Sağlığa Gündoğdu
55
Sonbahar aylarında her ne hikmetse inşaat işçilerinin
ellerindeki demir malzemeyi gerilim hattına temas
ettirmesi sonrası her iki el ve ayaklarda ampütasyona
varan elektrik yanıklarının olmasını beklemekteyiz.
Kışa girmeden cam kavanozla konserve yapımı
esnasında yanan ev hanımları sıraya girerler. Havalar
soğuyunca sanayi mahalleleri, kötü şartlardaki işyeri
ya da imalathanelerde ısınma ihtiyacı hâsıl olur. Teneke
içine konan tiner emdirilmiş veya dökülmüş üstüpü
yakılırken meydana gelen her iki el kol ve yüz yanıkları
sağanak halinde gelmeye başlar. Bunu özelikle genç
bayan hastaların sıcak su torbaları ile karın, göbek
ve genital bölgelerini haşlayarak gelmeleri ve damar
hastalıkları nedeni ile ayaklarında kronik üşüme hissi
olan ileri yaş hastaların elektrikli sobaların karşısında
her iki ayaklarını bir güzel pişirerek gelmeleri takip eder. Kış
iyice bastırınca soba yangınları kurbanların aynı zamanda
gaz zehirlenmesi ile birlikte geldikleri aylar başlar.
Bir de
bölgesel yanıklar söz konusudur. Ege bölgesinde tandır
yanığı pek olmaz fakat Kuzey Ege’de tek başına yaşamak
zorunda bırakılmış ileri yaştaki insanların piknik tüpte
yemek yaparken pantolon ya da eteklerinin tutuşması,
söndürememeleri ve neticesinde ağır yanık vakaları hiç
de az değildir. Güney Ege yöresinde trafolara keçi, tavuk,
kedi kaçması (!) sonrası ağır elektrik yanıkları rutindir.
Son zamanlarda lazer ile daha da güzelleşmek isterken
bacakları Dalmaçyalı gibi puanlı bir şekilde yanan genç
bayan hasta grubumuzda hızla çoğalmaktadır. Kupa
çekilirken yakılanlar, birer “çocuk haşlama” işine dönen
çay içme yöntemlerinden hiç bahsetmiyorum. Yanık
yaralanmaları kanser, kalp damar hastalıkları gibi ileri yaş
grubunda değil, daha çok çalışan, genç ve bakacak nüfusu
olan vatandaşları etkilemektedir. Yanık travmasının en
etkin tedavisi yanmamaktır. Bu önlenememiş ise tedavi
hasta yanıyorken başlar. Hastanemize gelen hastaların
ölüm ya da sakat kalmasına neden olan etmenlerin
başında uygun olmayan kurtarma, yanlış ilk müdahale
ve özensiz sevk şekilleri gelmektedir.
Güney Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği ile
hekim ve yardımcı sağlık personellerine yönelik 2 kez
yapılan eğitim toplantıları her ne kadar gözle görülür
sonuçlar vermiş olsa da bu sorunun üstesinden gelmek içi
İl Sağlık Müdürlüğü ve Bakanlık düzeyinde halk eğitim
faaliyetleri ve düzeltici önleyici faaliyetler elzemdir.
Bu görev Çalışma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı
teşkilatlarının katılımı ile et kemiğe bürünebilir.
Acısız, sızısız günler dilerim.
R
öportaj
Sağlığa Gündoğdu
56
İş Kazası ve Meslek Hastalığı
Nedir
?
Değerli okurlar,
dergimizin bu
sayısında sizlere
kaza, iş kazası ve
meslek hastalığı
nedir tanımlarını
yaparak iş
kazası ve meslek
hastalığı meydana
geldiği zaman
bidirimini SGK’ya
nasıl yapacağızı
açıklamaya
çalışacağım.
İ
şverenler, işyerlerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlayabilmek için
gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler. İş kazaları ve meslek hastalıklarına
maruz kalmanın en önemli nedenlerinden birinin bu konudaki bilgisizlik veya
eğitim yetersizliği olduğunu söyleyebiliriz. İş kazalarının % 2’si insan dışı önlenemez
nedenlerden kaynaklanmakta, %98’i ise insan davranışı ile olan önlenebilir tehlikeli
hareketler ve durumlardan kaynaklanmaktadır. Bu noktada, işverenlerin eğitim
konusunda yeterince bilinçli olmamaları ve eğitimi hala bir maliyet unsuru olarak
görmeleri, bunun yanı sıra çalışanların da işyerindeki tehlikelere karşı eğitilmemiş
olmaları veya aldıkları eğitimin gereğini yapmamaları da insan hatasıyla iş kazalarının
olduğuna işaret etmektedir. İnsanlarda yaralanma veya ölüm, ekipman hasarı, çevreye
zarar ya da ürün kaybı ile sonuçlanan istenmeyen olaylara kaza denir. Oysa biz bir
kazaya iş kazası diyebilmemiz için kanunlarda yapılan tanımlara uygun olması
gerekmektedir. Dolayısıyla önce bu tanımları biliyor olmalıyız.
Safiye ÇOŞKUN
Güney Genel Sekreterliği
İş Sağlığı ve Güvenliği
Birim Sorumlusu
iş Sağlığı ve Güvenliği
Sağlığa Gündoğdu
57
Safiye ÇOŞKUN
Güney Genel Sekreterliği
İş Sağlığı ve Güvenliği
Birim Sorumlusu
Örnek verecek olursak; işçinin işyerinde
kalp krizi geçirmesi iş kazası olarak
kabul edilir. Bu olayda işverenin veya
üçüncü bir kişinin kusuru olması
şart değildir. 6331 sayılı Kanunda
yapılan tanımda; İşyerinde veya
işin yürütümü nedeniyle meydana”
gelmesi yeterlidir. Yine eğer
işyerinde intihar eylemi gerçekleşmiş
ise intihar eden çalışanın gördüğü işle ilgili
ve işvereninin kusurundan kaynaklanması şartı
aranmaksızın olayın işyerinde
olması nedeniyle iş kazası
olarak değerlendirilmektedir.
Çalışanın
işyerine
servisle
gidip
gelmesi
sırasında geçirmiş olduğu
kaza da iş kazası olarak
değerlendirilmektedir.
Aynı
zamanda çalışanın servisi beklerken
kaza geçirmesinin de iş kazası sayıldığı yargı
kararlarını da görmekteyiz. Şöyle ki;“ sigortalıların,
işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu
olarak götürülmesi sırasında veya servis aracına binmek
üzere işveren tarafından belirlenen yerde beklediği sırada
kaza meydana gelmiş ise de iş kazası sayılmaktadır.”
Örnek vermeye devam edecek olursak; işyerinde çalışanın
ıslak zeminde kayarak düşmesi, batıcı delici alet yaralanması
veya kimyasal maddelerin solunmasıyla zehirlenmesi yine iş
kazası olarak kabul edilmektedir.
İş kazası 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda
“İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana
gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü
ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay” olarak
tanımlanmaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanun’unun 13’üncü maddesine
göre ise iş kazası;
• Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
• İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle
sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız
çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
• Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli
olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi
nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
• Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının,
iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için
ayrılan zamanlarda,
• Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin
yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve
sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen
engelli hâle getiren olay şeklinde tanımlanmaktadır.
Meslek hastalığı 5510 sayılı Kanunun 14’üncü
maddesinde “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin
niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin
yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli
hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir”
şeklinde yapılmıştır. 6331 sayılı Kanun’da ise meslek
hastalığını “mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya
çıkan hastalık” olarak tanımlandığı görülmektedir.
iş Sağlığı ve Güvenliği
Sağlığa Gündoğdu
58
İş Kazası ve Meslek Hastalıklarının
Bildirimi Nasıl Yapılmalıdır?
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun’unun 14’üncü
maddesi göre işveren istihdam ettiği çalışanın iş kazası
veya meslek hastalığı geçirmesi durumunda bildirimde
bulunmak ve bununla ilgili araştırma yaparak rapor
hazırlamak ve kayıt altına almak zorundadır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun’unun 4’üncü
maddesine göre işveren “çalışanların işle ilgili sağlık
ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede
mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi
dâhil her türlü tedbirin alınması” ile yükümlüdür.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun’unun öncelikli amacı;
çalışanların ruh ve beden sağlığını korumak ve çalışanların
güvenli ve sağlıklı ortamlarda çalışmalarını sağlamaktır.
Bu konuda işverenlere ciddi sorumluluklar yüklenmektedir.
İşverenin İş Kazasını Bildirme,
Rapor Düzenleme ve Kayıt
Altına Alma Yükümlülüğü:
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 14’üncü
maddesine göre işveren;
İşveren iş kazasını o yerin yetkili kolluk kuvvetlerine
derhal, SGK’ya da en geç kazadan sonraki 3 gün içinde
bildirmek zorundadır. İşyeri hekimi veya sağlık hizmeti
sunucuları; meslek hastalığı ön tanısı koydukları
vakaları, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından
yetkilendirilmiş sağlık hizmeti sunucularına sevk eder.
Yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları da meslek
hastalığı tanısı koydukları vakaları Sosyal Güvenlik
Kurumuna bildirirler. Bundan sonra SGK bünyesindeki
Kurum Sağlık Kurulu devreye girerek, yasal tanıyı
koyar ve durumu ilgili işverene bildirerek, 3 işgünü
içinde bildirim yapılmasını sağlar. Kurum Sağlık Kurulu
Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı
Tespit İşleri Yönetmeliğine göre, kayıp oranını tespit
ederek yasal tanıyı koyar. İhtilaf halinde SGK yüksek
sağlık kurulu nihai kararı verir.
6331 sayılı Kanun’da İşveren öncelikle meydana gelen
bütün iş kazalarını ve meslek hastalıklarını SGK’ya
bildirmek, gerekli araştırmaları yaparak rapor hazırlamak,
yaralanma veya ölüme sebep olmamasına rağmen zarara
uğratma potansiyeli olan olayları ve ramak kala olarak
nitelendirilen olayları da kayıt altına almakla yükümlüdür.
İlk etapta iş kazası gibi görünmese bile iş kazası olarak
değerlendirilen olaylarda bulunmaktadır. Çalışanın
işyeri bahçesinde bir cismin başına isabet etmesi sonucu
yaralanması, işyerinde yediği yemekten zehirlenmesi,
işyerinde bir şahıs tarafından saldırıya uğraması gibi
fiziksel olmayıp çalışanın ruh sağlığı üzerinde olumsuz
etkilere yol açan yangın vb. olaylarda 6331 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanunu’na göre iş kazası olarak sayılmaktadır.
Sağlığa Gündoğdu
60
Erken evrede tanı alan, yayılmamış yemek borusu, mide ve barsak kanserlerinde tümörü açık ameliyata
gerek kalmadan “Endoskopik Submukozal Diseksiyon” adı verilen yöntemle alan Doç. Dr. Fatih Aslan
geliştirdiği endoskopik teknikle Endoskopi şampiyonasında Dünya Birincisi oldu. Amerika’da yapılan
Dünya Endoskopi Yarışmasına Türkiye adına kendi geliştirdiği endoskopik teknikle katılan ve seçilmiş
10 ülke arasından dünya birincisi olan Doç. Dr. Aslan’a Amerikan Gastrointestinal Endoskopi Derneği
tarafından madalya verildi. Sunumunu, Egenin yöresel efe kıyafeti ile yapan Doç Dr. Aslan, Türkiye’de az
sayıda merkezde uygulanan, “Endoskopik Submukozal Diseksiyon Yöntemini”, gastroenteroloji kliniğini ve
ödül gecesinde yaşananları bizlere anlattı.
DÜNYA’NIN
TESCİLLEDİĞİ
BAŞARI
Sağlığa Gündoğdu
61
- Kliniğinizi tanıyabilir miyiz?
Kliniğimiz, 1960 yılında Doç. Dr. Namık Kemal
Menteş tarafından Ege Bölgesi’nin ilk gastroentoloji
kliniği olarak kurulmuştur. Ardından 1975-1990 yılları
arasında Dr. Naci Çalış klinik şefliğini yürütmüş ve
hizmet vermiştir. 1990-1997 yılları arasında Prof. Dr.
Sadun Koşay klinik şefi olarak görev yapmıştır. 1997
yılında klinik şefliğine atanan Doç. Dr. Belkıs Ünsal
halen bu görevini sürdürmektedir. Doç. Dr. Ünsal 1998
yılında her ay binlerce tanısal ve tedavi amaçlı girişimsel
endoskopik işlemlerin yapıldığı bir endoskopi ünitesini
kurmuştur. Kliniğimiz Avrupa’da ve Amerika’da pek
çok sunumları olmuş akabinde Türkiye’de ve yurt
dışında pek çok ödül almıştır.
- Klinik olarak aldığınız ödülden bahseder misiniz?
Ödülümüz yaptığımız işle yani endoskopiyle ilgili.
Gastroenteroloji’ de endoskopik işlemler hem tanı hem de
tedavi amacıyla yapılmaktadır. Tanı amaçlı endoskopik
işlemler erken evre kanserlerin saptanması için,
bunların çıkarılması ise tedavi amaçla yapılmaktadır.
Bu lezyonların çıkarılmasında ameliyatsız yöntemler
teknolojinin ilerlemesiyle devreye girmeye başlamıştır.
İlk yöntemler Japonya’da başlayarak tüm dünyaya
yayılmaya başlamıştır. Bizde bu amaçla Japonya’ ya 2012,
2013 ve 2014 de üç kez gittik ve bu konuda eğitim aldık.
Eğitim sonrasında öğrendiğimiz tüm uygulamaların
üzerine kendi tekniğimizi de koyarak hastanemizde
uygulamaya başladık. Şuan Türkiye’de ilk uygulamaları
hatta bazı Avrupa Ülkelerinde ve Amerika’da yapılmayan
uygulamaları hastanemizde uygulamaya başladık. Sonra
geliştirdiğimiz tekniklerden birini Amerika Birleşik
Devletlerinde yapılan bütün ülkelerin ve 20 bin doktorun
katıldığı bir kongrede sunmaya karar verdik. Kongre
öncesi tüm ülkeler uyguladıkları endoskopik tekniklerin
videolarını buraya gönderdi. Ardından bu videolar
arasında seçim yapılarak 10 ülkeye indirildi.
Daha sonra bu 10 ülke daha önce gönderdiği tekniği canlı
olarak sırasıyla sundu. Bundan sonra aynı Eurovizyon
yarışması gibi diğer ülkeler tarafından puanlama
yapılarak birinci belirlendi. Bizim ülkemiz ilk kez
seçilen 10 ülke içinde Dünya Endoskopi şampiyonasını
kazandı. Amerika 2, Japonya 3. oldu. Daha öncede
İspanya-Barselona’da da sunum yapmıştık. Orada da 7
ülke arasına girmiş ve ödül kazanmıştık.
- Ödül aldığınız Endoskopik Submukozal Diseksiyon
Yöntemi nedir?
Tümörler erken evrede yani bağırsak duvarının, mide
duvarının ya da yemek borusu duvarının dışına çıkmamış
olarak endoskopik ve radyolojik olarak tespit edersek,
vücutta herhangi bir kesi olmadan ameliyatsız olarak,
ağız ya da makat yolundan endoskopla girerek tümörü
bu işlemler için geliştirilmiş özel aletlerle endoskopik
olarak sıyırıp çıkartıyoruz. Bu yönteme Endoskopik
Submukozal Diseksiyon(ESD) diyoruz.
- Bu yöntemin diğer yöntemlerden farkı nedir?
Hasta bu uygulamanın ertesi gününde su içmeye ve
diğer gününde de taburcu oluyor. Hasta için çok avantajlı
bir yöntem. Kendisinin büyük bir ameliyat olduğunu
fark etmeden normal yaşantısına devam ediyor. Mesela
kalın bağırsak için yapılan klasik ameliyatlarda eğer
tümör anal kanala çok yakınsa, ameliyat sonraı hastanın
dışkılamasını yapması için torba takılıyor. Hayatını
sonuna kadar bu böyle devam ediyor. Ama bizim bu
yöntemle hastada ne kesi ne dikiş oluyor ne de organ
kaybı olmadan, hasta normal yaşantısına devam ediyor.
Örneğin mide için düşünürsek midede erken evre bir
kanser tespit edildiğinde kişinin midesinin tamamı
alınmadan sadece hastalıklı bölge ağızdan çıkartılıyor
ve kişi normal yaşantısına devam ediyor.
R
öportaj
Sağlığa Gündoğdu
62
- Bu yöntem hangi organlara yapılabiliyor?
Bu yöntem yemek borusu, mide ve bağırsağa
uygulanabiliyor. Japonya’da kulak burun boğaz
bölümlerinde uygulanmaktadır. Ancak ilerleyen
dönemlerde bu teknik geliştirilip bizde de diğer
organlara uygulanabilir.
- Bu yöntemin zorlukları nelerdir?
Bu yöntemin sıkıntısı uzun eğitim süreçlerini ve
adaptasyonu gerektirmesidir. Bunun için ayrı bir
ekip kurmanız gerekli bu ekibinde size inanması ve
güvenmesi gerekiyor. Bundan dolayı şuan Ülkemizde
bu tekniği başarıyla uygulayan nadir kliniklerden biriyiz
- Diğer ülkelerin bu tekniğe ve size bakışı nasıl oldu?
Biz bu tekniği 2012 yılında başladık. Ardından 2013
ve 2014 yılında verileri hem yurt içi hem de yurt
dışı kongrelerde paylaştık. Başlangıçta vaka sayımız
düşük olduğu için bir dikkat oluşturmadı. Vaka
sayımız arttıkça, yeni teknikler ve farklı yaklaşımlar
oldukça diğer ülkelerin dikkatini çekmeye başladı.
Ve nihayetinde hem İspanya/Barcelona’da hem de
Amerika Birleşik Devletlerinde sunumu bunların
üzerine yaptık. Sunum sonrası özellikle Orta Doğu
Ülkelerinde, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Ürdün,
Arabistan, Asya Ülkeleri’nden Pakistan, Hindistan,
Avrupa Ülkeleri’nden Norveç, İsveç gibi ülkelerdeki
doktorlar bu konuda eğitim almak için bize başvuruda
bulundular. Eğitim konusunda biz Avrupa Eğitim
Merkezi olduktan sonra eğitime başlamak istediğimizi
belirttik. Neticesinde yaptığımız bu işlemler ve
yaptığımız ileri derece endoskopik uygulamalar için
Avrupa’dan denetlemeye geldiler ve bize Avrupa Eğitim
Merkezi Sertifikası verdiler. İkinci önemli nokta ise
bu ülkelerdeki hastaların bizim hastaneye gelmesi
konusunda girişimlerde bulunmak istediler. Şuan
kliniğimize yabancı hastalar gelmeye başladı.
- Kaç hastada bu yöntemi kullandınız?
Yaklaşık 4 yılda 1200 hastada erken evrede yemek borusu,
mide veya kolon kanserleri veya daha kanserleşmemiş
polipler için endoskopik submukozal diseksiyon(ESD)
ve endoskopik mukozal rezeksiyon(EMR) yöntemini
uyguladık. Yani ülkemizde bu yöntemi en fazla sayıda,
başarıyla uygulayan kliniğiz.
R
öportaj
Sağlığa Gündoğdu
63
- Bu ödülle ile yaptığınız uygulamalar Dünyaca
tescillendi, klinik olarak uyguladığınız farklı
yöntemler var mı?
Klinik olarak, hem farklı hem de sadece bizim
uyguladığımız teknikler var. Örneğin yemek borusunun
gevşemediği, kişinin yemek yiyemediği ve kilo kaybı
ile sonuçlandığı Akalazya diye adlandırılan hastalığın
tek tedavisi endoskopik balon dilatasyonu ya da açık
ameliyattır. Ancak endoskopik balon dilatasyonun
başarı oranı çok düşüktür. Bizde bu yoldan çıkarak
Japonya’nın geliştirdiği peroral endoskopik myotomi
tekniğini öğrenmek için Japonya’ya ve Fransa’ya eğitime
gittik. Akabinde Türkiye’de hiç yapılmamış bu yöntemi
27 Mayıs 2014 tarihinde ilk kez gerçekleştirdik. Şuana
kadar bu tekniği 150 hastaya hastanemizde uyguladık.
Bu tekniği ülkemizde bizim hastanemiz ve kliniğimiz
dışında hiçbir yerde uygulanmamaktadır.
- Hedeflerinizden ve ilerisi planlarınızdan
bahseder misiniz?
Hedefimiz her zaman ilerlemeye devam etmek.
Tekniklerimizi anlatmamız için ülkelerden sürekli
davet almaktayız. Amerika Birleşik Devletlerinde ödül
gecesinde ülkemizi temsil ederek ilk kez bayrağımızla
ve yerel kıyafetimizle sunum yapmamıza olanak verildi.
Madalya töreninde de milli marşınız çalındı. Bunlar
ülkemiz adına onur verici. Bu işlemlere, yeni tekniklere
devam etmeye ve geliştirmeye devam edeceğiz..
Aynı zamanda yeni endoskopik uygulamalar üzerine
çalışıyoruz ve bunları da yakında sunacağız.
Doç. Dr. Fatih ASLAN kimdir?
Fatih Aslan, 21 Temmuz 1977,
Kütahya/Tavşanlı doğumludur. İlk,
orta ve lise eğitimini Kütahya’da
tamamlamıştır. Tıp Fakültesini Bursa/
Uludağ Üniversitesi, İç Hastalıkları
uzmanlık eğitimini Samsun Ondokuz
Mayıs Üniversitesinde, Gastroenteroloji
uzmanlık eğitimini İzmir Atatürk Eğitim
ve Araştırma Hastanesinde yapmıştır.
Evli ve 2 çocuk babasıdır. Japonya’da
ileri endoskopik uygulamalar üzerine
eğitim almıştır. İleri endoskopik işlemler
ve minimal invaziv endoskopik tedavi
yöntemleri konusunda ilgilenmektedir.
R
öportaj
Sağlığa Gündoğdu
64
Dostları ilə paylaş: |