Türkün İlk Ruhaniyyat Ocağı Asif Atanın – İnam Atanın Mütləqə İnam Ocağı



Yüklə 2,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/30
tarix14.06.2018
ölçüsü2,8 Kb.
#48355
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   30

86 
 
Mirac meselesini de bu olgulara eklemek gerekmektedir. Muham-
med  Allah'tan  vahiy  dinlemek  amacıyla  Gökler  alemine  uçtu. 
İlginçtir ki, bu meseleyi mecaz olarak değil, gerçek olarak anlatırlar. 
Kuran'da  Allah'tan  tüm  vahiylerini  Muhammed'e  Cebrail  adlı 
meleğin taşıdığı iddia edilmektedir. Böyle anlaşılıyor ki, Allah kimi 
vahiyleri Cebrail'e itibar etmiyor, doğrudan Muhammed'in kendisine 
demek  için  miraç  olgusunu  düzenleniyor.  Oysa  Kuran'da  Allah'ın 
diliyle denmektedir: "Allah size şah damarınızdan yakındır". Allah'ın 
bu  derecede  insana  yakın  olduğu  takdirde  gökler  ötesi  âlemlere 
uçuşuna  veya  Cebrail'in  yeryüzüne  inişlerine  ne  gerek  vardı? 
Düşünüyoruz  ki,  tüm  bu  konularda  bir  oyunculuk  var.  Söz 
oynatmalarla insanları  şaşırtmak  ve  yapay  yerçekimi  yaratmak  bize 
göre samimiyetten çok uzaktır.  
Melek fikrinin bu kadar abartılması da yapaylıktan  doğmaktadır. 
Belli  ki,  Kuran'da  Allah'ın  meleklerine  güven  Müslümanlığın 
şartlarından  biri  olarak  ileri  sürülüyor.  Melekler  saf,  temiz  ruhlar 
demektir  ki,  bu  da  animism  döneminden  kalma  inançlardır.  Bin 
yıllardır  en  ilkel  bakışların  bugüne  taşınması  aslında  insanoğlunun 
ruhunu  kör  etmektedir. Tertemiz,  saf  ruhlar  sadece Allah'ın  katında 
olabilir, yeryüzünde insan hayatında Ruhsal saflık olamaz. Bununla 
da  din  dünyaya  ışık  değil,  karanlık  getirmiş  olur.  İşin  garip  hususu 
Allahın  kendi  meleklerini  Arapça  isimlerle  isimlendirmesidir: 
Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil, Rıdvan, Malik vb. Bu da Yunanlıların 
politeisminin  mantığına  uygun  gelmektedir  -  Allah'ın  denetiçi  yar-
dımcılarının olması ve bir milletin kişisel özellikleriyle sınırlandırıl-
ması.  
Eğer  dünya  faniyse,  tabii  ki,  fani  olmayan  dünyayı  uydurmak 
şarttır.  Ahiret  dünyasının  kuralları,  belli  bir  yaşam  düzeni 
gezegenimizin  yaşamının  fantastik  biçimidir.  Sunulan  bu  dünyanın 
taleplerini  özgürlüğünü  ve  köleliğin  mantıksal  öğesi  olarak 
değerlendirmek  mümkün değildir. Dolayısıyla, cennet ve cehennem 
mecaz  anlamında  değil,  gerçek  anlamda  sunulan  kavramlardır.  Bu 
kavramlarda insani içerik ve anlam tonları yoktur. Başından sonuna 
bir  kafes  etkisi  yaratmaktadır.  Efekt  bir  hayli  cazibeliymiş  gibi 
gözükse  de  hiçbir  gerçeğe  dayanmıyor.  Cennet  ve  cehennem 
meselesi  dinin  insana  yaklaşımını  çok  kabarık  bir  biçimde 
yansıtmaktadır.  Bir  yandan  insanlara  keyif,  sefahat  vaat  edilmekte, 
öbür yandansa vahşi işkencelerin pençesiyle korkutulmaktadır. Peki 


87 
 
bu  vaatler,  tehditler  neyin  qarşılığında  veriliyor?  Hiç  de  evrensel 
değerlerin açığa çıkarılması ve büyütülmesiyle alakası yoktur. Zevk, 
sefahat  aşkına  adil,  dürüst  olmak  kendisinde  hangi  mantığı  taşıyor, 
anlamak  mümkün  değil.  İnsan  kendi  anlamına  uygun  bir  tarzda 
yaşamalıdır,  ona  neden  ödül  sözü  verilsin  ki?  Ödül  peşinden  koşan 
kişi  kendi  niteliğini  anlamıyor  demektir.  Anlamadığındaysa  o  işi 
gerçekleştirmek  asla  mümkün  değildir.  Aktöre  para  ve  ödül  verip 
rolü bıraktırmak mümkündür, ama insan olarak yaşamaksa insana rol 
olarak  sunulmamaktadır.  Evrensel  değerlere  sahip  olmak,  öyle 
yaşamak  tertip,  düzen  meselesi  değildir,  organize  edilemez. 
İnsanlık bir içdüzendir, durumdur, onu açığa çıkarmak yalnız ona 
ulaşmakla mümkündür.  
Yoksa cehennem aracılığıyla insanı İnsanlığa yöneltmek akıl karı 
bir iş değildir. Evrensel değerlere dayanan işlerin yapılması içözgür-
lükten  kaynaklanıyor.  Korkan,  korkutulan  insan  içten  içe  kendisini 
tanımayan, özgür olmayan insandır. İçten duygularla liyakatli olmak 
olmuyor. Liyakat korkudan kurtulanda başlıyor.  
Bu söylenenlere eklemeliyiz ki, ahiret dünyası evrensel değerleri 
açığa  çıkarmıyor,  tam  tersi,  evrensel  değerlere  karşı  geliyor. 
Müslümanlığın temel şartlarından birisi olan ahiret dünyasının temel 
amacı insanı gerçek dünyaya inandırmaktır. Ancak dünyayı fani ilan 
etmekle  ahiret  dünyasının  ebedilîği  dinin  kendisi  tarafından  sorgu-
lanıyor.  Öyle  ki,  "bir  gün kıyamet  kopacak,  dünya  ve  dünyadakiler 
yok olacak" – deniyor. Eğer dünya da yokolacaksa, hiçbir şey sonsuz 
değilse,  demek  ki,  cennetin  de,  cehennemin  de  sonsuz  olması 
düşünülemez.  Cennet  ve  cehennem  inançlı  ve  inançsız  kişiler  için 
düşünülmüş  özel  ödül  ve  ceza  mekanıdır.  Dünya  ve  dünyadakiler 
olmadıktan  sonra  bu  mekanların  olması  da  doğal  olarak  anlamını 
kaybetmektedir.  Böylesi  konulardan  açıkça  gözükmektedir  ki,  din 
kendi mantıksızlığının batağına saplanmıştır. Dünya fanidirse, demek 
ki,  müslümanlık  ta  boş  ve  fanidir,  Müslümanlığın  şartlarından  biri 
olan cennet ve cehenneme iman da.  
Ahiret  dünyası  Allah'a  duyulan  güvensizlikten  kurtulmak  için 
düşünülmüştür.  İşte  dinde  sunulan  Allah'a  güveni  başka  türlü  haklı 
bulmak  olmuyor.  Güzellikleri  anlayıp  kavrayarak  ulûhiyet  içeriğine 
ulaşmak yerine, söz verme ve korku yöntemiyle Allah'la olan ilişkini 
biçimlendirmek İnsanoğlunu kamilliğe doğru taşıyamaz.  


88 
 
Dikkat  ediniz,  hem  kıyamet  kopacak,  hem  de  Mehdi  zuhur 
edecektir.  Allah  kıyamet  koparacaksa,  o  zaman  acaba  Mehdi'nin 
zuhuru  neyi  çözecektir?  Böylesi  çelişkili  fikirler  sağlam  olmayan 
çelişkili  durumlardan  kaynaklanıyor.  Burada  biz  toplumu  önce 
şaşırtmak, sonra da onun aklıyla eğlenmek seviyesini gözlemliyoruz.  
İnsanla  alakalı  düşüncelerin  keskin  değişmesini  ve  insanlıkdışı 
tarza  yönelmesini Kader (Kısmet)  fikrinde  de izlemek  mümkündür. 
İnsan  kaderinin  önceden  saptanması  -  kader  (bilimsel  dilde  buna 
fatalism de diyorlar) aslına bakılırsa her türlü kötülüklerin, her türlü 
felaketlerin  affıdır.  Hem  insanın  kaderi  kodlaşdırılıyor,  belli  bir 
düzene sokuluyor, hem de ondan köle olması isteniyor ki, bu istek-
lerse  insanı  hep  çelişkiye  düşürüyor.  Önce  insana  düşünmeği, 
değişmeği  yasaklayacaksın,  daha  sonraysa  ona  kamilleşmenin 
yollarını  anlatacaksın.  Kemâlin  de  anlamı  Allah'a  kul  olmaktır. 
Dolayısıyla,  dinde  olgunluk  köleliğe  denktir.  Kölenin  ibadetinden 
kutsallık  ışığı  yakmak  mümkün  değildir.  Dinci  düşünmüyor, 
sorgulamıyor,  araştıramıyor.  İçinde  saklıyor,  içine  atıyor  herşeyi. 
Acemice  yaşıyor,  düşünmeden  yaşam  sürüyor.  İçinde  saklanıyor, 
yani  kusurlardan  muaf  olmuyor,  müminlik  görüntüsü  yaratıyor. 
Yaşayınca  kusurlu  yaşıyor,  konuşurken  net  konuşamıyor.  Aslında 
onun en "saf" halinde bile gerçek olmuyor, hurafe oluyor. Hurafeyi 
gerçekmiş  gibi  yutturanların  hali  herkese  belli  oluyor.  O,  yalnız 
kendi  yalancı  üstünlüğünü  göstermek  için  uğraşıyor.  Dinde  insan 
kendi  olanaklarını  değerlendiremiyor.  Kendi  sırrına  vakıf  olamayan 
insan  kendini  evrenin  gölgesi,  doğaüstü  güçlerin  kölesi  olarak 
görüyor. Doğaüstü güçlerden korku insanın nasıl var, öyle kalmasına 
neden  oluyor.  Cezadan  korkan  felaketi  idrak  etmez,  ömrünü 
değişmez  -  "alın  yazısı"na  karşı  çıkmaz.  Bu  yüzden  Muhammed 
dinini  devrimci  yollarla  gerçekleştirdi.  Rönesans  yoluyla  olmuş 
olsaydı, yüzyıllar çekerdi. Tabii ki, yalan ve hurafe üzerinde Röne-
sans`ın  gerçekleşmesiyse  mümkün  değil.  Rönesans  içsel  değişiklik-
tir,  devrimse  genelde  yüzeysel  değişimdir.  Gerçi,  Muhammed 
değişiklik  yarattı,  ama  bu  istenen  sosyal  değişiklik  değildi.  Hatta 
başını  vermesi  gerektiği  yerde  bazı  olgulara  kafa  tutsa  bile.  Dinin 
yayılıp  genişlemesi  savaşlarla,  çalkantılarla  gerçekleşmekteydi. 
Böylesi  durumda  yeniliğin  güçlükle  kabul  edilmesinden  değil, 
yeniliğin  zoraki  yöntemlerle  kabul  ettirilmesinden  doğan  huzursuz-
luklar  vardı.  Düşünsenize,  Kuran'da  "sizinle  savaşanlarla  siz  de 


Yüklə 2,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə