Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
51
la ilgilidir. Anlam-dışı
(
) önermeler ise dilin, eş de-
yişle dünyanın dışında kalan önerme-
lerdir (tümceler). Bu çerçevede Witt-
genstein kendi en ünlü tümcelerinden
birini ortaya koymaktadır: “
dünyamın sınırlarıdır” ( ,
5.6).
Burada bir şey daha işin içine katmak
durumundayız: Bu sınır düşüncesi
çerçevesinde öznenin (
jekt) ya da “Ben”in (
)
konumunun ne olduğunu.
Wittgenstein bu döneminde
özneyi, beni sınırın içinde
değil de
konum-
landırmıştır. Özne dünya-
nın
içinde değildir. Ona göre,
“
”
( , 5.62). Ben dünyanın sı-
nırıyım. Dünyanın olanak
koşulu olarak bu ben kuşku-
suz
öznedir. O
bunu psikolojik çalışmaların
uğraş alanı içerisine giren bir
özneden ayırarak,
“metafizik özne” olarak dile
getirmektedir:
“Felsefeye
kendiliği (
) getiren
şey ‘Dünyanın benim dün-
yam’ olmasıdır. Felsefece
kendilik insanlık değil, insan
bedeni ya da psikolojinin uğ-
raştığı insan ruhu değil, daha
ziyade dünyanın sınırı olan ─onun bir
kısmı olmayan─ metafizik öznedir”
( , 5. 641). Bu anlamda Wittgens-
tein’a göre “Dünya bana verilidir”;
dünya bana dünya olarak verilidir,
ben dünyanın sınırıyım. Bu nedenle
“iki tanrısallık (
gottheit) biçimi var-
dır: Dünya ve benim bağımsız Be-
nim” (Wittgenstein 1969: 167). Bu
metafizik özne anlayışında Wittgens-
tein, Ben-Dünya ilişkisini dünyanın
özneye verilmişliği düşüncesine göre
ortaya koymaktadır. Öyleyse özne,
kendisine verilmiş olan, nesnellik
alanının sınırıdır; bu anlamda onun
kendisi
dır: “
” (Witt-
genstein 1969: 173).
,
dünyaya aşkındır. İstenç edimi bütü-
nüyle bu özneye aittir. Etik, estetik bu
özneyle ilgilidir; bu anlamda bu alan-
lar da aşkındır. Wittgenstein bu aş-
kınlığı, istenç bakımından şu şekilde
ortaya koymaktadır: “
” (Wittgenstein 1969: 167).
Bu
özne anlayışı bize
bütünüyle Kant geleneğini (örneğin
Fichte’nin “Ben” anlayışını) gös-
termektedir. Bu gelenek içerisinde
Schopenhauer’in düşüncelerini göz
önünde tutarsak, bu söylenenler daha
da açık hale gelecektir. Bilindiği gibi,
Schopenhauer’a göre “Dünya benim
tasarımımdır”, dünya benim dün-
yamdır. Bilgime konu olan her şey,
yani bu dünyanın bütünü,
,
görüleyenin görüsüne bağlı olarak
nesnedir. Bu anlamda “
”
(Schopenhauer 1998: 5) Bu düşünce
çerçevesinde Schopenhauer, öznenin
uzam-zaman içinde olamayacağını,
öznenin dünyanın
içinde olmadığını
düşünmektedir. Bu nedenle, Kantçı
bir çizgide, Schopenhauer nesne dün-
yasının özne yoluyla koşullandığını
söylemektedir: “
” (Schopenhauer
1998: 45). Öyleyse hem Schopenhau-
er için hem
de Wittgenstein için tasa-
rım olarak dünya öznenin
ı,
bu öznenin karşılığı, nesneleş-
tirmeyi yapanın karşısında-du-
randır, yani nesnedir (Gegens-
tand). İstenç bakımından ise
Wittgenstein ile Schopenhauer
farklılaşıyorlar. Wittgenstein,
’de dünyanın benim
istencimden büsbütün farklı
olduğunu söylemiştir.
adlı kitabında Anscombe
bu farklılığa dikkat çekiyor.
Dilin ve dünyanın mantık-
sal yapısının sınır düşüncesi
çerçevesinde ortaya konuşu,
“Ben”in dünya içinde yer al-
mayışı, dünyanın içinde yani
mantıksal uzamda örneğin
Tanrının kendini açığa vurma-
ması (T, 6.432), Wittgenstein’ı
sınırın ötesine yöneltmektedir.
Bu yönelmede dilsel açıdan bir
olanaksızlık kendisini gösterir.
Dünyanın bir bütün olarak, sı-
nırlanmış bütünlük olarak, ebedîlik
tarzında (
) gö-
rülmesi (Anschauung) ( , 6.45) artık
söylenemez, dile getirilemez bir şeyi
açığa vurur. Dünyayı bir bütün olarak
ebedîlik tarzında görme, aşkın olan
etik ve estetiğe de gönderme yapar.
’de dediği gibi, “
” (Wittgenstein,
1969, s.176). Kuşkusuz böylesi bir
ebedîlik tarzında görüş, mistik bir
duyguyu (
) gösterir. Wittgens-
tein’a göre “
1
: (Alm.) İlişki.
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni