Uluslararasi sempozyumu



Yüklə 26,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə187/307
tarix11.09.2018
ölçüsü26,8 Mb.
#67808
1   ...   183   184   185   186   187   188   189   190   ...   307

522 Atatürk Dönemi İskân Politikaları ve Göçmenlerin İskânı Uygulamaları (1920-1938) 

Muhammed  SARI,  “Atatürk  Dönemi’nin  İskân  Politikasında  İç  İskâna 

Yönelik Çalışmalar (1923-1938)”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, 

Yıl:7, S:14, Güz 2011.

Naci Kökdemir, Eski ve Yeni Toprak, İskân Hükümleri ve Uygulama 

Kılavuzu, (Yayınevi Yok), Ankara, 1952, s. 193.; 

Önder DUMAN “Atatürk Döneminde Balkan Göçmenlerinin İskân 

Çalışmaları (1923-1938)”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitü-

sü Atatürk Yolu Dergisi, S: 43, Bahar 2009, s. 477-478.

Önder Duman, “Atatürk Döneminde Romanya’dan Türk Göçleri (1923-

1938)”, Bilig, S: 45 (Bahar 2008)., s.29-32.

Şevket AZİZ, “Türk Topraklarının Adamı”, Ülkü Mecmuası, C.4, S.20, 

Eylül 1934, s.81.

Tevfik BIYIKLIOĞLU, Trakya’da Milli Mücadele, C:I, Ankara 1987, 

Türk Tarih Kurumu yayını, s.17-18; 

Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük, Ankara 1936, Ulus matbaası, s.156; 

Yusuf Halaçoglu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskân 



Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, TTK, Ankara, 1997, s. 1.


Kültürümüzde Bir Arada Yaşama Tecrübesi: 

Teolojik Referansları ve Sosyolojik Sonuçları

İhsan ÇAPCIOĞLU 

1

Giriş

İnsan yaratılışı gereği toplum halinde yaşamak zorunda olan bir varlıktır. 

Onun bu özelliği tarih boyunca milletlerin oluşumunda temel itici ve kurucu 

faktörlerden biri olmuştur. Öyle ki tek başına yaşayan insan, sadece toplum-

sal gerçekliği olmayan destan ve masallara konu olur. Dolayısıyla toplum-

sal yaşamın dışında bir hayat sürdürebilmenin yaşanmış/yaygın örneklerini 

bulmak neredeyse imkânsızdır. Gerçekte tarihin öznesi olabilmek de ancak 

güçlü toplumsal bağlarla bir arada yaşamakla mümkündür. Zira tarih tek ba-

şına yaşayan insanın değil, toplum çatısı altında bir arada yaşayan -bir arada 

yaşayabilmeyi başaran- insanların ürünüdür. Yine tarih, sosyal dayanışma ve 

bütünleşmeyi  sürdürebilen  toplumların  başarılarından,  bir  arada  yaşamayı 

başaramayarak sosyal çözülmeye maruz kalan toplumların ise tarih sahnesin-

den silinerek yok oluşlarından bahseden örneklerle doludur. Dini, milli ve bir 

bütün olarak kültürel değerler etrafında bütünleşme, ortak ülkülerle bir arada 

yaşama, toplumların geleceği ve bekası için tarihi bir zorunluluktur.

Toplumlar,  basit  rastlantılar  sonucu  bir  araya  gelen  ve  aralarında  hiçbir 

organik  bağ  bulunmayan  insan  yığınlarından  oluşmaz. Toplumu  oluşturan, 

insanları bir araya toplayan, onların birlikte yaşamalarını, iyi günde kötü gün-

de bir ve beraber olmalarını, acıyı-sevinci, varlığı-yokluğu, felaketi-esenli-

ği birlikte paylaşmalarını, kısacası ortak hedeflere hep birlikte yürümelerini 

sağlayan tarihi, sosyal ve kültürel bağlar vardır. Bu bağlar, basit rastlantılarla 

kendiliğinden oluşmadığı gibi, istendiğinde kısa sürede hemen yok edilerek 

ortadan kaldırılamazlar da. Onların oluşumu kadar toplumun kültüründen ve 

ortak hafızasından silinmeleri, yok olmaları da insan ömrüyle kıyaslanama-

yacak kadar uzun bir süreçte gerçekleşir. Bu bağlar zamanla güçlenip sağ-

lamlaşabileceği gibi gevşeyip çözülebilir de. İşte toplumun hangi yöne doğru 

yol alacağı/ilerleyeceği, başka bir ifadeyle gidişatı, söz konusu bağlarla bir 

araya gelen insanların ortak iradesi ve bir arada yaşama kararlılığıyla doğru 

orantılıdır.  Ortak  tarihi  ve  kültürel  miraslarına  sahip  çıkarak  birlikte  yaşa-

ma azim ve kararlılığını gösterebilen toplumlar, sadece yaşadıkları dönemde 

değil, kendilerinden sonraki dönemlerde de tarihin adından iftiharla söz et-

1  Doç. Dr., Ankara Üniversitesi




524 Kültürümüzde Bir Arada Yaşama Tecrübesi:Teolojik Referansları ve Sosyolojik Sonuçları 

tiği bir örneklik sergileyebilmişlerdir. Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur 

(Çapcıoğlu 2008: 22). Türkler, tarih boyunca yaşadıkları geniş coğrafyalarda 

başka ırk ve inanç mensuplarıyla birlikte yaşamışlardır. Türklerin bir arada 

yaşama pratiği, Müslümanlığı kabul etmelerinin ardından İslam geleneği ve 

uygulamalarıyla da birleşince tarihte eşine ender rastlanan bir “birlikte ya-

şama” bilinci, biçimi ve tecrübesi ortaya çıkarmıştır. Bu bildiride, bir arada 

yaşama tecrübesinin teolojik referansları Kur’an ve Hz. Peygamber’in uygu-

lamaları, sosyolojik sonuçları ise özellikle İslam tarihi ve Osmanlılar döne-

mindeki örnekleri bağlamında incelenmektedir.



1. Hz. Peygamber Dönemi ve İslam Tarihinde Bir arada Yaşama Te-

crübesi

Hz. Muhammed’in başlangıçtan itibaren kabilevi esaslar üzerine kurulu 

bedevi topluluklardan, üyeleri arasında sevgi, bağlılık, eşitlik, ehliyet, liyakat, 

hoşgörü ve adalet ilkelerine dayalı medeni (hadari) bir toplum tipine geçişi 

amaçladığını görürüz. İslamiyet’in getirdiği bu yeni toplum/bir arada yaşama 

modelinde insanlar arası ilişkiler nesep ve soy üstünlüğü esasına göre değil, 

Kur’an’da ve Hz. Muhammed’in sünnetinde ifadesini bulan temel insani/dini 

değerlere ve ilkelere göre belirlenmiştir. İslam öncesi dönemde olduğu gibi 

insanların değeri, doğuştan getirdikleri ya da herhangi bir kabilenin üyesi ol-

makla kazandıkları toplumsal statüleri değildir. Bilakis insan olarak doğmak, 

kendi başına bir değer ifadesidir. Bu toplum modelinde yaşayan insanlar ara-

sında geçerli ana ilke/ölçüt, insanın yaratılışta en değerli varlık olduğudur. O, 

yaratıcısı tarafından kendisine verilen bu yüce değeri koruduğu ve yüklendiği 

sorumluluklarının bilincinde bir hayat yaşadığı sürece başka bir üstünlük kri-

terine ihtiyaç duymayacaktır. Böyle bir hayat ise, insan onurunun korunması 

ile gerçekleştirilebilir. İnsan onuru, her koşulda korunması, her şeyin üstünde 

tutulması, yaşatılması ve yüceltilmesi gereken biricik değerdir. Öyle ki Hz. 

Muhammed, ashabına (ve onların şahsında bütün insanlığa) savaşta bile eman 

dileyenlere ve esirlere karşı onur kırıcı davranmamalarını, onlara güzel mua-

melede bulunmalarını öğütlemiştir. Medine’ye gelen Necran Hıristiyanlarının 

kendi Mescidinde ayin yapmalarına izin vermesi, çeşitli bölgelere gönderdiği 

valilere oradaki Hıristiyan ve Yahudileri dinlerinden dönmeye zorlanmama-

ları talimatını vermesi onun hoşgörülü tutumuna örnek olarak gösterilebilir. 

Bu uygulamalarıyla Hz. Muhammed’in şahsında somutlaşan ve onun, İslam/

Kur’an  ahlakının  ilk  örnekliğini  ortaya  koyduğu  toplum  modelinde,  insan 

onurunun korunarak; sevgi, esenlik, güven ve huzur ortamının sağlanmasının 

hedeflendiği görülmektedir (Çapcıoğlu 2008: 21–24).



Yüklə 26,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   183   184   185   186   187   188   189   190   ...   307




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə