Selçuk,
Nergisî’nin Meşâkku’l-Uşşâk’ında Osmanlı Toplum Hayatından Yansımalar
169
adamlarının yanlış davranışlarına
tepki gösterdiği, bireysel hataları genelledi-
ği gözlenir. Altıncı hikâyede, şeyhin pencereden sevdiği gence şarap verdiği-
ne şahit olan yazarın bir dostu, artık zamanın şeyhleri hakkında iyi şeyler
düşünmediğini söyler: “‘azîz-i ma’hûdun ba’zı hâllerin görüp meşâyıh-ı za-
mâneden bi’l-küllîye hüsn-i zânn bâbını sedd eyledüm” (140a-11/12).
Toplumun, psikolojik rahatsızlıkların tedavisi için tekkelere, din adamlarına
başvurdukları, meczupların bazı hallerinin de velilikle bağdaştırıldığı görülür.
Hoca Himmet; âşık olunca garip tavırlar sergilemeye başlar;
delirdiğine hük-
meden yakınları, hâline çare bulmak için onu zahitlerin çilehanelerine götü-
rürler: “…derdmendi, gâh çilegeh-i zühhâda ve gâh meclis-i ‘avene-i evgâda
idhâl ile çâre-perdâz-ı def’-i cünûn oldılar (121b-23/24)”.
Çektiği çileler sonucu olgunluğa erişen, epey bir zaman kendi âlemine çeki-
len ve sessizliğe bürünen Hoca Himmet, bir gün sessizliğini bozup uzunca
zamandır kendisinden ayrı olan sevgilisinin gelişini haber verir. Bunun üzeri-
ne çevresindekiler, onun keramet gösterdiğine inanır
ve Hoca Himmet de
artık nefesinden şifa umulan bir kişi olur: “Hâlâ rivâyet-gerde-i sikâtdür ki
âhâlî-i diyârı bu hâl-i bu’l-âceb müşâhadesiyle harîfün kerâmetine mu’tekid
olup zuhûr-ı devâhî ve nevâyibde nefesinden isti’ânet ve bâtınından
istimdâd-ı himmet iderler imiş (133a-9/12)”.
c. Eğlence Hayatı
Kahvehaneler, meyhaneler, herkesin gönlünce eğlendiği geniş ve ferah mesi-
re alanları, cambaz gösterilerinin yapıldığı yerler, işret meclisleri,
Meşâkku’l-
Uşşâk’ta tespit edebildiğimiz dönemin eğlence mekânlarıdır.
Kahvehanelerin dinlenme ve sohbet etme mekânlarının başında geldiği, yeni
yetme gençlerin kahvehanelerde sâkî olarak çalıştırıldığı görülür: “İttifâk ol
kahve-fürûş-ı perîşân-evzâ’un dimâgına ziyâdegî-i cem’iyyet-i bü’l-hevesân
ârzusıyla bir sâde-rû sâkî sevdâsı, reh-yâb olup (139a-19/21)”.
Meşakku’l-Uşşâk’ta işret meclislerinden, meyhaneciden, meyhane erbabından
sıkça bahsedilir (140a, 145b, 148b, 150b, 151b, 155a). Osmanlı döneminde,
Müslümanların içki içmesinin ve satmasının yasaklanmış olmasına rağmen, bu
yasağın sık sık delindiği bilinen bir gerçektir (Kortantamer 1993: 132;
Serdaroğlu 2006: 363). Yedinci hikâyede, yazarın kadılık yapmış olduğu
Saraybosna civarında içkinin neredeyse günlük hayatın
ve dost sohbetlerinin
vazgeçilmez bir parçası olduğu görülür. Yine bu hikâyede, müşterilerin meyha-
neden istediği kadar içki alamadığı, miktarın müşterinin bünyesine göre mey-
haneci tarafından belirlendiği, müşterinin zarar görmesi durumunda meyhane-
cinin devlet tarafından cezalandırıldığı belirtilmektedir (148b).
Osmanlı döneminde cambaz gösterileri, eğlence unsurlarının başında gel-
mektedir (Pakalın 1993-II: 256). Riyakâr şeyhin aşkı anlatılırken “resen-
bilig, Bahar / 2009, sayı 49
170
bâz”ların, (ip cambazları) gittikleri yerlerde uzun müddet konakladıkları,
şehrin çeşitli yerlerinde gösteriler düzenledikleri anlaşılmaktadır (137b).
Meşakku’l-Uşşâk’ta bahsedilen eğlenme ve dinlenme mekânlarından
biri de
mesirelerdir. Hikâyelerde “Büzürg Seng, Âb-ı Hayât, Müderris Köyü” gibi
mesire yerlerinin ismine rastlanır. Yazar, eserin giriş kısmında kadı olarak
bulunduğu Elbasan’da “Büzürg Seng” diye bilinen cennet gibi güzel bir me-
sire yerini ayrıntıları ile tasvir eder. Irmak kenarındaki bu mesire alanında
toplumun her kesiminden insanlar, kendi gönlünce eğlenmekte, vakit geçir-
mektedirler: Dervişler kol kola girmiş zikir çekmekte,
işret meclislerinde ka-
dehler yudumlanmakta, bir taraftan da çalgı sesleri yükselmekte (125b).
Yazarın mahşer meydanına benzettiği bu alan, dönemin eğlence hayatını ve
toplumsal hoşgörüyü yansıtma bakımından oldukça önemlidir.
Yazarın yaşadığı Saraybosna’daki güzel mesire alanlarından biri de “Âb-ı
Hayât” denilen yerdir. Merdâne Halife’nin âşık olduğu kişi, arkadaşları ile
burada eğlenmektedir: ” haber-dâr olur ki ma’şuk-ı Hızr-likâ, Âb-ı Hayât-
nâm teferrücgâha revân olup agyâr ile varup (135a-24/25)”. Mesire yerinin
yakınında bugünkü Miljacka üstünde (Tuğlacı 1985: 389) oldukça yüksek ve
ürkütücü “Keçi Köprüsü” bulunmaktadır. Merdâne Halife bu köprünün üze-
rine çıkıp sevgilisini izlemeye başlar (135b).
Ferdî’ye âşık olan gencin hikâyesi anlatılırken Müderris Köyü civarının
da gezinti
yeri olduğuna işaret edilir: “cenâb-ı dil-ber-i nâ-mihrbân, Müderris Köyi-nâm
karye câniblerin teferrüc ü seyrâna gidelüm, diyü (154a-7/8)”.
d. Gelenek-Görenek ve Çeşitli Uygulamalar
Meşâkku’l-Uşşâk’ta farklı hikâyelerde, toplumsal bir nitelik arz eden karşıla-
ma, ağırlama, saygı gösterme, hediyeleşme, evlat edinme, yardıma koşma
gibi çeşitli gelenek, görenek ve uygulamalara rastlanır.
Karşılama: Geleneksel olarak, saygın kişiler ağırlanır; devlet büyükleri de
resmî törenlerle karşılanır. Maşukundan uzun müddet ayrı kalan Hoca Him-
met garip davranışlar
sergilemeye başlar, sessizliğe bürünür. Çevredekiler bu
durumu delilikle bağdaştırırlar. Bir gün: “Hey gâfil ümmet niye turursuz
diyârımuzı hünkâr teşrîf idecek ve şehrimüze şehr-yâr gelecekdür (132b-7/8)”
diye bağırmaya başlar. Hoca Himmet, peşine düşen kişilerle şehrin girişine
kadar gelir ve yanındakileri sultanı karşılarcasına, yolun iki yanına sağlı sollu
dizer (132b). Kısa bir müddet sonra, sevgilinin yanındakilerle beraber bir
sultan edası ile geldiği görülür (132b).
Ağırlama:
Meşâkku’l-Uşşâk’ta seçkin
kişilerin, topluluk içerisinde rastgele
bir yere oturtulmadıkları, başköşeye buyur edildikleri anlaşılmaktadır. Beşinci
hikâyede anlatılan şeyh, kahvehaneye uğrayınca kendisine hürmet eden
kişiler onu seçkinlere ayrılan yere davet ederler; fakat o, kapı eşiğine yakın