Almanak 2017 entropol kitap



Yüklə 5,21 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/79
tarix06.05.2018
ölçüsü5,21 Kb.
#42952
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   79

 
32 
 
tebessüm  etti;  fakat  itiraz  edemedi.  Evlilik  lafını  duyunca  aklı  uçup  gitmişti,  ötesini 
kurcalamadı bile. Kurcalasaydı bir sonraki dolunayı görebilirdi belki.  


 
33 
 
“BİR DİĞERİ...” 
MURAT S. DURAL 
 
Oğuz Atay,  
Korkuyu Beklerken,  
Ubor Metenga’ın kıymetli anısına 
 
“Onlar da bu dünyanın nasıl olduğunu öğrensinler istedim...”  
 
Hepsi  bu  cümleden  ilham  alan  bir  şakadan  ibaretti...  Kendilerini  bir  anlığına 
küçümsedikleri,  üzerine  basmak  için  arzu  duydukları  insanların  arasında  görmelerini 
istemiştim.  Onları  zirveden  yamaçlara,  dağın  eteklerine  doğru  yuvarlamayı.  Delice 
korkmalarını. Benim gibi uykusuz ve endişeli zamanlar geçirmelerini. Bu yüzden ilk ve son 
defa birini öldürdüm... 
Aynadaki yansımalarından, kapı her çaldığında dışarıdan içeri girmeye çalışanın kim ya 
da ne olduğu kaygısına düşmelerini, telefonlarının sesinden tüylerinin diken diken olmasını 
arzu etmiştim. Başarılı da oldum, fazlasıyla! Bunca ölümün benim üzerime kalması ise büyük 
haksızlık sevgili beyefendi! Üstelik bunu sadece ben biliyorum. Üstelik başkasının dilinden hiç 
duymadım benim içimdeki fısıltılar ve mırıltıların haricinde. Evet küçük hanım, şahidim buna. 
Elimden her şeyimi almaya çalışmış olabilirler ama, evet, evet buna sahibim!   
Nasıl mı başladı? Her şey dünya devi kabul edilen bir ülkede tamamladığım sinema ve 
televizyon  eğitimimin  ardından  önemli  bir  kanalda  işe  girmemle  başladı.  Sınırlarından 
girmeden önce dünyanın zirvesi saydığınız bir ülkenin içine girince garip ruh hallerini öven 
kötü  bir  tiyatrodan  başka  bir  şey  olmadığını  görmek  ne  kadar  da  trajikomik!  O  yüz  yerine 
derilerinin altına yerleştirilmiş boyalı palyaço suratları ile bana sırıtıp iş diye, şirket diye, kanal 
diye çaldıkları her türlü eser, mitoloji, kültürden alıntılar yapıp ruhumu çamurlu ruhlarıyla 
bastıkları bir paspas, vazgeçilip sıkılınca kaldırıp atacakları bir şey yerine koyuyorlardı. Hayır, 
hayır! Hiç olur mu hanımefendi! Kendimi ezdirir miyim hiç!  
Dediğim gibi, şans yüzüme gülmüştü. Evet, evet iyi niyetliydim. Saman altından sessizce 
kayan pullu bir yılan gibi! Kendimi ispat etmek için elimden geleni yaptım bayım, sizi nasıl 
inandırabilirim?  Basın  sektöründe  iyi  yerlere  gelmek  için  her  yolu  denedim.  Ezildim, 
hırpalandım  ve  hizmetlerimin  heba  edildiğini  üzülerek  gördüm.  Acımasızlardan  daha 
acımasız  olacaktım!  Oldum  da!  Dişlerimi  avıma  saldırdığımda  ölümcül  hale  getirmek  için 
sivrilttim! Tırnaklarımın içi ellerim ile parçaladığım rakiplerimin deri kalıntıları ile doluydu. 
Çürüklerimi  iyileşmeden,  hızla  nasırlaşması  için  yeni  darbelere  açık  tuttum!  İşte  bu  izler 
benim  o  yerleri  hak  etme  sebebimdi.  Beni  bir  avcı,  savaşçı  yapan  şeylerdi.  Bir  gün  benim 
hakkımda  ne  düşündüklerini  öğrendim!  Emeklerim  heba  edilmek  için  uygun  bir  kurban 


 
34 
 
olarak  antenli  yüce  tanrılara  sunulmaya  uygun  görülüyordu!  Üstelik  bundan  dolayı  mutlu 
olmam  gerektiği  söyleniyordu!  Ben,  bir,  avcıydım!  Ben,  muzaffer  komutandım!  Ben...  Ben, 
nice bilinmeyen kahramanlığın yılmaz savaşçısı, nice isimsiz kanlı mücadelenin galibi onlara 
göre küçük adamdım. Hayır sizi demedim. Lütfen beni yanlış anlamayın! Ve, ve o zaman tek 
bir  şey  yapmadığımı  anladım...  Tanrılar  kurban  istiyordu.  Kan  dökülmeliydi!  Ben,  nice 
tanrıları  tanıyan,  kadim zamanlarda  onların  ayak  bastıkları topraklarda doğmuş olan!  Hak 
sahibi!  Yooo,  hayır  sevimli  teyzecim,  buna  izin  veremezdim.  İnanın,  beni  tanısanız, 
gördüklerimi  görseniz  o  elinizde  tuttuğunuz  şişleri  gözlerinden  sokup  enselerinden 
çıkarırdınız!   
Ve şimdi... Neden mi buradayız? Her şey yolunda giderken bir şeyler istenmeyen yerlere 
vardı diyelim. Yoksa istedim mi? Bu benim kendimden bile sakladığım müthiş, zekice bir plan 
olabilir mi? Neden olmasın! Dediğim gibi, tek ölümün sorumluluğunu almaya hazırım, lakin 
beni  ülkeyi  kasıp  kavuran  cinayet  zincirleri,  milyonlarca  insanın  ölümüne  her  kim  onları 
öldürdüyse onları katil olmaya iten şeyle alakam yoktu. Hatta kimin kimi neden öldürdüğünü 
bile bilmiyorum. Umurumda da değil! Ama orduya ve devlete bakacak olursanız tek bir suçlu 
var: Ubor Metenga...   
Hayır, bu kusursuz suçu işlerken ve kendi dizaynımı oluştururken tek başıma değildim. 
Koskoca dünya devi ülkede Ubor Metenga’nın bilinmemesi ne yabancı ellerde bir Türk olan 
benim ne de “peki sen neredesin okuyucu?” diyen Oğuz Atay’ın suçu. Yakalanacağıma o kadar 
da emindim ki amcacım! Ahh o mektup! Keşke yazmasaydım. Mesela “Türklerden seri katil 
çıkmıyor”  cümlesini  alt  etmenin  keyfine  varıp  “Bizi  kıskanan  batı!”  üzerine  gazetelerden 
kesilmiş harflerle polise mektuplar bile yazabilirdir. Ne kadar eşsizim! Evet güzel kadın, evet, 
gözümden kaçmamıştınız. O güzel gamzeleriniz hatırına bana inanınız, yazmayı ziyadesi ile iyi 
beceririm. Son derece iyi niyetle, korkutucu bir yalan ile başlayan yazdığım tek kişilik oyun 
Broadway’de sayısız oyunculu bir müzikale dönüşmüştü. Benim hak ettiğim koltuğa oturan, 
öldürmek üzere olduğum kişiye yolladığım o isimsiz mektupla tek kişilik korkunç bir örgüte 
dönüştüm. Sayısını bilmediğim göz ile gözetleyen, sayısı belirsiz kolla onları sıkan, damarları 
dişleyen ve cesetleri tepe taklak inşaat temellerine atan bir dev oldum saygıdeğer delikanlı! 
Herkes,  ki  ölü  sayısına  bakınca  ülkesinin  yarısı  ya  öldü  ya  öldürdü,  Ubor  Metenga’yı  bir 
kıvılcım saydı...  
“Ubor Metenga!” yazıyordu sadece boğazını kestiğim adamı kafa üstü gömdüğüm inşaat 
temelinin yakınında bulunan mektubumda. Uydurma bir dilde, uydurma bir örgüt ve tehdit! 
Evet,  kulağa  ne  kadar  kısa  ve  garip  geldiğinin  farkındayım.  Size  yazmakla  aramanın  iyi 
olduğunu söylemiştim değil mi güzelim? Lakin ne kadar kısa o kadar iyi! Türkçesi “üstün yol” 
anlamına geliyordu. Tamam, dünyanın en büyük gücüsün, Oğuz Atay’ı bilmeyebilirsin ama hiç 
mi H.P. Lovecraft okumadınız memur bey? Cthulhu’yu da mı bilmiyor musunuz? Ne yazık, 
ikisinden birini bile bilseydiniz zekâmın şahikaları konusunda kesin kanaat getirebilir ve bana 
saygı duyma şansını elde edebilirdiniz!  
Sonra  mucizevi  bir  şey  oldu  sevgili  okurum!  Sen  her  neredeysen!  Herkes  benzer  ismi 
kullanarak birbirini öldürmeye başlamıştı. Örgüt gerçekliğe bürünmüştü. Korkunç bir toprak 


Yüklə 5,21 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   79




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə