T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə81/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   82

gelen birçok alışkanlıklar, kolaylıkla din gereğiymiş gibi bir nitelik kazanırlar.” 
demektedir (Berkes,2004: 20). 
Lale Devri ‘nde batıya gönderilen elçiler aracılığıyla Avrupa uygarlığını tanımaya 
başlayan Osmanlı Devlet adamlarında oluşan batı hayranlığı, taklitçiliği doğurmuş ve 
bu dönemde Fransız mimarisi örnek alınarak saraylar yaptırılmıştır. Saray bahçelerinde, 
yazları lale eğlenceleri, kışları helva sohbetleri düzenleyen devlet adamları halkla 
yabancılaşmıştır. Diğer taraftan kahvenin serbest bırakılmasıyla  İstanbul 
kahvehanelerinde de devlet meseleleri tartışılır olmuştur. Artık siyasal bir güç haline 
gelen yeniçeriler de kahvehanelerde halkla kaynaşarak Lale Devri’nin sonunu getiren 
ayaklanmanın alt yapısını oluşturmuştur. Sadrazamın kellesine, padişahın saltanatına 
mal olan ayaklanma sonunda isyancıların döneme ait sarayları, lale bahçelerini ve 
köşkleri yıkarken, dönemin önemli yeniliklerinden matbaaya, tulumbacılık örgütüne
kâğıt ve kumaş fabrikalarına dokunmaması halkın yeniliklere karşı tutumu açısından 
son derece önemlidir.  
Tarihçi Cevdet Paşa, yıllar sonra yenileşme hareketlerinin başlangıç aşamasındaki 
yanlışlıkları şu şekilde açıklamıştır ; 
 
“Yeni bir uygarlık yoluna gidilmek, fikirleri doğmuştu. Lakin yapının temeline 
bakılmayarak, tavanın süslenmesine özenildi. Avrupa’da başlayan fenlerin ve 
sanatların yayılmasına çalışmak gerekirken, uygarlık nehirlerinin getirdiği çerçöpe, 
israfa ve sefalete aldanıldı. Halk yüksek tabakanın bu gidişinden nefret ederek her 
türlü yenilikten ürkmeye, yeni yöntemlerle yapılan her şeyi kötü görmeye 
başladı”(Berkes, 2004: 133). 
Lale Devri’nden III. Selim dönemine kadar geçen süre içerisinde yenilik hareketlerinin 
görüldüğü yegâne saha askeri konular olmuştur. Yapılan yenilikler çoğunlukla tekniğe 
yöneliktir. Yani ordunun ocak sistemi korunarak sadece top, tüfek ve gemi gibi 
kullanılan araçlar modernleştirilmiştir. Rusya’da yapılan reformların da etkisiyle 
girişilen askeri ıslahatlarda yabancı uzmanlara da görevler verilmiş, ancak istenilen 
sonuca ulaşılamamıştır. Fransız asıllı Humbaracı Ahmet Paşa, Hendesehane’nin 
açılması ve Humbaracı ocağının ıslahı başta olmak üzere bazı faydalı yenilikler yapmış, 
fakat daha çok Fransa lehine casusluk faaliyetlerinde bulunmuştur. 
 
233


Osmanlı modernleşmesinin geleneksel yöntemlere dönmek ya da batıya yönelmek 
konusundaki tereddütleri 18. yüzyılın sonuna doğru kaybolmuş ve yenilik hareketlerinin 
merkezine Fransa koyulmuştur. Başlangıçta dolaylı yollardan ortaya çıkan Fransız 
etkisi, Humbaracı Ahmet Paşa ve Baron de Tott ‘un Osmanlı hizmetinde bulunmasıyla 
dolaylı olmaktan çıkmış, III. Mustafa döneminde resmi bir hal almıştır. I. Abdülhamit 
döneminde sadrazam Halil Hamit Paşa tarafından getirtilen Fransız Subaylarıyla bu 
süreç devam etmiş, 1788 yılında Rusya ve Fransa’nın yakınlaşmasıyla kesintiye 
uğramış, III. Selim döneminde tekrar resmiyet kazanmıştır. 
 Sultan III. Selim yaptığı  ıslahatlarda Fransa’yı referans olarak almış ve Fransa’dan 
askeri uzmanlar getirtmiştir. Hatta yeni kurulan Nizam-ı Cedit ocağının askerlerine bile 
Fransız askeri üniformalarına benzeyen üniformalar giydirilmiştir. 
Ancak Fransa’nın amacının Osmanlı Devleti’ni güçlendirmek olmadığı bir süre sonra 
ortaya çıkmıştır. Önceleri Rus tehdidi ve Ortadoğu ‘da ki İngiliz çıkarlarına karşı 
Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü savunurken, sonradan politika değiştirmiş ve 
Osmanlı Devletinin parçalanması için girişimlerde bulunmuştur. Fransa bir taraftan 
sözde Nizam-ı Cedit yenilikleri için Osmanlı Devletine yardım ederken, diğer taraftan 
Mısır’ı  işgal etmeye kalkmıştır. Osmanlı hizmetine gönderdiği subaylar ve elçilerin 
hemen hepsi Türk düşmanıdır ve Fransa’nın çıkarları için çalışmıştır. Bu durum 18. 
yüzyıl yenilik girişimlerinin yüzeysel kalmasına, taraftar bulamamasına ve nihayet 
başarısız olmasına yol açan en önemli nedenlerden birisidir.  
Bu nedenle, Sultan II. Mahmut döneminde girişilen askeri yenilik hareketlerinde 
yabancı uzman temin edebilmek için Fransa’ya değil, Almanya’ya müracaat edilmiştir. 
Bu dönemde yapılan yenilik hareketleri reformların karakteri anlamında kendisinden 
önceki yenileşme çalışmalarından ayrılmakta ve batılılaşma çabalarında yeni bir çığırın 
başlangıcını teşkil etmektedir. Mümtaz Turhan tarafından “Mecburi Kültür Değişmeleri 
Dönemi” olarak nitelendirilen bu dönemde, Osmanlı devlet adamları artık garp 
medeniyetinin üstünlüğünü kabul etmiş ve ona teslim olmuştur.  İlk defa olarak bu 
devirde, Avrupa’nın yaşam tarzından kılık kıyafetine, devlet kurumlarından protokol 
kurallarına kadar her şeyi taklit edilerek yenilikler yapılmıştır. Dönemin devlet 
adamlarından Halil Paşa  “Devleti Aliyyenin yaşaması için Garbı taklitten başka çaresi 
olmadığını”  açıkça söylemiştir (Turhan, 1988:164). 
 
234


Bu dönemde, devletin diğer kurumları gibi bozularak zaman içinde devlet kulu 
olmaktan çıkıp siyasal bir güç haline gelen Yeniçeri Ocağının kaldırılması, sadece 
askeri bir yenilik değil, diğer yeniliklerin yapılmasının da zeminini hazırlayan köklü bir 
reform niteliğindedir. Ayrıca dönemin en önemli yeniliklerinden olan Harp Okulunun 
ve Tıbbiyenin kurulması da yalnızca dönemin değil bütün Osmanlı modernleşme 
tarihinin en önemli olayı olarak görülmektedir. Berkes Harp Okulunun kuruluşu için 
“bundan sonraki dönemin belli başlı olayları, bu kurumun eğitiminin askeri ve düşünsel 
etkileri; bu müessesenin siyasal gücü elinde tutanlara karşı tutumu; mezunlarının askeri, 
siyasal ve kültürel hayatta aldıkları yerler göz önünde tutulmadan anlaşılamaz” 
demektedir (Berkes,2004:194). 
Gerçekten de 19. yüzyılda yapılan yeniliklerde Avrupa’ya eğitime gönderilen Harbiye 
ve Tıbbiyeli gençler modernleşmenin itici gücünü oluşturmuş ve batılı müesseselerin 
burada kurulmasına öncülük etmişlerdir. 
Ancak gerek Mühendishanelerde, gerek Tıbbiye’de, gerekse Mekteb-i Harbiye’de 
yapılan bütün iyi niyetli çalışmalara rağmen istenilen seviyede bir eğitim elde 
edilemediğinden, devamlı  ıslahat yapma yoluna gidildiği görülmektedir. Bu da yeni 
müesseselerin sağlam temeller üzerine kurulmadığını Avrupa ile aradaki farkı hızlı bir 
şekilde kapatma arzusu ile yanıp tutuşan Osmanlı yöneticilerinin alt yapısı 
bulunmamasına rağmen bu yola gittiğini göstermektedir. Ayrıca Osmanlı’nın Batı 
bilimine bakış açısının sadece askeri konularda değil, tıp, astronomi ve idare gibi 
konularda da aynı yaklaşımla aceleci ve ihtiyaçla sınırlı olduğunu söyleyebiliriz 
(İhsanoğlu,1996:244). Bu bağlamda 
“Batı biliminin bir bütün olarak ele alınmaması ve araştırmaya dayalı bir bilim 
anlayışı ve zihniyetini oluşturma yönüne gidilmemesi gibi temel bir eksikliğin 
olmasından dolayı, bu teşebbüsler, Osmanlı’dan bir süre önce veya sonra Batı 
bilimini aktarmaya teşebbüs eden Rusya ve Japonya gibi bazı devletlerde ulaşılan 
başarılı noktaya gelememiştir” (İhsanoğlu,1996:248). 
Aslında 19. yüzyıl yenilik hareketlerinin en önemli özelliği doğrudan Avrupa devletleri 
tarafından yönlendirilmiş olmasıdır. Tanzimat öncesi ortaya çıkan batılılaşma 
hareketleri Avrupa devletlerinin doğrudan etkisi dışında gelişmişken (Dolaylı etki söz 
konusudur.), Tanzimatla birlikte yabancı devletlerin yeniliklerle ilgili düşüncelerini 
 
235


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə