Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut
ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması
455
oldukça önemli bir yere sahip olan Leylâ ile Mecnûn’un Kıbrıs varyantını
konu ve şekil bakımından karşılaştırmaya çalışacağız.
Halk Hikâyesi ve Halk Hikâyesi Söyleme Geleneği
Halk hikâyesi söyleme geleneği halk arasında oldukça yaygındır. Bu
geleneğin ilk mahsulü ve geçiş dönemi eseri Dede Korkut Hikâyeleri'dir.
Halk hikâyeleri daha ziyade ozanlar ve meddahlar tarafından icra
edilmektedir. Uzun kış gecelerinde ve halkın toplu olarak bir araya geldiği
mekânlarda saatlerce halk hikâyesi anlatan aşıklar dinlenmekteydi. Halk
hikâyesi; "Göçebelikten yerleşik hayata geçişin ilk mahsullerinden olup; aşk,
kahramanlık, vb. gibi konuları işleyen; kaynağı Türk, Arap-İslâm ve Hint-
İran olan büyük ölçüde aşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan nazım nesir
karışımı anlatmalardır
5
".
Edebiyatımızda sık sık kullandığımız bu terimi üç grupta
değerlendirebiliriz.
1.
Klâsik Hikâyeler: Divan Edebiyatı nazım şekillerinden mesnevi
tarzı ile yazılmış ve bir olaya dayalı eserler.
2.
Modern Hikâyeler: Kişileri, olayları, zamanı ve mekânı belli olan
tahkiyevî eserler. Bunlar genellikle kısa metinlerdir.
3. Halk Hikâyeleri: Üzerinde durduğumuz hikâyelerdir. Diğerlerinden
ayıran en önemli özelliği nazım, nesir karışık olması ve bazılarının ilk
söyleyenlerinin belli olmasıdır.
Yukarıda mesnevi ve halk hikâyesi türlerinin şekil ile muhtevası
hakkında bilgiler vermeye çalıştık. Bu bağlamda Leylâ vü Mecnûn
mesnevisi ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde derlenen Mahmut ile
Leyla
6
isimli halk hikâyesini karşılaştırmaya çalışacağız. Çünkü Halk
Edebiyatı sahasında görülen Leylâ ile Mecnûn isimli hikâyenin Klasik Türk
Edebiyatı'nda aynı adı taşıyan eserden ve Fuzûlî'nin yazmış olduğu
varyanttan ortaya çıktığı sanılmaktadır.
5
Alptekin, Ali Berat, Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Akçağ Yayınları, Ankara 2002, s. 18.
6
Adı geçen metnin tamamı, Akçam, Zeki: (2008), “Leylâ ile Mecnun İsimli Halk Hikâyesinin
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Derlenen “Mahmut ile Leyla” Varyantı Üzerine Bazı
Tespitler, Türk Dil ve Kültürünün En Eski Dönemleri ve Kıbrıs’a Ulaşması Bugünkü
Durumu Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri (23-25 Mayıs 2005), Girne Amerikan
Üniversitesi, Girne Şubat 2008, s. 172-179, adlı kitapta yayınlanmıştır.
Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM
456
A. ŞEKİL BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRMA
• Fuzûlî'nin eseri, üç rubai ve mensur bir önsözle başlıyor. Sırasıyla
Arapça ve Farsça karışık bir münacaat, tevhid, ikinci bir münacaat, kendine
hitab, na't, miraciye, Peygamberi Öven Arapça, Farsça ve Türkçe karışık bir
kasideden sonra, sakiye hitap girişiyle değerinin bilinmediğinden ve "saki-
nâme" başlığı altında takdirsizlikten şikâyet ediyor, yine sakiye hitap
girişiyle kendini, sonra Kanunî'yi övüyor. Ardından sebeb-i nazm-ı kitab
başlıklı manzume ile Veys Bey için yazdığı manzumeden sonra hikâyeye
giriş yapıyor.
•
Mahmut İle Leyla isimli halk hikâyemiz ise "Vaktiyle Orta Anadolu'da
bir padişah vardı. O zaman adı şanı ile tanınmış bir şahsiyetti. Evlat
olarak yalnız tek bir oğulları olmuştu. Oğlana Mahmut ismini
verdiler" şeklinde mensur bir giriş ile başlamaktadır. Mesnevideki gibi
münacaat, na't gibi manzum bölümler yoktur.
•
Fuzûlî'nin eserinde küçük ve kitabı yazma amacını belirten mensur bir
bölüm vardır. Hikâye beyit birimi ile yazılmış olup toplam 3096 beyittir.
Aruz vezniyle yazılan hikâye manzumdur. Her beyit her ne kadar da
kendi arasında anlamlı olsa da birbirleriyle bağlantılıdır.
•
Mahmut ile Leyla isimli halk hikâyemiz manzum ve mensurdur. Halk
hikâyemiz mensur bir giriş ile başlamaktadır. Bu girişin ve olayların
anlatılmaya başlandığı mensur bölümden sonra Mahmut'un Leyla için
söylemiş olduğu manzum kısım gelmektedir.
•
Aldı Oğlan
Kız sen bu diyara nereden geldin,
Beni hançerleyip kalbimi deldin,
Aşkına tutuldum yandım kül oldum,
Beni hançerleyip bağrımı deldin.
Bu dörtlükten sonra Leyla ile Mahmut'un manzum bir bölümle karşılıklı
konuştuğunu görmektteyiz.
-Aldı Kız-
Habeşistan' dadır benim mekanım, Aşkınla doludur benim her yanım,
Ben seni gördükçe her an yanarım, İsmini söyle de bileyim canım.
- Aldı Oğlan -
Ben sana söyleyim Mahmud' tur adım, Olgun bir kuş gibi kırık kanadım,
İsmini söyle ben de bileyim,
Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut
ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması
457
Aşkınla doluyum çıkar feryadım.
-Aldı Kız-
Ben seni sevmiştim Mahmut ezelden, Leyla vazgeçer mi böyle güzelden,
Sarılıp sevişmedir bu sevdanın sonu,
Sanki yoğurdular seni şekerden.
Leylâ ile Mahmut'un genellikle manzum kısımlarda birbirleriyle
konuştuklarını görmekteyiz. Bunun yanında mensur kısımlarda da karşılıklı
konuşmalar geçmektedir. Karşılıklı konuşmalar oldukça sadedir. Mensur
kısımların dışında Mahmut ile ile Leylâ hikâyesi 30 dörtlükten oluşmaktadır.
Dörtlükler 11'li hece ölçüsü ile yazılmış olup uyakları bazen düzenli bazen
ise düzensizdir. Düzenli oldukları zaman şu şekilde kafiyelenmektedirler:
-a
-c
-a
-c
-a
-c
-b
-b
Dörtlük sayılarında belli bir düzen yoktur. Bazen tek bir dörtlükten
oluşan manzum kısımlar, genellikle 3-4-5 dörtlük arasında değişmektedir.
• Fuzûlî'nin Leylâ ile Mecnûn'da beyitlerin arasında yer yer gazel ve
münacaatlara rastlamaktayız. Tıpkı Leylâ ile Mecnûn'un çölde karşılaşıp
birbirlerini tanımadıklarını beyan edip tanımaya çalıştıkları kısımda:
Leylâ'nın:
Ey kılan şeyda meni menden bu istiğna nedür Nice sormazsen ki ahval-i
dil-i şeyda nedür
Beyitli gazel ile cevap vermesi sanırız bu bahse iyi bir ömek olacaktır.
•
Leylâ ile Mahmut isimli halk hikâyemizin sonu mensur bir kısımla
bitmektedir.
•
Mesnevimizin ise sonuna Fuzulî "Tamam-ı Sühan" başlıklı bir
manzume eklemiştir. Bu manzumede felekten şikâyet eden Fuzûlî
mesnevinin sonunu istediği şekilde bitirmesinin nedenlerini ifade etmektedir.
A. MUHTEVA BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRMA
•
Fuzûlî'nin mesnevisinin başlangıcında, kabilenin başkanı oğlu
olmadığı için üzgündür. Allah'a yalvarır, adaklar adar; her çareye başvurur.
Nihayet bir oğlu olur ancak bu çocuk doğar doğmaz ağlamaya başlar ve hiç
susmaz. Çocuğa Kays adını verirler.
Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM
458
•
Mahmut ile Leyla'da ise tanınmış bir padişahın tek oğlu olarak
doğar.
•
Mesnevide on yaşına giren Kays sünnet ettirilerek okula verilir.
Okulda kızlar da vardır. Bir saf kız bir saf oğlan oturmaktadır,
•
Mahmut ile Leyla'da ise okul çağına gelen Mahmut ilk ve orta
öğrenimini bitirdikten sonra yüksek tahsile gönderilir. Saray etrafında eğitim
alan Mahmut babasının ve tahtın tek varisidir. Bu yüzden sürekli olarak özel
eğitim almıştır.
Aşıkların Birbirleri ile Tanışması
•
Mesnevimizde, Kays Leylâyı görünce şevk ile dertlenerek
kendinden geçer. Leylâ'da onu okulda görünce kendinden geçer. Birbirlerini
gören Kays ile Leylâ sürekli olarak birlikte zaman geçirmeye başlarlar.
Okuldan ayrıldıktan sonra dahi onu görmek için türlü yalanlar uydurur.
•
Mahmut ile Leylâ'da ise saz çalmayı öğrenen Mahmut bir yaz tatili
sırasında romantik düşüncelere dalmıştır. Kız sevmek ve aşık olmak
istemektedir. Saraylarının karşısında Habeşistan'dan gelen zengin bir tüccar
oturmaktadır. Bu tüccarın Leyla isimli bir kızı vardır. Bu kız Mahmud'u
çileden çıkartmaktadır. Mahmut her gün sazını alıp kız için türküler
söylemektedir. Kız Mahmut'un saz çalmasını tebessümle seyretmektedir.
Yine bir akşamüstü kız bahçelerinde gülleri toplamak için bahçeye iner. Bunu
fırsat bilen Mahmut onun yanına gider, iki genç burada birbirlerine aşık
olurlar, iki aşık burada bir daha ayrılmayacaklarına dair yemin ederler.
Oğlan ve kız birbirlerine nişan için yüzük ve bilezik verirler.
Aşklarının Onay Görmemesi
•
Mesnevide Kays ile Leylâ'nın görüştüğünü öğrenen Leyla'nın annesi
kızına, bu beraberlik için kızar ve onu okula göndermez.
•
Mahmut ile Leyla'da ise durumu yaşlı kadından öğrenen Padişah,
oğlunu bir tüccarın kızına yakıştırmaz. Bunu duyan tüccar kızım yanına
alarak memlekete döner. Leyla'yı göremeyen Mahmut hasretinden duramaz
ve onun oturduğu konağa gider ancak kimse yoktur. Çok üzülen Mahmut
eline sazı olarak hasret dolu dörtlükler okur.
Aldılar elimden nazlı Leyla' yı,
Koydular başıma bin bir belayı,
Leyla'yla kavuşmak nasib olmazsa,
Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut
ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması
459
Yesin de ölümü ormanda ayı.
Aşık oldum Leyla'm yürekten sana,
Kaçtın da bak neler getirdin bana,
Gece gündüz ağlar dağlar gezerim,
Yandı da yüreğim, döndü püryana,
Ben bir mecnun gibi dağda gezerim, Aşkınla yüreğim dağlar ezerim,
Gündüz hayalimde gece rüyamda,
Kavuşmamız vakti her an beklerim.
Leyla'nın aşkından gül gibi soldum,
Aşkına tutulup sararıp soldum,
O elmas yanağına buse kondurdum,
Leyla'm ta yürekten sana vuruldum.
Leyla' m ceylan gördüm kalemdir kaşın,
Daha şimdi on beş oluyor yaşın,
Benim kimsem yok nede kardaşım,
Leyla' m hayatımda sensin yoldaşım.
Dumanlar bürüdü dağların başım, Durmadan akıyor gözümün yaşı,
Benim kimsem yoktur nede kardaşım, Arayıp bulacam benim yoldaşım.
Mahmut ile Mecnûn'un Yollara Düşmesi
•
Mesnevide, Leyla'yı görmek ümidi ile arkadaşlarıyla dolaşmaya
çıkan Kays, Leyla'yı görünce düşüp bayılır. Aynı şekilde fenalaşan Leyla da
bayılır. Leyla hemen arkadaşları tarafından yerden kaldırılarak götürülür.
Ayıldığı zaman Leyla'yı göremeyen Mecnûn kahrından gömleğini yırtarak
feryad etmeye başlar. Ümitsizliğe düşen Mecnûn kendisini sahrada bulur.
• Mahmut ile Leylâ'da ise Leyla’yı konakta bulamayan Mahmut
babasına sitem eder. Ancak babası ona vezirin kızını düşündüğünü söyler.
Mahmut ise parada ve mevkide gözünün olmadığını ifade ederek saraydan
kendisine bir at ve yetecek kadar yiyecek aldıktan sonra ayrılır. Uzun bir
süre sonra bir köyde konaklayan Mahmut derdini köylülere anlatır.
• Mesnevimizde çöllere düşen Mecnûn' u, babası Leyla ile görüştürme
yalanı ile kandırır. Kabile içinde seçeceği en güzel kızla evlenebileceğini
Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM
460
söylerler. Ancak Mecnûn buna şiddetle karşı çıkar ve bu aşk yarasına
Leyla'dan başka kimsenin merhem olmayacağını haykırır. Mecnûn'un bu
dertten kurtulması için hekimler çağrılır, tılsımlar yazdırılır, dualar edilir
ancak bir netice alınamaz. Bunun üzerine babası Mecnûn'u Kabe'ye götürür.
Mecnûn buradan hoşlanır. Aşktan kurtulmak için dua edeceği yerde Allah'a
aşkı için ona daha fazla şevk vermesini ister ve yine çöllere düşer. Babası
ondan umudunu keser. Leylâ'nın diyarına giderken bir avcı ile karşılaşan
Mecnûn, avcının tuzağına yakalanan ceylanı üstündekilerini avcıya vererek
kurtarır. Kurtardığı bu ceylanla birçok çöl dolaşır.
• Leyla'yı aramaya çıkan Mahmut ilk geldiği köyde duraklar. Köylüler
onun ızdırap çeken halini görünce hemen aşık olduğunu anlayarak derdini
sorarlar. Beş gün önce köylerinden geçen bir kervanda Leyla'yı gördüklerini
söyleyen köylüler, kervanın gittiği yönü gösterirler. Mahmut hemen yola
koyulur ancak akşam olur karanlık çöker ve yolu bir dağın eteğine gelir.
Hava soğuk ve yağışlıdır. Bunun yanında yolunu kaybetmiştir. Herşey üst
üste gelmiş ve Mahmut Allah'a: “ya murada erdir ya da öldür” diye dua eder.
Geceyi mağarada geçiren Mahmut sabah olunca aşağı inmeye çalışır ancak
yoğun bir tipi başlar. Yorgun olan ve bir de tipiye yakalanan Mahmut attan
yere düşer. Oradan geçen bir çoban onu bulur ve iyileştirir.
•
Mesnevimizde ise böyle bir bölüm yoktur. Mecnun tüm canlı ve
cansız varlıklarla konuşmakta ve onlara derdini anlatmaktadır. Bu sırada
Leyla hisara kapatılmıştı, Yanında olan genç kızlar her ne kadar da onu
neşelendirmeye çalışsalar da başaramazlar. Bir bahar günü annesi Leyla'yı
gezdirmek için dışarı çıkarır. Ancak bu dışarı gezmeleri sırasında avda olan
İbn-i Selam Leyla'yı görür ve aşık olur. Ona hediyeler gönderir, ailesinden
istetir. Ailesi bu teklifi kabul eder ve Leyla'yı İbn-i Selam'a verirler. Bunu
duyan Mecnûn'un derdi daha da artar. Dertli dertli gazel okurken Nevfel
adından adalet ve cesareti ile tanınmış Mecnûn'u duyar. Onun derdine çare
olmak için Leyla'yı Mecnun için istetir. Leyla'nın kabilesi buna şiddetle karşı
çıkar. Bunun Üzerine Nevfel ile Leyla'nın kabilesi arasında savaş çıkar fakat
Nevfel savaşı kazanamaz. Nevfel pes ederek kendi yurduna doğru yola çıkar.
Mecnûn bu işe daha da dertlenerek yine çöllere düşer.
•
Leyla ile Mahmut hikâyesinde ise Leyla Habeşistan'da zengin bir
tüccar ile evlendirilecektir. Bunu bir kocakarıdan öğrenen Mahmut kendisine
yardım etmesini ister. Bunun üzerine kocakarı ona düğünün yerini ve tarihini
Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut
ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması
461
öğrenir. Mahmut ertesi günü düğünün olacağı yere gider. Leyla'yı görür
görmez sazı eline alır ve onun için sevda sözleri söylemeye başlar.
Mahmut'un geldiğini anlayan Leyla'nın gözleri kan çanağına döner. Mahmut
hemen kocakarıyı Leyla'nın yanına gönderir. Kendisine nişan olarak vermiş
olduğu bileziği kocakarının koluna takar. Bu bilezik ile Leyla'nın onu
tanıyacağını söyler. Leyla'nın yanına gitmeyi başaran kocakarı "Mahmut'un
kendi evinde olduğunu söyledi. Bunu üzerine Leyla gece yarısı evlerine
geleceğini ve kaçmak için Mahmut'un hazırlık yapmasını istediğini söyler.
Gece yarısı olduğunda Leyla kaçar. Birbirine kavuşan iki aşık Mahmut'un
memeleketine gider. Oğlunu gördüğüne sevinen Padişah kırk gün kırk gece
düğün yapar.
•
Leylâ ile Mahmut isimli halk hikâyemiz mutlu sonla biterken
mesnevimizdeki Mecnun'umuz çöllere düşmüştür. Türlü bahanelerle Leylâyı
görmeye çalışan Mecnûn sürekli olarak çile çekmektedir. İbn-i Selam ile
evlenen Leyla ona büyülü olduğunu söylerek kendisine yaklaştırmaz. Türlü
çileler çeken aşıklarımız kavuşamazlar. Kavuştuklarında ise Mecnûn'un
beşerî aşkı ilahî aşka dönüşmüştür. Bunu büyük bir olgunlukla karşılayan
Leyla kavuşamamanın veridiği acı ile ölür. Bunun üzerine, Mecnûn Allah'tan
ölmeyi diler. Allah'ın takdiri ile ölen Mecnûn Leyla'nın mezarı açılarak
yanına gömülür. Her iki aşığın da ölüsünü gören mezarların başında hergün
nöbet tutmaya başlar. Yine bir gece mezarı beklerken uyuyakalır. Rüyasında
zevk ve sefa içinde kendilerine hizmet edilen iki güzel görür. Zeyd sorar
burası neresidir, "burası cennettir ve bu iki kişi ise Leyla ile Mecnûn'dur"
cevabını alır. Zeyd bu rüyayı halka anlatır. Bunun üzerine halkın bu iki aşığa
olan inançları artar ve sürekli olarak bu kabri ziyarete gelirler.
Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM
462
SONUÇ:
Makalemizde Klasik Edebiyatımızın en ünlü aşk mesnevilerinden biri
olan Leylâ ile Mecnûn'u Halk Edebiyatı sahasında birçok aşığımız tarafından
anlatılan ve bir varyantı da Kuzey Kıbrıs'ta derlenen Leyla ile Mahmut isimli
halk hikayesi ile karşılaştırmaya çalıştık. Belirtilen hikâyeler her iki sahada
da oldukça yaygın bir şekilde anlatılmış olup bu nedenle de birçok varyant
ortaya çıkmıştır. Genceli Nizamî'nin bir kabilede geçen aşk hikâyesinden
esinlenerek yazmış olduğu hikâye yine halka dönmüş ve hala daha
anlatılagelmektedir. Bu nedenledir ki her iki sahanın da birbirinden ne kadar
uzak olduğu söylense de benzer yanlarının olması muhtemeldir. Nitekim
makalemizde de görüldüğü üzere, özellikle de muhteva bölümünde bazı
ortak noktalar dikkati çekmektedir.
Her iki aşığın aralarındaki aşkın büyüklüğü, aşıklarımızın sevgililerini
bulmak için gurbete gidişleri, onları ailelerine şikâyet eden yaşlı kadınların
olması gibi bir çok ortak noktaya rastlamaktayız. Ortak noktların yanında
özellikle muhteva bakımından Kuzey Kıbrıs'ta derlenen varyantımız oldukça
kısadır. Fuzûlî'nin varyantı ise 3000 beyitten fazladır. Özellikle İbn-i
Selam'ın Leyla'yı istemesi. Mecnûn'un çöllere düşmesi, tüm hayvanlarla
konuşması, Leyla'yı görmek için dilenci kılığına girmesi bölümleri Kuzey
Kıbrıs'taki halk hikâyemizde görülmemektedir.
Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut
ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması
463
KAYNAKÇA
Alptekin, Ali Berat, Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Akçağ
Yayınları, Ankara 2002.
Akçam, Zeki: (2008), “Leylâ ile Mecnun İsimli Halk Hikâyesinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Derlenen “Mahmut ile Leyla” Varyantı
Üzerine Bazı Tespitler, Türk Dil ve Kültürünün En Eski Dönemleri ve
Kıbrıs’a Ulaşması Bugünkü Durumu Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri
(23-25 Mayıs 2005), Girne Amerikan Üniversitesi, Girne Şubat 2008.
BORAT AV, Pertev Naili, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği,
Ankara 1946.
Büyük Türk Klâsikleri, " Divan Edebiyatına Giriş", Ötüken Söğüt
Yayınları, C-I, s.221-251.
Mine Mengi, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınlan, Ankara
1994.
Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM
464
Dostları ilə paylaş: |