K u r u - Ç e ş m e . Bundan sonra Defterdar-Burnu
'nu takip eden sahil ile Tezkireci Osman Efendi
tarafından yaptırılan camiin yanında bulunup, yolu
bozularak uzun müddet susuz kaldığından, Kuru-Çeşme
tâbir edilen çeşmeye izafetle, adlanan köy vardır. Evliya
Çelebi 'nin zikretmediğine bakılırsa, bu ismi bilâhare
XVII. asır nihayetlerine doğru aldığı, ancak, bu çeşme
Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa 'nın hemşiresi tarafından,
yeniden yaptırıldıktan ve suyu getirildikten ( 1682)
sonra da, bu ismin devam ettiği anlaşılmaktadır. Burada
Damad ibrahim Paşa da bir çeşme yaptırmıştır ( 1-141 ).
Havasının ve suyunun letafeti ile mâruf olan bu mahalde,
eskiden beri bâzı ricalin yalıları ve köşkleri vardı.
Bunlardan Tırnakçı yalısı denilmekle mâruf ve
sadrâzam Kara Mustafa Paşa 'dan torunu kapudan
Mustafa Paşa 'ya intikal eden yalının arkasındaki
yüksek tepeye, padişaha burada bir ziyafet vermek
niyeti ile, Damad ibrahim Paşa 'nın tavsiyesi üzerine,
kısa bir müddet içinde bir köşk (Kasr-ı Süreyya)
yaptırıldı (1726; Çelebi-zâde, s. 480). Kuruçeşme'ye
daha sonra, sultanlara mahsus saraylar inşa ettirildi
(1763'te Esma Sultan, 1838 'de Atiye Sultan için inşa
ettirilen saraylar hakkında bk. Başvekâlet arşivi,
Cevdet, Saray, nr. 1661; 2025, 5039).
Sahilden 150 m. açıkta ve Ortaköy hududu cihetinde,
sığ bir mahalde bir fener kayası olduğu gibi, iskele
karşısında takriben 10.000 m2. büyüklüğünde ve hâlen
kömür deposu olarak kullanılan, eskiden bir ev ve bir
bahçeyi hâvî olan bir adacık ( Serkiz Bey adası) vardır.
A r n a v u t - K ö y ü . Gerek Arnavutköyü ( Anaplus
), gerek Akmtı-Burnu ( Hestiai ) adlarını, buraların ilk
sakinlerinden almışlardır ( Plinius 'a atfen, Pauly-
Wissowa ). Anaplus 'ta, eski çağlarda, civardaki Medea
'nın defne ağacına izafeten, Laurus Medeae denilen bir
adak yeri bulunuyordu ki, bilâhare büyük Konstantin
tarafından,
Mikâil adına klişeye çevrilmiş ve Jus-tinianus
tarafından, tecdit edilmiş ve buraya da, bu mâbedden
dolayı, Vicus Michaelicus denilmiştir. Akıntı-Burnu
'ndaki kuvvetli akıntıya rumlar Mega rheuma
demişlerdir ve buradaki eski adak yerine, Theodora
namına bir kilise yapılmıştır. Bu köy Kuru-Çeşme 'yi
takiben Akıntı-Burnu 'nun ilerisine kadar uzanan sahilde
ve iç taraftaki vadide bulunan oldukça kalabalık bir
köydür. Vaktiyle buraya yerleştirilen ar-navutlara
izafeten bu adı almışsa da, sonradan daha ziyade burada
rumlar ve yahudiler ikamet
BOĞAZİÇİ. 677
etmiştir. Evliya Çelebi, 1000 kadar bağlı-bahçeli
mâmur haneleri olduğunu söylediği bu mahallin hiç
müslüman ahalisi bulunmadığını ve bunun için cami,
medrese ve imaretin mevcut olmadığını bildirir.
Sonradan Selim III. tarafından h. 1219 'da çok
san'atkârane bir çeşme, Mahmud II. tarafından da h.
1248'de, Tevfikiye namı ile, bir cami yaptırıldı. Eski
zamanlarda Akmtı-Burnu 'ndan kayıkçılar yedekler ile
geçerler ve bâzan fena havalarda, akıntı tehlikeli bir hâl
aldığı zamanlarda, yolcular burada kayıktan inerek,
boğazın öte taraflarına at ile veya yayan giderlerdi.
Arnavut-Köyü 'nde bir de Sarraf-Burnu denen daha az
sivri bir burun vardır. Her ikisi arasında küçük bir koy
bulunur. Arnavut Köyü 'nün çileği meşhurdur.
B e b e k . Akıntı-Burnu 'nun şimâlindeki koy,
yolcuların karaya çıkmasını kolaylaştırmak maksadı ile,
sahil boyunca inşa edilen kademeleri dolayısiyle, Heiai
ve diğer rumca adı ile, Echele tesmiye olunuyordu.
Burada vaktiyle balıkçıların ve avcıların hâmisi Artemis
(Dia-na ) adak yeri vardı. Arnavut-Köyü ile Rumeli-
Hisarı arasındaki koyun sahilinden ibaret olan bu köyün
şimal kısmına — Küçük-Bebek, cenupta kısmen
poyraza mâruz tarafına — Büyük-Be-bek denilir. Bu
koy, manzarası güzel, sakin ve mahfuz bir koydur.
Adını Fâtih 'in buraya tâyin ettiği ve lâkabı Bebek olan
bölük-başından alan bu semtte, ona mahsus bulunup,
sonradan „Bahçe-i Bebek Çelebi" namı ile has bahçeler
arasına katılan ve içerisinde Selim I. 'in bir kasrını
ihtiva eden bahçe, uzun zamanlar bakımsız kalmış, köşk
de harap olmuştur. Diğer taraftan bu civar, İstanbul 'da
dahilî vaziyetin karışık olduğu devirlerde, msl. XVIII.
asır başlarında, ayak takımına melce' olmuştu. XVII.
asır ortalarında, bu bahçenin ilerisinde yeniçeri ağası
Hasan Halife ve daha ileride, bir kaç defa kapudan-ı
deryalık yapmış ve Girit 'in fethinde büyük hizmette
bulunmuş Deli Hüseyin Paşa ( ölm. 1071 = 1660/1661 )
birer bağ vücuda getirmişlerdi. Naimâ (III, 100 ) "nın,
Hasan Halife 'nin, Bebek bahçesini temellük etmek
suretiyle vücuda getirdiğini ve o vaktin ricali arasında
çok meşhur olduğunu söylediği, fakat, XV. ve XVI.
asırlardaki Bebek bahçesinin hudutlarını tesbit
edemediğimize göre, her hâlde ondan daha ötede
bulunduğu muhakkak olan ( bk. Evliya Çelebi, göst.
yer. • Çe-Iebi-zâde, s. 376) Hasan Halife bağı, sahibinin
1041 (1631/1632 ) 'de yeniçeriler tarafından
katledilmesinden sonra, mîrîye alınmış ve has bahçeler
arasına girmişti. Boğaziçi'nin yer-yer imâr edildiği,
köşkler ve yalılar ile süslendiği bir devirde, burasının
bakımsız hâli nazar-ı dikkati çekmiş, aşağısında ve
yukarısmdaki
köyler gibi, mâmur bir hâle getirilmesi düşünülmüş, bu
Dostları ilə paylaş: |