Ayrıntılarını yerine bırakırsak, genellikle diyebiliriz ki: Metafizik Sos-
yolojilerin olaylar ve gerçek ilişkiler önündeki durumları, Toplumsal Fel-
sefelerinkinden daha doğru değildir. Yalnız, ufak bir farkları vardır. Top-
lumun kendisini, hiç olmazsa görünüşte, filozof dimağına, yani Felsefe
tahminlerine bağlamayıp, insanı az çok ilgilendiren birtakım olaylarla
açıklamaya, Toplumun kendisine ait sözde kanunlar bulmaya özenirler.
Fakat, görünüşü kurtarmak istemelerine rağmen, burada manevi düş-
künlük Toplumsal Felsefelerde hatıra gelemeyecek kadar büyük olur.
Toplumsal Felsefelerin hiç olmazsa bir çocuk masumiyeti, karanlıkta
yoklama ve araştırma samimiyetleri vardır. Metafizik Sosyolojiler ise,
bütün sosyal bilimleri güneş gibi aydınlatan Tarihsel Maddecilik ışıklarını
karartmaya bakarlar. Toplumsal Felsefeler, Tarihsel Maddeciliği bilme-
dikleri için, yol ararlar ve Tarihsel Maddeciliğe yol hazırlarlar. Metafizik
Sosyolojiler ise, Tarihsel Maddeciliği bilmemezlikten gelemeyecekleri
için, yalnız Tarihsel Maddeciliğe karşı yolkesiciliği, bilim haydutluğu ya-
parlar. Bir sözle, Toplumsal Felsefelerinki zamanlarının zorunluluğu ile
bilmemekten ileri gelir; Metafizik Sosyolojinin yaptığı bile bile suçtur.
Bir sözle: Toplumsal Felsefelerde Yanılma vardır; Metafizik Sosyolojiler
Yalan'a dayanırlar. Ve "mensonge conventionnel"lerini [beylik yalan-
larını] yaparken, sınıfsal eğilim ve çıkarlarından başka hiçbir bilimsel
mazeret ileriye süremezler. Fakat, böyle bir mazeret ileriye sürmek,
kendi yalanını açıklamak, suçunu itiraf etmek, elhasıl intihar etmek
olduğundan, buna bir türlü yanaşamazlar.
Ayrıntıları şöyle dursun. Ana çizgilerinde Metafizik Sosyolojilerin
"Toplumsal Kanun" diye öne sürdükleri şeylere yakından bakalım.
Bunlar ya Toplumla yahut Toplumun Gidişini açıklamayla ilgisi olma-
yan birtakım iddialardır. Mesela, Metafizik Sosyolojiler içinde toplumsal
kanunlar fikrini en çok işleyen üç meşhur ve parlak akımı ele alalım:
Coğrafyacılık, Durkheimcılık, Irkçılık... Bunlardan Coğrafyacılık Toplum
dışındaki Fizik doğanın, Irkçılık Biyolojik doğanın kanunlarını Topluma
sokmaya çalışırlar. Bunların asıl maksatlarını ve geri kalan demagoji-
lerini ağza almayarak, sırf sözde Bilim diye andıkları iddialar meydan-
da. Toplumu idare eden Coğrafya sebepleridir yahut Irk sebepleridir
fikri ne demektir? Toplumun kendine özgü Kanunları yoktur, Toplumu
doğrudan doğruya Doğa kanunları güder, demek değil mi? Gerçi insan
toplumu Doğa içinde gelişir. İnsanın kendisi aynı zamanda Fizyolojiy-
le işler. Ama, insanın Fizyolojisinden farklı nasıl bir Psikolojisi varsa,
tıpkı öyle Toplumun da Doğa kanunlarından farklı birtakım Toplum-
sal kanunları vardır. Tarihsel Maddecilik, iktisadi temel deyince, ona
Doğayı da katar. Ama, bütün Toplumu Doğa kanunlarıyla açıklamaya
kalkmak, insanı Darwin'in hayvanlarından farksız kılmak, Toplumu bir
hayvan sürüsüne çevirmek demektir. Böyle bir iddia, çirkin olduğu için
değil, yanlış olduğu için Sosyoloji bilimi içine giremez.
Dikkat edilirse, Toplumu, Doğa (Coğrafya, Biyoloji) kanunlarıyla
yürüyor saymak, Tarihi "kendi iç zincirlenişi" ile değil, tıpkı Toplumsal
Felsefelerde olduğu gibi, Tarihe dışarıdan sokulmuş, Toplum dışı bir-
takım Kanunlarla yürütmeye kalkışmaktır. Gerçi bu kanunlar, Toplum-
sal Felsefelerdeki gibi, fikirden uydurulmuyor; ama, Doğadan alınıyor,
Topluma yabancı kaynaktan taşınıyor. Bu, saati balta ile kurmaya kal-
kışmaktan beter bir anlamsızlıktır. Bir kanun, Toplumun kendi yapısı
içinde yaşamadıktan sonra, ister Fikir'den uydurulsun, ister Doğa'dan
ödünç alınsın, topluma mal edilemez. Toplum içinde yeri olmayan ka-
nun uydurma'dır.
Formalizm ve Durkheimcılık'a gelince; o, ileriye sürdüğü kanunları
gerçi Toplum dışından almadığını söyler. Fakat, Toplum içinde vardır
dediği o kanunlar, gerçekte, Toplumun kendisini aydınlatmaktan çok
uzaktırlar. Daha doğrusu, Toplumda öyle bir gelişim kanunu yoktur.
Hatta, belki garip gelecek ama, o kanunun ne olduğu dahi pek belli
değildir. Ve işin tuhafı, bu meçhullük, bilim adına gerçekleri kavraya-
mamaktan ileri geldiği halde, Metafizik Sosyoloji okullarını pehpehle-
yen ciddi ciddi adamlar, o meçhullüğün bilimsel "derinlik"ten ileri gel-
diğini söylemeye kadar varırlar. Ve bu, söyleyenin dahi anlayamadığı
"Derinlik" önünde, genç zihinleri, aydın düşünceleri ve yığınları ağzı
açık hayran durmaya ve tapınmaya çağırırlar.
Sözgelimi, meşhur Sosyolog Durkheim, Toplumun geçirdiği deği-
şiklikleri ve gelişimi "Morfoloji Sosyal" (Toplumcul Biçimcilik) ile açık-
lamaya uğraşır. Lâkin, bu "Toplumcul Morfoloji" denilen şey nedir?
Onu, kendisi de her yıl bir başka türlü tarif eder. Yani bir türlü açıkça,
herkesin anlayacağı biçimde tarif edemez. Durkheimcılığın en hızlı ve
becerikli ardılları da üstatlarının "lafz"ını uzun boylu evirip çevirdikten
sonra "Bilmiyoruz" demeye mecbur kalırlar. Hani dilin kemiği yok,
istediğin gibi uydur kaydır yahut Arapça bilen yok a, uydur uydur
söyle... gibi bir şey!
Biz, "Morfoloji Sosyal" adına anılan elimizdeki şeyleri birer birer
inceliyoruz; içinden kırık dökük bazı iktisadi ilişkiler parçacıklarıyla,
bilinen Nüfus Meselesi çıkıyor. Eğer Toplumun gidişi iktisadi sebeplerle
açıklanacaksa, Durkheim'a ne hâcet? Onu Marks, Durkheim'dan çok
önce, Formalistlerin hayalinden geçemeyecek ölçüde geniş, derin ve
duru bir şekilde dünya bilimine vermiştir. Durkheim'ın bilmemci te-
kerlemelerinden biz öğreneceğimize, evvela Durkheim, namuslu bir
bilim adamı olarak bu açıklamayı Marks'tan öğrensin. Çünkü Tarihi
İktisat temeliyle açıklamanın en derli toplu, en anlaşılır ve en mantık-
sal tek şekli Tarihsel Maddeciliktir.
Fakat, hayır. Durkheimcılık, maskeli bir şekilde, ha kabul ettim,
ha edeceğim dediği "İktisadi etken"i, biraz kurcalayıp da, altından
çapanoğlu çıktığını görür görmez, hemen bin tövbe istiğfarla, tapusu-
Dostları ilə paylaş: |