Upanishadlar’in hint kutsal metinleri arasindaki yeri ve önemi



Yüklə 1,03 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə58/64
tarix30.10.2018
ölçüsü1,03 Mb.
#76453
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   64

 
 
164
oluşturduğu dalgalar onu uzaklara sürükler. Bu yüzden kişin in görüşü karanlıklaşır, 
istekle dolar ve bencilliğe dalar. Bu kişi eylemlerinin getirdiklerine yenik düşerek 
gene-doğuma mahkûm olur. İyi veya kötü işlerin zincirine bağlı kalan kişiler, 
hayaller içerisinde sarhoş halde dolaşırlar. Böyle kimseler sanki kötü bir yaratık 
yüzünden sağa sola kaçar gibi hareket ederler. Duyu organları onları bir yılanın 
ısırması gibi ısırır. Bu tür kimselerin duyuları ile maddesel ruh temasa geçmemişse 
işitme, dokunma vb. duyuları esasında boştur. Kurtuluş için asıl hedef olan En Yüce 
Mekânı düşünemezler. Maddesel ruh tüm bu engellerden kendini kurtarmadıkça asıl 
ebedi mutluluk kaynağı olan gerçek ruhla temasa geçemez.
373
 
  
Upanishadlar’da bu iki ruhun birliği, Vedalar’a ait meşhur bir ifadeyle; “Tat 
tvam asi” (sen O’sundur, Sen Brahman’sın) şeklinde tanımlanır. Bu ifadeyle Atman-
Brahman özdeşliği ve bu anlamda çokluk adına bir şey bulunmadığı anlatılır.
374
 
Upanishad metinlerinde sürekli vurgulanan “tat tvam asi” cümlesindeki “tat” her 
yerde hazır bulunan, ebedi-ezeli her şeyi bilen Brahman’ı betimler. “Twam” sözcüğü 
ise varlığı Brahman’a dayanan ferdi ruhu; “asi” ise Brahman ve ferdi ruh arasındaki 
münasebeti karşılar. Aralarındaki bu ilişki, güneş ve onun ışınları arasında bulunan 
ilişkiye benzetilir. Ruh ve madde Brahman’dan ayrıdırlar ancak, dalgaların su ile 
münasebetinde olduğu gibi, bunlarda birbirlerine bağlıdırlar. Bunlar Brahman’dan 
hem ayrı hem de değildirler. Buradaki farklılık birbirini devre dışı  bırakan veya 
dışlayan nitelikte değildir. Hem farklılık hem de özdeşlik eşit derecede gerçek ve 
ayrıdır. Diğer taraftan da aynıdır. “O,sensin” cümlesi aslında beden, zihin, ego ve 
bunlarla ilintili olan duyguların üzerinde olan birliğin aşkın deneyimine karşılık gelir. 
                                                 
373
 Maitri Upanishad, III,2; IV,2. 
374
 Mascaro, The Upanishad, s. 12; A.R.Mohapatra, Philosophy of Religion an Approach to World 
Religions, s.122 


 
 
165
Dolayısıyla bir insan Brahman ile birliğinin farkına vardığı zaman, bedenleşmiş bir 
varlık olduğu fikrini yitirir.
375
 
Atman-Brahman özdeşliğini kavrayan kimse tekrar insan biçimine dönmez.  
Böyle kimse için biçim sınırlandırması söz konusu olmadığından istediği  şekle 
girerek dünyalarda özgürce dolaşır. Hatta kurtuluşun verdiği mutluluktan şöyle bir 
şarkı söyler: “Ben dünya düzeninde ilk ortaya çıkanım. Ben tanrılardan önceyim, ben 
ölümsüzlüğün göbeğiyim. Ben tüm dünyayı yenerim.”
376
  
Konumuzla ilgili temel kaynaklar, Upanishadlar’ın kurtuluş konusu ile ilgili 
tüm bu açılımlarının Hint dini düşüncesine damgasını vurduğunu ortaya 
koymaktadır. Bu anlamda Upanishadlar döneminde ortaya konulan avidya-karma-
samsara dizisi ve bunun vasıtası olan metafizik nitelikteki bilgi (jnana, vidya) yolu 
ile kurtuluşun keşfedilmesi olayı, sonraki dönem Hint felsefi ve dini düşüncesinin 
özünü oluşturmaktadır.
377
 Aynı  şekilde Upanishad metinlerinin ortaya koyduğu 
samsaraya mahkûm eden karmik birikimlerden azade olma ve böylece Tek Yüce 
Aşkın Varlık olan Brahman ile birleşerek ebedi huzuru elde etme anlamındaki 
Moksha anlayışı, hem Hint dini düşüncesin hem de Hint kutsal metinlerinin temelini 
teşkil etmiştir. Bununla birlikte halen Hint dini düşüncesinde yerini koruyan kurtuluş 
anlayışının Upanishad yörüngeli olması, Upanishadlar’ın günümüze kadar gelen 
etkisini gözler önüne sermektedir. İşaret edilen tüm bu durumlar, Upanishadlar’ın 
Hint kutsal metinleri arasındaki yerini, önemini ve etkisini açıkça göstermektedir. 
 
 
                                                 
375
 Geniş bilgi için bkz., Radhkrishnan, Indian Philosophy, II/753-754; Mascaro, The Upanishad, s. 
12. 
376
 Taittirya Upanishad, III,10. 
377
 Mircia Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, I/293. 


 
 
166
D) KAST TASAVVURU 
Hinduizmin en belirgin karakteristik özelliklerinden biri kast anlayışıdır. Bu 
inanca göre toplum kast sistemi içerisinde brahminler (din adamları), kşatriyalar 
(yöneticiler ve askerler), vaisyalar (tüccar, esnaf ve çiftçiler) ve sudralar 
(hizmetçiler) olmak üzere dört sınıfa ayrılır. Ayrıca bu dördünün dışında çeşitli 
nedenlerle kast dışına itilmiş ve bugün sayıları bir hayli fazla olan paryalar 
(dokunulmazlar) grubu da bulunur.  
Hindistan’ın etnik yapısının tabi bir sonucu olarak kast anlayışı doğmuştur. 
Kast sistemi Veda’ya dayandığından dini bir inanç olarak da görülür.  Günümüzde 
hala etkileri görülen kast sisteminin Vedalar’a yerli halk ve Ari kültürünün etkisi 
sonucu geçtiği belirtilir. Bu görüşe göre, M.Ö. 1600 yıllarından başlayarak dalgalar 
halinde Hindistan’ı istila eden beyaz tenli ve açık renkli Ariler, koyu esmer tenli yerli 
halk olan Dravidler’i güneye sürmüşlerdir. Ariler, burada karşılaştıkları esmer derili 
insanlardan renk özellikleriyle kendilerini ayrı tutmaya ve üstün görmeye 
çalışmışlardır. Benzer şekilde istila sonucu yerli halka nazaran azınlık durumuna 
düşen Arilerin bu durumu telafi etmek, üstünlüklerini ve ırksal saflıklarını korumak 
için kast denilen bir takım sosyal düzenlemelere gitmişlerdir.  İşte kast sisteminin 
doğuşu bu sürece dayandırılır. Kast düzeninin Arilerden önceki dönemlerin mirası 
olduğu yönünde görüşler bulunsa da Arilerin bundan fazlasıyla istifade edip katı ve 
aşılmaz bir kast düzeni kurdukları genel kabul gören bir husustur. Ariler, halk 
tarafından daha kolay benimsenmesi için kast sistemini kutsal metinlere de dâhil 
etmişlerdir. Nitekim Rig Veda’da her bir kastın, insan biçiminde tasavvur edilen tanrı 
Brahman’ın bedeninin çeşitli yerlerinden yaratıldığı belirtilir. Buna göre brahminler 


Yüklə 1,03 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   64




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə