T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə80/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   82

boyunca Alman hükümetinin ve silah sanayisinin temsilcisi gibi çalışmıştır. Bu süreç 
içerisinde osmanlı savunma sistemini Almanya’nın Balkan politikasına uygun bir 
şekilde teşkilatlandırmak için çaba sarfeden Goltz, dış siyasette denge politikası izleyen 
padişah II. Abdülhamit’i Almanya tarafına çekmek için büyük gayret göstermiştir. 
Oldukça zeki bir subay olan Goltz paşa, Osmanlı subayları üzerinde önemli bir Alman 
hayranlığı yaratmayı başarmıştır. Padişaha sunduğu her reform teklifi sonunda, Alman 
silah fabrikalarına yeni bir sipariş verilmesini sağlayan Goltz, şüphesiz Almanya için de 
büyük hizmetlerde bulunmuştur. 
Padişah II. Abdülhamit, bir taraftan Almanya’ya verilen silah siparişlerini onaylarken, 
diğer taraftan da Almanya olan siyasi münasebetleri geliştirmiştir. 1896 yılında 
imzalanan ekonomik işbirliği anlaşması ve Alman imparatoru II. Wilhelm’in İstanbul’a 
gelmesi üzerine Anadolu da yapılması planlanan demiryollarını inşa etme hakkı da 
Alman şirketlerine verilmiştir. Ancak Almanya tercihinin biraz da zorunluluktan ortaya 
çıktığını söylemeliyiz: Çünkü tam da bu sırada  İngiltere Mısır’ı, Fransa’da Tunus’u 
işgal etmişti. Padişah II. Abdülhamit de siyasi bakımdan daha az tehlikeli gördüğü 
Almanya’ya yakınlaşarak, devletlerarasındaki emperyalist rekabeti kullanmayı, bu 
sayede Osmanlı coğrafyasının dağılmasını önlemeyi ummuştur. Zaten son dönemde 
Avrupa’da yapılan savaşların hepsini kazanan Alman ordusunun da askeri 
modernizasyon için en iyi tercih olduğu söylenebilir. 
Ancak Padişah II. Abdülhamit’in Osmanlı ordusunda kendisine karşı bir komplo 
düzenleneceğine dair şüpheleri, askeri reformlar için verilen emek ve paraların boşa 
gitmesine yol açmıştır. Padişah içinde bulunduğu  şüpheler nedeniyle, bir taraftan 
orduyu en modern harp silah ve malzemeleriyle donatmış, diğer taraftan ise atış eğitimi 
ve tatbikatlar yapılmasına izin vermemiş, donanmayı Haliç’e hapsettirmiş ve 
cephaneleri depolarda bekletmiştir. Goltz’un mektuplarından anlaşıldığı kadarıyla 
Osmanlı ordusunda Almanya’dan para alan bazı subaylar bulunmaktadır. Ayrıca Harp 
Okulu mezunu subayların çoğunluğunun Alman hayranı olduğu ve hemen hepsinin 
Abdülhamit karşıtı olduğu da görülmektedir. Fakat ordu içerisindeki bu grup başından 
beri var mıydı, yoksa Abdülhamit’in politikaları sonucunda mı oluştu, orası pek belli 
değildir! Ancak, Padişah II. Abdülhamit’in bu konudaki en büyük yanılgısının, polisiye 
tedbirlerle kendisine karşı oluşan muhalefeti engelleyebileceğini ve orduyu sadece 
 
230


modern silahlar alarak güçlendireceğini düşünmesi olduğunu söyleyebiliriz. Mümtaz 
Turhan’da II.Abdülhamit’in yenilik hareketleri hakkındaki tutumunu şöyle 
açıklamaktadır:  
“....hakikatte o, ne garplılaşmanın düşmanı, ne de onun taraftarıdır; bu hususta ne 
yapmış ise, kendisini mecbur hissettiği için yapmıştır. Binaeneleyh şahsına zarar 
gelmediğinden tahtında duracağından emin bulunabilseydi belki de en hararetli bir 
yenilik taraftarı olabilirdi” (Turhan, 1988: 181). 
Osmanlı modernleşmesi açısından büyük değişimlerin yaşandığı 19.yüzyıl, aslında 
geleneksel Osmanlı Devlet yapısından modern devlet yapısına dönüşümün sancılarının 
yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. Yapılan yeniliklerde Avrupa devletlerinin doğrudan 
etkileri bulunmaktadır. Yenileşme konusunda önceden sadece padişah ve bazı devlet 
adamlarından yenilik talepleri gelirken artık fikir adamlarından talepler gelmeye 
başlamıştır. Böylece yenilik fikirlerinin tabanı daha da genişlemiştir. Avrupa’ya eğitime 
gönderilen Harbiye ve Tıbbiyeli gençler modernleşmenin itici gücünü oluşturmuş, batılı 
müesselerin burada kurulmasına öncülük etmişlerdir. 18.Yüzyıldan itibaren başlamış 
olan Fransız dil ve kültürünün etkisi bu dönemde de devam etmiş olmakla birlikte 
özellikle devlet yönetimi ve orduda Alman nüfuzu büyük oranda artmıştır. 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
231


SONUÇ ve ÖNERİLER 
Günümüz toplumlarının devlet, siyaset ve yönetim anlayışlarının, sosyal 
yapılanmalarının geçmişin mirasından etkilenmediğini söylemek mümkün değildir. Bu 
anlamda toplumlar, önceki nesillerden miras olarak aldıkları kurumların, değerlerin ve 
davranış biçimlerinin izlerini de taşımaktadır. İşte bu nedenle Cumhuriyet sonrası Türk 
modernleşme hareketlerinin, Batı ülkelerinin tutumlarının ve ordunun siyasal 
konumunun anlamlandırılabilmesi için Osmanlı modernleşme hareketlerinde yabancı 
devletlerin ve ordunun rollerinin iyi bilinmesi gereklidir. 
Geleneksel yapısını muhafaza ederek Avrupa’yı titreten Osmanlı Devleti, yüzyıllar 
boyunca herhangi bir değişim ihtiyacı hissetmemiştir. Ancak 17. yüzyıldan itibaren 
savaş meydanlarında ardı ardına alınan yenilgiler sonucu Osmanlı Devleti de içinde 
bulunduğu durumu sorgulamaya başlamıştır. Militer bir yapıya sahip olan Osmanlı 
Devletinin yenilgilere çözüm arayışının verdiği ilk sonuç; sorunun Osmanlı’nın 
geleneksel yapısının bozulmaya başladığından kaynaklandığı olmuştur. Ancak Lale 
Devri ile birlikte batının üstünlüğü kabul edilmeye başlanmış ve Avrupa uygarlığından 
seçilmiş bazı unsurların taklidine ve benimsenmesine doğru ilk adımlar atılmıştır. 
Aslında Batının askeri teknolojisinin üstünlüğü konusunda yöneticileri ilk uyaran kişi 
ulemadan Akhisarlı Hasan El-Kâfi’dir. 1596 Eğri seferinde düşmanın elindeki tüfekler 
nedeniyle ordunun bozguna uğradığına dikkat çeken Akhisarlı, devletin bu tüfeklerden 
edinmesini önermiştir. Osmanlı Devleti de sorunlarına çözüm arayışına öncelikle askeri 
alanda yenilikler yaparak başlamıştır. Bu durum Osmanlı Devleti için ilk defa 
karşılaşılan bir olay değildir. Çünkü Osmanlılar, tarih boyunca Hıristiyanlar tarafından 
icat edilen top, havan ve daha birçok savaş aletini hemen alarak hiçbir tereddüt 
göstermeden batıya karşı kullanmıştır. Ancak Osmanlıların askeri yenilikler konusunda 
göstermiş oldukları bu esnekliği diğer yenilikler konusunda gösterdiğini söyleyemeyiz. 
Mesala matbaanın yaklaşık 250 yıl gecikerek kabul edilmesi bunun en somut örneğidir. 
Berkes ‘e göre bunun nedeni; yeniliklerin Osmanlının geleneksel yapısını bozmasından 
duyulan endişenin getirdiği bir savunma ihtiyacıdır. Osmanlı rejiminin en önemli 
yanının dinsellikten çok geleneksellik olduğunu vurgulayan Berkes, “Din geleneğin en 
son sığındığı, en son savunma kalesidir. Aslında toplumun eski yaşayışının kökeninden 
 
232


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə