Türklerde İslamiyet Öncesi İnanç Sistemleri Öğretiler-Dinler



Yüklə 224,4 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/10
tarix07.12.2017
ölçüsü224,4 Kb.
#14452
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

dişi tanrı veya dişi ruhtur. Özellikle beyaz geyikler kutsaldır. Orta Asya’da o dönem beyaz geyikler 

yaşamıştır. Aklık yani beyazlık Altay Şamanizm’inde ilahelere mahsus bir renk olarak görülür (Ögel, 

1971: 569-571). 

Yakut, Altay, Kazak-Kırgız ve Başkurt folklorunda, eski şaman ayinlerinde  kartal (hotoy, 

bürküt, karakuş) çok önemli bir unsur olmuştur. Yakutların inançlarına göre karların ve buzların 

erimesi, ilkbaharın gelmesi, kartalın kanatlarını sallamasına bağlıdır (İnan, 1995: 118). 

Şamanlar ayinlerde Kartal-Ata tören elbisesi giyerlerdi. Onun tüylerini üstünde toplayan 

elbiseler kutsaldı. Şaman atasının şeklini alırken bütün insani özelliklerinden kendini kurtarmış olurdu. 

Yakut Türklerinin inanışına göre, şaman ayin sırasında temsili olarak göklere yükselirken onun 

kanatlarıyla uçardı (İnan, 1995: 37). 

Çok erken çağlarda meydana gelen kurt kültü Orta Asya’nın ileri toplumlarında ve büyük 

devletlerinde silinmiş; ancak efsanelerde motif, bayraklarda bir sembol olarak kalmıştır (Ögel, 1971: 

37). 

Kurt, Türk mitolojisinin en önemli sembolüdür. Türklerin kurttan türeyiş efsanelerinde kurt 



kimi zaman dişi, kimi zaman erkektir. Göktürk efsanelerinin çoğunda dişi bir kurttan ve ondan 

türeyişten söz edilir. Uygur harfleriyle yazılmış  Oğuz destanında ise kurt erkektir (Ögel, 1971: 18). 

Bahaeddin Ögel; “Kurt belki de çok eski çağlarda Türklerin totemi olabilir; ancak Göktürk döneminde 

bir totemden ziyade semboldür. Kurt başlı sancaklar Göktürk devleti yıkıldıktan sonra da 

unutulmamıştır. Çin imparatorları Türk kavimlerine Kağanlık unvanı verirken davul ve kurt başlı 

sancağı birlikte vermişlerdir (Ögel, 1971: 40)” der. 

Orta Asya Türklerinin yıldızlarla ilgili inanışlarında, göklerde kurtların atları nasıl 

kovaladıkları anlatılır. Yakut Türklerinin efsanelerinde, ayın kurtlar ve ayılar tarafından yenilmesi 

sonucu ay tutulmasının meydana geldiği anlatılır. Yakut Şamanları için, kurt en önemli afsun 

hayvanlarından biridir (Ögel, 1971: 41-51).  



 

C) İSLÂMİYET ÖNCESİ ÂDET-İNANÇ VE PRATİKLER 

Eberhard, geleneksel Türk dinini, "Güneş ve Ay kültlerinden oluşmuş  Türk Gök Dini" 

şeklinde tanımlamaktadır (Eberhard, 1942: 93). 

Eski Türklerde, doğa inançlarına, Orhun kitabelerinde "Yer-Sub" şeklinde rastlanmaktadır. 

Yer-sular "ıduk" yani kutsaldır. Doğa inançlarını  Türklerin yaşama biçimleriyle işlevsel  bağlarını tam 

olarak belirleyemiyoruz. Dağ, orman, ırmak, vs. ile ilgili Yer-Su inançları Türklerde gelişmek 

suretiyle, özellikle imparatorluklar döneminde "vatan kültü"ne dönüşmüştür. Kağanların merkezi 

"ıduk Ötüken" ve Tamir suyunun kaynağı "Tamag ıduk baş" buna örnek oluşturmaktadır (Güngör, 

2002, C.3: 262).  

1. Ölüm ve Ölüler Kültü 

Eski Türkler can ve ruh kavramını  tın kelimesi ile ifade etmişlerdir. Çağdaş  Şamanist Türk 

boylarından Yakutlar ruh-can kavramının  tın, kut, sür kelimeleri ile ifade ederler. Tın kelimesi aynı 

zamanda esinti, rüzgar ve nefes anlamlarına da gelir. Kut,  toprak, rüzgar ve ana-kut denilen üç 

unsurdan oluşmuştur. Tın vücuttan ayrılırsa ölüm meydana gelir; fakat kut ayrılırsa ölüm olmaz. Sür, 

insan uyurken vücuttan çıkıp etrafta dolaşabilir (Divitçioğlu, 1987: 176). 

Eski  Şamanist Türklerin ve diğer Orta Asya uluslarının defin törenleri ile ilgili ilk bilgilere 

Çin kaynaklarında rastlanır. Bunlar; yakma, ağaca asma, toprağa gömme şeklindedir. Mumyalama 

işlemlerinin yapıldığına da rastlanmıştır. Göktürklerde; ölü çadıra konur, oğulları, torunları at ve 

koyun keserler. Ölünün bulunduğu çadırın etrafını yedi defa dolaşırlar. Kapının önünde bıçakla 

yüzlerini keserler, yüzlerinden kan ile karışık gözyaşı dökerler. Bu tören yedi defa tekrar edilir. Sonra, 

belirli bir günde ölünün bindiği atı, eşyaları, ölü ile birlikte ateşe verilir. Külünü yılın belli bir gününde 

mezara gömerler. İlkbaharda ölenler; sonbaharda, otların ve yaprakların sarardığı zaman, kışın ve 

güzün ölenleri de; çiçekler açıldığı zaman, ilkbaharda gömerler (Divitçioğlu, 1987: 177). Göktürklere 

göre, ruh ölümsüzdür. Ölen için ağıt yakılır, tanrıya dua edilirdi. Ölüler mumyalanırdı (Tanyu, 1980: 



46). Altay çevresinde Tu-Yahtı’da açılan Göktürklere ait bir mezarda, ölünün elbisesinin üç kat olduğu 

görülmüştür (Ögel, 1991: 143). 

IX. yüzyıl Oğuz boylarının defin törenlerinin de Göktürklerin defin törenleri ile aynı olduğu 

görülür. Ölüye ceket giydirirler, kuşağını kuşandırır, yanına yayını korlar, eline de bir tahta kadeh 

tutturur, oturur halde gömerler. Ölü için kümbetler yaparlar, servetine göre at keserler, etlerini yerler, 

başlarını, derilerini, ayaklarını ve kuyruklarını  sırıklara asarlar. Öldürdüğü kişi kadar ağaçtan suret 

yontarlar, mezarının üstüne bırakırlar. Atların ölüyü cennete götüreceğine, kişi suretlerinin de cennette 

ona hizmet edeceğine inanırlar (İnan, 1995: 178; Tanyu, 1980:48). Oğuz ve Kıpçak defin törenlerinde 

görülen; kurban atların derilerini sırıklara asma adeti, bugünkü Altaylılar ve Yakutların at kurban 

ederek yaptıkları törenlerde ayinin en önemli ögesini oluşturur (İnan, 1995: 179). 

Orta Asya’da Hunların ve Göktürklerin egemenliği devirlerinde, ilkel boylardan bazıları 

ölülerini tabutlara koyup ağaçlara asmışlardır. Bu adet Yakutlarda XVIII. yüzyıla kadar devam 

etmiştir (İnan, 1995: 180). 

Eski Türklerde defin törenleriyle ve ölüler kültüyle ilgili en eski tören ölü aşı denilen törendir. 

Türkler ölülerine aş vermeyi en önemli vazife saymışlardır.  İlkçağlarda aş doğrudan doğruya ölüye 

verilir; yani mezarına koyulur veya dökülürmüş. Kültürlerin gelişmesiyle bu töre ölünün ruhuna 

kurban sunma şeklini almıştır. Eski Türklerin defin törenleriyle ilgili gelenekleri kamların defin 

törenlerinde korunmuştur: Ölüyü defnettikten sonra eve dönüp yemeğe, içmeye başlarlar. Sonra 

mezarın sağ tarafına ateş yakıp ölü için kesilen hayvanların kemiklerini yakarlar. Ateşe rakı serperler, 

yemek atarlar. Ateş tanrısının bu rakı ve yemekleri ölüye ulaştıracağına inanılır. Ölü aşına katılanlar 

mezarın etrafını üç defa dolaşırlar. Eve döndükten sonra yine yeme içme olur. Yemeğe başlamadan 

önce Umay anaya, evin hamisi olan ruhlara saçı saçılır (İnan, 1995: 186). Kaşgarlı Mahmut; ölüyü 

gömdükten sonra üç veya yedi güne kadar verilen bu yemeğe “yoğ” adı verilir, der (Divanü Lügat-it 

Türk Tercümesi III, Yoğ maddesi, 1985: 143). 

Yas törenlerinde kurban sunma, sadece ölüm karşısında arınma amacıyla yapılmaz. Göktürk 

toplumunda ölüm, kurban aracılığıyla, bir kut tören-şölen havasına bürünmekte, bereketin simgesi 

olmaktadır. Bu törende aynı zamanda gelecekteki evliliklerin de temeli atılır. Kızlar ve erkekler zengin 

ve süslü giysilerle mezar başına giderler. Erkek kızı beğenirse törenden sonra kızı ailesinden istetir. 

Ayrıca, komşu budunlar ölü sahibine armağanlar sunarlar. Göktürklerin yas törenleri ile ilgili bilgileri 

Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında bulabiliriz (Divitçioğlu, 1987: 97). 

Eski Türklerde yas tutanların bağıra çağıra ağladıklarını Çin kaynaklarından öğreniyoruz. 

Orhun Yazıtları’nda da yas törenlerinde Göktürklerin; saçlarını kulaklarını keserek feryat ettikleri 

anlatılır. Oğuzların yas adetleri Dede Korkut hikayelerinde; feryat ederek ağladıkları, yüzlerini 

parçaladıkları, saçlarını yoldukları, kardeşlerin akları  çıkarıp karaları giydikleri şeklinde tasvir edilir 

(İnan, 1995: 195-196). 

Türkler arasında matemlerde saç kesme adeti de görülür. Ölenin karısı veya yakını saçlarını 

keser. Çok yaygın bir adet olarak, ölünün bindiği atın kuyruğu ve yelesi kesilir. Bu adete, Eski 

Oğuzlar İslam dininin kabulünden çok sonra bile uymuşlardır (İnan,1995:198). Matem alametlerinden 

biri de elbiseyi ters giymektir. Kırgız-Kazakların bazı boylarında kadınlar ağıt söyleyip ağlarken ters 

oturup, elbiselerini de ters giyerler. Bu adet, XIV. Yüzyılda Anadolu’da da görülmüştür (İnan, 1995: 

199). Bugün Anadolu’da yağmur törenlerinde de elbiseyi ters giyme işlemini görmek mümkündür. 

2. Sihir ve Büyü 

Büyü konusunda uzun yıllar boyunca araştırmalar yürüten Frazer’e göre büyünün dayandığı 

temel düşünceler iki gruba ayrılmaktadır: Bunlardan ilki“Benzer benzeri meydana getirir ilkesi” 

ikincisi ise, “Varlıklar, fiziksel temas ortadan kalktıktan sonra da uzaktan birbirlerini etkileyebilirler 



ilkesi” dir. Birinciye “homeopatik” ya da “taklit büyüsü”, ikincisine ise “kontajiyöz” ya da “temas 

büyüsü” denilmektedir. Taklit büyüsü işlemlerinde en sık görülen pratikler, yakma, kesme ve 

parçalamayla ilgilidir. En sık da ölümü üstlenen kişinin resmi ağaçtan, çamurdan, balmumundan vb. 

yapılmış figürü yakılmaktadır. Örneğin, Peru yerlileri hoşlanmadıkları ya da korktukları birinin yağ ve 

tahıldan oluşan bir karışımdan yaptıkları resmini, o kimsenin geçeceği yol üzerinde yakarlar ve buna 



Yüklə 224,4 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə