Türklerde İslamiyet Öncesi İnanç Sistemleri Öğretiler-Dinler



Yüklə 224,4 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/10
tarix07.12.2017
ölçüsü224,4 Kb.
#14452
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Canlıcılığın temel özelliklerinden biri olan büyü ve falın Türkler arasında da uygulandığı 

bilinmektedir. 921-922 yıllarında Oğuzların yanına gitmiş olan İbni Fadlan, onların hastalığın kötü 

ruhların (cin) etkisiyle meydana geldiğine inandıklarını belirtmektedir (Turan, 1994:104).  

Eski Türklerde, insan ruhları genellikle “kuş” biçiminde düşünülmüştür.  İnsanlara can 

vermeden önce bu ruhlar, gökte kuş olarak yaşarlar.  İnsanlar ölünce de göğe uçarlar. İslamiyet’ ten 

sonra dahi “sunkar boldı-sungur kuşu oldu” denilir. Ebu Müslim ölünce beyaz güvercin olup uçar. 

Dede Korkut’ta Deli Dumrul, kara kılıcını  sıyırıp saldırınca, Azrail bile güvercin olup pencereden 

çıkıp gider. Kırgızların Er Töştük destanında bir yiğit, “Bu yedi kuş benim ruhumdu, benim 

nefesimdi” demiştir. Diğer taraftan, Orta Asya’da ruhlar, hayvan ve genellikle de kuş biçiminde 

düşünülmüştür.  Şaman’ın gök yolculuğunda yardımcı ruhları, kuş ya da kanatlı hayvanlar olarak 

temsil edilmiştir (Avcıoğlu, 1995:345). 

Animizmde, ruhlar insanlar arasına karışarak ya onlara şans verir ya da  hasta eder. Bu yüzden 

ölü ruhlarını yatıştırmak için onlara adaklar adamak, kurbanlar kesmek, ölmüş atalarının mezarlarına 

sunularda bulunmak gerekir.  Animizme göre ruhlar, öbür dünyada da bu dünyanın benzeri bir hayat 

sürdüğünden, ölen kimsenin eşyalarını, zengin ve kudretli ise, esir ve hizmetkarlarını da, ölüyle 

beraber göndermelidir.  

Animizme göre; kişinin vücudunun bir parçası da onun ruhundan bir parça taşır. Kişinin 

gölgesi, sudaki aksi, tasviri de onun ruhunun bir parçasını taşır; çünkü "Tasvir ile gerçek aynıdır." Tek 

tanrılı dinlerin, özellikle İslamiyet’in resim yapılmasını yasaklaması, bu eski inancı ortadan 

kaldırmaya yönelik   bir sonuçtur. İnsan tarafından kullanılan eşyalar da yine onun ruhuyla özdeştir. 

Ölümden sonra bunlar yakılarak ya da fakirlere verilerek ruhun tekrar gelerek yaşayanları rahatsız 

etmesi önlenir. 

Animizme göre ölü kutsaldır. Bu yüzden, onun karşısında kutsal olmayan her türlü işi

çalışmayı durdurmak gerekir. Bugün Anadolu'da cenaze haberi alındığında her türlü iş güç bırakılır, 

ölüm halinde kimi hareketler yapmak, ağlamak, sızlamak, kadınların saçlarını kesmesi, bedenlerine 

toprak sürmesi, bazen çok uzun süre konuşmayarak yas tutması gereklidir (Hançerlioğlu,1993:37). 

Animizme göre; ruhlar, öbür dünyada da bu dünyanın benzeri bir hayat sürdüğünden ölünün 

öbür dünyada  başkalarına muhtaç kalmamasını sağlamak gerekir. İlkeller eşyaları da insanlar gibi 

canlı saydıkları için bunların ölmelerini sağlamak için  mezara gömer, yakar veya kırarlar. Böylece 

ölü, öteki dünyaya birlikte götürdüğü eşyalarla rahat eder.  Ölülerin gömüldüğü ve mistik bir alemde 

kendilerine barınak edindiği, ölüler dünyasına açılan kapı niteliğindeki mezarın ortaya çıkışı ise 

oldukça eski zamanlara kadar gitmektedir.  



         3. Şamanizm 

Şamanizm, büyüye dayalı bir kabile dini olma özelliği taşımaktadır. Eberhard, Şamanizm’in, 

Türklerdeki varlığından bahseden ilk delilin 519 yılında Cücenlerden kaldığını söylemektedir. Bu 

tarihte bir kadın  şamanın, güz mevsiminde ovada çadır kurarak yedi gün oruç tuttuğunu ve dualar 

ettiğini açıklamaktadır. Seyyah İbni Fadlan da Oğuzlardaki bazı kurban merasimlerinden ve bunları 

yöneten ihtiyarlardan söz etmektedir. Ona göre Oğuzlar bu ihtiyar Şamanların sözlerini dinlerler ve 

ona uygun hareketler yaparlardı (Ocak,1983:34). Şaman inanışına göre evren üç bölümden 

oluşmaktadır: 



             a) Gök: Aydınlık olandır. Orada iyilik, güzellik ve mutluluk vardır. Tam anlamıyla bir cennet 

demektir. 17 kattan oluşmaktadır. En büyük Tanrı/ruh olan Ülgen, eşi ve çocukları ile kendisine bağlı 

iyi ruhlar orada oturur. 

b) Yeryüzü: İnsanların yaşadıkları yerdir. 

c) Yeraltı: Karanlık olandır. 14 kattır. Kötülüklerin, bahtsızlıkların, çirkinliklerin hüküm 

sürdüğü yerdir. Bu nedenle cehennem demektir. Korkunç bir tanrı/ruh olan Erlik, ailesi ve ona bağlı 

kötü ruhlar yeraltında bulunurlar (Turan, 1994:103).  

Türk doğacılığının sembolü, Şamanizm’dir. Ziya Gökalp Şamanizm’i, eski Türklerin dini 

değil, sihre ilişkin sistemleri olarak kabul etmiştir. Bu nedenle de Türkler arasındaki  Şamanizm’i 



“Toyunizm” olarak adlandırmıştır. Oysaki Toyunizm, Budizm’dir. A.İnan ise, Türk Şamanizm’inin 

başka toplumlarda görülen Şamanizm’den farklı ve gelişmiş olduğunu belirtmektedir (Tezcan, 

1996:118).  

Şaman sözcüğü, Mançu-Tunguz dilinden gelmektedir. Tunguzca şaman, saman; Mançu 

dilinde sama’dır. Türk kavimlerinde ise, şaman sözcüğü “kam” sözcüğüne karşılık gelmekteydi. 

Şamanizm, trans durumuna geçebilme yeteneğindeki kimselerin, doğaüstü varlıklarla ilişki kurarak 

onların güçlerine sahip olmalarından bu güçleri toplum adına kullanmalarından ve bu amaçla yapılan 

dinsel-büyüsel pratik ve törenlerden ibarettir (Örnek, 1988:48).  

Genellikle bir insanın  şaman olup olamayacağı çocukluğunda bazı ruhsal belirtilerle ortaya 

çıkar. Nioradze, bu belirtileri şu şekilde açıklamaktadır; cin, peri, dev görme, sık sık gerçekleşen baş 

dönmeleri, bayılmalar ve gelecekten haber verme yeteneği. Ayrıca, bu insanlar, yemeden içmeden 

kesilirler, insanlar arasına katılmazlar, sinirlidirler, evlerinden kaçıp ormanlara gider, karlar üzerinde 

yatarlar ve yalnız kaldıklarında cinlerle, perilerle konuşurlar (Nioradze, 1954:54, Akt, Örnek, 

1988:49). 

Eliade’ e göre bir insan, kalıtım yoluyla olabileceği gibi kendi isteği ile de şaman olabilir. 

Bunun için de uzman olan bir şamandan uzun süre eğitim alması gereklidir (Eliade, 1987, 202,). 

Örnek ise, Şamanlığın babadan oğula geçtiği durumlarda genç şamanın bilgili ve uzman bir şamandan 

mesleğinin teori ve pratiği hakkında dersler alarak bu mesleğin sırlarını, transa geçme tekniklerini, 

duaları, ilahileri ve büyüsel formülleri öğrendiğini belirtmiştir (Örnek, 1988:53). 

 Eğitim-öğretim süresi ortalama üç, dört yıldır. Bazen bu sürenin beş-on yılı bulduğu da olur. 

Eğitim sonunda adayın şaman oluşu çoğu zaman bir törenle kutlanır. Bu törenin en önemli iki aracı, 

“şaman giysisi ve şaman davulu dur. Özellikle Kuzey Asya’ da şaman giysisinin özel bir görevi 

vardır. Bu giysi bir kült aracı gibi kullanılmaktadır. Örneğin bir şamanın giysisi üzerinde kuş resminin 

bulunması,  şamanın bu kuş resmi yardımıyla öte dünyaya uçabileceği  şeklinde yorumlanmaktadır. 

Şaman giysisi diğer kültler gibi kutsaldır. Bu nedenle de herkesin görebileceği ve dokunabileceği 

yerlere konulmaz. Özellikle kadınların ve küçük çocukların dokunmasının onların güçlerini 

azaltacağına inanılmaktadır (Örnek, 1988: 64-66).  

Bir diğer araç olan davul ise genellikle tahta bir kasnağa deri geçirilerek yapılmaktadır. Bu 

davula, doğaüstü kudretlerin, cinlerin bulundukları ve eğleştikleri bir araç olarak bakılmaktadır. Bazı 

bölgelerde davulun, şaman tarafından bir binek hayvanı gibi gökyüzüne ya da yeraltına yaptığı 

yolculuklarda kullanıldığına inanılmaktadır. Davulların üzerindeki ağaç motifleri, “dünya ağacı”nı 

sembolize etmekte, merdiven resmi gökyüzüne çıkmayı kolaylaştırmakta, atlar uzun mesafeleri almak 

için kullanılmakta ve eciş bücüş cinler ise çeşitli işler görmektedir (Örnek, 1988:66-67).  

Uraz,  Şamanların tören sırasında başlarına at kuyruğu, yüzlerine maske taktıklarını, 

elbiselerinde ise ziller ve çıngırakların bulunduğunu eklemektedir (Uraz, 1994:207).  

Boyle, Şamanların; sihirbazlık yapan, hastaları iyileştiren, gaipten ve gelecekten haber veren, 

ruhları bedenlerini terk edip tekrar dönen, at üstünde göğe yükselip Tanrıyla konuşan, doğa güçlerini 

istediği gibi yönlendiren, ateşin yakıcılığından etkilenmeyen, ölmüş hayvanları kemiklerinden tekrar 

dirilten, kadın-erkek müşterek ayinler yapan ve tahta kılıçla savaşan insanlar olduklarını vurgulamıştır 

(Boyle, 1974, Akt:Ocak, 1983:95-96).  

Günümüzde, Anadolu halk oyunları ile Orta Asya arasında bağ kuran birçok araştırmacı, daha 

çok “davul” ögesi üzerinde durmuşlardır. Gerçekten de davul vuruşlarının ritm ve tartımının oyuncular 

arasında sağladığı uyum, davul sesinin yumuşak aynı zamanda coşku verici oluşu göz önünde 

tutulursa, bu aletin niçin toplu eylemlerin asal ögesi olduğu konusunda ipuçları verebilir.  Bugün 

ülkemizde hala,  düğün, asker uğurlama, futbol maçları gibi, insanların grupça ortak ve uyumlu 

devinimlerde bulunmaları, coşmaları ve ses getirmeleri gerekli durumlarda da temel araç olarak 

davul  kullanılmaktadır.  

Şamanizm’e ait motiflerin birçoğuna eski Türk topluluklarında da rastlanmaktadır. Örneğin, 

Menakıbu’l Kudsiye’ de Baba İlyas’ın ileri gelen halifelerinden Hacı Mihman’ın hangi hastaya nefesi 

ererse mutlaka iyileştirdiği ve bu kerametin şeyhi tarafından kendisine verildiği anlatılmıştır. 

Vilayetname-i Otman Baba’da ise, Otman Baba’nın misafir olduğu Musa Beğ adındaki kimsenin 



Yüklə 224,4 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə