miklerini dikkate almamak, yetersiz kalmaktan öte, sinizmin
gafletine düşmeye varır.
Tikel sorunlara ve bu sorunların kapladığı gündeme sahici
politikanın önündeki manialar olarak bakmak da aynı sinizmin
alâmeti değil midir? Konjonktürün anzaları, aktüalitenin müş
külleri aradan çekilmelidir ki, erdemli ve sahih politikanın önü
açılsın! Bu politik sinamekilik, bütün diğer toplumsal sorunla
rı pirüpak sınıf mücadelesinin billurlaşmasını önleyen çapaklar
olarak gören sol ortodoksi ile kitabî bir evrensellik adına “nor
malleşmeyi” arayan liberalizmin ortak karakteridir.
Demek, sosyalizm, kapitalizmin üst-belirleyiciliği altındaki
sömürü ve tahakküm ilişkilerinin dünyasına girebilmeli; bun
ları yıkmaya ve aşmaya yönelik mücadelelerin federatif üst-il-
kesi olmalı. Kapitalizminkiyle baş edecek bir içerm e ve içselleş
m e
yeteneği geliştirebilmeli. ‘Ana’ çelişkinin kitabî berraklığıyla
tebarüz ettiği düşünülen bir alanda pusu bekleyerek, ekonomi-
politiğin tahsisli hattında kendini yalıtarak olmaz bu.
Yoksulluk, yoksunluk, kimsesizlik, bağ
Iranlı yazar Macit Rahnema, kendini yoksulluk davasına ada
mış bir eylemci-uzmanın şu sözünü aktarıyor: “Bir şeyler pay
laşacağınız kimse kalmadığı zaman yoksulsunuz dem ektir.”3
Uzmanın aklettiği bir izah olmaktan öte, Kuzey Kanadalı Kızıl
derililerin yoksulluğu, yoksulluklarını nasıl algıladıklarını ve
tanımladıklarını dile getiriyor bu söz.
Yoksulluk, maddî eşitsizliklerin katlanarak büyüdüğü son
yirmi-yirmi beş yılda, en büyük insanlık sorunu. Toplam üre
tim ve refah imkânları katlanırken, şu dünyadaki yaklaşık dört
insandan biri açlık sınırının altında yaşıyor - ve meşhur bilgi
çağında, meşhur globalleşen dünyada, kimse bundan haberdar
olmadığını söyleyemez.
Sosyalizmin eşitlik ülküsünün üzerinde tepindiği gibi, onun
ana davası olan insan onurunu çiğneyen bir zillettir bu.
3
Macit Rahnema, Sefaletin Yoksulluğu Kovduğu B ir Dünya, çev. Şule Ünsaldı,
Özgür Üniversite Yayınlan, Ankara 2009, s. 94.
Kapitalizm altında yoksulluk, Macit Rahnema’nm gösterdiği
gibi, milyonlarca insanı açlığa, sefalete mahkûm ederken, onla
rın geleneksel geçimlik (ve armağan) ekonomilerini tahrip edi
yor, dayanışmacı ilişki ağlarını söküp atıyor. Sefaletin yoksu l
luğu kovduğu dünya
demesi, Gandi’nin “yoksulları rahat bıra
kın” sözüne atıfta bulunması bundandır Rahnema’nm: Maddi
yata kıymet vermeyen kanaatkar fakirliğin, gönüllü yoksullu
ğun yaşam kaynaklarını kurutması, muhtaç mahlûklara dönüş
türmesi - onların onurlarını çiğnemesi...
Hayatta kalmak, dünya yoksullarının temel meselesidir kuş
kusuz. Ama yoksulluklarının onları bu hale koyan temel veç
hesi, kim sesizlikleridir, bir koruma-kollama ağının dışına düş
müş olmaları, mal-hizmet-bilgi dolaşımının hesaba kattığı in
sanlık nüfusundan ihraç edilmeleri, tecritleri... Bütün yoksun
lukları doğuran yoksunluk...
Kimsesizlik, dünyanın yoksulları ile tutunabilenlerinin, kay
bedecek bir şeyleri olanların ortak meselesinin tohumunu ba
rındırmıyor mu? Hatırlayalım: “Bir şeyler paylaşacağınız kim se
kalm adığı zam an yoksulsunuz demektir."
Kaybedecek bir şeyleri
olanların da büyük kısmı, paylaşmayı çoktan yitirmiş değil mi?
Kariyer kaygılarının, performans anksiyetelerinin, güvenlik en
dişelerinin, geleceğin vaadsizliğiyle meyuslaşmanın ardında, şu
koca ve hızlı dünyada kendini yalnız ve anlamdan yoksun his
setmenin boşluğu yok mu? Kimliklerin bu kadar yer kaplama
sı, hayat-memat meselesi olması, -doğrudan insan onurunu
alâkadar eden tanınma talebi yanında-, toplumsal bağların sı
caklığına duyulan ihtiyacın panikle büyümesine bağlı değil mi?
Ernst Bloch’un, Homo homini lupus [insan insanın kurdudur] re
alizmine Homo homini homo hikmetiyle4 kafa tutması, bundan
dı. Toplumsal bağ, dayanışma ağlan, hızla tükenen, kıt hale ge
len kaynaktır.
Sosyalizmin tarihsel mirasında, kem gözlü anti-komünizmin
zannındaki malları ortak etme hülyasının berisinde, asıl, kader
lerin ortak edilmesi davası vardır. Dayanışma ve kardeşlik il-
4
“İnsan insanın insanıdır; insan insana lâzımdır.” Ernst Bloch; Umut ilkesi - Cilt
1,
çev. Tanıl Bora, İletişim Yayınlan, İstanbul 2007, s. 750.
keleri, evet, öncelikle korunmayı sağlar, evet, maddî-fizikî güç
oluşturur, ama bizzat bunun deneyimi de kazammdır, emekçi
lere, insanlara, bu dünyada ve bu zamanda, şimdiden, saadet
getirir! ‘Burada’ da birisi: Dr. Hikmet Kıvılcımlı, kolektif eyle
min bir tarihsel üretici güç etkeni olduğunu yazmıştı.5 Sosyaliz
min ufkunda dayanışma-kardeşlik-örgütlenme silsilesi, sadece
korunmacı, tedafüi, savuşturmacı bir ilke değildir, toplum ku
rucu, tarih yapıcıdır.
Bundan beş sene önce, Almanya’da işçi sendikalarının gele
ceklerini tartıştığı platforma hevesli öneriler sunan Oskar Negt,
sendikaları canlı emeğin korunm a örgütü6 olarak tanımlamıştı.
Canlı emeği korumak ve gözetmek, onun metalaşmasına, ya
bancılaşmasına, çarkın dişlisi yapılmasına direnmektir, emeğin
aklın a m ukayyet olm aktır. Canlı em eği
korumak, onun emek
gücüne indirgenip rakamsallaştırılmasma karşı emeğin canlılı
ğını,
yaratıcı potansiyelini, iradesini geliştirmek demektir. Sen
dikaların tarihsel işlevini de, tek başlarına çaresiz ve güçsüz ka
lan insanların dayanışması gibi bir naiflikle tanımlamıştı Negt.
Biri teorik yoğunluğu olan diğeri gayet yalın bu tanımlar, hali
hazır sendikaların formel yapılarına sıkışmayan bir sendika ve
ya emek örgütü perspektifi açıyor önümüze. Bunu, Sennett’in
“paralel sendikalarıyla7 birlikte düşünelim. Paralel sendika
lar, işe-iş yerine-ücrete kitli geleneksel/muhafazakâr sendika
lardan farklı olarak, işlerin sürekliliğini kaybettiği, iş ve iş dı
şı yaşamın fragmanlaştığı yeni kapitalizmde, hayatı idame et
tirmeye dönük her nevi ihtiyacı örgütlenme ve faaliyet sahası
olarak belirleyen, kalıcılığını böylece güvenceleyen yapılardır.
Fransa’daki yaşam çevresi sendikacılığı geleneğini hatırlatan
bu anlayışa, Sennett, günümüz ABD’sinde üyelerinin iş bulma,
çocuk-yaşlı bakımı gibi ihtiyaçlan temelinde örgütlenen sendi
kaları örnek gösteriyor.
5
Hikmet Kıvılcımlı, Tarih Tezi, Tarih ve Devrim Yayınevi, İstanbul 1974, s. 47.
6
Oskar Neght, Wozu noch G ew erkschaften?, Steidl Verlag, Göttingen, 2005, s.
11-116.
7
Richard Sennett, Yeni Kapitalizmin Kültürü, çev. Aylin Onacak. Ayrıntı Yayın
lan, İstanbul 2009, s. 128-9.
Dostları ilə paylaş: |