84
kutsallıkla ilişkilendirmeğe çalıştı. Hiçbir şey yapamadı. Oysa din
insanı kurtarabilirdi. Zira onun varoluş talebinde ruhun üstünlüğünü
teyit etmek imkanı vardı. Ancak bu imkanı sağlayamadı. Neden din
Kurtuluş olayına dönüşemedi, acaba yanlış nerede ve nedeydi? Bu
soruya yanıt bulmak için dinin temel ilkelerini anlatmaya çalışacağız.
Bunun için geri inancın ilkel biçimlerinin bugüne kadar süregelen
hususlarına dikkat etmek gerekmektedir. Aynı zamanda fikri kanıtla-
mak için olgular üzerinde karşılaştırmalar yapmak da zorunludur.
Bizim yurdumuzda egemen etkiye sahip olan din İslam dini olduğu
için düşüncelerimizi onun temel ilkeleri üzerinde açıklayacağız.
Genellikle, semavi dinlerin temel prensiplerinde esaslı bir fark
bulunmamaktadır.
Müslümanlığın, veya Hıristiyanlığın şartları ve genel olarak dinin
temel prensipleri. Bu yazıda şartlar farkını açmağa gerek yoktur. Biz
dinin 5 temel prensiplerini belirliyoruz: 1) Yeri göğü yaratan
Allah
fikri; 2) Ahiret dünyasının (dünyanın) varlığı ve Allah'ın kutsal
mekanı gibi takdim edilmesi; 3) Kaza ve kade (Kısmetcilik) - şerrin
ve hayrın Allah'tan geldiğini kabul etmek; 4) Ümmetcilik - tüm
insanoğlunun Muhammed'in ümmeti olduğunu vurgulamak;
5) Allah'ın akıl almazlığı (bilimsel dilde agnotsizm) ve buradan
ortaya çıkan Ruhsal sınırlama - Kur'an'dan sonra Ruhsal kitabın
yazılmayacağı, Muhammed'den sonra peygamber olmayacağı düşün-
cesi. Ayrı yazılarda bu konuya ilişkin düşüncelerimizi belirttik, bu
yazıdaysa özet geçmeğe çalışacağız.
II. İnsanı korkutmak yok, inandırmak gerekir
Genellikle, "Yaratıcı" fikri çok eskiden geliyor – Doğa`nın sırları-
nın açılmadığı bir dönemden. Ancak sonraları dinsel arayışlarda yeni
bulgular ortaya çıksa da, bir çok konuda peygamberler kendi ilkel
bakışlarından kopamadılar. Hatta bilimin gelişmesiyle eğitimin ve
öğretimin yaygın olduğu zamanlarda bile, ilkel bakışlara karşı esaslı
söz söyleyecek kimse bulunmadı. Doğrusu, böylesi durumlarda
bilimin konumu durumun aydınlanmasına destek olmaktır, bunu
sadece felsefi dini bilgiyle açıklamak mümkündür. Bunun içinse
peygamberler hem de filozof olmak zorundalar.
Peygamberler filozof
olmadıkları için lojistik bilgiler uydurmak zorunda kalmışlardır. Dini
85
öğretilerde masallar anlatılmakta, gerçekçilikten daha fazla mitolojik
yanlar kabartılmaktadır. Mitoloji gerçeğin anlaşılmasında yardımcı
olabilir, ancak gerçek olmayan, gerçeğe uygun olmayan simgelerle,
fantezilerle canlı yaşamı ayarlamak mümkün değildir. Mitoloji o
zaman önemlidir ki, insanın duygularını gerçek arayışlarına
yöneltiyor, onu fantezilere takılıp kalmasına izin vermiyor.
Duygular
fantezilerde takılıp kaldıklarında hurafe başlar. Dinin yanlışların-
dan birisi de hurafenin gerçekmiş gibi anlatılmasıdır. Hurafenin
simgeleştirilmesinin en büyük örneği Allah fikriyle ilgilidir.
Din
Allah'ı hurafe haline getiriyor. Evreni bir bakışta yaratmak yalandır.
Fikir ve düşüncedeyse yalanın kendisiyle beraber bulunduğu herşey
insanlar tarafından uydurulabilir.
Dinde yalan temele indirgenmiştir.
Bu nedenle evrende eğlence fani ilan edilmektedir. Allah'ın el, ağız
ve göz yeteneğinin olması onun ezeli ve ebedi diye nitelendirilme-
sine aykırıdır. (Yani Allah görüyor, konuşuyor, duyuyor). Allah'ın
"yaratıcılığı" niteliksiz yaratıcılıktır. Yani Allah oyuncak "yarattı".
Eğer tüm evren oyuncaksa, o zaman Mutlakı nasıl kavrayacağız? Bu
yüzden de dinde Allah'ın kavranılmasına yasak konmaktadır. Zira,
oyuncak yaratıcısını kavramak onun Mutlak olmadığını açığa çıkarır.
Dinde Allah'a güven aslında soyut bir nesneye olan inanctır.
Allah
soyut olayların Anlamı olarak değil, onu planlayan, düzenleyen
olarak davranmaktadır. Önce hiçbir şey mevcut olmamış, mutlak
yokluk bulunmuş, Allah ta yokluktan varlık yaratmış, kendisi de
yoklukta mevcut olmuş, yoklukta var olmuştur. Bu fikir düşüncenin
hiçbir mantığına, aşamasına uymuyor. Aslında dinin tüm hurafesi
işte bu Yalandan başlar. Birkaç mantığa dikkat edelim. Peygamberler
Allah'ın şerafetli kulları sayılırlar. Bu fikir aslında
Kölelik döneminin
taleplerinden doğmaktadır. Mantıkla eğer peygamber köle olmuş
olsa, o zaman, Allah ta efendidir.
Kimi zaman İslam'ı demokratik din diye tabir etmeğe kalkıyorlar.
İslam dönemin Kölelik kavramı yaygındı, feodal düzen oluşmamıştı.
Onun demokrasisi de Kölelik demokrasisiydi. Kapitalizm demokra-
sisi'nde İslam'ın demokrasisi nedir, nasıldır, bize belli değil... Diğer
bir noktaysa "Allah'ın peygamberini sınava tabi tutması” fikridir.
Hem Allah her şeyi bilir, görür, hem de deniyor. Denemek – tanı-
mazlık, bilmezlikten kaynaklanan bir durumdur. Her iki halde Allah
insanoğluna eş tutuluyor, böylece Mutlak olmaktan menediliyor.