Çobanoğulları Uc Beyliği Dönemine Ait Yeni Bulunmuş…
103
Arslan, 1284 yılı Eylül ayının ilk haftalarında Kastamonu şehir merkezinden
kuzeye doğru hareket etmiş; bugünkü İnebolu yolu ve Oyrak geçidi
istikametinde ilerleyerek
Devrekâni yöresine geçmiş, Seydiler üzerinden
Ağlı kalesine ulaşmıştır. Diğer ihtimale göre Kastamonu – Göl – Subaşı –
Kasaba köyü üzerinden ilerleyip, Seydiler’e ve oradan da Ağlı’ya varmış
olabilir. Ağlı’ya kadar kat edilen mesafe nispeten daha az engebeli olup,
bundan sonra devam edilecek yolun son derece dağlık ve sarp bir
coğrafyadan geçecek olması yüzünden, Yavlak Arslan muhtemelen burada
ordusuyla ilgili bazı düzenlemeler yapmıştır. Bugün kullanılan Ağlı –
Şenpazar – Cide karayolunun o yıllarda olmaması nedeniyle tahminimize
göre Yavlak Arslan, Ağlı’dan sonra Turnalu üzerinden Akçaçam – Akçay –
Gecen – Gökçeinek (Yeşilköy) köyleri yönünde ilerleyerek bugünkü
Şenpazar ilçe sınırları içinde bulunan Gürleyik’e ve Kuztekke mevkiine
varmıştır. Buradaki son hazırlıklardan sonra Yavlak Arslan’ın bugünkü
Harmangeriş – Dağlı – Şenköy hattını takip ederek Loç vadisine indiğini,
Gökçeler köyü yönünde ilerlediğini ve nihayet Okçular kalesini sağ tarafında
bırakmak kaydıyla Gideros önlerine ulaştığını tahmin ediyoruz. Esasen,
Kastamonu – Gideros arası 130 km. mesafe öylesine derin vadiler,
kanyonlar, akarsular ve dağlardan oluşmaktadır ki, Yavlak Arslan’ın
ordusunu her yerden geçirme şansı bulunmamaktaydı. Bununla birlikte bazı
yerlerde bahsedilen bu güzergâhın dışına da çıkılmış olması mümkündür.
5.3. Yavlak Arslan’ın Fetih Hazırlıkları, Ordusu ve Kuşatma
Silahları
Selçuklular, İslâm dünyasının liderliğini üstlenmelerinden itibaren,
İslâm’ın kendilerine yüklemiş olduğu kâfirlere ve İslâm düşmanlarına karşı
gaza ve cihâd vazifesini başarıyla yürüttüler. Malazgirt kahramanı Alp
Arslan, İslâmiyet’e hizmetleri dolayısıyla “gazi ve şehid” sıfatlarıyla
anılmıştır. Malazgirt savaşı öncesi sultanın Buharalı imamı Ebû Cafer
Muhammed, “Ey Sultan! Sen Allah’ın başka dinlere zafer vaad eylediği
İslâmiyet uğrunda cihâd yapıyorsun…” diyerek Türk sultanının bu vazifeyle
memur olduğu gerçeğini ona hatırlatmış ve maneviyatını pekiştirmiştir.
Sultan Sancar, Abbasî halifesine yazdığı bir mektupta, büyük masraflardan
çekinmeyerek her türlü tedbiri almak suretiyle Selçuklu ülkesinin doğusunda
İslâm’ın hudutlarını koruduğunu söylemiş, Haçlılara karşı cihâd vazifesinin
ise batıdaki İslâm hükümdarları tarafından layıkıyla yürütülmesi gerektiğini
hatırlatarak, halife nezdinde Selçuklu sınırlarının batısındaki hükümdar ve
kumandanları cihâda sevk etmiştir.
Türkiye Selçuklu sultanları I. Kılıç Arslan, I. Mesud, II. Kılıç Arslan, I.
Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah’ın Bizans, Haçlılar, Gürcüler ve
C. YAKUPOĞLU ve N.
MUSALI
104
Ermenilere karşı üstlendikleri cihâd vazifelerini büyük fedakârlıklarla ve
hakkıyla yerine getirdikleri biliniyor. Sultan I. Alâaddin Keykubâd,
Celâleddin Harizmşah’a gönderdiği mektubunda, “aynı cihâd yolundayız,
aynı din ve millete mensup bulunuyoruz. Şarkta İslâm hudutlarını koruyan
siz, garpte ise kâfirlerin kökünü kazıyan biziz” diyerek iki Türk
hükümdarının o dönemde üstlenmiş oldukları cihâd misyonunu tarif
etmiştir.
82
Kösedağ Bozgunu sonrası Selçuklu sultanlarının cihâd ve gaza
ananesini devam ettirememeleri üzerine, Müslüman Türkmen beyleri Batıda
bu geleneyi sürdürme nöbetini omuzlarına yüklenmişlerdir. Yavlak Arslan,
işte bu Selçuklu cihâd misyonunun XIII. yüzyıl sonlarında Anadolu’daki en
güçlü temsilcilerindendi. Aynı günlerde Batı Anadolu’da görevli Türkmen
beylerinden Osman Gazi de bu vazifeyi başarıyla yürütüyordu.
Yavlak Arslan, dedesi ve babasından devraldığı Selçuklu Uc
Beylerbeyliği vazifesini yürütürken gerçekleştirdiği bütün faaliyetlerde
Selçuklu devlet sistemini ve teşkilatını beylik hudutları dâhilinde birebir
uygulamış, ayriyeten İlhanlıların Anadolu’daki varlığı ve yüksek gücü
gerçeğinden hareketle bu devletin sistemini de mutlaka göz önünde
bulundurmuştur. Bu noktada Yavlak Arslan’ın ordu sistemi ve savaş
teknolojisi de Selçuklu-İlhanlı sistemlerinin bölgedeki bir yansımasından
ibaret olmalıdır. Gideros’un fethi sürecinde Yavlak Arslan’ın ordusunu
hangi muharip sınıflar oluşturmuştur? Asker mevcudu ne kadardır? Hangi
kuşatma aletleri kullanılmış ve hangi muharebe teknikleri uygulanmıştır? Bu
soruların
cevaplarının
hepsini
açık
bir
şekilde
fetihnâmede
bulamayacağımızdan dolayı, konuyu Selçuklu ordu sistemini örnek
göstererek izah etmek uygun olacaktır.
XIII. yüzyılda Türkiye Selçukluları ordusunda dâimî kuvvetlerden
olarak gulâmlar (gulamân-ı dergâh, gulamân-ı has, mefâride vb.) ve ikta
askerleri bulunuyordu. Yardımcı kuvvetler (ücretli askerler, tâbi devlet
kuvvetleri, Uc Türkmen kuvvetleri ve gönüllüler) de Selçuklu ordusunun
diğer önemli kısmını meydana getiriyordu. Selçuklu ordusunda başkomutan
olarak Beylerbeyliği (Melikü’l-Ümerâ) bulunmakta ve emir, serleşker,
ellibaşı, serhayl, visâkbaşı, kütval gibi kumandanlar rol almakta idi. Hafif
silahlardan ok, yay, kılıç, hançer, mızrak, gürz, çomak, balta; savunma
araçlarından ise zırh, miğfer ve kalkan öne çıkıyordu. Ayrıca özellikle
kuşatmalarda işe yarayan ağır silahlardan olarak mancınık (mağribî, frengî
vb.), arrâde, çark, koçbaşı, kule, merdiven dikkati çekiyordu.
83
82
O. Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, C. I., Boğaziçi Yay., İstanbul 1993,
s.192,193,200,214.
83
Göksu, Türkiye Selçuklularında Ordu, s.26-365.