Uluslararasi sempozyumu



Yüklə 26,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə190/307
tarix11.09.2018
ölçüsü26,8 Mb.
#67808
1   ...   186   187   188   189   190   191   192   193   ...   307

529

İhsan ÇAPCIOĞLU 

2.1. Osmanlı Devletinde Birarada Yaşama Tecrübesi: İstanbul Örneği

İstanbul, tarih boyunca gelişimini siyasi, iktisadi ve kültürel gelişmelere 

elverişli müstesna coğrafi konumuna borçludur. Tarih boyunca defalarca ku-

şatılmış, birçok millet tarafından da işgal edilmeye çalışılmış olan İstanbul, 

farklı kültürlere de kucak açmıştır. 1453 yılında Osmanlı padişahı II. Meh-

med tarafından İstanbul’un fethi, yeni bir çağın açılışı olarak da nitelendiril-

miştir. Sadece Osmanlılar, Türkler ve İslâm dünyası için değil, Avrupalılar, 

hatta  dünya  tarihi  bakımından  da  önemli  hâdiselerin  dönüm  noktası  kabul 

edilen bu fethin, Osmanlılar ile gayr-i Müslimler arasındaki ilişkiler yönüyle 

de değerlendirilmesi gerekir (Şeker 2005: 121–122).

İstanbul’un  fethini  takip  eden  günlerde,  karışıklıklar  önlendikten  sonra, 

Padişah, saklananların ortaya çıkarılmalarını, herkesin şehirde serbest dolaşa-

bilmeleri için gerekli tedbirin alınmasını emretmiştir. Ayrıca, kaçanların geri 

dönebileceklerini ve halkın hangi dinden olursa olsun dinleri ve gelenekleri 

gereğince yaşayışlarını sürdürebileceklerini ilân etmiştir. Bunun üzerine giz-

lenenler ve Galata’ya sığınanlar yerlerine dönmüşlerdir. Esirlerin de İstan-

bul’a  yerleşmelerine  imkân  hazırlanmış  ve  onlara  evler  tahsis  olunmuştur. 

Fatih Sultan Mehmet şehirde derhâl imar faaliyetine girişmiş, cami ve mescit 

sayısının arttırılması ve Müslüman mahallelerin oluşması ile de meşgul ol-

muştur. Bunun yanında, Hıristiyan halkla da meşgul olup, kiliselerden ayak-

ta olan yıkılmamış ve faal olan bir kısmını onlara bırakmıştır. Zira, fetihten 

sonra şehrin içindeki kilise ve manastırlardan ancak bir ikisine ilk ihtiyaçlar 

için el konulmuştur. Bir kısmı da zaten harap hâlde olduklarından, öylece bı-

rakılmışlardır. Mevcut kiliselerin ise tamir edilmek suretiyle kullanılmalarına 

izin verilmiştir. 

İstanbul’da dinî cemaatlerin yerleştikleri semtlerin, o dinî cemaatin din-

lerine göre mahalle adı olarak verilmiş olduğunu Fatih Vakfiyesinden öğren-

mekteyiz. “Edirneli Yahudiler Mahallesi” bunun en belirgin örneğidir. Gerçi 

İstanbul’da hem Hıristiyan ve Yahudilerin, hem de Müslümanların bir arada 

oturdukları mahallelerin daha Fatih devrinde var olduğunu bu vakfiye bize 

açıkça göstermektedir. Hatta Fatih’in Müslümanlar için Vakıf eserler yaptır-

dığı gibi; Hıristiyanlar için de kilise yaptırarak vakfettiğine dair şu ifade; şe-

hir halkının tüm ihtiyaçlarını yöneticilerin dikkate aldıklarına güzel bir örnek 

olsa gerektir: “Seyyidi Ali Mahallesinde olan keniseyi Vakf buyurup evkâf-ı 

şerifelerine ilhak buyurmuşlardır.” (Şeker 1994: 505).

Osmanlı  döneminde  İstanbul’da  diğer  din  mensupları,  özellikle Yahudi 

ve Hıristiyanlarla, Müslümanlar bazı mahallelerde iç içe, yan yana yaşamış-



530 Kültürümüzde Bir Arada Yaşama Tecrübesi:Teolojik Referansları ve Sosyolojik Sonuçları 

lardır.  Fatih’in  1470  yılında  yazdırdığı  vakfiyesinde;  Müslümanlardan  ayrı 

olarak gayr-i Müslim halktan da söz edilmektedir. Vakfiye’de, Müslümanla-

rın köylerinden, Müslüman ve gayr-i Müslimlerin karışık yaşadıkları köyler-

den ve sırf gayr-i Müslimlerin köylerinden bahsedilmektedir. Meselâ, Çorlu 

nahiyesine tâbi köyler sayılırken bu gayr-i Müslim köylerin isimlerinin bile 

eski adları ile zikredildikleri görülmektedir (Şeker 1994: 496–497). Bu ara-

da, özellikle Yahudi isimleri ile Müslüman isimlerinin benzerlikleri sebebiyle 

birbirleriyle karışmaması için Vakfiye’de farklı imlâ kullanıldığını görmek-

teyiz. Meselâ; Musa kelimesi, Müslümanlar için sin’le yazılırken Yahudiler 

için  sad’la  yazılmaktadır.  Bu  örnekleri  arttırmak  mümkündür.  Bu  durum, 

Müslümanlarla gayr-i Müslimlerin bir arada yaşadıklarının açık örneklerin-

den biridir. Vakfiye’den hareketle hazırlanan aşağıdaki tabloda da bu durum 

açıkça görülmektedir (Şeker 2005: 125).



Şekil 1. Fatih Vakfiyesine Göre Demografik Yapı

Vakfiyenin Sayfa No  MAHALLE ADI

YERLEŞİM DURUMU 

100–101 


Edirneli Yahudiler Mahallesi

Yahudilere ait menzil

101

Aynı Mahalle



Yahudilere âit iki menzil

102


Aynı Mahalle

“Kostra” adlı bir Yahudi 

hanımın menzili

103


Aynı Mahalle

- Beş Yahudi

-”Komnati”  adlı  Hıristiyan 

bir  hanıma  âit  olmak  üzere  6 

menzil 

104–106 


Aynı mahalle’de Balık Pazarı 

yakınında

Hıristiyan ve Yahudilere âit 12 

menzil


134 

Hızır Bey Çelebi Mahallesi

Bir kilise ile üç dükkân vardır. 

Birbirine bitişiktir ve kilise 

Fatih vakfıdır.

166


Lis (Lips) Manastırı Mahallesi 

Hıristiyan Aleksi’nin 

mülkü-Fatih Vakfı bir kilise 

mevcuttur.

Nüfus artışı II. Bayezıd ile Kanunî Sultan Süleyman zamanlarında daha da 

hızlanmış, ancak bu dönemlerde Müslümanlardaki artış sebebiyle Türkleş-

mede de gözle görülür bir ilerleme kaydedilmiştir. Buna rağmen XVII. yüz-

yılın ortasında nüfusun çoğunluğunun ikamet ettiği İstanbul surlarının içinde 




531

İhsan ÇAPCIOĞLU 

yalnızca Türkler bulunmuyor, aynı zamanda Rum, Ermeni ve Yahudiler de 

oturuyorlardı. Yavuz Sultan Selim (I. Selim) ve Kanuni Sultan Süleyman’ın 

fetihleri  sonucu  başkente  zanaatkâr  veya  sanatkârlar  ya  kendi  istekleri  ile 

gelmişler veya getirilmişlerdir. Meselâ II. Bayezıd tarafından Moldovyalılar, 

I. Selim tarafından da Tebriz ve Kafkasya’nın belli bölümlerini fethettikten 

sonra seramik sanatçıları ile aynı şekilde Suriye ve Mısır’dan da yine zana-

at ve sanatçılar İstanbul’a sevk edilerek yerleşmelerine imkân sağlanmıştır. 

Kanuni devrinde de Belgrad’ın alınmasından sonra, Yedikule yakınlarındaki 

Belgrad  kapısına  Sırplar  yerleştirilmiştir.  XVI.  yüzyılın  ortalarında  İspan-

ya’dan Müslümanlardan bir grup Galata’ya gelmişlerse de burada tutunama-

mışlardır. Buna rağmen, İstanbul’un cazibesi Müslüman, Hıristiyan ve Yahu-

dileri buraya çekmiştir. Nitekim Selânik ve Safed Yahudileri; Tokat, Sivas, 

Kayseri, Bursa ve Amasra Ermenileri ile Mora ve Adalar Rumları İstanbul’a 

gelip yerleşenlerden bazılarıdır. 1550’li yıllarda Sinan Paşa’nın özel hekimi 

Villalon’lu Cristobal Osmanlı başkentinde 40.000 Hıristiyan, 4.000 Yahudi, 

60.000 Türk evi ve bunların dışında da 10.000 banliyö evi bulunduğunu haber 

vermektedir (Mamboury’den akt. Şeker 2005: 126). Bu durumda Müslüman-

ların oranı % 57.7, gayr-i Müslimlerinki ise % 42.3 olarak görünmektedir. Bu 

oran, üç aşağı beş yukarı böylece on dokuzuncu yüzyıla kadar devam edip 

gitmiştir (Şeker 2005: 126).

Değerlendirme ve Sonuç

Buraya kadar ortaya koymaya çalıştığımız örneklerden yola çıkarak Os-

manlı toplum hayatında, Müslümanlarla gayr-i Müslimlerin ilişkilerinin so-

nuçlarını şöylece özetlemek mümkündür (Şeker 2005: 181–182):

Osmanlı  toplumunda  yaşayan  müslümanlarla  gayr-i  müslimler  birbirle-

rine komşu köyler oluşturdukları gibi, içinde bir arada yaşadıkları şehirler 

de kurmuşlardır. Bu şehirlerde ortak müesseseler vücûda getirerek bunlardan 

birlikte yararlanmışlardır. Ya aynı mahallede yan yana oturmuş, ya da kom-

şu mahallelerde oturarak komşuluk ilişkilerini sürdürmeyi tercih etmişlerdir. 

Aynı çarşıdan alış verişlerini yapmışlar, aynı imâretten yiyip içmişler ve aynı 

sebilden susuzluklarını gidermişlerdir. Aynı mabette ibadet etmedikleri halde, 

birbirlerinin havrasına, kilisesine ve camiine saygı gösterip Musevi’nin Cu-

martesi tatili, Hıristiyan’ın Pazar ayini ve müslümanın Cuma namazı Osman-

lı toplumunda yaşayanların alışmış oldukları töreleri ve gelenekleri arasında 

kabul görmüş ve hayat tarzı olarak yüzyıllarca yaşana gelmiştir. Hatta ortak 

ziyaretgâhlar çok zaman aynı anda ziyaret edilmiş, kutsal mekân kabul ettik-

leri türbelerde bir arada bulunmaktan kaçınmamışlardır.



Yüklə 26,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   186   187   188   189   190   191   192   193   ...   307




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə