T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə79/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   82

Almanya’ya dönüşünden Kaehler nezaretindeki askeri heyetin gelişi (1882) ve Colmar 
von der Goltz’un bu heyete katılışına kadar geçen (1883) uzun zaman içinde, etkin ve 
düzenli bir Alman askeri yardımı söz konusu değildir. Bu süre içinde resmi bir heyet 
gelmemekle beraber, çok sayıda Alman subayının gayri resmi olarak Osmanlı 
hizmetinde çalıştıkları görülmektedir. 
Bu dönemdeki dikkati çeken olaylardan birisi de Osmanlı Devletine sığınan Polonya’lı 
subayların çalışmalarıdır. 1838’de Osmanlı hizmetine giren Polonya’lı General 
Chrzanowski ile başlayan bu çalışmalar, 1849’da Macar ihtilali sonrası Osmanlı 
Devletine sığınan General Bem, Dembinsky, Wisocki ve Bulharin gibi isimlerle devam 
etmiştir. Bu dönemde Osmanlı hizmetine giren subayların bir bölümü müslümanlığı 
kabul etmiş ve Osmanlı ordusunda başkomutanlık, ordu komutanlığı gibi çok yüksek 
makamlara kadar yükselmiştir. Dinlerini değiştirmeyen çok sayıda subay ise kendi 
rütbelerine karşılık gelen rütbeler alarak Osmanlı ordusunda hizmetlerine devam 
etmiştir. Diğer yabancı uzmanların aksine Osmanlı Devletini benimseyen Polonya’lı 
subaylar, Osmanlı ordusunun modernize edilmesine büyük katkılarda bulunmuştur. 
Hatta bazıları Türk kültürünü iyice benimsemiş, Osmanlı Devleti uğruna canlarını feda 
etmekten çekinmemiştir. 
1838–1882 yılları arasında münferit olarak Almanya’dan gelerek Osmanlı Devletinin 
hizmetine giren çok sayıda Alman Subayı bulunduğunu görüyoruz. Bu subayların bir 
kısmı Müslümanlığı seçerek Osmanlı tabiiyetine geçmiş, bir kısmı da dinlerini 
değiştirmeyerek bir süre hizmet ettikten sonra memleketlerine geri dönmüştür. Hiçbir 
resmi görevi olmadan çoğunlukla para kazanmak için gelen Alman subaylarının yanı 
sıra müslümanlığa geçenlerin bile kendi devletleriyle ilişkilerini kesmeyerek bütün 
faaliyetleri hakkında hükümetlerine bilgi verdikleri görülmektedir. Dönemi yakından 
inceleyen Wallach’a göre bu dönemde Osmanlı hizmetinde bulunan Alman subaylarının 
hiç olmazsa kendi vatanları için yaptıkları en büyük hizmet, Osmanlı ordusuna 
cephanesiyle birlikte 500 Krupp topu aldırmak olmuştur. (Wallach, 1985:22). 
Sultan Abdülaziz döneminde Avrupa silah teknolojisinde yaşanan gelişmeler Osmanlı 
hizmetindeki Alman subayları sayesinde çok yakından takip edilmiştir. 1841 yılına 
kadar Osmanlı ve Avrupa ordularında kullanılan çakmaklı tüfeklerin yerini kapsüllü 
tüfekler almış, kısa bir süre sonra icat edilen milli ve yivli tüfekler sayesinde silahların 
 
227


etkili menzilleri ise beş kat kadar artmıştı. Almanlar tarafından icat edilen iğneli tüfekler 
ise dakikada 15–20 kurşun atabiliyordu. Padişah Abdülaziz Osmanlı Ordusunu son 
sistem silahlarla donatmak için Almanya’ya sipariş vermiş, ayrıca Alman Krupp 
firmasından çeşitli çaplarda toplar alarak kritik bölgeleri bunlarla teçhiz ettirmişti. 
Ayrıca ilk defa bu dönemde subaylara tabanca ve süvarilere de kısa filintalara benzeyen 
tüfekler verilmiştir. Askeri idadilere mecburi ders olarak Fransızca ve Jimnastik dersleri 
koyulmuştur. 1866 yılında Serasker Rüştü Paşa’nın girişimiyle bir komisyon kurulmuş 
ve Viyana Harp Okulu’nda eğitim gören Galip Paşa Harp Okuluna, Huber adındaki 
İngiliz subayı da Heybeliada’daki Deniz Okuluna müdür olarak atanmıştır. Ancak bu 
girişimden herhangi bir sonuç alınamamıştır. 1869 yılında Hüseyin Avni Paşa’nın 
seraskerliğe getirilmesiyle yeni bir reform girişimi başlamıştır. Osmanlı Ordusu, 
Nizamiye, Redif ve Müstahfiz olmak üzere üç kısıma ayrılmış, Prusya ordu teşkilatı 
esas alınarak yeni talim usülleri kabul edilmiştir. Yabancı uzmanlardan yararlanarak sık 
sık manevralar ve harp oyunları düzenlenmiş,  İstanbul ve İzmit tersaneleri ıslah 
edilmiştir. Ayrıca gemilerin zırhla donatılabilmesi için İngiltere’den borç alınmıştır. 
Bütün bunların sonucunda Osmanlı Ordusu teşkilat ve malzeme yönünden daha 
kuvvetli bir hale gelmiş, ancak bilgili ve tecrübeli komutan eksiği giderilememiştir 
(Karal, 1977:184-185; TSK Tarihi 3/5, 1978:206). 
31 Aralık 1876 günü törenle tahta çıkan II. Abdülhamit’in 33 yıl süren saltanat dönemi, 
Osmanlı Devletinin geleneksel yapısının değişmesi açısından son derece önemli bir 
dönemdir. En önemli gelişmelerden birisi Sadrazam Mithat Paşa’nın başkanlığında, 
mülkiye memurları, ulema ve generallerden oluşan 28 kişilik bir kurul tarafından 
hazırlanan ilk Türk anayasası Kanun-i Esasi’nin ilan edilmesidir. Böylece Osmanlı 
Devleti, sadece padişahın keyfine göre yönetilen bir devlet olmaktan çıkmış ve devlet 
yönetimine parlemento kavramı girmiştir. Kanuni Esasi’ye göre oluşturulan Ayan 
Meclisi’nin üyelerini Padişah seçerken, Mebusan Meclisi ise halk tarafından seçilen 
milletvekillerinden oluşturulmuştur. Bu şekilde başlayan I.Meşrutiyet dönemi 13 Şubat 
1878’de padişah II. Abdülhamit’in Mebusan Meclisini kapatmasıyla sona ermiştir. 
Mithat Paşa’yı da sürgüne gönderen II. Abdülhamit, bundan sonra geçen dönem 
boyunca da kararları tek başına almış ve uygulamıştır. 
 
228


Bütün saltanat süresi boyunca dış politikada denge siyaseti izleyen II. Abdülhamit’in iç 
politikadaki en büyük hedefi de ülkenin sınırlarını koruyarak ekonomik ve siyasi açıdan 
güçlenmesini sağlamaktı. Ancak II. Abdülhamit’e göre parlementer bir sistemle devletin 
güçlü kalması olanaksızdı. Siyasi bir muhalefet devletin birliğini bozabilirdi. Bu 
nedenle kurduğu istihbarat örgütünün de yardımıyla devlet içerisinde kendi yönetimine 
tehdit oluşturabilecek siyasi ve askeri hareketlerin ortaya çıkmasını sürekli engellemeye 
çalıştı. Bu nedenle kimi tarihçiler tarafından II. Abdülhamit’in 33 yıllık saltanat dönemi 
“İstibdat Dönemi” olarak adlandırılmıştır. 
II. Abdülhamit döneminde Osmanlı ordusunda yapılan yenilikler çoğunlukla Alman 
silah teknolojisinin alınması şeklinde cereyan etmiştir. Padişah II. Abdülhamit, ordunun 
güçlenmesi için yeni top, tüfek ve savaş gemileri alınması gerektiğine inanıyor, fakat 
subay yetiştirme meselesini pek önemsemiyordu. Hatta politik fikirleri olduğu 
gerekçesiyle Harp Okulundan mezun olan genç subayları terfi ettirmiyordu. Sürekli, 
ordunun kendisine karşı bir komplo düzenleyeceği endişesini taşıyan II. Abdülhamit, bu 
nedenle kendisine sadık olan Alaylı subayları yüksek makamlara getirmiştir. Bu terfiler 
ordudaki Harbiyeli subayları rahatsız etmiş ve padişaha karşı oluşan muhalefetin 
güçlenmesini sağlamıştır.  
1880 yılında Padişah II. Abdülhamit’in orduyu güçlendirmek için Alman hükümetine 
müracaat etmesi, Osmanlı ordusu için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. 1882 
yılında İstanbul’a gelen Kaehler başkanlığındaki Alman askeri heyeti, genellikle orduyu 
modernize etmek için danışmanlık görevlerinde çalışmıştır. Bir süre sonra Kaehler 
tarafından ayrıntılı bir ıslahat programı hazırlanarak padişaha sunulmuştur. Hazırlanan 
program teşkil edilen bir komisyon tarafından incelenmiş fakat uygulamaya 
geçilmemiştir. Aynı dönemde padişahın isteğiyle Almanya’ya eğitim görmek için 
subaylar gönderilmeye başlanmıştır. Ancak gönderilen subaylar, İstanbul’a döndükten 
sonra padişah tarafından  şüpheyle karşılanmıştır. Padişah II. Abdülhamit, Alman 
subaylarının yenilik tekliflerine de güvenmemesine rağmen, dış dünyaya karşı bir 
dostluk gösterisi yapmak için bu politikayı sürdürmeye devam etmiştir. 
Osmanlı hizmetinde görevine devam eden heyetin başkanı Kaehler’in 1885’te ölmesi 
üzerine bu heyetin başkanlığına Von der Goltz getirilmiştir. Genelkurmay İkinci 
Başkanlığı görevini de yürüten Goltz, Osmanlı Devleti hizmetinde bulunduğu süre 
 
229


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə