Almanak 2017 entropol kitap



Yüklə 5,21 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/79
tarix06.05.2018
ölçüsü5,21 Kb.
#42952
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   79

 
26 
 
Lizzie  Doten,  bu  kitaptan  iyi  bir  gelir  elde  etmiş  midir,  bilemiyoruz.  Fakat  öncesinde 
yahut  sonrasında  bir  başka  ilginç  hamlesini  de  görmediğimiz 
yazarın, kitabın girişine “A Word to World / Dünyaya Bir Söz” 
başlığıyla yazdığı mukaddime, kendisinin Poe’yu ne biçimlerde 
görüp,  şiirleri  nasıl  ortaya  çıkardığını  anlatan  ilginç  ifadeler 
içeriyor.*  Bunlara  kısaca  değinip  bu  ilginç  dosyayı  burada 
kapatalım. 
“(Poe’yu görme biçimlerim) flaş çakmaları veya arkasında 
bir  iz  bırakmadan  görünüp  kaybolmalar  gibi  değildi.  Şiirler 
verilmeden  önceki  birkaç  gün,  onlardan(ruhlardan)  öneriler 
alırdım. Bazı zamanlar ve özellikle Poe’nun etkisi altında, derin 
bir uykudan geceleri uyanır ve bu şiirlerin kopuk parçalarının 
aklımdaki geçişlerini görürdüm ki birkaç dakika içinde bir rüya 
gibi  iz  bırakarak  kaybolurlardı.  Şiirleri  yüksek  sesle  tekrar 
ederken uyandığım zamanlar da oldu. 
Poe’nun tebliğ ettiği ilk şiir, diğer şiirlerin hepsinden daha beklenmedik bir anda oldu. 
(...)  Poe’nun  etkisi  pek  iç  açıcı  olmadığı  gibi  kolay  da  değildi.  Bunu  sadece  ‘duygusal  bir 
arınma’  olarak  açıklayabilirim.  Huzursuz,  öfkeli  ve  güçlü,  düzensiz  görüntülerle  beynimin 
kalabalıklaştığı  duygularla  işkence  çekiyordum.  (...)  Onun  etkisi  altında,  özellikle,  yaşam 
enerjimin  en  büyük  yorgunluğuyla  acı  çektim,  çok  ama  çok  acı  çektim;  öyle  ki,  şiirlerini 
verdikten sonraki birkaç günü genellikle hasta geçirdim.” 
 


 
27 
 
 
*Kitabın telif hakları söz konusu olmadığı için online kopyasına ulaşmak mümkün. 
Kaynak: 
http://earlyamericanwomenpoets.wikischolars.columbia.edu/Lizzie+Doten
 
 
Bu yazı ilk kez, 221B Dergi’nin Mayıs-Haziran tarihli 9.sayısında yayımlanmıştır. 
 


 
28 
 
YAŞLI KADININ OĞULLARI 
FUNDA ÖZLEM ŞERAN 
 
  “Sence annen beni sevecek mi, sevgilim?” 
  “Elbette bebeğim, seni sevmemek mümkün mü?” 
  Genç kız aynı anda hem kıkırdayıp hem kırıtarak genç adamın tuttuğu kapıdan içeri 
girdi. Eski bir apartmandı, kentsel dönüşüme meydan okurcasına dikiliyordu çıkmaz sokağın 
sonunda. Bahçesindeki çam ağaçlarından hoş bir koku yayılıyordu. Kız biraz kokudan, biraz 
da aşktan sarhoş olmuş halde sendeleyerek ilerledi koridorda. 
  Delikanlı  onu  belinden  tutup  merdivenlere  yönlendirdi.  İkinci  kata  çıkarlarken  tur 
rehberi  gibi  açıklama  yapıyordu.  “Eminim  sen  de  onu  seveceksin.  Tatlı  kadındır  ama  biraz 
meraklıdır.  Sorularını  yadırgama,  doğru  ve  net  cevaplar  ver.  Yalan  söylersen  hemen  anlar. 
Dürüst ol, kendin ol, yeter.” 
  “Aman Atilla!” 
  “Aşkım!” Genç adamın yüzünden hafif bir kızgınlık ifadesi geçti. “Atilla değil, Attila. İki 
t ile, konuştuk ya bunu. Sakın annemin yanında  yapma, ismimi kendisi koyduğu için biraz 
hassas bu konuda.” 
  Kız  müstakbel  kayınvalidesinin  antikalıklarına  ses  etmemeyi  şimdiden  belleyerek 
kahkahasını  tuttu.  Dairenin  önüne  geldiklerinde  hâlâ  hülyalıydı;  ancak  delikanlının  çaldığı 
zilin  sesi  kızı  içinde bulunduğu  andan  birden  kopardı.  Sanki  alelade  bir  apartmanın  ufacık 
koridorunda değil de, kadim bir tapınağın kutsal basamaklarının önündeydiler. Gong çalınca 
onları rahip yerine tonton, yaşlı bir kadın karşıladı. 
“Ah nerelerde kaldınız, sabahtan beri gözüm yollarda!” 
  Delikanlı  tiz  sesli,  tombul  kadını  görür  görmez  atılıp  elini  öptü.  “Trafik  vardı,  anca 
gelebildik. Bak sana kimi getirdim!” 
Genç  kız  sahne  sırası  kendisine  gelince  derhal  toparlandı,  ideal  gelin  adayı  rolüne 
büründü. “Merhaba teyzecim, çok memnun oldum.” 
“Dur ayol, daha bişi olma! Önce tanışalım, ondan sonra bakarız memnun musun, değil 
misin?” 
Kadının yarı şaka yarı ciddi hali kızı elektrik çarpmışa çevirmişti. Ne diyeceğini bilemedi, 
yardım istercesine sevgilisine baktı.  
“Annecim, Bahar seninle tanışacağı için çok heyecanlıydı.” 
“Heyecan iyidir, insanı diri tutar.” 


 
29 
 
Yaşlı  kadının  sözlerine  de,  kendisini  tartar  gibi  kafa  sallayışına  da,  muzır  gülüşüne  de 
anlam verememişti genç kız. Fakat zorlu bir mücadeleye girmek üzere olduğunu anlamıştı. 
İçeri girerken utangaç bir gülümsemeyle başını öne eğdi. 
Dışarıdan göründüğünden daha güzel bir evdi. Hem ferah, hem de sıcak bir havası vardı. 
Önüne uzatılan şık deri terlikleri giyerken bir yandan etrafı inceliyordu Bahar, tam o sırada 
nereden  peyda  olduğu  belirsiz  iki  kedi  dolandı  bacaklarına.  Biri  kafasının  etrafında  ve 
kuyruğunun ucunda kabarıklaşan altın rengi tüyleriyle bir aslanın; diğeriyse sarı tüylerinin 
üzerindeki koyu beneklerle vahşi bir leoparın evcilleştirilmiş, minyatür hallerini andırıyordu. 
Hipnotize  edici  güzellikleriyle  sonsuzluk  sembolü  çizerek  genç  kızın  bacaklarının  arasında 
dolanıp sonra yine gözden kayboldular.  
Bir  şey  diyemeden  evin  esas  sahibesi  onları  salona  buyur  etti.  Sevgilisi  gülümseyerek 
elinden tutmuştu, sanki Alice’in harikalar diyarına götürüyordu kızı. O kadar harika olmasa 
da,  çok  hoş  bir  salondu.  Mobilyalar  biraz  demodeydi  ama  ince  bir  zevkin  ürünü  oldukları 
belliydi. Özellikle başköşede duran siyah mermerden hilal heykeli göz alıyordu. Bahar bir an 
yine deja vu hissine kapıldı, heykelin benzerini çocukluğunda bir müzede görmüş olabilirdi. 
Ancak  tam  hatırlayamadan  bu  his  kayboldu.  Ortamın  tüm  ahengini  bozan  şey  onun  da 
dikkatini  dağıtmıştı.  Duvara  monte  plazma  televizyonun  dev  ekranında  bangır  bangır  açık 
olan izdivaç programı. Aslında düşününce duruma uygun düşüyordu; fakat yine de uygunsuz 
gelen bir şeyler vardı. 
“Murat Bey’in talibi Antalya’dan geliyor, alkışlarla Bahar Hanım!” 
“Bahar Hanım hoş geldiniz!” 
“Nasılsınız Bahar Hanım?” 
“Baharcım gel, otursana şöyle…” 
İsminin  yarattığı  ekoyla  şaşkına  dönen  kız  ne  yapacağını  bilememişti.  Delikanlı  tutup 
kolundan  çekmese  daha  duracaktı  ayakta.  Bir  anda  hamur  işiyle  dolu  tabakların  olduğu 
sehpaların ortasında otururken buldu kendini. Her şey özenle hazırlanmıştı, yaşlı kadın çok 
uğraşmış  olmalıydı.  Yine  de  yardım  tekliflerini  geri  çevirerek  çay  servisine  giriştiğinde, 
Bahar’ın aklına nedense Hansel ile Gretel gelmişti. 
“Siz gecikince börekleri tekrar ısıttım, hadi soğumadan yiyin bakalım.” 
“Ellerinize sağlık…” 
Konuşmalar  plazmadan  yükselen  sesin  içinde  kayboluyordu  ama  kimse  televizyonu 
kapatmaya  ya  da  sesi  kısmaya  kalkışmadı.  Müstakbel  kayınvalide  programın  sıkı  hayranı 
olmalıydı;  bir  yandan  ekranda  birbirini  yakından  tanımaya  çalışan  çifti  dikizlerken,  diğer 
yandan evdeki gelin adayını sorguya çekiyordu. 
“Attis  bahsetti  ama  bir  de  sen  anlat  Bahar  hanım  kızım.  Kimsin,  kimlerdensin? 
Duyduğuma göre yalnız yaşıyormuşsun?” 
Sanki  suçmuş  gibi  sorulan  soruyu  değil  de,  sevgilisinin  yeni  öğrendiği  lakabını 
garipsemişti genç kız. Anne babasının o küçükken bir trafik kazasında öldüğünü, tek çocuk 


Yüklə 5,21 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   79




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə