DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
32
Kindî’nin Risâle fî Ma’rifeti Kuvâti’l-Adviyati’l-Murakkaba adlı eserinin
Bayerische Staatsbibliothek (Münih) Cod. Arab 838 numarada kayıtlı ve
28a-37b varakları arasında yer alan elyazmasından alınan varak 36a’nin
fotokopsi. Bu elyazması nüsha, 1759 yılında Halep’te Mihâ’il ibn Şukral-
lah el-Mârûnî tarafından yazılmıştır.
ÖZ
Kindî dini düşüncenin yoktan yaratma anlayışını esas
alır ve bu anlayışı Aristocu ve Yeniplatoncu ilkeler
doğrultusunda sağlam bir felsefi zemine oturtmaya
çalışır. Kindî, Tanrı’nın âlemi, öncesinde yokluğun
bulunduğu bir zamanda yaratmış olmasını sadece bir
iman nesnesi olarak değil, aynı zamanda tanrı-evren
ilişkisinin en makul açıklaması olarak görmektedir.
Kindî bu görüşü felsefi olarak temellendirmek
için birbirini intaç eden iki tür argüman geliştirir.
Bunlardan ilki, cisim olması bakımından âlemin
sonlu bir şey olduğunu ve bu nedenle zamanda bir
başlama noktasının bulunmasının zorunluluğunu
ispatlamasıdır. Ezelî kavramının tahlilinden hareket
eden ve bu makaleye de konu olan ikincisi ise, Gerçek
Bir ve Gerçek Fail olarak tek bir ezelînin bulunmasının
zorunluluğunu ispatıdır.
Anahtar Kelimeler: Yoktan yaratma, ezelî, birlik-varlık,
gerçek fail-mecazî fail.
2018
·
SA
YI:2
·
SA
YF
A 33-52
KİNDÎ’NİN TANRI TASAVVURU
ÜZERİNE
ON KINDI’S CONCEPT OF GOD
ABSTRACT
Kindi essentially adopts
the understanding of
creation out of nothing
(e nihilo) and struggles
to construct a philosoph-
ical basis for this under-
standing in accordance
with Aristotelian and
Neo-Platonic principles.
Kindi regards God’s cre-
ation of the universe in
the beginning of the time,
before which there was
nothing as the most plau-
sible e planation of the
relationship between God
and universe, as well as
an object of creed. Kindi
develops two interdepen-
dent arguments to ground
this view philosophically.
Firstly, he proves that the
universe is finite, consid-
ering that it is substance;
and so, it has necessarily
a starting point within
time. The second one that
is based on the concept
of eternal and the subject
of this article proves that
there is no eternal being
but the True One and True
Agent.
Key words: Creation out
of nothing (e nihilo),
eternal, oneness-e is-
tence, true agent-meta-
phorical agent.
YAȘAR AYDINLI
PROF. DR.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAK.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
34
Giriș
Kavramsal Zemin
I
s
lâm dünyasında sekizinci yüzyılda başla-
yıp dokuzuncu yüzyılda güçlü bir ivme
kazanan din dışı ilimlere yönelik ilginin
kayda değer ilk sonuçları, ilk Müslüman filozof
olarak kabul edilen Ebu Yusuf Yakub b. İshak
el-Kindî’nin oldukça geniş bir yelpazeye yerleşen
çalışmalarında ortaya çıkmaktadır. Kitaplarını Yu-
nan-Roma kültürünün pagan yazarlarına öyküne-
rek yazan, onların dilini ve yöntemlerini kullanan,
onlardan aldığı kavram ve fikirleri kendi sistemi-
ne uyarlayan bir düşünür olarak Kindî, yeni bir
entelektüelin tipolojisini bize sunar. Onu doku-
zuncu yüzyılın teologlarından ayıran en temel
özellik, çalışmalarını teksif etmiş olduğu konula-
rın genellikle din dışı alanlarla, yani kaynağını
insanın kendisinde bulan bilgi dallarıyla ilgili ol-
masıdır. Bu ise, doğal olarak, onun referans çevre-
sini, yani düşüncelerini temellendirirken atıfta
bulunduğu kişi ve yazılı kaynakları da farklılaştır-
maktadır. Bir düşünürün entelektüel mensubiyeti-
ni belirlerken nazarı dikkate almak durumunda
olduğumuz hususlardan birisi referans çevresidir.
Filozof ve bilim adamı olarak Kindî’nin alışveriş-
te bulunduğu düşünceler dünyası büyük ölçüde
antik dünyadan aktarılan fikri gelenekler ve Pyt-
hagoras, Sokrates, Platon, Aristoteles, Plotinos ve
Proclos gibi filozofların sistemleriyle bağlantılı-
dır.
1
İslâm öncesi kaynaklara pozitif referanslarda
bulunmak, her şeyden önce hakikati evrensel in-
sani katkıya açık bir tasavvur olarak görmeyi ge-
rektir ki, bu yaklaşım filozofu hakikati kendi dini
ile sınırlandıran teologtan ayırt eden temel bir ta-
vır olarak kendini gösterir. Bu bağlamda Kindî,
düşünsel gerilimin yüksek olduğu bir ortamda bü-
yük bir cesaretle insanlığı bir bütün olarak göz
önünde bulundurduğunu ve hakikate ancak kültür,
zaman ve bölge farklılıklarını dikkate almaksızın
bütün insanların ortak çabasıyla vakıf olunabile-
1
Bkz. Peter Adamson, Al-Kindî (O ford UP, 2007), 25.
KİNDÎ’NİN TANRI TASAVVURU ÜZERİNE
35
ceğini belirtir, hatta bunun insanın varlık yapısından kaynaklanan neden-
lerle bir zorunluluk olduğunu ifade eder. Çünkü tek başına bir insanın ha-
yatı veya tek başına bir kültür dilimi hakikatin ortaya çıkmasını sağlayacak
zamansal ve zihinsel yeterliliğe sahip değildir. Bu yaklaşım içerisinde Kin-
dî kendisini geçmişin doğal bir mirasçısı olarak görür ve medeniyetler ara-
sındaki ilişkiyi de bu konsept içerisinde değerlendirir. Her bir medeniyet
bir önceki medeniyetin mirasçısıdır ve bayrağı onun bıraktığı yerden ala-
rak daha ileriye, sonraki nesillere ulaştırmak durumundadır. Hakikatin açı-
ğa çıkması ancak böyle bir birikimsel ve paylaşımsal yapıyla mümkün ola-
bilir. Bu düşünce doğrultusunda Kindî, Aristoteles’in görüşlerine katılarak,
geçmişe teşekkür borçlu olduğumuzu vurgulu bir biçimde ifade eder ki, bu,
örneğine bir mütekellimde asla rastlayamayacağımız bir bakışı yansıtır.
Kindî Yunan felsefesi geleneği üzerinden kendi düşüncesini temellen-
dirmeye çalışan bir filozoftur. O sadece çalışmalarını bu geleneğin kavram
ve yöntemlerini kullanarak yapmakla kalmamış fakat aynı zamanda bu ge-
leneğe mensup filozofların görüşlerini tanıtmak ve yeri geldiğinde savun-
mak için de gayret sarf etmiş, zahmet çekmiştir.
2
Zira o, bu bağlamda şu iki
şeye kesin olarak inanıyordu: Kadim filozoflar, hakikate ulaştıran yolları
keşfetmişler ve tam olmasa bile, gerçeğe vakıf olmuşlardır. Onlardan bize
intikal eden gerçek felsefe ile sahih din arasında asla bir çatışma yoktur.
3
Çünkü son tahlilde, peygamberlerin ulühiyyetin doğası, Tanrı’nın birliği ve
genel olarak ahlak alanında getirdiği bilgiler ve gerçekleştirmek istediği
şeyler, bir hakikat araştırması olan felsefenin kapsamına giren şeylerdir.
Yani bu konulara ilişkin meseleler esasen felsefede ele alınıp incelenir. Bu
bağlamda felsefe ile din arasında bir gaye birliğinin olduğu filozofumuz
tarafından belirtilmektedir.
4
Sonuç itibariyle Yunanlıların felsefe olarak
isimlendirdikleri hakikat araştırması müslümanların da bigâne kalamaması
ve elde etmek için çaba harcaması gereken bir kazanım durumundadır.
Kindî’nin Yunan felsefesiyle tesis etmiş olduğu ilişki biçiminin, Fârâbî
ve İbn Sîna gibi sonraki asırların büyük filozoflarında karşımıza çıkmayan
birtakım hususi yönleri bulunmaktadır. Kindî bize, örneğini Aurelius Au-
gustinus ve Thomas A uinas gibi Hıristiyan düşünürlerinde görebileceği-
miz bir tarzda, dinin temel ilkelerince yönlendirilmiş bir filozofun bakışını
2
Bkz. Adamson, Al-Kindî, 22.
3
Kindî’nin akıl-din ilişkisine dair görüşü bir paragrafta şu şekilde verilir: “Hayatıma
yemin olsun ki, gerçekten sadık olan Muhammed’in Allah’ın rahmeti üzerine olsun-
şanı yüce Allah’tan getirdiklerinin hepsi, aklın verilerinde (el-mekayisü’l-akliyye)
mevcuttur. Öyle ki, bütün insanlar arasında bu gerçeği ancak akıldan yoksun olanlar
ve cehaletle yoğrulanlar inkâr edebilir”. “Göklerin Allah’a Secde ve İtaat Edişi Üze-
rine”, 346, Kindî Felsefi Risaleler, çev. Mahmut Kaya (İstanbul: Klasik Yayınları,
2015). Makale boyunca Kindî’nin eserlerine yapılan atıflarda bu yayın kullanılmıştır.
4
Kindî, “İlk Felsefe Üzerine”, 150 vd.
Dostları ilə paylaş: |