Azərbaycan fəLSƏFƏ VƏ sosial-siyasi elmlər assosiASİyasi



Yüklə 5,03 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/42
tarix23.11.2017
ölçüsü5,03 Kb.
#12131
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   42

Fəlsəfə tarixi və müasirlərimiz 
 
 
57 
kendi  özünden  kaynaklanan  tefekkür  biçimi  (tasavvuf).”  (
Şərq  və  Qərb:  ilahi 
vəhdətdən keçən özünüdərk. Bakı: Nurlan, 2006, s. 99).
 
İdeanın  gelşim  sürecine  öncelik  vererek  G.  Bünyatzade  tasavvuf  ta-
rihini  farklı  bir biçimde gelişim  aşamalarına ayırmaktadır. Nitekim,  ilk  dö-
nemde zahitlikten ziyade bazı önemli ilke ve kavramların sufi düşünürlerce 
ileri sürüldüğünü ve artık biçimlendiğini göz önünde bulundurarak onu olu-
şum (teorik temelin oluşturulduğu) dönem (
Şərq və Qərb: ilahi vəhdətdən keçən 
özünüdərk. Bakı: Nurlan, 2006, s. 100)
; ikinci  dönem – “tarikatların bağımsız  bir 
biçimde  kendine  özgü  ilkeleri,  adabımuaşeret  kuralları,  gelişim  ve  faaliyet 
alanları belli olan bir topluluk, hatta kurum haline geldikleri için onu (döne-
mi) tarikatlaşma veya tasavvufun  parçalanması dönemi”
 
(
Şərq və Qərb: ilahi 
vəhdətdən  keçən  özünüdərk.  Bakı:  Nurlan,  2006,  s.  106)
;  üçüncü  dönem  –  “dünya 
felsefesinde  daha  ziyade  bir  deneyim,  bir  yaşam  tarzı  olarak  bilinen  ta-
savvufun  vahit  bir  felsefi  sisteme,  mükemmel  bir  kurama  sahip  olan  irras-
yonel tefekkür biçimi olarak ortaya konması ve kabul görmesi” (
Şərq və Qərb: 
ilahi  vəhdətdən  keçən  özünüdərk.  Bakı:  Nurlan,  2006,  s.  107)
  –  tasavvufun 
sistemleşmesi dönemi; dördüncü dönem – Batı düşüncesinin İslam alemine 
nüfuz etmesi ve gelişmesiyle koşullanan sentez dönemi adlandırmaktadır.  
G.  Bünyatzade  tasavvufu  vahdet  düşüncesinin  veya  ebedi  hikmetin 
mükemmel  ifadesi  olarak  görmektedir.  Diğer  bir  ifadeyle  bizzat  tasavvuf 
tarih  boyunca  kesintiye  uğramadan  süregelen  ve  varoluşun  guvencesi  olan 
ideanın tezahürü için en uygun metottur. Buradan hareketle o, tasavvufu Ke-
nan Gürsoy’da olduğu gibi, hem Batı’nın rasyonelliğini, hem de Doğu’nun 
ezoterikliğini  ihtiva  eden  bir  hikmet  (
İslam  fəlsəfəsi:  tarix  və  müasirlik.  Bakı: 
Çaşıoğlu,  2010,  82)
  ve  Selahaddin  Halilov’da  olduğu  gibi,  İslam  felsefesinin 
başlanğıcını  daha  uzak  bir  tarihe  götüren  yeni  felsefi  model  olarak  değer-
lendirmektedir. Bunun yanısıra, G. Bünyatzade tasavvufu “bâtına ve manevi 
dünyaya  yönelik olan, insanın iç dünyasını zenginleştiren ve imanın  en üst 
düzeyine  yükselmesine  yardımcı olan bir düşünce  biçimi” olarak değerlen-
dirse  de,  onun  sadece  birleştirici  ve  yönlendirici  gücünü  vurgulamakta  ve 


Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1 
 
 
 
58 
yalnızca bilginin yukarıda bahsedilen üç kaynağının da kullanımının paralel 
olarak  gelişeceği  taktirde,  sadece  İslam  dünyasının  değil,  tüm  insanlığın 
kurtuluşa ereceğine inanmaktadır.  
 
 
 
Gençliğin Felsefesi 
 
G. Bünyatzade barındırdığu idea zenginliğine ve yaratıcılık enerjisinin 
bolluğuna  göre,  gençliği  felsefe  tarihinin  orta  çağı  olarak  değer-
lendirmektedir (
Gəncliyin fəlsəfəsi. Bakı: Nurlar, 2009, 83)
. Ona göre, “gençlik in-
san  hayatının  tayininin  çıktığı,  ömür  sarayının  temelinin  atıldığı  bir  çağ” 
(
Gəncliyin fəlsəfəsi. Bakı: Nurlar, 2009, s. 13
) olduğundan ve birçok konuyu diğer 
yaşlardan farklı ve kendine has bir biçimde kavradığından “onun kendi hik-
meti,  kendi  armonisi,  kendi  kuralları  olmalı  ve  onlar  gözardı  edilemez.” 
(
Gəncliyin  fəlsəfəsi.  Bakı:  Nurlar,  2009,  s.  13
).
 
Bu  nedenle,  G.  Bünyatzade  genç 
yaşlarında bilgelik zirvesine yükselebilen ve genç yaşlarında da yaşamını yi-
tiren şahsiyetlerin – şairlerin, filozofların, vb. yaratıcılık faaliyetlerini ele al-
makta, onların yaşam ve faaliyetlerinin birbirini nasıl tamamladığını incele-
mektedir.  
G.  Bünyatzade’nin  gençliğin  felsefesiyle  kastettiği  şey,  bizzat  ömrün 
bu  dönemine  özgü  olan  hikmetlerin  yorumudur.  Aynı  zamanda  o,  burada 
genel yasaların mevcut olduğunu da vurgulamaktadır: her bir hiss, duygu il-
kel düzeyden en yüce dereceye kadar yükselebilir. Dolayısyla, her anlamın, 
her hissin iki yönü olduğunu ve düşünce düzeyine bağlı olarak bu yönlerden 
birinin tezahür ettiğini söylemektedir. Bu konuda o, her şeyden önce doğru 
yolu gösteren ve hakikati olduğu gibi idrak etmekte yardımcı olan mürşidin, 
üstadın,  ikincisi  de  söz  konusu  yeteneğin  ve  misyonun  gerçekleşmesi  için 
olumlu  koşullar  oluşturan  ve  insanın  iç  “ben”iyle  günlük  yaşamı  arasında 
çelişkilere  neden  olmayan  toplumun  varlığının  zorunluluğunu  vurgu-
lamaktadır.  


Fəlsəfə tarixi və müasirlərimiz 
 
 
59 
 
En Yeni İslam Felsefesi 
 
İslam düşüncesinin mevcut durağan halinden hareketle G. Bünyatzade 
İslam  felsefesinin  en  yeni  tarihinin  yazılmasına  duyulan  ihtiyacı  vurgula-
maktadır. Burada o, iki önemli gerçeği temel almaktadır. Ona göre, “bugün 
kendi  felsefemiz  biçimlenmezse,  ileride  felsefe  tarihi  kitaplarından  bizim 
adımız tamamen çıkarılacaktır.” (
İslam fəlsəfəsi: tarix və müasirlik. Bakı: Çaşıoğlu, 
2010,  s.  139
).  Öbür  taraftan,  Bünyatzade’ye  göre,  İslam’ın  bazı  ilkeleri  ol-
dukça  abartılarak  farklı  biçimde  ve  üslûpta  seneler  boyunca  yinelense  de, 
“İslam’ın  tüm  potansiyeli  henüz  gerçekleştirilmiş  değildir”  (
İslam  fəlsəfəsi: 
tarix  və  müasirlik.  Bakı:  Çaşıoğlu,  2010,  s.  143
).  İslam’ın  kendi  orijinaline  uygun 
bir  biçimde  tezahürü  ise  hem  İslam  dünyasının  kendisi,  hem  de  genellikle 
bunalım yaşayan insanlığın maneviyatı için kurtuluş yolu olacaktır.  
G. Bünyatzade İslam felsefesinin en yeni tarihini yazmak için her şey-
den önce, İslam düşüncesinin tarihini incelemekte ve S. Halilov’un kesinti-
siz  tarih ilkesini  genel olarak  gelişim  çizgisine uygulayarak  şu  sonuca  var-
maktadır: “tarihte ortaya çıkan her bir yeni düşünce, felsef sistem kendinden 
öncekinin devamı, önceki de kendinden sonraki için sağlam bir temel olma-
lıdır.  Bu  ilkenin  dışına  çıkan  her  bir  düşünce  ofsayt  durumuyla  karşılaş-
maya mahkumdur” (
İslam fəlsəfəsi: tarix və müasirlik. Bakı: Çaşıoğlu, 2010, s. 12
)  
G. Bünyatzade’ye göre, son din olması hasebiyle İslam’ın üzerine bir-
çok  misyonlar  düşmüştür.  Şöyle  ki,  kendinden  önceki  ebedi  ideaları  döne-
min çirkinliklerinden temizlemenin ve onlara yeni bir hayat vermenin yanı-
sıra,  İslam’ın  hem  de  yeni  bir  güç  ve  büyük  yaratıcı  enerji  kaynağı  olması 
gerekmekteydi.  Bu,  Mutlak  İdea’nın  gelişim  çizgisinde  yeni  bir  aşamanın 
büyük potansiyele sahip başlangıç noktası, kendinden önceki düşüncelerdeki 
ebedi hikmetin sütunları ve saglam temeli üzerinde muhteşem bir yapının in-
şasının başlangıcıydı.  
 


Yüklə 5,03 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə