Almanak 2017 entropol kitap



Yüklə 5,21 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/79
tarix06.05.2018
ölçüsü5,21 Kb.
#42952
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   79

 
35 
 
kayması gibi, İlk hedef alınan kişinin garip ölümü ile başladı giriş bölümü. Medya bu örgütü 
ifşa etmeye çalıştı ve gerilim yükseldi. Ama uydurmaya o kadar alışmışlardı ki, uydurma bir 
örgüt  ortaya  çıktı.  Herkes  her  ölüm  için  “Ubor  Metenga  yeniden  ortaya  çıktı!”  diyordu. 
Politikacılar açıklama yapmaya başlamıştı. Hatta seçim yaklaşırken bu beladan kurtulacakları 
teminatını bile dile getirdiler! Ordu bu terör örgütüne karşı hükümetle beraber sıkı yönetim 
ve toplumsal seferberlik ilan etti! Sokaklar anarşi ve sıkı yönetim arasında sıkışmıştı. Takım 
kıyafetliler  bu  tabii  seleksiyonun  ilk  kaybedeni  oldular.  Çünkü  o  palyaço  suratları  onları 
korumaya yetmedi! Meydanlarda, mahalle aralarında, duvarlarda adım yazıyordu! İnsanlık 
için  bir  mucize:  “Ubor  Metenga!  Üstün  Yol!”  Benim  yolum.  Oğuz  Atay’ın  küçük  payını  da 
katmamak olmaz tabii.  
Bazen düşünüyorum, belki de vicdanım yüzünden suçlanıp mahkûm edilen, milyonlarca 
ölümün  sorumluluğu  haksızca  bana  giydirilen  bir  kurbanım.  İnsanoğlunun  birbirini  ve 
dolayısıyla kendinden nefret ederek kendini de yok etme isteğinden de mi ben sorumluyum? 
Bu hangi taş kalbin içinden çekilip benim boynuma savrulan bir kılıç? Sizin mi bayım? Onu 
tutan el kime ait? Hanımefendi, bu bana bakan keskin gözlerle olsa olsa o el siz olabilirsiniz! 
Memur  bey  inanın  sizi  hiç  kast  etmiyorum,  siz  hepimizin  güvenliğini  sağlayan  resmi 
mermilere sahipsiniz. Amcacım, teyzecim eğer o sizseniz yaşınızdan başınızdan utanın! Aaaa 
evet,  evet  evet,  siz...  O  sizsiniz...  Değerli  okuyucum,  saklanabilirsiniz  ama  insanın  insana 
yaptıklarından o güvenli alanlarınızda olsanız bile kaçamazsınız... Çünkü Ubor Metenga bir 
diğeridir! 
 
 
 


 
36 
 
NE YAPACAĞIMI BİLEMEDİĞİMDE BİR ÖYKÜ 
ANLATIRIM 
A. ORÇUN CAN 
 
*İstanbul  Sevinç  Koleji  Özel  Lisesi’nde  yapılan  6  Nisan  2017  tarihli  konuşmadan 
düzenlenmiştir. 
 
  Açıkçası bugün burada ne yapmam gerektiğini pek bilmiyorum (ne şu an, ne de dokuz 
ay sonra bu konuşmanın düzenlenmiş bir metnini FABİSAD ALMANAK için teslim ederken). 
Daha doğrusu şöyle. Ben kitaplar yazıyorum. Yapı Kredi Yayınları yayımlıyor. Ama o kitaplar 
9-12 yaş arasındaki çocuklar için. Şimdiye kadar gittiğim tüm etkinlikler de ilkokullardaydı. 
  Diğer  yandan,  Bilgi  Üniversitesi’nde  Sinema-TV  bölümündeyim.  Hatta  ders  de 
veriyorum.  Ama  onlar  da  üniversite  öğrencileri.  Yani  meslek  tanıtım  günlerini  bir  kenara 
bırakırsak  bu  benim  bir  lisede  ilk  konuşmam  ve  ne  yapacağımı,  ne  yapmam  gerektiğini 
bilmiyorum. 
  Elbette  genel  bir  fikrim  var.  Hayatınızın  oldukça  stresli  bir  dönemindesiniz, 
farkındayım. Ben de bu yollardan geçtim, gibi bir şey de demeyeceğim; çünkü ben üniversiteye 
hazırlanırken sınav çok zordu ve çok çalışmamız gerekiyordu. Ama sanırım şimdilerde sizin 
çıplak  ellerinizle  bir  ayıyla  güreşmeniz,  ve  bunu  yaparken  tek  ayak  üstünde  durmanız 
gerekiyor. Hem de arka planda sürekli 90’ların unutulan pop yıldızları çalarken. 
  O yüzden her şeyden önce iyi şanslar. Bana gelince, pek de şanslı değilim; çünkü dedim 
ya,  ne  yapacağımı  bilmiyorum.  O  yüzden  izninizle  iyi  bildiğim  tek  şeyi  yapacağım. Size  bir 
hikâye anlatacağım. Ne yapacağını bilmekle ilgili bir hikâye… ve şansla ilgili. 
  18 Haziran 1947’de bir uçak Hindistan’ın Kalküta şehrinden New York’a uçuyor. 
  Bir saniye. Eğer aranızda uçaklardan korkan varsa çıkmak (ya da bir sonraki metne 
geçmek) isteyebilir. Uyarmadı demeyin. 
  Ne diyorduk? 18 Haziran 1948. Kalküta’dan New York’a uçan bir yolcu uçağı. O da ne? 
Uçağın  motorlarından  biri  duruyor.  Kim  bilir  kaç  bin  metre  yüksekte,  bir  motor  ansızın 
duruyor. Bu yüzden uçağın diğer motoru aşırı ısınıyor alev alıyor. 
  Deneyimli pilot uçağı sağ salim yere indirmeye çalışırken, 25 yaşındaki yardımcı pilot 
kemerini çözüyor, yerinden kalkıyor ve kokpitten çıkarak yolculara yardım etmeye başlıyor. 
Onları sakinleştirmeye çalışıyor. Yolcuların arasında yalnız oturan bir kadın görüyor. Yanına 
gidiyor, oturup elini tutuyor ve gözlerine bakıyor. 
  “Her şey yoluna girecek,” diyor. 
  Bunu söylerken pencereden baktıklarında yanmakta olan motoru görüyorlar. 


 
37 
 
  “Her  şey  yoluna  girecek,”  diyor  yardımcı  pilot.  Yanan  motor  uçağın  kanadından 
düşüyor. Uçağın bir kanadında motor bile yok şu an. 
  “Her  şey  yoluna  girecek.”  Devam  ediyor  yardımcı  pilot  konuşmaya.  O  konuşurken 
alevler  uçağın  yakıt  kanallarına  sıçrıyor  ve  tüm  uçağı  sarıyor.  Koskoca  uçak,  dev  bir  ateş 
topuna dönüşüyor. Son sürat yere düşen devasa bir ateş topu. 
  “Her  şey  yoluna  girecek,”  diyor  yardımcı  pilot.  Uçaktaki  her  bir  yolcunun, 
mürettebattaki herkesin öleceğini bilmesine rağmen devam ediyor. 
  “Her şey yoluna girecek.” 
  Uçak  Suriye’de  bir  çöle  çakılıyor.  On  dört  kişi  oracıkta  ölüyor.  Yardımcı  pilot  kırık 
kaburgalarla  kurtuluyor.  Hala  alevler  içindeki  enkaza  giriyor,  kurtulan  başkaları  olup 
olmadığına  bakıyor.  Onları  enkazdan  çıkarıyor.  O  sırada  rüzgâr  ters  dönüyor.  Ters  esen 
rüzgârla uçağın enkazı tamamen alevlere gömülüyor. 
  Bütün  bir  gece  kazazedeler  yanan  uçağın  başında  kurtarılmayı  bekliyor; ama  kimse 
gelmiyor.  Sabah  olunca  yardımcı  pilot  daha  fazla  bekleyemeyeceklerini  fark  ediyor.  Sağ 
kalanları iki gruba bölüyor. Bir grup bir yöne, diğer grup yardımcı pilotun önderliğinde aksi 
yöne yürümeye başlıyor.  
  Saatlerce çölde yürüdükten sonra bir köye varıyorlar ve bu köyde, en sonunda, bir telsiz 
buluyorlar.  Telsiz  sayesinde  yardım  çağrısında  bulunuyorlar  ve  sonunda,  o  korkunç  uçak 
kazasından 22 kişi sağ kurtuluyor. 
  Hikâye  aslında  burada  bitmedi;  ama  ara  vermem  gerekiyor.  Bu  hikâyeyi  niye 
anlatıyorum? Şanstan bahsetmek için. Özür dilerim, sabah sabah herkesin ruhunu karartmak 
istememiştim aslında (ya da bu metni günün hangi saatinde okuyorsanız, özrüm hala geçerli). 
Şanstan ve ne yapacağını bilememekten bahsediyorduk. 
  Yardımcı pilot ne yapacağını bilemiyor ve böyle bir durumda aklına ilk gelen şekilde 
hareket  ediyor.  Kokpitten  çıkıp  yolcuların  yanına  gidiyor,  “Her  şey  yoluna  girecek,”  diyor. 
Sonunda  şansı  yaver  gidiyor  mu?  Ben  “Evet,”  demek  istiyorum.  Belki  uçaktaki  herkes  için 
değil; ama yardımcı pilot için ve dokunduğu herkes için her şeyin gerçekten de yoluna girdiğini 
düşünüyorum. 
  Ben kendimi sürekli o uçaktaymışım gibi hissediyorum. 
  Şu ya da bu sebeple, ülkenin hali, para durumları, yazdığım veya yazamadığım şeyler, 
öğlen  yediğim  yemek,  ölen  abim…  Günlük  hayatta  yaşadıklarım  zaman  zaman  beni  alev 
topuna dönmüş bir uçaktaymışım ve son sürat yere çakılıyormuşuz gibi hissettiriyor.  
  Sizlerin de bazen öyle hissettiğine eminim. Bazen her şey tepetaklak gider. Hayatınızda 
hiçbir şey yolunda değildir ve gerçekten de düşüyormuş gibi hissedersiniz. Ne yapacağınızı 
bilemeyebilirsiniz. Böyle durumlarda kendinize sadece şunu hatırlatın: 
  Her şey yoluna girecek. 


Yüklə 5,21 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   79




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə