"Örnek olarak ekonomik nizamların istihale [düzenlerin değişim]
ve hareketlerini ele almış, bunların ne materyalist, ne de sadece ide-
alist bir görüşle izah olunamayacağını" kestirmiş.
Yani bu Tökin [Hüsrev] adlı yerli ulemâ ne camiye gidebilmiş, ne
kiliseye... Ve bu Türkçe'de "iki cami arasında bînamaz", Frenkçe-
de "Buridan'ın eşeği" (Buridan'ın eşeği: 14. Yüzyılda yaşamış Fransız
skolâstik felsefeci Jean Buridan'a mal edilen masala göre; açlıktan ve
susuzluktan bitkin düşen bir eşek, bir kova suyla bir ölçek yulaf arasın-
da kararsız kalmış ve bunlardan birini seçemediği için ölmüştür.), bu-
gün dünyada iki büyük düşünce kampını da inkâr ediyor. Sebep? Çünkü
patentsiz bilgin, "illî [nedensel] açıklamaların artık tatminkâr olmadığı-
nı", yani karın doyurmadığını anlamış... Bütün bilimlerin temeli sebep-
leri kavramaya, illiyete [nedenselliğe] varırken, bizimki oradan sapıyor.
Onun yerine "İstatistiksel kanunlar" diye, güya sebepsiz ve illetsiz bir laf
uydurup, onu "Ekonomik olaylar" mahşeri halinde görüyor. Ve "iktisadi
tefekküre [düşünceye] yeni bir mantığın, İhtimalât [olasılıklar] mantığı-
nın hâkim olması lüzumunu müdafaa" eyliyor (Ulus, 27-3-1940). Yani,
bu zat, şimdiye kadar bilimin kazandığı Determinizm prensibini bir yana
atalım, Tayyare Piyangosu'ndan bilet çeker gibi, olayları aydınlatmak
için talihine ve bahtına numro çekelim, diyor. O değilse, bu olsun...
"İhtimal" yoluyla remil atalım... Üfürükçülüğü köy hocası yaparsa, onu
zindana atalım; bilim züppesi yaparsa, gazete sütunlarında yeni bir ke-
şif imiş gibi selamlayalım... Böylece, endeterminizm çölüne atılıp, bilim
adına kumda çelik oynayalım... Ne âlâ memleket?
Böyle, herhangi okuryazar bir herifin, 20. Yüzyıl ortasına doğru
kalkıp şu istihareye yatma metodunu sıkılmadan teklif edebilmesi ne-
dendir? 18 milyon nüfus içinde, o herifi dinleyenlerin kendi çeşidinde
18 kişiciği geçmeyişindendir. Yoksa, 18 milyon insan bilim seviyesine
ermiş olsaydı, bilim adına sebepleri aramamak lâzım diyen herifi, faz-
la ciddiye kaçmış panayır maskarası gibi yuhalarla ıslığa ve fazla ileri
giderse çürük yumurtaya tutardı. Onun için, insan sağduyusuna karşı
kimse çıkıp o İhtimalât küstahlığını yapamazdı.
Gene kitlelerin cahilliği yüzündendir ki, bir başka serbest konferans-
çı, karşısına topladığı memurlar yığınına "Propaganda tekniği"ni öğre-
tirken, "devamlı alkışlar"la kesilen şu parlak hükme göbek attırır:
"Biz, yalnız mücrim [suçlu] insanları değil, mücrim fikirleri de ke-
lepçe elde deliğe tıkarız." (Burhan Belge: "Halkevi'nde Konferans";
Ulus, 23-2-1940)
O devamlı alkışlara lâyık fikir tezgâhtarı, herhalde mesleki bir alış-
kanlıkla, dinleyicilerine meseleyi kıyas-ı nefs [kendine benzeterek
hükmetme] yolundan kısaca anlatmak istiyor:
"- Siz nesiniz, ey dinleyiciler?
"- Mücrimlere kelepçe vuran memurlarız.
"- O halde "âlim" nedir?
"- O da bir nevi fikir polisidir... Onun için biz mücrim fikirleri de
kelepçe elde deliğe tıkarız."
Bu çeşit fikir polisliği yalnız geri bir memleket olan ülkemize mi
mahsustur? Hayır. Bizden ileri Batı Avrupa'da işler daha başka türlü
değildir. Bize kadar aksetmiş en ileri kapitalist arz-ı mev'udu ( Arz-ı
mev'ud: Vadedilmiş toprak. Hz. Musa'nın dininden olanlar için vadedil-
miş toprak: Filistin.) Birleşik Amerika'ya ait bir örnek alalım. Son New
York dünya sergisinde yerli mallarımıza âlimâne tezgâhtarlık etmekten
dönen fikir kelepçesinin ortağı Vedat Nedim Tör, bir zamanlar "Mark-
sist" geçinirdi. (Tırnak içinde, tırnakların da en kirlisi içinde "Marksist"!)
Bu zat, hayran olduğu New York sergisinden bayağı bir "Amerikanist"
olarak döndü. Her dönüşünde başka çeşit bir şey olacağa benzeyen bu
İktisat Doktoru, Amerika hayranlığını şu cümle ile özetliyor:
"İnsanlardaki enferiyorite [aşağılık] kompleksini istismardan baş-
ka bir şey olmayan Marksist sınıf kavgası ideolojisi de Amerika'da bir
toplumsal hareket olarak bir türlü kök salamamıştır. Herkes hayatta
kendi istidât, kabiliyet ve cevherine göre lâyık olduğu yeri alabilece-
ğine ve alabildiğine inandıktan sonra, niçin muhtelif fertler ve sınıflar
arasında bir çarpışma, bir çekişme ve çekememe vücut bulsun?"
Vedat Nedim Tör'e göre, Amerika'da "İş ahlâkı" varmış. "Demokra-
tik" bağ sayesinde Ford'la süprüntücü birbirini hoş görürmüş.
"Çünkü, Amerika'da herkes hayata sıfırdan ve aynı hizadan başla-
mıştır." (Ulus, 21-2-1940) "Hayat (...) insanın ilâhi vazifesidir... Ame-
rika toplumunda menfiye yer yoktur." (agy.)
Dr. Vedat Nedim Tör Beyin de benim gibi "hayata sıfırdan baş-
lamış" olmasına rağmen, niçin kendisini ne dün, ne bugün asla hoş
göremediğimi incelemeyelim:
"Herkes hayatta kendi istidât, kabiliyet ve cevherine göre lâyık
olduğu yeri alabileceğine ve alabildiğine inandıktan sonra..."
Yalnız Doktör Tör'ün "Amerikan toplumunda menfiye yer yoktur"
sözünü bilgisiz kitlelerimiz tam ciddiye alacaklarken, gene Doktör'ün
Amerikanistlik yoldaşı, aynı sergide aynı işi görmüş Neşet Halil Atay,
gazeteci gayretiyle şu "müspet" şeyleri yazıveriyor:
"Sergi ticarî bir teşebbüs olarak kaybetti. Sebepler şöyle hülâsa edi-
lebilir [özetlenebilir]: 1- Amerika'da kriz vardı. İşsizlerin sayısı 15 mil-
yondan fazla idi. Vb..." (Ulus, 27-2-1940).
(Muharrir [yazar] daha beş türlü sebep diziyor; ama, niçin top
atılmadığı sorgusuna "Birincisi barut yok" cevabını alınca, "Geri kalan
sebepleri bırak! Yeter." diyen kale kumandanına uyalım.)
Dostları ilə paylaş: |