37
6. Türk
Tıbbi
Onkoloji
Kongresi
Temel
Onkoloji Kursu
Translasyonel çalışmalar, karsinogenezis evrelerinde gelişen hücre
içi olayların anlaşılmasını sağlayan ve bu olayların sonuçlarının kan-
ser hastalarının klinik yönetimine yansımasını temel alan çalışmalar-
dır. Translasyonel çalışmalar temel laboratuar çalışmaları, hasta bazlı
ve toplum bazlı çalışmaların birbirine entegrasyonunu sağlar temel
amaç toplum sağlığıdır. Temel ve klinik araştırmalara göre translasyo-
nel çalışmaların tanımı aslında daha komplikedir. Translasyonel çalış-
malar teriminin Medline de ilk gözlenmesi 1993 yılına dayanmaktadır
ve genellikle bu çalışmalar kanser ilişkilidir. Translasyonel çalışmalar
2 temel alana sahiptir. Laboratuar ve preklinik çalışmalar bir ayağını
oluştururken diğer ayağını insan çalışmaları oluşturmaktadır. Trans-
lasyonel çalışmaların da; tedavi ve korunma stratejilerinin topluma
uygulanması yanında fiyat etkinlik analizleri de yapılmaktadır. Bu ta-
nımdan yola çıkılarak translasyonel çalışmaların temel amacı ; bilgiyi
laboratuardan alıp hastaya oradanda topluma geliştirmektir.(1)
Translasyonel sağlık çalışmaları T0’dan T4’e kadar sınıflandırılır.(Tab-
le 1) Translasyonel çalışmaların ilk basamağı T1 bilgiyi temel araştır-
madan laboratuardan alıp klinik çalışmaya aktarırken; ikinci basamak
yani T2 bilgiyi buradan Faz III klinik araştırmalara aktarır sonuç ola-
rak bu bulgular toplum sağlığının gelişmesine katkı sağlar. Tablo 1’de
T1’den T4’e kadar translasyonel çalışmaların evrelerini örneklerle bir-
likte görmektesiniz.(1).
NIH(National Insitu of Health), IOM (Insitu of Medicine), Translational
Research Working Group of the National Cancer Institute (NCI) ‘ e göre
onkoloji alanında translayon çalışmalar; insidans, mortalite ve morbidi-
teyi azaltmak amaçlı laboratuar klinik ve toplum çalışmalarıdır.(2) Aslın-
da translasyonel çalışmalar laboratuvarda keşfedilen bilgi, mekanizma
ve tekniğin; tanı, korunma tedavi amaçlı daha doğrusu sağlığı korumak
amaçlı topluma aktarılmasıdır.(3) Yeni teropatik ajanların deneysel or-
tamdan tedavi stratejilerine yansıtması temel amaçtır.(4) Yapılan trans-
lasyonel çalışmalar laboratuardan hastaya veriyi taşıyan çalışmalar olup
sadece tek bir alanda değil; korunma, tanı, tedavi, tedaviye direnç, prog-
noz gibi birçok alanda hasta sağlılığına katkı sağlamaktadır.
Translasyonel çalışmalar ile ilgili çok çeşitli ve sayısız örnekler mevcuttur.
Translasyonel çalışmalarda; erken başlangıçlı meme kanseri çok geniş
bir şekilde araştırılmıştır. Bu ailelerin geniş bir şekilde araştırılması sonu-
cunda meme kanserinin kalıtsal formunun otozomal dominant bir geçi-
şe sahip olduğu saptanmıştır. Genetik bağlantıyı çözmek amaçlı yapılan
translasyonel çalışmalar da bunun 13 ve17. kromozomla ilişkili olduğu-
nu gözlenmiştir. BRCA1 (BReast CAncer 1) ve BRCA2 mutasyonu olan
kadınların meme, over kanseri gelişimi açısından yüksek riskli olduğu
bulunmuştur. Burdan yola çıkılarak hastalıktan korumak amaçlı bu mu-
tasyonu taşıyan hastalara proflaktik mastektomi ve ooferektomi öneril-
mektedir.(5,6) Özellikle son zamanlarda genetik olarak yapılan translas-
yonel çalışmalar da bulunan bazı polimorfizmler daha kişiselleştirilmiş
tedavilere ışık tutmaktadır. (7)
Tümörlerin moleküler orjinlerinin, moleküler profillerinin belirlenme-
si tanıda, prognozun saptanmasında ve tedaviye karar verilmesinde
çok önemlidir. İlk tanımlanan önemli kromozomal translokasyon
Kronik Myeloid Lösemide(KML) t(9;22)(q34;q11) translokasyonudur.
Philadelphia’daki araştırmacılar tarafından yapılan araştırma sonu-
cunda saptanması nedeniyle Philadelphia kromozomu olarak adlan-
dırılmıştır. Son 40 yılda birçok malignenside 300’den fazla farklı gen
ve onların anormallikleri tanımlanmıştır. Örneğin; akut myeloid löse-
mide 267 dengelenmiş gen yeniden düzenlenmesi tanımlanmıştır. Bu
translokasyonlar hem tanısal amaçlı olarak hemde hedeflenmiş teda-
vileri predikte etme anlamında temel teşkil etmektedir.(8)
Tümör progresyonundan sorumlu genetik ve genomik değişimlerin
saptanması tümörde modifiye olan biyokimyasal yolaklar hakkında
fikir vermekte ve hedeflenmiş tedavilere yol göstermektedir. İlk ör-
nek KML’de saptanan 9 ve 22. Kromozomun translokasyonu sonu-
cu oluşan füzyon gen ürünü BCR-ABL bir tirozin kinazdır ve KML’de
eksprese edilir. Yapılan translasyonel çalışmalar sonucunda şuanda
imatinib adıyla kullandığımız STI571 preklinik çalışmalarda etkin bu-
lunmuştur. Sonra yapılan insan çalışmalarında 4 hafta gibi kısa bir sü-
rede %98 yanıt oranına sahip olduğu saptanmıştır.(9)
TRANSLASyONEL ÇALIŞMALAR VE KLİNİĞE yANSIMALARI
DoÇ. Dr. BErna BoZkUrt DUMan
adana nUMUnE EğitiM vE araştırMa hastanEsi
38
6. Türk
Tıbbi Onkoloji
Kongresi
Temel Onkoloji Kursu
Gen ekspresyon profillerinin belirlenmesi tanısal amaçlı da kullanı-
labilmektedir. Örneğin Burkitt Lenfomada translokasyon t(8;14) myc
onkogen aktivasyonuna neden olur ve bu tanıda kullanılabilir bir pa-
rametredir.(10) Sadece hematolojik malignensilerde değil solid tü-
mörlerde de bulunmuş olan bazı spesifik translokasyonlar hedeflen-
miş tedavilere temel teşkil etmektedir (11)
Meme kanserinde yapılan translasyonel çalışmalarda meme kanse-
ri olan hastaların %20-30’unda büyüme faktörü reseptörü HER2’de
amplifikasyon saptanmıştır. Bu gendeki yüksek düzeyde saptanan
ekspresyonun prognozla ilişkisi vardır ve sağkalımı kısaltır. Burdan
yola çıkılarak tümör hücrelerinin yüzeyinde yüksek oranda eksprese
edilen proteini inhibe eden insan mürin monoklonal antikoru Tras-
tuzumab geliştirilmiştir. Bu tedavi ile hastalıksız sağkalım oranları-
nın ve özellikle kemoterapiye eklendiğinde yanıt oranlarının belirgin
oranda arttığı gözlenmiştir.(12)
Tedaviye yanıtta genetik değişikliklerin rolü Küçük Hücreli Dışı Ak-
ciğer Kanserinde(KHDAK) net bir şekilde tanımlanmıştır. Bu yüzyılın
başlarına kadar konvansiyonel kemoterapilerin sadece tedavide yeri
varken hastalar ciddi yan etki yanında çok az etkinlikle bu tedavile-
ri kullanmaktaydılar. Normal akciğer kanser hücrelerinde normal
akciğer hücrelerine göre Epidermal Büyüme Faktörü (EGFR) nor-
malden fazla eksprese edilmektedir. EGFR bir transmembran sinyal
proteinidir. EGFR ligandının varlığında reseptör dimerize olmakta ve
tirozinin intraselüler dimerizasyonuna neden olmaktadır. Bu olaylar
hücre büyümesini sağlayan kaskadın aktivasyonuna neden olmakta-
dır. Gefitinib tirozin kinaz aktivitesini inhibe eden ilaçlardan birisidir.
Fakat hastalarda başlangıçta Gefitinib ile ilişkili olarak farklı yanıtlar
gözlenmiştir. Bu değişken yanıtlar bir grup araştırmacıda yanıtı be-
lirleyici spesifik bir faktörün olması gerektiği ve bundan bir reseptör
tirozin kinaz mutasyonunun sorumlu olabileceği hipotezini doğur-
muştur. Daha sonra tümör DNA’ları incelendiğinde yanıt verenlerin
EGFR’lerinde mutasyon olduğu gözlenmiştir. Daha sonra ki aşama-
da hedeflenmesi gereken gen değişimlerini belirlemek amaçlı nokta
mutasyonları, delesyonlar ve aminoasit değişimlerinin araştırılması
planlanmış ve böylece tedaviden fayda görecek grup tam olarak belir-
lenmiştir. EGFR ekzon19 delesyonu veya ekzon21L858R mutasyonun
anti-EGFR tedaviler için prediktif olduğu bulunmuştur.(13)
Her nekadar EGFR mutasyonu saptanan hastalarda tirozin kinaz
inhibitörlerine iyi düzeyde yanıtlar elde edilse de tüm hastalarda bir
süre sonra relaps olmakta ve tümör tekrar büyümeye başlamaktadır.
Kobayashi ve arkadaşlarının bunu gözlemlemesi sonucunda relaps
olan hastalarda EGFR geninin mutasyonel durumları başlangıçtaki ve
relaps sonrası alınan örneklerde tekrar değerlendirilmiş direk DNA
sekanslama yöntemi kullanılmak kaydıyla tümör RNA örneklerinden
c DNA sekansları hazırlanmış. Relaps tümörlerde T790M mutasyonu
saptanmış ve bu mutasyona sahip olanlarda ilaca 100 kat daha fazla
direnç gösterilmiştir.(14)
EGFR dışında Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinde translasyonel
çalışmalar sonucunda ilaç gelişimi için yeni hedeflerden birisi daha
tanımlanmıştır. Bu EML-ALK4 translokasyonudur. Buda hedeflenmiş
tedavi için belirleyici bir faktör olarak klinikte kullanılmaya başlan-
mıştır.(11)
RAS-Map kinaz yolunun birçok tümörde aktive olduğu gösterilmiştir.
Çok farklı genetik değişiklikler bu yolun aktivasyonuna neden olur.
EGFR amplifikasyonu EGFR geninde mutasyon RAS gen ailesinde
mutasyon BRAF mutasyonları bu yolağın aktivasyonuna neden olur.
Bu alanda yapılan birçok translasyonel çalışma yeni tedavilere yön
vermiştir. Kolon Kanserinde EGFR sinyal kaskadının alt komponent-
lerinden KRAS mutasyonunun varlığı bir anti-EGFR ajan olan Setük-
simabın tedavide etkisiz olmasına sebebiyet vermektedir. Benzer so-
nuçlar yine anti-EGFR bir ajan olan Panitumumablada saptanmıştır.
KRAS mutasyonu %40 civarında gözlenmekle birikte KRAS wild tip
olan hastalarda bu ajanlarla progresyonsuz, genel sağkalım oranla-
rının ve tedaviye yanıt oranlarının daha iyi olduğu gösterilmiştir.(15)
Malign Melanomda tedavi seçenekleri kısıtlıyken yakın gelecekte
tedaviye yön veren önemli bir mutasyon saptandı. Hastaların %40-
60’ında BRAF aktive eden mutasyon mevcuttur ve ; bu mutasyonun
%90’ında codon V600E’de glutamil asitin valinle yer değiştirmiştir.
Genişletilmiş faz çalışmaları translasyonel çalışmaları sonucunda
V600E mutasyonu taşıyan hastaların %81’inin bu mutasyonu hedef-
lemi tedaviye yanıt verdiği gösterilmiştir.(16)
Günümüzde translasyonel çalışmaların kliniğe yansıması ile ilgili bir
diğer bir gelişmede; kanser hücrelerinin immun sistem için yabancı
olarak tanınması, kanser hücrelerini yok etmek amaçlı immun sis-
temin stimülasyonu hipotezinden yola çıkılarak bulunmuş olan Sito-
toksik T lenfosit ilişkili antijen 4 (CTLA-4) ve programlı hücre ölüm
protein 1 yolağı (PD-1/PD-L1) antikorları Anti-PD1 ve Anti-PDL1 gibi
ajanlar gündeme gelmiştir. Preklinik çalışmalarda T hücre aktivas-
yonu ile tümör hücrelerinin yok edilmesi ile ilgili çeşitli basamaklar
tanımlanmıştır. Günümüzde malign melanom, Küçük Hücreli Dışı Ak-
ciğer Kanseri başta olmak üzere birçok tümör tipinde çalışılmakta ve
klinik pratikte uygulanmaya başlanmıştır.(17)
Sonuç olarak translasyonel çalışmaların kliniğe yansıması ile ilişkili
örnekler arttırılabilir. Translasyonel çalışmalar temel olarak 2 alanı
içerir. Bunlardan birinci kısmı laboratuar ve preklinik çalışmalar kısmı
diğeri ise insan çalışmalarıdır. Temel hedeflenen hastalıkla ilgili en iyi
pratiğin topluma adaptasyonudur. Koruma ve tedavi stratejileri ya-
nında fiyat-etkinlik değerlendirmeleri gibi konular da translasyonel
çalışmaların en önemli kısmıdır.Temel olarak uzun çalışmalar sonu
elde edilen veriyi laboratuardan hasta başına ordan kliniğe yansıtmak
ve bilgiyi toplum faydasına sunmaktır.
KAYNAKLAR
1. Rubio DM, Schoenbaum EE, Lee LS, Schteingart DE, Marantz
PR, Anderson KE, Platt LD, PhD, Baez A, Esposito K, Defining
Translational Research: Implications for Training Acad Med. 2010
March ; 85(3): 470–475. doi:10.1097/ACM.0b013e3181ccd618
2. National Cancer Institute. Translational Research Working