Stephen King Yazma Sanatı



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə9/20
tarix19.07.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#56547
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   20

128

Yazma Sanatı



Alet kutusunun başka bir rafına geçmeden önce vermek istediğim diğer tavsiye de şu: Zarf dostunuz değildir.

Kendi İş İngilizcesi derslerinizden hatırlayacağınız zarflar, fiilleri, sıfatları ya da diğer zarfları değiştiren sözcüklerdir. Genellikle -li takısıyla biterler. Pasif ifade gibi zarflar da zihnen çekingen olan yazarlar tarafından yaratılmış gibidir. Pasif ifadede yazar genellikle ciddiye alınmama korkusunu sergiler; bu, ayakkabı boyasından bıyık yapmış küçük oğlanların ve annesinin topuklu pabuç-larıyla ortalıkta dolanan küçük kızların sesidir. Zarf kullanırken de yazar genellikle kendisini net olarak ifade edemediğinden korktuğunu, karşısındaki meseleyi ya da resmi anlatamadığını belli eder.

Şu cümleyi düşünün: Kapıyı sıkıca kapadı. Bu o kadar korkunç bir cümle değil (en azından aktif bir cümle) ama sıkıca kelimesine gerçekten ihtiyaç var mıydı? Bununla, Kapıyı kapattı veya Kapıyı çarptı ifadeleri arasında bir derece fark olduğunu düşünebilirsiniz... ama ya akıcılık? Ya o Kapıyı sıkıca kapadı ifadesinin önüne geçen can sıkıcı öğretme tavrı? Zaten yazının akışı içinde kapıyı nasıl kapadığını anlamamız gerekmez miydi? O zaman sıkıca kelimesi de gereksiz kaçmıyor mu? Fazlalık değil mi?

Şimdi orada biri beni sıkıcı ve bezdirici olmakla suçluyor olabilir. Kabul etmiyorum. Cehenneme giden yolun zarflarla döşendiğine inanıyorum ve bunu dama çıkıp avaz avaz haykıracağım. Başka bir ifade şekliyle, zarflar karahindibalara benziyorlar. Eğer bahçenizde bir tane varsa, güzel ve eşsiz görünür. Ama köklenmesine izin verirseniz, ertesi gün beş tane olduklarını görürsünüz... daha ertesi gün de elli olur... ve sonra kardeşlerim, bahçeniz tümüyle, tamamen ve utanmazca karahindibalarla kaplanır. O zaman onları aslında oldukları gibi yabani ot olarak görmeye başlarsınız ama -BAHÇEYİ ELE GEÇİRMİŞLERDİR!!!- iş işten geçmiştir.

129

F:9


Stephen King

Zarflarla çok güzel dalga geçebilirim. Evet, yapabilirim bunu. Sadece tek bir durum dışında: diyaloglarda. Diyaloglarda bile çok ender ve çok özel durumlarda zarf kullanmanız konusunda ısrarcıyım... ve o zaman bile, mümkünse kullanmayın. Neden söz ettiğimizden emin olmak için şu üç cümleyi inceleyin:

"Onu aşağı bırak!" diye bağırdı kız.

"Onu bana geri ver," diye yalvardı. "O benim".

"Böyle aptal olma Jekyll," dedi Utterson.

Bu cümlelerde bağırdı, yalvardı ve dedi kelimeleri diyaloga isnat ediyor. Peki şimdi de şu şüpheli düzeltmelere bir bakın:

"Onu aşağı bırak!" diye kızgınlıkla bağırdı kız.

"Onu bana geri ver," diye minnetle yalvardı. "O benim".

"Böyle aptal olma Jekyll," dedi Utterson hor görerek.

Bu son üç cümlenin hepsi de ilk üç cümleden daha zayıf ve çoğu okur bunu anında görür. "Böyle aptal olma Jekyll," dedi Utterson hor görerek, yine de çoğundan iyi; sadece bir klişe ama diğer ikisi tam anlamıyla maskaralık. Bu tür diyalog belirten ifadeler, Victor Appleton II tarafından yazılmış olan ve kahraman mucit çocuğun öykülerini anlatan Tom Swift serilerine atfen "Swifti-es," diye de anılır. Appleton, "Elinden geleni ardına koyma!" diye cesurca bağırdı Tom ve, "Babam denklemlere yardım etti," dedi Tom alçak gönüllülükle şeklindeki cümlelerin kurucusudur. Ben onlu yaşlarımdayken komik (ya da yarı komik) Swiftie'ler yaratmak üzerine bir salon oyunu vardı. Hatırladığım cümlelerden biri, "Hoş bir poponuz var bayan," dedi küstahça, bir başkası da, "Ben tesisatçıyım," dedi yüzü kızararak. Diyalog yazarken bu zararlı karahindibaları koyup koymamaya karar vermeden önce, kendinize

130

Yazma Sanatı



bir salon oyunu olacak türde yazılar yazmak isteyip istemediğinizi sormanızı öneririm.

Bazı yazarlar da, zarf kullanmama kuralını sentetik hormon kullanarak yıkmaya çalışır. Ortaya çıkan sonuç, ucuz baskı kitapları okuyanlara tanıdık gelecek bir sonuçtur:

"Silahı bırak Utterson!" Jekyll dişlerini gıcırdattı. "Beni öpmekten asla vazgeçme!" Shayna soludu. "Seni gidi maskara!" Bili uzandı.

Bunları yapmayın. Lütfen, lütfen.

En iyi konuşma ifadesi dedi, şeklindedir, o dedi, Bili dedi, Monica dedi. Eğer bu konuda ikna edici bir örnek görmek isterseniz, Larry McMurtry'nin kitaplarını okumanızı ya da yeniden okumanızı öneririm. Böyle yazınca komik gibi geliyor ama tamamen içten söylüyorum. McMurtry bahçesinde pek az karahindiba çıkmasına izin verir. Duygusal kriz anlarında bile, o dedi/bu dedi kalıbına sadık kalır (ve Larry McMurtry romanlarında bunlardan bir sürü yaşanır). Gidip siz de aynısını yapın.

Bu bir "Dediğimi yap, yaptığımı yapma?" durumu mudur? Okurun bu soruyu sormaya hakkı var ve ben de dürüst bir cevap vermekle yükümlüyüm. Evet. Öyledir. Benim de sıradan bir günahkâr olduğumu anlamak için kitaplarımın bazılarına göz atmanız yeterli olacaktır. Pasif cümleden kaçınmakta oldukça iyiyim ama zamanında ben de pekâlâ zarfları ortaya atmışım ve bunların bazıları da (yazmaya utansam da) diyalog bölümlerinde. (Yine de asla, dişlerini gıcırdattı, soludu filan gibi şeyler yazmadım.) Zarf kullandığımda ben de diğer yazarlarla aynı sebepten kullanıyordum: çünkü zarf kullanmazsam okurun beni anlamayacağından korkuyordum.

131

Stephen King



Kötü yazıların çoğunun kökeninde korku yattığına ikna olmuş durumdayım. Eğer birisi sırf kendi zevki için yazıyorsa korku daha hafif olabilir... burada kullanacağım kelime çekingenlik olur. Ancak, eğer insan belli bir zaman baskısı altında yazıyorsa -bir ödev, bir gazete makalesi, SAT(1) yazı örneği gibi- korku daha yoğun olabilir. Dumbo0 büyülü bir korkunun yardımıyla havada uçuyordu; siz de aynı nedenle pasif fiillere sarılabilir veya o kötü zarflan kullanabilirsiniz. Sadece bunu yapmadan önce şunu hatırlayın; Dum-bo'nun korkmasına gerek yoktu, sihir onun içinde vardı zaten.

Muhtemelen siz neden söz ettiğinizi biliyorsunuzdur ve anlatmak istediklerinizi kolayca aktif fiiller kullanarak aktarabilirsiniz. Ve muhtemelen hikâyenizi gayet iyi anlatmış olacağınız için o dedi, dediğiniz zaman okur o kişinin bunu nasıl söylediğini -çabuk mu, yavaş mı, mutlulukla mı, üzüntüyle mi- kolayca anlayacaktır. Adamınız bir bataklıkta çırpınıyor olabilir ve ona tam anlamıyla ip atmanız gerekir... ama tabi ki ağır bir çelik halat atıp bayılmasına yol açmanız da gerekmez.

İyi yazmak çoğu zaman korkudan ve yapaylıktan kurtulmakla olur. Yapaylık da, bazı yazıların "Güzel" bazılarının "Kötü" olarak tanımlanması ihtiyacıyla başgösteren korkuya bağlı bir davranıştır. İyi yazmak aynı zamanda çalışırken kullanmayı düşündüğünüz aletleri iyi seçmekle ilgilidir.

Hiçbir yazar bu konularda tamamen günahsız olamaz. Her ne kadar William Strunk, E. B. White'yi henüz Cornell'de saf bir öğrenciyken avucuna almış olsa (bana onları gençken verin ve sonsuza kadar benim olsunlar, heh-heh-heh) ve her ne kadar White, Strunk'un kışkırtıcı rahat yazma ve rahat düşünme karşıtı önyargı-

(1) Akademik Yetenek Testi.

<2) Walt Disney'in Uçan Fil karakteri.

132


Yazma Sanatı

larını hem anlayıp hem de paylaşmış olsa da, bazı itiraflarda bulunuyor: "Sanırım kompozisyonun heyecanıyla en az bin kez mesele şu ki yazmış, sakin kafayla da bunu beş yüz kez düzeltmişimdir. Bu durum beni hep üzer..." Yine de E. B. White, Strunk'un 1957'de yazdığı Küçük Kitabı'ndan sonra pekâlâ uzun yıllar boyunca yazmayı sürdürmüştür. Şu, "Ciddi olamazsın," dedi Bili inanamaya-rak zırvalarına rağmen yazmaya devam edeceğim. Umarım siz de aynı şeyi yaparsınız. İngiliz dilinin ve onun Amerikan versiyonunun özünde bir sadelik vardır, ama bu kaygan bir zemindir. Sizden bütün istediğim elinizden gelenin en iyisini yapmanız ve zarf kullanmanın insanca, ama o dedi, bu dedi, diye yazmanın ilahi olduğunu unutmamanız.

-4-

Şimdi alet kutunuzun üst rafını kaldırın... kelime dağarcığınızın ve gramer malzemenizin olduğu rafı. Altta, daha önce değinmiş olduğum üslupla ilgili unsurlar vardır. Strunk ve White umut edebileceğiniz en iyi aletleri (ve en iyi kuralları) basit ve net biçimde tanımlıyor. (Ferahlatıcı bir netlikle, iyelik zamirlerinden başlayarak anlatıyorlar.) Form ve üslupla ilgili temel kuralları geçmeden önce, cümleden sonra gelen yapılandırma elemanı olarak paragraf hakkında da biraz düşünmek zorundayız. Bu noktada bir roman alıp -tercihen daha önce okumadığınız bir roman- rafınızdan indirin (sözünü ettiğim şey herhangi bir düz yazıda geçebilir, ama ben kurgu yazarı olduğum için genellikle yazı deyince aklıma kurgu geliyor). Kitabı ortasından açın ve herhangi iki sayfaya bakın. Yerleşimi inceleyin... satırlara, satır aralarına ve özellikle de paragrafların başladığı ya da bittiği yerlere bakın.



133

Stephen King

Daha kitabı okumadan, okumanın kolay mı zor mu olacağını söyleyebilirsiniz, öyle değil mi? Kolay kitaplarda bir sürü kısa paragraf -sadece bir ya da iki kelimelik diyalog paragrafları da dahil-ve boş beyaz alan bulunur. Dairy Queen dondurma külahları kadar havadardırlar. Zor kitaplar, fikirlerle, tasvirlerle veya tanımlarla dolu olanlar ise daha dolu görünür. Daha girift görünür. Paragrafların görünümü de neredeyse içeriği kadar önemlidir; onlar amacın haritalarıdır.

Açıklayıcı metinlerde paragraflar muntazam ve faydalı olabilir (olmalıdır da). İdeal açıklama paragrafında bir başlık cümlesi ve ilk cümleyi açıklayan cümleler yer almalıdır. Aşağıda, her zaman popüler olan ve yazmanın basit ama güçlü yapısını gösteren "Bilgi verici" iki paragraf yer alıyor:

On yaşımdayken, kız kardeşim Megan'dan korkardım. En sevdiğim, genellikle de en çok sevdiğim oyuncaklarımdan birini kırmadan odama geldiği vaki değildi. Bakışlarında bir tür sihirli bant bozucu özellik vardı; baktığı herhangi bir poster birkaç saniye içinde yere düşerdi. En sevdiğim giysilerim dolaptan kaybolurdu. Onları Megan almazdı (en azından ben aldığını sanmıyorum) sadece ortadan kaybolmalarına sağlardı. Sonradan gözüm gibi baktığım tişörtümü veya sevgili Nike'larımı yatağın altında, tozlara bulanmış olarak bulur, dertlenirdim. Megan odamdayken, hoparlörler susar, pencereler çarpar ve masamın üzerindeki lamba genellikle sönerdi.

Bilinçli olarak da kötülük yapabilirdi. Bir keresinde, mısır gevreğime portakal suyu koymuştu. Başka bir seferinde ise ben duş yaparken çoraplarımın içine diş macu-

134

Yazma Sanatı



nu sıkmıştı. Ve her ne kadar asla itiraf etmese de, pazar günleri maç aralarında kanepede kestirirken saçlarıma bir şeyler sürerdi.

Serbest kompozisyonlar, genelde lüzumsuz, aptal ve sıradan yazılardır; ancak yerel gazetede köşe yazarıysanız işe yarar, böylesine içi boş şeyler yazmak, gerçek dünyada hiç kullanmayacağınız bir beceridir. Öğretmenler, zamanınızı boşa harcayacak başka bir şey bulamadıkları zaman verirler bu ödevi. En meşhur konu da tabi ki, "Yaz tatilimi nasıl geçirdim" konusudur. Bir yıl Orono'daki Maine Üniversitesi'nde yazı dersi verdim, atletler ve amigo kızlarla dolu bir sınıfım vardı. Serbest kompozisyonları severler, sanki eski lise arkadaşlarıymış gibi karşılarlardı. Bütün bir sömestr boyunca, "Eğer İsa Takım Arkadaşım Olsaydı" konulu, iki sayfalık bir yazı ödevi vermemek için kendimi zor tutmuştum. Beni bunu yapmaktan alıkoyan şey, bu işe hevesle sarılacaklarından yüzde yüz emin oluşumdu. Hatta bazıları kompozisyonla boğuşurken gerçekten gözyaşı dökebilirdi.

Ancak, serbest kompozisyonlarda bile temel paragraf yapısının ne kadar güçlü olduğunu görmek mümkündür. Başlık tümcesi, ardından destek ve tarif bölümleri, yazarın düşüncelerini toparlamasını sağlar ve ayrıca konudan uzaklaşmasını önler. Serbest kompozisyonda konu dışı gezintiler yapmak çok önemli değildir, aslında bir hoşluk bile sayılabilir... ama resmi bir yazıda çok daha ciddi konularla uğraşırken bu alışkanlık hoş değildir. Yazmak rafine düşünmektir. Eğer ana teziniz, "Shania Twain Neden Benim İçimi Gıcıklıyor" konulu bir lise kompozisyonundan daha organize değilse, başınız büyük dertte demektir.

135


Stephen King

Kurgu yazıda, paragraf daha az planlıdır... asıl melodiden ziyade vuruş şeklindedir. Daha çok kurgu okuyup yazdıkça, paragraflarınızın da giderek kendi kendilerine oluştuklarını görürsünüz. Ve istenen şey de budur. Yazıyı yazarken paragrafların nerede başlayıp nerede biteceğini pek fazla düşünmemek en iyisidir; işin püf noktası olayı doğal akışına bırakmaktır. Sonradan hoşunuza gitmezse, yeniden düzenlersiniz. Düzeltme yapmak da bundan ibarettir zaten. Şimdi şu aşağıdaki metne bakın:

Koca Tony'nin odası Dale'in beklediği gibi değildi. Lambanın garip sarımtırak ışığı, kalmış olduğu ucuz motelleri hatırlatmıştı, her zaman park yerine bakan o odaları. Odadaki tek resim, raptiyeyle yamuk bir şekilde asılmış Bayan Mayıs idi. Yatağın altından parlak siyah bir ayakkabı teki görünüyordu.

"Bana ne diye O'Leary'yi sorup durduğunu anla-mıyom," dedi Koca Tony. "Hikâyemin değişeceğini mi sanıyorsun?"

"Değişir mi?" diye sordu Dale.

"Hikâyen doğruysa değişmez. Gerçek her zaman aynı sıkıcı boktur, gece gündüz aynı kalır."

Koca Tony oturdu, bir sigara yaktı, eliyle saçını sıvazladı.

"O kahrolası fareyi geçen yazdan beri görmüyorum. Buralarda dolanmasına izin veriyordum, çünkü beni güldürüyordu. Bir keresinde bana İsa lisenin futbol takımında olsa neler olacağına dair yazdıklarını göstermişti, İsa'nın kasklı ve dizlikli bir resmi bile

136

Yazma Sanatı



vardı, ama sonradan nasıl da küçük bir baş belasına döndü! Keşke onu hiç görmeseymişim!"

Sırf bu kısa paragraf üzerine elli dakikalık bir yazı dersi yapabiliriz. Dersimiz içinde diyalog ifade eden kelimeler (eğer kimin konuştuğunu biliyorsak gerekmez; Kural 17, yazarken gereksiz kelimeleri atlayın), fonetik olarak bozulmuş sözcükler (anlamıyom vb.), virgül kullanımı (mesela Hikâyen doğruysa değişmez tümcesinde hiç kullanmadım, çünkü bunun bir nefeste, duraksamadan söylendiğini algılamanızı istedim) ve diğer noktalama uygulamalarını konuşurduk ve bütün bunların hepsi alet kutusunun üst rafın-daki malzemeler olurdu.

Yine de biz paragraf konusuna sadık kalalım. Paragrafların nasıl rahatça aktığını, hikâyenin akışı içinde kendi kendilerine nasıl başlayıp bittiklerini düşünün. İlk paragraf klasik tipte, bir başlık cümlesiyle giriyor ve arkadan gelen cümleler bunu destekliyor. Ancak diğerleri sadece Dale'in konuşmalarıyla Koca Tony'nin konuşmalarını ayırt etmek için var.

En ilginç paragraf, sondan bir önceki: Koca Tony oturdu, bir sigara yaktı, eliyle saçını sıvazladı. Tek bir cümleden oluşuyor ve açıklayıcı paragraflar hemen hemen hiçbir zaman tek cümleden oluşmaz. Teknik olarak bakarsak, iyi bir cümle bile sayılmaz; War-riner'e göre bu cümleyi kusursuz hale getirmek için araya bir bağlaç (ve) koymak gerekir. Üstelik bu paragrafın amacı da tam olarak belli değil.

İlk bakışta bu cümle teknik olarak yanlış gelebilir, ama metnin bütününe bakıldığında güzel bir cümledir. Özlü ve kısa oluşu, telgraf tarzındaki yapısı akışa renk katıyor ve metni diri tutuyor. Gerilim yazarı Jonathan Kellerman bu tekniği çok başarılı bir bi-

137


Stephen King

çimde kullanır. Survival of the Fittest'de şöyle yazmış: Tekne dokuz metre boyunca gri süsleri olan fiberglasla parlatılmıştı. Direkler uzundu, yelkenler bağlıydı. Satori yazıyla gövdeye yazılmıştı.

İyi düzenlenmiş parçalarda aşırıya kaçmak da mümkündür (ve Kellerman bazen yapar) ama bu parça parça ifadeler hikâyeyi akıcı hale getirir, net imajlar yaratır ve gerilimi tırmandırır. Bir dizi düzgün gramerli cümle bu etkiyi pekiştirebilir ve daha esnek hale sokabilir. Tutucular bunu duymaktan nefret eder ve son nefeslerine kadar da inkâr ederler ama doğrudur. Dilin her zaman kravat takıp ayakkabı bağcıklarını bağlaması gerekmez. Kurgunun amacı düzgün gramer örnekleri yaratmak değil, okuru kavramak ve bir öykü anlatmaktır... mümkün olduğu zamanlarda, bir öykü okuduğunu bile unutturmaktır hatta. Tek cümlelik paragraf yazıdan çok konuşmayı anımsatır ve bu iyi bir şeydir. Yazı baştan çıkarmalıdır. İyi bir konuşma da baştan çıkarmanın yollarından biridir. Öyle olmasaydı, akşam yemeğine çıkan pek çok çift sonunda kendini yatakta bulmazdı.

Bu paragrafın diğer yararları arasında sahne yönetimi, karakterin ve yerleşim düzeninin hafifçe ama iyi bir biçimde değerlendirilmesi ve hayati bir bağlantı yapışı da sayılabilir. Öyküsünün doğruluğunu belirterek itiraz eden Koca Tony, buradan O'Leary ile ilgili anılarına geçiyor. Diyalogun kaynağı değişmediği için, Tony'nin oturması ve sigara yakması aynı paragrafta da devam edebilirdi, ama yazar öyle yapmayı seçmiyor. Koca Tony yeni bir yere geçtiği için yazar da diyalogu iki paragrafa bölüyor. Bu yazma sırasında anlık olarak verilmiş bir karar, tamamen yazarın kendi kafasının içinde duyduğu vuruşlara dayanıyor. Bu kısım genetik yapıyla ilgili (Kellerman pek çok parça halinde yazıyor, çünkü pek çok parça duyuyor.) ama aynı zamanda yazarın binlerce saatini kurgu yapmakla ve on binlerce

138

Yazma Sanatı



saatini başkalarının yaptığı kurgulan okumakla geçirmesiyle de alakası var.

Ben yazının temel biriminin cümle değil paragraf olduğunu ileri sürebilirim... tutarlılık paragrafta başlar ve kelimelerin sadece kelime dizisi olmanın dışına çıkma şansı doğar. Eğer bir dirilme, canlanma anı gelecekse bu ancak paragraf düzeyinde gelir. Öyle muhteşem ve esnek bir enstrümandır ki, tek bir cümleden ibaret olabileceği gibi, sayfalarca da sürebilir (Don Robertson'ın tarihi romanı Paradise Falls'da on altı sayfalık bir paragraf vardır; Ross Lockridge'nin Raintree County'sinde de buna yakın paragraflar bulunur.). İyi yazacaksanız paragrafı iyi kullanmayı öğrenmeniz gerekir. Bu da çok fazla pratik yapmak demektir; vuruşları böyle kavrarsınız.

-5-

Raftaki kitabı tekrar elinize alın lütfen. Kitabın ağırlığı, yine tek kelimesini bile okumadan size bir şey anlatacaktır. Tabi ki kitabın uzunluğunu ama bunun da ötesinde: yazarın işi ortaya çıkarmak için omuzladığı, Sürekli Okur'un da sindirmesi gereken ağırlığı, emeği de ortaya koyar. Tabi ki uzunluk ve ağırlık mükemmelliği göstermez; birçok epik öykü daha ziyade epik zırvalardır... eleştirmenime sorabilirsiniz, benim hezeyanlarım için bütün Kanada ormanlarının katledildiğini ağlayarak anlatır size. Bunun gibi, kitabın kısa olması da güzel olduğu anlamına gelmez. Bazı durumlarda (örneğin The Bridges of Madison County'de) kısalığın güzellikle pek ilgisi yoktur. Ama kitap ister iyi ister kötü olsun, ister başarı kazansın ister başarısız olsun, ortada bir emek olduğu bellidir. Ke-



139

Stephen King

limelerin ağırlığı vardır. Bir yayın şirketinin yükleme bölümünde ya da büyük bir kitabevinin deposunda çalışanlara sorabilirsiniz.

Kelimeler cümleleri oluşturur; cümleler de paragrafları oluşturur; bazen de paragraflar canlanır ve nefes almaya başlar. Fran-kenstein'ın canavarının bulunduğu yeri bir hayal edin isterseniz. İşte yıldırım geliyor, gökyüzünden değil de İngilizce kelimelerden oluşmuş mütevazı bir paragraftan. Belki de bu yazdığınız gerçekten güzel ilk paragraf olacak, bir yandan son derece kırılgan ama öte yandan son derece de vaat dolu. Victor Frankenstein o toplama yaratık aniden sulu sarı gözlerini açtığında nasıl sevinmişse siz de öyle sevineceksiniz. Aman Tanrım, nefes alıyor bu, diyeceksiniz. Hatta belki de düşünüyor bile. Kim bilir bundan sonra neler yapacağım?

Tabi ki üçüncü düzeye gidip gerçek bir kurgu yazmaya başlayacaksınız. Niye yazamayasınız ki? Neden korkacaksınız? Marangozlar canavar yapmazlar ne de olsa; ev yaparlar, dükkân yaparlar, banka yaparlar. Bazen bir keresteyle uğraşır, bazen tuğla üstüne tuğla dizerler. Siz de, kelime dağarcığınızı, gramer bilginizi ve temel üslup kurallarını kullanarak her seferinde bir paragraf yaratacaksınız. Her katı birer birer çıktığınız ve her kapıyı güzelce rendelediğiniz takdirde, ne isterseniz yapabilirsiniz... enerjiniz yeterse koca köşkler bile yaparsınız.

Kelimelerden bütün bir köşk inşa etmenin herhangi bir mantıksal temeli var mıdır? Bence vardır ve Margaret Mitchell'in Gone With the Windm adlı kitabı ile Charles Dickens'ın Bleak Ho-wse'unu(2) okuyanlar bunu bilir: bazen bir canavar bile canavar de-

"» Rüzgâr Gibi Geçti. <2> Kasvetli Ev.

140


Yazma Sanatı

ğildir. Bazen kitap çok güzeldir ve bütün hikâyeye âşık oluruz, hiçbir film ya da televizyon programı bu kadarını sağlamayı hayal bile edemez. Bin sayfa okuduktan sonra bile, yazarın bizim için yarattığı dünyadan veya bizi o dünyada yaşadıklarına inandırdığı insanlardan ayrılmak istemeyiz. İki bin sayfa olsa, yine doymayız. J.R.R. Tolkien'in Yüzük üçlemesi bu durumun mükemmel bir örneğidir. Bin sayfalık hobit öyküleri, II. Dünya Savaşı sonrası fantezi hayranlarına yetmemiştir; hatta buna o sakar, hantal, dangıl dungul ilerleyen son söz The Silmarillion'u eklemek bile yeterli olmamıştır. Bu yüzden Terry Brooks, Piers Anthony, Robert Jordan gibi isimler çıktı; Tolkien artık bunu yapacak durumda olmadığından, Frodo ile Sam'i Gri Cennet'ten geri döndürmeye çalışmaktalar.

En temel anlamda burada sadece öğrenilmiş bir beceriden söz ediyoruz, ama bazen bu en temel beceriler beklentilerimizin üzerinde bir şeyler de yaratabilirler, öyle değil mi? Burada aletlerden ve marangozluktan konuşuyoruz, kelimelerden ve üsluptan söz ediyoruz... ama ilerledikçe, sihirden de söz ettiğimizi gayet güzel hatırlayacaksınız.

141


YAZARKEN

Yazma Sanatı

Popüler bir eğitim kılavuzunun başlığına göre, kötü köpek diye bir şey yokmuş, ama bunu sakın çocuğu bir pitbul ya da rottweiler tarafından paralanmış birine söylemeyin; anında gaganızı dağıtabilir. Ve ilk kez ciddi bir biçimde yazı yazmaya çalışan bir kadını ya da erkeği yüreklendirmeyi ne kadar istesem de, yalan söyleyip kötü yazar yoktur diyemem. Üzgünüm, ama bir sürü kötü yazar var. Bazıları yerel gazetenizde çalışıyor ve genellikle küçük tiyatro eleştirileri yazıyor ya da yerel spor takımları hakkında ahkâm kesiyor. Kimileri de artlarında nabız gibi atan zarflar, kukla karakterler ve aşağılık pasif cümle yapıları bırakarak Karayip Ada-ları'na tüyüyor. Bazı başkaları her açık bulduğu mikrofona şiirler okuyup siyah dik yaka kazaklar ve buruşuk haki pantolonlar giyiyor; "Öfkeli lezbiyen memelerim" ve "Annem adına ağladığım dik arka sokaklar" şeklinde yaveler fışkırtıyorlar.

Yazarlar piramidine baktığımızda her tür insan yeteneğini ve yaratıcılığını görebiliyoruz. Diptekiler kötü olanlar. Onların üzerindeki grup biraz daha küçük ama yine de fazlalar ve gelmeye devam ediyorlar; bunlar yetkili yazarlar. Yerel gazetenizin ekibi için-

145 F: 10

Stephen King

de, yerel kitapçınızın raflarında ve Açık Mikrofon Geceleri'nde şiir okurken de görülebilirler. Bunlar, bir lezbiyen öfkeli bile olsa memelerinin hâlâ meme olarak kaldığını her nasılsa anlayabilmiş kişiler.

Bir sonraki katman ise çok daha küçük. Bunlar gerçekten iyi yazarlar. Üstlerinde -hemen hemen hepimizin üzerinde- Shakes-peare'ler, Faulkner'lar, Yeats'lar, Shaw'lar ve Eudora Welty'ler var. Bunlar ise dâhiler, ilahi yetenekler, bizlerin, bırakın erişmeyi anlamamıza bile imkân olmayan bir kabiliyetle donatılmış kişiler. Ne yazık ki, çoğu dahi de kendini anlama yeteneğinden yoksun ve bu kişilerin önemli bir kısmı, şanslı ucubeler dışında bir şey olmadıklarını, güzel kabul edilen elmacık kemikleri ve çağa uygun göğüs yapısıyla doğan mankenlerin entelektüel versiyonları olduklarını (en azından bir düzeye kadar) kavrayarak acılı hayatlar yaşamış.

Her ikisi de basit olan iki tezle bu kitabın kalbine yaklaşmak üzereyim. Birincisi, güzel yazmak, kurallarda (kelime dağarcığı, gramer, üslupla ilgili ilkeler) ustalaşmaktan ve sonra da alet kutunuzun üçüncü rafını doğru enstrümanlarla doldurmaktan ibarettir. İkincisi ise, kötü bir yazardan ehil bir yazar çıkarmak imkânsız olduğu gibi, iyi bir yazarı da olağanüstü bir yazar yapmak aynı derecede imkânsızdır, ama çok ve uzun süre çalışmak, kendini bu işe adamak ve zamanında alman yardımlar, sadece ehil bir yazardan iyi bir yazar çıkarmayı sağlayabilir.

Korkarım ki, bu fikir pek çok eleştirmen ve yazı öğretmeni tarafından reddedilecektir. Bu kişilerin çoğu siyasi anlamda liberaldir ama kendi seçtikleri alanlarda kabuk bağlamışlardır. Afrika kökenli Amerikalıların veya Amerikan yerlilerinin yerel kulüplerinde dışlanmasını protesto etmek için sokaklara dökülen kadın ve


Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə