Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
60
Bu düşüncesinin devamı olarak Bünyatzade İslam Felsefesinin ana
hatlarını ve dayanması gereken temel ilkeleri saptamaktadır. Bünyatzade’ye
göre, İslam’ın en yeni felsefesini yazabilmek için “İslam’ın kendi özünü,
kendi felsefi katmanını ortaya çıkarmak oldukça önemlidir. Bunu yapacak
olanlar da filozoflardır – İslam’ın kendi felsefesini, kendi bilgeliğini anla-
yan, yaşayan ve İslam’a gönül veren kişiler.” (
İslam fəlsəfəsi: tarix və müasirlik.
Bakı: Çaşıoğlu, 2010, s. 68
). O, çağdaş dönemin filozof ve araştırmacılarının
düşüncelerini ve amaçlarını, önerdikleri temel gelişim alanlarını göz önünde
bulundurarak onları üç sınıfa ayırmaktadır: “modernistler - İslam dü-
şüncesinin “batılılaşarak” yenilenmesini savunanlar; ıslahatçılar – klasik İs-
lam’ın yeni şârihleri; vahdetciler – İslam felsefesinin kendi potansiyeliyle
çağımızdaki egemen felsefe düşüncesi arasında dönemin reel şartlarına uy-
gun bir biçimde vahdet oluşturanlar.” (
İslam fəlsəfəsi: tarix və müasirlik. Bakı:
Çaşıoğlu, 2010, s. 48
).
Modernistlerin amacı İslam dünyasını geliştirmektir, fakat şu da bir
gerçektir ki, onlar için Batı kriterleri belirleyicidir ve “avrupalılaşma”, “kü-
reselleşme” kalıbının dışında kalan değerler “kestirip atılmaktadır.” Bünyat-
zade’nin vurguladığı diğer bir nokta söz konusu ekolun temsilcileri İslam’ı
Batı’nın sunumunda kabul ederek kendi idealarını Batı’nın günümüzde boş-
luk üzerinde varolan ve uçuruma mahkum olan ilkelerinin üzerinde kurmaya
çalışmaktadırlar. Modernleşme veya avrupalılaşma olarak isimlendirilebile-
cek söz konusu gelişme aslında İslam’ın tarihsel kökleriyle ilişkili olmaktan
ziyade, Batı zihniyetinin İslam’a daha derinden nüfuz etmesidir. Bu sürecin
en dramatik yönü Müslümanların kendi dinlerinin düşmanları haline gelme-
leri ve onun “eski” yasalarıyla mücadele etme, Batı tarzı reformlar yapma
girişimi sergilemeleridir. Reformcular her şeyden önce İslam’ın temel pren-
siplerine tekarar başvurarak onları yeni koşullar bağlamında yorumlamayı
ve uygulamayı savunmaktadırlar. Dünyada artık yeteri kadar taraftar bulan
ve faaliyetler yürüten söz konusu cereyanla ilgili Bünyatzade’nin özellikle
Fəlsəfə tarixi və müasirlərimiz
61
dikkat çektiği nokta İslam’ın temel ilkelerinin dönemlere ve alimlerin yakla-
şımlarına göre değiştirilemeyeceğidir. Değitirilmesi gereken şey söz konusu
temel prensipler üzerinde dönemin şartlarına uygun inşa edilen ideoloji ve
felsefe sistemidir. İslam dininin ilkeleri gelişimin, dinamizmin potansiyelini
kapsamaktadır.
G. Bünyatzade daha ziyade en yeni İslam felsefesinin vahdetciler ce-
reyanına odaklanmakta ve vahdetcilerin sadece İslam’ın değil, tüm in-
sanlığın manevi yükselişi için gereken potansiyele sahip olduğunu öne sür-
mektedir. Bünyatzade’ye göre, çağdaşlaşma ve dinlerarası diyalog da sadece
dinin kendi potansiyelinin ve kendi yaratıcı enerjisinin onarılmasıyla müm-
kündür. Bunun için de aydınlanma ve ıslahatın yanı sıra, her şeyden önce
felsefi düşünme yeteneğinin de geliştirilmesi gerekmektedir. Bu önemli mis-
yonu vahdetçilerin – filozofların yerine getirmesi gerektiğini düşünen Bün-
yatzade vahdetçileri de iki yere ayırmaktadır: İslam düşüncesinin bu-
nalımının nedenlerini araştıran ve çözüm önerilerinde bulunanlar ve çözüm
olarak çağdaş ve yeni bir felsefi sistem ortaya koyan düşünürler. Birinciler
İslam’ın zengin mirasına ve potansiyeline işaret eden, günün gerçek sorun-
larını anlayarak onu tüm çıplaklığıyla sunan ve hangi yönde hangi adımların
atılmasının gerekliliği üzerine yazıp çizen kişilerdir. Birçok konularda da-
yandıkları ilkeler ve kulandıkları metotlar birbiriyle uyum içinde oldu-
ğundan gelenekçileri de aynı çizgide görmek mümkündür. Bünyatzade şunu
da eklemektedir ki, onların görüşleri islam düşüncesinin günümüzdeki duru-
munun doğru analizi olsa da ve konunun bazı yönlerini aydınlatsa da, bu,
sorunun yalnız yatay düzlemdeki çözümüdür.
Vahdetcilerin birinci kolunun üç temel ilkeye dayanmaktadır: iman,
vahdet düşüncesi ve aydınlatma.
Günümüzde özgüvenini kaybetmiş, aynı zamanda kendi imanının aleti
haline gelmiş Müslüman için idrak edilmiş bir imanın önemini vurgulayan
Bünyatzade şöyle demektedir: “İnsanı ayakta tutan, bir şahsiyet olarak ye-
tiştiren ve istikrarını muhafaza eden hareket ettirici güç olarak iman bir
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
62
şeydir, insanın elini kolunu bağlayan, teslimcilik aşılayan ve yöneten güç o-
larak iman başka şeydir. İlginçtir, aslında birinci tip imana öncelik veren İs-
lam, özellikle de tasavvuf, Allah’tan başkasından korkmayı ve teslim olmayı
kabul etmese de, edebiyatlarda, güzel sanatlarda mümin Müslüman genel-
likle buruşuk, eli ayağı tutmayan, dünyaya ilgisiz yaşlı biri olarak tasvir
olunmaktadır. Aynı zamanda, diğer bir uçta – Batı edebiyatında mümin
Müslüman sakallı beniziyle vahşi gözlerle bakan bir terörist olarak tasvir
olunmaktadır. Hangisidir İslam’ın verdiği iman?! Eminlikle söylemek müm-
küdür ki, hiçbirisi”. Söylediklerinin sonucu olarak Bünyatzade günün talep-
lerinden hareketle her bir Müslüman’ın silaha değil, kendi aklını doğru bir
biçimde yönlendirmek için azim, iradenin daha büyük önem arzettiğini ve
idrak edilen imanla bu gücün daha güçlü olacağı kanaatindedir.
Reformcuların dayandıkları ikinci prensip – vahdet düşüncesi hem İs-
lam’ın temel ve merkez ideası olan tevhidi, hem de ırkına, diline, dinine
bakmaksızın insanlar arasındaki birliği, dayanışmayı kapsamaktadır. Bu ko-
lun temsilcilerinden bazıları İslam gerçeklerini Batı felsefesiyle, bazıları da
Uzak Doğu, Asya felsefeleriyle bir bütün olarak ele almaktadırlar. Bün-
yatzade burada hem Batı’nın rasyonelliği, hem de Doğu’nun ezoterikliğini
kapsayan bir hikmete sahip olan tasavvufun önemi ni özellikle vurgu-
lamaktadır: “tasavvuf İslamî değerleri derinden anlamak, gerçekliğin en ağır
sorunlarına karşı metin olmak, ruhunun temizliğini, yüceliğini, kutsallık
duygusunu muhafaza etmek, aynı zamanda, özgüveni aşılamak, bir insan
olarak sebat kazanmak için çok güçlü bir silah ve kalkandır ... Tasavvuf hem
de vahdet ideasının veya ebedi hikmetin kâmil ifadesidir.”
Aslında vatandaş devletinin ayrılmaz ve zaruri bir gelişim safhası olan
aydınlanma vahdetcilerin üçüncü prensibi olarak Bünyatzade’nin su-nu-
munda ek işlevleri de üstlenmektedir. Bünyatzade öncelikle bir problemi
vurgulamaktadır: “Günümüzün gerçekliği dikkate alındığında, ister toplu-
mun yapısında, isterse de yönetilmesinde Batı’nın deneyim ve teorileri öğre-
tilmektedir. Örneğin, felsefe ders kitaplarında tüm temel ilkelerde, düşünce-
Dostları ilə paylaş: |