyle değildi. Bu, 1408 No.'lu odayla ilgili bölüme, okuyucularının bayıldığı o meşum havayı katmasına yardımcı olabilirdi ¦Son Bir Uyarı olacaktı» ama mesele o değildi. Bütün o destek

f ve dolgulara rağmen, Mike Enslin şu ana dek emin değildi; şimdiyse emindi. Octormoyer işin içinde değildi, ûcıcrmcycr-

1408 No.'lu odadan ve o gece orada Mike'nin başına gelebile-

ceklerden gerçekten korkuyordu. ¦$

\\ W. I "Elbette Bay Octermcyer. Valiaimi rocapciyona mı bir», fayım ynnımn mı nhyım?" y*. •

~Ak, jıaıunma alalım ulur ıllü?* Ootormeyen, kibar ev sa-\ hibi, vafiaı armalı igın uzandı. Evet; hâloıMiht'yi urada kal-ı jaamayn ikna atma umuda tagıyordu: Yuksa,]Mlke'yl resepsi-V^unu jollaıdı... veya kendisi oımya götürürdü. "Bana bırakın." "Ben taşırım," dedi Mike. "Yedek kıyafetimle diş fırçasından başka bir şey yok."

290


^_^^ Yazma Sanatı

(0 "Emin -isiniz?"-«^ ^4^ ^^e. r-K' df?İİSke Söz,erini kaçırnaSM'Korkopm ki

-Ciı aıı için Mike, östcınıeycı'iıı yazgeçeteğini sandı. Koyu renk kostümü ve güzelce bağlanmış kravatı olan ufak tefek adam içini çekti, sonra omuzlarını dihlcştiıdı. "Çok güzel Bay Enslin. Beni takip edin."

Otel müdürü lobideyken gergin, bunalmış adeta dayak yemiş gibiydi. Meşe kaplama duvarlarında otelin çeşitli resimleri (Dolphin Ekim 1910'da açılmıştı, Mike dergilerde veya büyük şehir gazetelerinde röportaj yapma keyfi yaşamadan kitap çıkarıyor olabilirdi, ama araştırmasını yapardı) olan odasında ise Qftermeyaw güvenini yeniden kazanmış gibiydi. Yerde bir İran halısı seriliydi. İki tane ayaklı lamba odaya sanmsı bir ışık veriyordu. Baklava biçimi yeşil camlı masa lambası masanın üzerinde, bir puro nemlendirme kutusunun yanındaydı. Ve kutunun yanında da Mike Enslin'in son üç kitabı bulunmaktaydı. Cep kitabı baskılan tabi ki; ciltli olanlardan değil. Yina de iyi ig yopmıgtiı Ev sahibim de kendi küçük araştırmasını yapmış, diye düşündü Mike. £ ) Mike masanın önündeki koltuklardan birine oturdu. -6*-¦tirmeyenu Gorile göaterioi yapmak için mnimnıına oturaca-

291

Stephen King



,nın, muhtemelen per3011c 1 kesimine ait olduğu taraf başka bir koltuğa oturdu ve bacak bacak üstüne attı #e"SönrS minik, göbeğinin üzerinden puro kutusuna uzandı.

"Puro Bay Enslin? Küba değil ama yiııt de güı.cldh;" "Hayır, teşekkür ederim. Ben puro içmem." östwiB8yw?in gözleri puro kutusundan ayrılıp Mike'nin sağ kulağının arkasına döndü, eski tür bıçkın bir New York muhabirinin, kenarına basın kartı sıkıştırılmış fötr şapkasının altında, purosunu koyacağı yerde duran puroya bakıyordu. Puro Mike'nin o kadar ayrılmaz bir parçası olmuştu ki, Oatei'iwcyer1İH neye baktığını bir süre gerçekten anlayamadı. Sonra haürlayıp güldü, puroyu aldı, bir süre ona baktı, sonra tekrarQctomieyn'edöndü. m -_ı • — l,-reyi

(~y "Dokuz yıldır puro içmedim," dedi. "Akaiğer konserinden •öten bir ağabeyim vardı. Ölümünden kısa bir süre sonra bıraktım. Kulağımın arkasındakine gelince..." Omuz silkti. "Kısmen özenti, kısmen hurafe sanırım. Hani bazen insanların masalarında, duvarlarında duran küçük kutular vardır, üzerlerinde ACİL DURUMDA CAMI KIRIN yazar, onun gibi bir şey. Bneen insanlara nükleer saraç çıkai'au ben de buırn

¦yakacağım derim. 1408 No.'lu odada sigara içilebiliyor mu

OLUv, Bay Oatci'iiıcjtr? Hani nükleer savaş başlarsa diye soruyo-

rum:


"Aslına bakarsanız içiliyor."

292

Yazma Sanatı



"Eh," dedi Mike canlı bir tavırla. "En azından bu gecenin

sorunlarından biri ortadan kalktı."

OUvu Bay-O jtu ııııj u yeniden keyifsizce iç çekti ama bu seferkinde, 11"»^"'^'t- ı;51-'- umutsuz bir keder yoktu. Evet, 9 Mi-jjke'nin tuttuğu o doydu Kendi odası. Bugün öğleden sonra, CMike yanında avukat Robertson'la geldiğinde, Qctcrmcycr bu oday» gelince daha oakin olmugtu sanki. O,sırada Mike bu nun kıomon artık horkBEİn önünde olmamalarından, kısmen

dr f>stırrm?Yfr'in \gfZ"îmh "lma<="lria" irıyıiriınHıgım H»

yaygpçmış nimasınmn iruvnak daha iyi aıılıjıoruıı-JPdadan k:

sünmüştü», Şimdi daha iyi aıilıjıordıı-JOdadan kaynaklanıyordu. Ve niye kaynaklanmayacaktı ki? Duvarlarında güzel resimleri, yerde güzel bir halısı ve nem kutusunda güzel puro-lan Küba olmaaalai1 dn- olan bir odaydı. Hiç kuşkusuz 1910

Bfetflrtr

Ekiııı'iudurDu yana pek çok müdür burada pek çok iş kotar-mıştı; kendi tarzında bu oda da, siyah askısız elbisesi, parfüm kokusu ve konuşmadan ifade ettiği sabah sabah küçük seks oyunları New York oolıoi vaadiyle tıpkı o sarışın kadın gibi, New York'tu. Mike, her ne kadar yıllardır gitmemiş olsa da, aslen Omaha'lıydı.

"Sizi fikrinizden caydıramayacağımı düşünüyorsunuz OU*u hâlâ, değil mi?" diye sordu Ootcrmcycn

"Caydırmayacağınızı biliyorum," dedi Mike, purosunu

tekrar kulağının arkasına koymuştu.

293


Stephen King

Değişikliklerin büyük bir kısmı zaten kendini belli ediyor; iki metne de göz gezdirirseniz hemen hemen hepsini anlayacağınızdan eminim ve umarım, iyice bakınca güya "Profesyonel" bir yazarın bile ilk müsveddesinin ne kadar ham olduğunu görürsünüz.

Düzeltmelerin çoğu, hikâyeyi kısaltmak adına yapılmış kesintiler. Strunk'un "Gereksiz kelimeleri atın" cümlesinden ve daha önce vermiş olduğum 2. Müsvedde = 1. Müsvedde - %10 formülünden yola çıkarak yaptım bu düzeltmeleri.

Kısaca açıklamak için bazı yerlere numaralar koydum:

1. Elbette, "Otel Hikâyesi" asla, "Ölüm Dozeri" veya "Norma Jean, Akkarıncalar Kraliçesi" gibi isimlerle boy ölçüşebilecek bir isim değil. Ben o adı, nasılsa sonradan aklıma daha iyi bir şey gelir diye düşünerek koymuştum. (Aklıma iyi bir isim gelmediğinde mutlaka bir editör kendi önerisini ortaya atar ve sonuç da genellikle feci olur.) "1408" adını sevdim çünkü bu bir "On üçüncü kat" hikâyesi ve sayıların toplamı on üç ediyor.

2. Ostermeyer uzun ve hantal bir isimdi. Olin olarak değiştirince hikâyemi bir çırpıda yaklaşık on beş satır kısaltmış oldum. Üstelik, "1408"i bitirdiğim zaman, muhtemelen sesli bir koleksiyonun parçası olacağını fark ettim. Hikâyeleri ben okuyacaktım ve o küçük kayıt kulübesinde oturup bütün gün Ostermeyer, Ostermeyer, Ostermeyer demek istemedim. O yüzden değiştirdim.

3. Burada okuyucunun yerine fazla düşünmüşüm. Çoğu okur kendi başına da düşünebileceğine göre, bu kısmı iki satıra indirmekte bir sakınca görmedim.

4. Çok fazla sahne yönetimi, çok fazla malumu ilan etme durumu ve çok fazla biçimsiz geri plan hikâye. Onlar olmadan da oluyor.

294

Yazma Sanatı



5. Ah, işte şanslı Havai gömleği. Aslında ilk müsvedde de var ama otuzuncu sayfaya kadar ortaya çıkmıyordu. Böyle önemli bir ayrıntı için çok geç olduğundan, bunu da öne çektim. Film işinde eski bir kural vardır, eğer birinci aksiyonda şömine rafında bir silah duruyorsa, üçüncü de oradan gitmiş olmalıdır, diye. Bunun tersi de doğrudur; eğer ana karakterin Havai gömleği bir hikâyenin sonunda belirli bir rol oynuyorsa, o gömlek işin içine erken sokulmalıdır. Yoksa deus ex machina gibi durur (ki aslında öyledir).

6. İlk müsveddede, "Mike masanın önündeki koltuklardan birine oturdu" yazıyor. Eh, başka nereye "oturacaktı ki? Yere mi? Sanmıyorum, zaten onsuz da oldu. O Küba purosu meselesini de attım. Hem basmakalıp hem de kötü filmlerde kötü adamların kullandığı laflara benziyordu. "Bir puro al! Küba'dır!" Yok ya?

7. Birinci ve ikinci müsveddede fikirler ve temel bilgiler aynı, ama ikincide olaylar kemiğe kadar sıyrılmış durumda. Lüzumsuz zamirler de yok.

8. Ve birini atmadım... zarf olduğu gibi bir de Swift tarzı denenlerden: "Eh," dedi Mike canlı bir tavırla... Ama bunu atmamayı seçme kararımın arkasındayım, kuralı bozmayan istisnalardan biri bu. "Canlı bir tavırla" ibaresi kaldı çünkü okurun Mike'nin zavallı Bay Olin'le dalga geçtiğini anlamasını istedim. Hafiften de olsa evet, dalgasını geçiyordu.

9. Bu pasaj malumu ilan etmekle kalmıyor bir de tekrar ediyordu. Gönderdim gitti. Buna karşılık birinin kendini kendi mekânında rahat hissetmesi kavramı Olin'in karakterini netleştiriyor-muş gibi geldiği için yeniden ekledim.

"1408"in tam bitmiş halini de bu kitaba ekleme fikrini biraz evirip çevirdim, ama kısa kesme kararma uymadı. Eğer bütün hi-

295

Stephen King



kâyeyi dinlemek isterseniz, üç hikâyelik bir dinleti koleksiyonu olan Blood and Smoke'yi0) alabilirsiniz. Bir örneğine Simon ve Schuster web sitesinden ulaşmanız mümkün;

http://www.SimonSays.com.

Ve unutmayın, buradaki amacımız açısından hikâyenin bitmiş haline ihtiyacınız yok. Biz burada makine bakımı yapıyoruz, keyif değil.

Kan ve Duman.

296

Yazma Sanatı



Ve ilave Bölüm, II: Bir Kitap Listesi

Yazı yazmak üzerine konuştuğum zaman, dinleyicilerime genellikle bu kitabın ikinci bölümünün kısaltılmış bir versiyonunu sunarım. Tabi ki Ana Kural'ı da ihmal etmem: Çok yazın ve çok okuyun. Sonraki soru cevap bölümünde, mutlaka biri çıkıp, "Siz neler okursunuz?" diye sorar.

Bu soruya asla tam olarak tatmin edici bir yanıt veremem, çünkü soru, zihnimin içinde büyük bir çevrim başlatır. Kolay yanıt, "Elime geçen her şeyi okurum,"dur ama yararı olmaz. Burada eklediğim liste o soruya daha net bir cevap oluşturuyor. Son üç, dört yılda, yani The Girl Who Loved Tom Gordon, Hearts in Atlantis ve bu kitap ile From a Buick Eight'in henüz basılmamış halini yazdığım dönemde okuduğum en iyi kitaplar bunlar. Listedeki her kitabın, şu ya da bu şekilde benim yazdıklarımı etkilemiş olduğundan kuşkulanıyorum.

297


Stephen King

Listeyi tararken lütfen benim Oprah ve bunun da kitap kulübüm olmadığını unutmayın. Bunlar sadece benim hoşuma gidenler, hepsi o. Ama siz daha ileri gidebilir ve işinizi yapmak için bu kitapların bazılarından yeni yöntemler kapabilirsiniz. Öyle olmasa bile, sizi eğlendirmeleri mümkündür. Beni eğlendirdikleri ise kesin.

Abrahams, Peter: A Perfect Crime

Abrahams, Peter: Lights Out

Abrahams, Peter: Pressure Drop

Abrahams, Peter: Revolution # 9

Agee, James: A Death in the Family

Bakis, Kirşten: Lives of the Monster Doge

Barker, Pat: Regeneration

Barker, Pat: The Eye in the Door

Bakker, Pat: The Ghost Road

Bausch, Richard: In the Night Season

Blauner, Peter: The Intruder

Bowles, Paul: The Sheltering Sky

Boyle, T. Coraghessan: The Tortilla Curtain

Bryson, Bill: A Walk in the Woods

Buckley, Christopher: Thank You for Smoking

Carver, Raymond: Where I'm Calling From

Chabon, Michael: Werewolves in Their Youth

Chorlton, Windsor: Latitude Zero

Connelly, Michael: Şair (Epsilon)

298


Yazma Sanatı

Conrad, Joseph: Heart of Darkness

Constantine, K.C.: Family Values

DeLillo, Don: Underworld

DeMille, Nelson: Cathedral

DeMille, Nelson: Altın Sahili (Altın Kitaplar)

Dickens, Charles: Oliver Twist

Dobyns, Stephen: Common Carnage

Dobyns, Stephen: The Church of Dead Girls

Doyle, Roddy: The Woman Who Walked into Doors

Elkin, Stanley: The Dick Gibson Show

Faulkner, William: Döşeğimde Ölürken (İletişim)

Garland, Alex: The Beach

George, Elizabeth: Deception on His Mind

Gerritsen, Tess: Gravity


Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə