T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə78/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   82

yardım istemek yerine daha iyi ilişkiler içinde bulunduğu Prusya’ya müracaat etmiştir. 
Bu dönemle birlikte başlayan Osmanlı-Alman yakınlaşması Türk ordusunda görev 
yapan Alman subayları sayesinde artarak devam etmiş ve 1 nci Dünya Savaşı ile son 
bulmuştur. II. Mahmut döneminde Osmanlı hizmetine giren Yüzbaşı Moltke ve 
arkadaşlarının çalışmalarıyla Redif teşkilatı kurulmuştur. Prusya’daki Landor teşkilatı 
örnek alınarak kurulan bu teşkilat, büyük bir halk kitlesini uzun süre silâhaltında 
tutmadan, askerlik çağında bulunanlardan, mümkün olduğu kadar fazla miktarda eğitim 
görmüş bir kuvvete sahip olmak amacıyla kurulmuştur. II. Mahmut’un ölümü sonrası 
ülkelerine dönen Moltke ve arkadaşları yaklaşık dört yıl kaldıkları Osmanlı Devletinden 
ayrılırken Yzb. Mölbach isimli Alman subayı daha sonra paşalığa yükseltilmek üzere 
şimdilik  İstihkâm Albaylığa yükseltilmiştir. Bu durum müslüman olmayan birisi için 
Türk ordusunda ilk kez görülen bir uygulamadır (Wallach, 1985:19). 
Öte yandan, 19. yüzyılın ilk yarısı boyunca, Osmanlı’nın toplumsal ve kurumsal 
yapısındaki yenilenme süreci devam etmektedir. Pek çok yeniliğin birbirini izlediği bu 
dönemde ayrıca 1839’da Gülhane Hatt-ı Hümayunu ilan edilmiştir. Avrupa 
devletlerinin baskılarının oldukça arttığı bir dönemde, eski Londra ve Paris elçisi 
Mustafa Reşit Paşa tarafından açıklanan Gülhane Hatt-ı Hümayun’u yeni bir dönemin 
başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Tanzimat dönemi olarak adlandırılan bu döneme 
ismini veren Gülhane Hatt-ı Hümayun’u (Tanzimat Fermanı) Topkapı Sarayının 
Gülhane bahçesinde, padişah ve yabancı devlet adamlarının katıldığı bir törenle 9 
Kasım 1839 tarihinde ilan edilmiştir. Gerek ilan ediliş şekli, gerekse içerdiği hükümler 
itibariyle bir hattı hümayundan çok daha fazla şey ifade eden Tanzimat Fermanı, 
Osmanlı Devletinin iç hukukunun batılı devletlerin etkisiyle yeniden düzenlenmesi 
girişimidir. Padişah Abdülmecit ve devlet adamlarının Tanzimat Fermanının ilkelerine 
bağlı kalacağına dair ant içmeleri, fermanın ne kadar önemsendiğinin bir başka 
göstergesidir.  İçerik olarak Fransız Devrimin ortaya koyduğu insan hakları ilkeleri ile 
büyük oranda benzerlik taşıyan Tanzimat Fermanı, kanunların uygulanmasında 
gayrimüslimlerle müslümanların eşit tutulacağını beyan etmiştir. Ayrıca Avrupa 
ülkelerindeki anayasa hükümlerine benzeyen; insanların yasalar karşısında eşit 
tutulacağı, herkesin can, mal ve ırz güvenliğinin sağlanacağı, her kişinin mal edinme 
hakkı bulunduğu ve gücüne göre vergi alınacağı, yasa gereği olmadıkça kimsenin 
 
224


cezaya çarptırılamayacağı gibi hükümler içermesi nedeniyle Avrupa tarzı bir hukuk 
reformuna benzemektedir. 
Tanzimat dönemi ile birlikte Osmanlı kültür hayatında büyük değişiklikler görülmeye 
başlamıştır. Edebiyat, düşünce ve yazışmada örnek alınan Arap ve Fars dünyası 
bırakılarak düşünce açısından batıya genel bir yöneliş yaşanmıştır. Çok sayıda çeviri 
yapılmış, gazete çıkarılmış ve tiyatro eserlerinin ilk örnekleri görülmeye başlanmıştır. 
Tanzimat öncesi batılılaşma hareketlerinde Avrupalı uzmanlardan yararlanılırken, 
Tanzimat’ta batıda bulunmuş olan veya batıyı bildiği yabancı dil aracılığı ile tanımayı 
başarmış olan Türklerden yararlanılmıştır. Ancak Tanzimat öncesi batılılaşma 
hareketleri Avrupa devletlerinin doğrudan etkisi dışında gelişmişken, Tanzimatla 
birlikte yabancı devletlerin de yeniliklerle ilgili düşüncelerini içeren nota, program ve 
planlar vererek batılılaşma hareketlerine müdahale ettiği görülmektedir. 
Aslında Tanzimatla başlayan yenilik hareketlerinin en büyük özelliği Avrupa devletleri 
tarafından yönlendirilmiş olmasıdır. Batılı devletler gözlerini diktiği Osmanlı 
topraklarına sahip olabilmek için bir yandan onun kendi uygarlığının nimetlerine 
yönelmesini desteklemiş, diğer taraftan da onu bir kimlik kargaşasına sürükleyecek 
kültürel ve siyasi propagandayı yürütmüş ve ekonomik olarak kendisine bağlı kılmıştır. 
Avrupa devletleri tarafından kapitalist dünya sisteminin bir parçası haline gelmesi için 
yönlendirilen Osmanlı Devleti de, 19.yüzyıl boyunca bir yarı sömürge konumuna 
gelmiştir.  İthal edilen tüketim mallarına yönelik harcama artışları da Osmanlı 
bürokrasisinin üst kademeleri tarafından körüklenmiş ve devlet maliyesi iyice 
bozulmuştur. Bunun sonucu olarak Osmanlı Devleti, 1855 yılında imzaladığı bir 
antlaşma ile ilk kez dış borç almış ve bu süreç 1881’de Düyun-u Umumiye İdaresinin 
kurulmasına kadar devam etmiştir. 
Tanzimat Fermanının Osmanlı askerlik düzenine de önemli yenilikler getirdiğini 
görmekteyiz. Bu fermanla askerlik hizmeti, gayri müslümlerde dâhil bütün Osmanlı 
tebaasını kapsayacak şekilde bir vatandaşlık ödevi haline getirilmiştir. Ayrıca sınırsız 
olan askerlik süresi bir esasa bağlanarak yeniden düzenlenmiştir. Tanzimat Fermanına 
dayanarak 1843’te çıkarılan başka bir yasa ile de orduda köklü değişiklikler yapılmıştır: 
Ocak usulündeki zorunlu askerlik kaldırılarak yerine kura sistemi getirilmiştir. Piyade, 
Süvari ve İstihkâm birlikleri Fransız talimnamelerine göre düzenlenirken, Topçu 
 
225


birlikleri ise Prusya sistemine göre yetiştirilmeye başlanmıştır. 1844 yılından itibaren 
her bölgeden genişliğine ve nüfusuna göre orantılı bir sayıda asker alınmış, her aileden 
bir kişinin askere alınması kural olarak kabul edilmiştir. Ancak eşitlik ilkesi sadece 
kâğıt üzerinde kalmış ve gayri müslimler askerliğe alınamamıştır. 
Tanzimat döneminden itibaren Osmanlı Devletinin iç ve dış siyasetinde Avrupa 
devletlerinin  etkisinin arttığı görülmektedir. Hatta batılı devletler Osmanlı 
bürokrasisindeki atamalarda bile belirleyici rol oynamaya başlamıştır. Kendilerine bağlı 
kişileri diledikleri gibi üst dereceli görevlere getirirken, menfaatlerine engel olan bir 
yöneticiyi derhal görevden aldırabilir hale gelmişlerdi. Zaten fermanla birlikte getirilen 
yenilikler Anadolu’daki Türk halkına hiçbir kazanç getirmemiş, sadece gayri müslim 
tebaanın bir takım olanaklar kazanmasını sağlamıştır. Bu devirden itibaren gayri 
müslimlerin ekonomik güçlerinde olağanüstü artışlar yaşanmış ve buna paralel olarak 
devlet içindeki siyasi güçleri de büyük oranda artmıştır.  
1854 yılında  İngiltere ve Fransa ile birlikte Rusya’ya karşı  Kırım savaşı’na giren 
Osmanlı Devleti savaştan galip olarak çıkmasına rağmen hiçbir şey elde edememiştir. 
Savaştan sonra imzalanan Paris Antlaşmasına göre, Osmanlı Devleti Avrupa Konseyine 
katılıyor ve toprakları Avrupa devletlerinin güvencesi altına alınıyordu. Ancak bunun 
karşılığı olarak Osmanlı Devleti içerisindeki gayrimüslimlerin konumunun, daha da 
iyileştirilmesi için Islahat Fermanı ilan ediliyordu. Böylece, Paris antlaşmasında ki 
sözde vaatler karşılığı, Osmanlı Devletinin iç siyasetindeki bütün insiyatif Avrupa 
devletlerine bırakılmış oluyordu.  
19.yüzyılda ortaya çıkan askeri yenilik hareketlerinin en önemli özelliği, Lale 
Devrinden beri referans ülke olarak alınan Fransa’nın yerine Almanya’nın geçmiş 
olmasıdır. Fransa’nın Mısır’a saldırmasıyla başlayan Osmanlı-Fransız ilişkilerindeki 
bozulma, Fransa’nın Yunan isyanını fiili olarak desteklemesiyle kopma noktasına 
gelmiştir. Bu nedenle Sultan II. Mahmut, yapacağı askeri yenilikleri uygulamak için 
Fransa’ya değil Almanya’ya müracaat etmiştir. 1835–1838 yılları arasında Osmanlı 
hizmetinde görev yapan Moltke ve arkadaşlarından oluşan askeri heyet Almanya’dan 
gönderilen ilk resmi heyet olma özelliğini taşımaktadır. Genellikle danışman olarak 
görev yapan bu subayların, Redif teşkilatının geliştirilmesine ve yeni askeri teşkilat 
yapılanmalarına önemli katkıları olmuştur. Moltke ve arkadaşlarının 1838 yılında 
 
226


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə