Priestley'den bir süre sonra aynı gazı Scheele de elde
etti ve buna
ateş havası
adını verdi. Onların buldukları
bu gazın aslında oksijen gazı olduğunu ise
LAVOİSİER
keşfetti.
Lavoisier yaptığı deneyler sonucunda, yanma sırasında
ortaya çıkan kalıntının orijinal cisimden daha ağır
olmasının sebebinin, yanma sırasında Priestley ve Carl
Wilhelm Scheele'in (1742-1786) sözünü ettiği gazın
cisim ile birleşmesinden kaynaklandığını buldu.
130
Bir başka deneyinde, kapalı bir kapta bir miktar civayı
daha sonra da kalayı kaynama derecesine gelinceye
kadar ısıttı ve şu sonuçlara ulaştı: Isıtılma sonucu
oluşan kalıntılardaki ağırlık artışı filogiston sonucu
değildir. Kalıntıda oluşan ağırlık artışı emilen havanın
ağırlığına eşittir. Bir cisim sadece saf havada (oksijen)
yanar. Metallerin oksidasyonunda cisimden bir şey
ayrılmaz, aksine metal, çevresindeki oksijenle birleşir.
Lavoisier'in bir maddenin oksijenle birleşmesi şeklinde
tanımladığı yanma tanımı bugün de kullanılmaktadır.
Lavoisier, her tür yanma olgusunda oksijen ilavesinin
gerekli olduğunu kanıtlayan ilk kişidir.
131
CAVENDİSH
tarafından hidrojen gazı keşfedilip de
bunun yanabilirliği ve hafifliği meydana konulunca,
flogiston'cular flogiston'un kendisini ele geçirdiklerini
sanmışlardı. Gerçekten
metal = flogiston + oksid;
oysa
oksid + hidrojen = metal
olduğuna göre,
hidrojen = flogiston
oluyordu.
İkinci reaksiyonda meydana gelen su ihmal ediliyordu.
132
Bu teori hakkında genel olarak şu husus söylenebilir:
oksidasyon-redüksiyon olayını göstermesi bakımından
değerlidir. Ama madde birleşmeleri bakımından çok
yanlış sonuçlara götürür. Meselâ karbon ve kükürt,
bileşik; su ve oksitler ise elementtirler. Bütün bu
yanlışlar, bu teorinin maddenin temel özelliği olan
kütleyi hiç bir zaman göz önüne almamış olması ve
reaksiyonlarda meydana gelen gazları ihmal etmesinden
ileri gelir.
133
Bir başka önemli nokta da flogiston'cular, teorinin
yanlış olduğunu meydana koyan eski ve yeni bir çok
olguyu
gerçeğe
uygun
bir
biçimde
düşünüp
sonuçlandıracak yerde, bugün bizi hayrette bırakan
birçok açıklama biçimleri ortaya atmışlardır. Her şey
flogiston'la açıklanmaya çalışılmıştır. Hattâ Meyer,
aynı saçma yolla, kalkerin kirece değişimini şu şekilde
açıklamak istemiştir: kalker ateşten
acidum pingue
denilen bir prensip alır ve kirece dönüşür; ama bunu
alırken ağırlığı azalmıştır, bu önemsizdir!
134
ANTOİNE LAURENT LAVOİSİER(1743 -1794)
Lavoisier yaşam döneminde oluşan iki devrimin
paylaştığı bir kişidir. Devrimlerden biri, yüzyıllar
boyunca
"simya"
adı altında sürdürülen çalışmaların,
bugünkü
anlamda,
kimya
bilimine
dönüşmesidir.
Lavoisier bu devrimin kahramanıdır, ikinci devrim,
"1789 Fransız ihtilali"
diye bilinir. Lavoisier bu
devrimin getirdiği terörün kurbanıdır.
135
Antoine-Laurent Lavoisier Parisli zengin bir ailenin
çocuğu olarak dünyaya gelir. Daha küçük yaşında iken
annesini yitiren Lavoisier babasının yakın ilgi ve
bakımıyla büyür. Başlangıçta belki de onun etkisiyle
hukukçu olmaya yönelir. Ancak bu arada uyanan
deneysel bilim merakı çok geçmeden bir tutkuya
dönüşür. 21 yaşına yeni bastığında, Paris'in sokaklarını
aydınlatma proje yarışmasında birinciliği alır, Fransız
Bilim Akademisi'nce altın madalya ile ödüllendirilir.
136
25 yaşına geldiğinde, özellikle kimya alanındaki
çalışmaları göz önüne alınarak Akademi'ye üye seçilir.
Bu
arada
hükümetin
özel
bir
komisyonunda
görevlendirilen genç bilim adamı, metrik sistemin
oluşturulması,
Fransa'nın
jeolojik
haritasının
çıkarılması
gibi
etkinliklerden
tarımda
verimin
yükseltilmesine uzanan pek çok uygulamalı bilim
çalışmalarını düzenler. Ayrıca o sırada bir tür abluka
altında olan ülkesinin savunma ihtiyacı barutun üretim
sorumluluğunu üstlenir.
137
Genç bilim adamı bu kadarla da yetinmez; ilerde
yaşamını yitirmesine yol açan bir işe, ülkenin bozuk
vergi sistemini düzeltme işine el atar. Ama tüm bu
uğraşlarına karşın Lavoisier kendisini asıl ilgilendiren
bilimden kopmamıştır; her fırsatta özel laboratuarına
çekilip deneylerini sürdürmekten geri kalmaz.
138
Lavoisier, bilim dünyasında en başta yanma olayına
ilişkin geliştirdiği yeni kuramıyla ün kazanır. Ayrıca,
deneylerinde, özellikle ölçme işleminde gösterdiği
olağanüstü duyarlılık, kendisini izleyen yeni kuşak
araştırmacılar için özenilen bir örnek olmuştur. Kimya
bilimsel kimliğini Lavoisier'e borçludur. Tüm bu
çalışmalarında ona büyük desteği eşi sağlar. Deney
şekillerini çizer, yabancı dillerden kaynak çeviriler
yapar, makale ve kitaplarını yayıma hazırlar.
139
Lavoisier araştırmalarına başladığında, yanmaya ilişkin
flogiston kuramı geçerliydi. Aslında flogiston’un yanma
olayını açıklamadaki eksikliğinin bir nedeni gazlara
ilişkin bilgi eksikliğiydi. 1756'da İskoç kimyageri
Joseph Black
"sabit gaz"
dediği karbon dioksidi (CO
2
)
buluncaya dek bilinen tek gaz hava idi. İngiliz kimya
bilgini Joseph Priestley daha sonra deneysel olarak on
kadar yeni gaz keşfeder. Bunlardan biri onun
"yetkin
gaz"
dediği, ilerde Lavoisier'in
"oksijen"
adını verdiği
gazdır. Priestley, oksijeni bulmasına karşın flogiston
kuramından kopamaz.
140
Lavoisier yanma olayı ile 1770'lerin başında ilgilenmeye
başlamıştı. Kapalı bir kapta yanma olayını incelemişti
ama daha doyurucu bir açıklaması yoktu. Lavoisier
aradığı açıklamanın ipucunu bir kaç yıl sonra
Priestley'le Paris'te buluştuğunda elde etti. Priestley
civa oksit üzerindeki deneylerinden söz ederken
bulduğu "yetkin gaz"ın özelliklerini belirtir. Lavoisier
yayınlarının hiç birinde Priestley'e hakkı olan önceliği
tanımaz; sadece bir kez, "Oksijeni Priestley'le hemen
aynı zamanda keşfetmiştik" demekle yetinir.
141
Doğrusu, oksijenin keşfinde öncelik Lavoisier'in değildi;
ama bu gazın gerçek önemini ilk kavrayan bilim adamı
oydu. Priestley'in deneylerini kendine özgü dikkat ve
özenle tekrarlamaya koyulur. Belli miktarda havaya yer
verilen bir kapta civa ısıtıldığında, civanın kırmızı cıva
okside dönüşmesiyle ağırlık kazandığı, havanın ise aynı
ölçüde ağırlık kaybettiğini görür.
142
Lavoisier deneylerinde bir adım daha ileri gider.
Civadan ayırdığı civa oksidi tarttıktan sonra daha fazla
ısıtır. Kora dönüşen kırmızı oksidin giderek yok olmaya
yüz tuttuğunu, geriye belli sayıda civa taneciğiyle,
solunum ve yanma sürecinde atmosferik havadan daha
etkili bir gazın kaldığını saptar. Bu gaz Priestley'in
"yetkin gaz" dediği şeydi. Dahası, cıva oksidin ısı
altında cıvaya dönüşmesiyle kaybettiği ağırlık ile çıkan
gazın ağırlığı denkti.
143
Bunun anlamı şuydu: yanma, yanan nesnenin flogiston
salmasıyla değil, havanın etkili bölümüyle (yani
oksijenle) birleşmesiyle gerçekleşmektedir. Başta
önemsenmeyen bu kuram, Cavendish’in suyun iki gazın
birleşmesiyle oluştuğuna ilişkin deney sonuçlarını da
açıklayınca, bilim çevrelerinin dikkatini çekmede
gecikmez. Cavendish deneylerinde, asitlerin metal
üzerindeki etkisinden "yanıcı" dediği bir gaz elde
etmiş, bunu flogiston sanmıştı. Ancak Priestley'in bir
deneyi onu bu yanlış yorumdan kurtarır.
144
Priestley, hidrojen ve oksijen karışımı bir gazı elektrik
kıvılcımıyla patlattığında bir miktar çiyin oluştuğunu
görmüştü. Aynı deneyi tekrarlayan Cavendish daha ileri
giderek patlamada "yanıcı" gazın tümünün, normal
havanın ise beşte birinin tüketildiğini, öylece oluşan
çiyin ise an su olduğunu saptar.
Flogiston teorisi yıkılmıştı artık! Yeni teorinin
benimsenmesi, kimi bağnaz çevrelerin direnmesine
karşın, uzun sürmez. Kimyada geciken atılım sonunda
gerçekleşmiş olur.
145
Lavoisier ulaştığı sonucu Bilim Akademisine bir
bildiriyle sunar. Lavoisier'in aslında ne yeni kimyasal
bir nesne, ne de yeni kimyasal bir olgu keşfettiği
söylenebilir. Onun yaptığı, başkalarının bulduğu nesne
ve olguları açıklayan, kimyasal bileşime açıklık getiren
bir kuram oluşturmak, kimyasal nesneleri adlandırmada
yeni ve işler bir sistem kurmaktı. 1789'da yayımlanan
TRAİTE ELEMENTAİRE DE CHİMİE
adlı yapıtı, kendi
alanında, Newton'un Principia'sı sayılsa yeridir. Biri
modern fiziğin, diğeri modern kimyanın temelini
atmıştır.
146
Lavoisier'i unutulmaz yapan bir özelliği de nesnelerin
kimyasal değişimlerini ölçmede gösterdiği olağanüstü
duyarlılıktı. Bu özelliği ona
"Kütlenin Korunumu Yasası"
diye bilinen çok önemli bilimsel bir ilkeyi ortaya koyma
olanağı sağlar, Lavoisier kimi kez kendi adıyla da anılan
bu ilkeyi şöyle dile getirmişti:
“Doğanın tüm işleyişlerinde hiç bir şeyin yoktan var
edilmediği, tüm deneysel dönüşümlerde maddenin
miktar olarak aynı kaldığı, elementlerin tüm
bileşimlerinde nicel ve nitel özelliklerini koruduğu
gerçeğini tartışılmaz bir aksiyom olarak ortaya
sürebiliriz.”
147
1794'de solunum üzerinde deneylerini yapmakta olduğu
bir sırada,
Lavoisier Devrim Mahkemesi
önüne çağrılır,
iki suçlamaya hedef olmuştur:
(1) devrim karşıtı olarak karalanan aristokrasiyle
ilişkisi;
(2) vergi toplamada yolsuzluk (Lavoisier topladığı
vergilerin küçük bir bölümünü laboratuar deneyleri için
harcamıştı).
148
Lavoisier'i
kurtarmak
için
dostları
mahkemeye
koşmuştu, ama tanık olarak bile dinlenmemişlerdi.
"Yurttaş Lavoisier'in çalışmalarıyla Fransa'ya onur
sağlayan büyük bir bilgin olduğunda hepimiz birleşiyor,
bağışlanmasını diliyoruz"
dilekçesiyle başvuran günün
seçkin bilim adamlarına yargıcın verdiği yanıt kesin ve
çarpıcıdır:
"Cumhuriyet'in bilginlere ihtiyacı yoktur!"
Galileo yaşamının son on yılını Engizisyon'un göz
hapsinde geçirmişti. Lavoisier'in sonu daha acıklı olur:
Elli bir yaşında iken "devrim" adına kafası giyotinle
uçurulur.
149
Lavoisier'nin ölümünü öğrenen ünlü matematik bilgini
Lagrange, arkadaşı Delambre'a "Bu başı devirmek için
onlara bir an yetti ama benzerini meydana getirmek
için belki yüzyıl yetmeyecektir", demek suretiyle bir
gerçeği dile getirmiş oluyordu.
150
Aydınlanma Çağı'nın Genel Özellikleri ve
Bilimsel Açıdan Temel Karakteri
Aydınlanma, insanın kendi aklı ve deneyimleri ile,
geleneksel görüşler, otoriteler ve ön yargılardan
kendisini kurtarıp, yalnızca aklına dayanarak,
dünyayı ve yaşamını kavrayıp düzenlemeye
çalışmasıdır. Bu anlamda Aydınlanma Çağı insan
aklının özerk olduğu düşüncesine dayanır; ve
burada esas olan inanmak değil, bilmektir.
151
Bu genel belirlemeden anlaşıldığı üzere, burada
sorgulanmak istenen insan varlığının anlamı ve bu
dünyadaki yeridir. Nitekim Aydınlanma'nın klasikleşmiş bir
tanımını verdiği kabul edilen Kant'a göre de Aydınlanma,
insanın kendi kusurları sonucu düşmüş olduğu olumsuz
durumdan yine kendi aklını kullanmak suretiyle çıkması
çabasıdır. Çünkü Kant'a göre, insan içinde bulunduğu
olumsuz duruma aklın kendisi yüzünden değil, onu
kullanmaması yüzünden düşmüş ve insan şimdiye kadar
aklını kendi başına kullanamamış, hep başkalarının
kılavuzluğuna gereksinim duymuştur. Bu yönüyle
Aydınlanma'nın, Ortaçağ düşüncesine ve yaşam anlayışına
karşıt bir dünya görüşü olarak ortaya çıktığı
görülmektedir. Başka bir deyişle, bu yüzyılda, tıpkı
Rönesans'ta olduğu gibi, her türlü tarihsel otoriteden
bağımsız olmak, deneyin ve aklın sağladığı doğrularla
doğayı ve yaşamı anlamak ve açıklamak amaçtır.
152
Aydınlanma'nın bir diğer temel özelliği de, doğa ile akıl
arasında bir uygunluk olduğunu ve akılsal yapılı olan bu
doğayı
aklın
rahatlıkla
kavrayacağı
ilkesine
dayanmasıdır. Akla bu kavrayışta yardım edecek
yöntem ise matematiktir. Nitekim Galilei evrenin
matematik diliyle yazılmış bir kitap gibi olduğunu
düşünmektedir. Yine bu yüzyılın diğer bir özelliği de
kabul edilen bir ana prensipten hiçbir atlama
yapmaksızın adım adım diğer bilgileri bu temel çıkış
noktasından türeten, büyük sistemlerin oluşturulduğu
bir yüzyıl olmasıdır. Bu sistemler ise akla, bilime ve
ilerlemeye büyük bir güvenin doğmasını sağlamıştır.
153
elde
Lavoisier‘in Öncüleri
Andreas Sigismund Marggraf (1709-1782) Berlin'lidir.
Fosforik asidle arsenik asidi keşfetmiştir. Sodyum ve
potasyum tuzlanın ayırmış, çinkoyu filizlerinden elde
etmiştir.
En
önemli
buluşu
pancarda
şekerin
bulunduğunu görmüş olmasıdır. Şeker, şeker kamışından
elde
ediliyordu.
Marggraf,
1745'te,
Berlin
Akademisi'ne sunduğu yazısında pancardan şekerin
edilmesini önermiştir. Almanya'da pancardan
şeker elde edilmesi için ilk fabrika 1796'da
kurulmuştur.
154
Michail-Vasilevich Lomonosov (1711-1765). Fakir bir
Rus ailesinin çocuğudur. 19 yaşında iken öğrenim için
aile ocağını terketmiştir, ama sonra St-Petersburg
Akademisi'nde Profesör ve şair olarak ün kazanmıştır.
Lomonosov 5 Temmuz 1748'de Matematikçi Eııler'e
şöyle yazmıştır:
"Tabiatta oluşan bütün değişmeler o
şekilde meydana gelir ki herhangi bir tarafta bir şey
meydana geldiğinde bir başka tarafta kaybolur;
böylece, herhangi bir cisim bir miktar madde
kazandığında bir başkası o kadarını kaybeder."
155
Lomonossov, yanmayı cismin hava ile birleşmesine
atfeder ve böylece yanmadaki ağırlık artmasını açıklar.
Lomonossov’un elementler, atom ve moleküller, ısı ve
ışık hakkındaki düşünceleri bugünkülerin hemen hemen
aynıdır. Fakat zamanı için fikirleri çok ileri olduğundan
saçma bulunarak unutulmuş ve ancak 1904'de Rus
kimyacısı
Menschııtkine
tarafından
meydana
çıkarılmıştır. Kütlenin korunumu kanunu Rusya'da
"Lomonossov kanunu"
olarak adlandırılır.
156
Pierre Joseph Macgııer (1718-1784) Fransız kimyacısı.
Arsenik ve türevlerini, Prusya mavisini incelemiş,
hidrojenin yanmasından suyun meydana geldiğini
bildirmiş, ama bunlardan bir sonuç çıkaramamıştır.
Joseph Black (1728-1799), Cavendish ve Priestley'le
birlikte zamanın İngiliz kimyasının başta gelen
temsilcilerindendir. İki önemli noktaya temas etmiştir.
Biri, solit cisimlerle birleşebilen bir gazın, yani karbon
dioksid’in
varlığını;
öteki
de,
karbonatların
hidroksidlere göre daha az basit olduklarıdır.
157
Bu sonuç, gerçekten yenidir. Karbondioksid’in bileşimi
daha sonra Lavoisier tarafından tâyin edilmiş olmakla
beraber
Black
kömürün
yanmasından
ve
fermantasyondan aynı gazın açığa çıktığını görmüştü.
Blackın öteki araştırmaları fizik alanındadır. Özgül ısı,
erime
ve
buharlaşma
ısılarının
önemini
ilk
anlayanlardandır.
Dünyada
ilk
Kimya
Derneği
Edinburg'da 1784 yılında, Black tarafından Chemical
Society adıyla kurulmuştur.
158
Henry Cavendish (1731-1810), Fransa'da Nice'de
doğmuştur. Büyük aristokrat bir ailedendi. Büyük
servetine karşılık bu sıkılgan adam topluma karışmamış
ve yaşamını laboratuarında geçirmiştir. O'nun için:
"bütün bilginlerin en zengini ve bütün zenginlerin en
bilgilisi"
denmiştir.
Önce fizik alanında özgül ısı ile ilgilenmiştir. Gazları
toplamak için cıvalı kaplardan ilk yararlanandır. Klorür
ve sülfürik asitlerin demir, çinko, kalay üzerine
etkisiyle açığa çıkan ve mavi bir alevle yanan ve
alevlenebilen
hava
adını
verdiği
HİDROJENİ
keşfetmiştir.
159
Cavendish, alevlenebilen havayı önce havada yakmış ve
yanma ürününün su olduğunu görmüştür. Daha sonra
deneyi saf oksijenle yapmış ve suyun oluştuğunu
görmüştür. İki hacim alevlenebilen havanın (hidrojenin)
bir hacim flogistiksiz hava (oksijen) ile birleştiğini
tespit etmiştir. Böylece, 1781'de, suyun sentezi
yapılmıştır. Bu sentez kimya tarihinde önemli bir
olaydır.
160
Bu sentez ürününde bazen nitrik asidin bulunduğunu ve
bunun ancak oksijenin azotla karışık olduğunda kendini
gösterdiğini görmüş ve böylece nitrik asidin ilk
sentezini yapanlardan biri olmuştur. Havanın analizini
yapanların da ilklerindendir. Oksijen oranının % 20,8
olduğunu bulmuştur ki, bugün kabul edilen değere çok
yakındır (% 20,9). 1784'te azotu bir kimyasal tür
olarak düşünmüştür.
161
Antoine Baume (1728-1804), Fransız kimyacısı.
Sıvıların yoğunluğunu tayin için areometreyi bulmuş;
eteri ve ısı etkisi ile gümüş oksidin redüksiyonunu
incelemiştir. "Ateş, hava, su ve toprağı ayrıştırmak için
hiç bir araç bilmediğimize göre bunlara tek ve gerçek
prensip olarak bakabiliriz" demiştir.
162
Torbern Olof Bergman (1735-1784). İsveçlidir.
Zamanın büyük otoritelerindendir. Çalışmaları
çeşitlidir.
Kantitatif
analizin
temellerini
kurmuştur. Laktik ve müsik asidleri bulmuştur.
"Hava asidi" diye adlandırdığı gaz karbonik
üzerinde güzel araştırmalar yapmıştır. Hava asidi
demesinin nedeni, bir gaz karbonik çözeltisinin
asid fonksiyonunu göstermesi ve bu gazın havada
bulunuşundandır. Vatandaşı Schelee'e cesaret
vermiş ve yardım etmiştir.
163
Dostları ilə paylaş: |