Elmи мяъмуяси



Yüklə 3,47 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə159/159
tarix02.12.2017
ölçüsü3,47 Mb.
#13563
1   ...   151   152   153   154   155   156   157   158   159

Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut 

ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması

 

455 


oldukça önemli bir yere sahip olan Leylâ ile Mecnûn’un Kıbrıs varyantını 

konu ve şekil bakımından karşılaştırmaya çalışacağız.  

 

Halk Hikâyesi ve Halk Hikâyesi Söyleme Geleneği 

Halk hikâyesi söyleme geleneği halk arasında oldukça yaygındır. Bu 

geleneğin ilk mahsulü ve geçiş dönemi eseri Dede Korkut Hikâyeleri'dir. 

Halk hikâyeleri daha ziyade ozanlar ve meddahlar tarafından icra 

edilmektedir. Uzun kış gecelerinde ve halkın toplu olarak bir araya geldiği 

mekânlarda saatlerce halk hikâyesi anlatan aşıklar dinlenmekteydi. Halk 

hikâyesi; "Göçebelikten yerleşik hayata geçişin ilk mahsullerinden olup; aşk, 

kahramanlık, vb. gibi konuları  işleyen; kaynağı Türk, Arap-İslâm ve Hint-

İran olan büyük ölçüde aşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan nazım nesir 

karışımı anlatmalardır 

5

". 


Edebiyatımızda sık sık kullandığımız bu terimi üç grupta 

değerlendirebiliriz. 



1.

 

Klâsik Hikâyeler: Divan Edebiyatı nazım  şekillerinden mesnevi 

tarzı ile yazılmış ve bir olaya dayalı eserler. 



2.

 

Modern Hikâyeler: Kişileri, olayları, zamanı ve mekânı belli olan 

tahkiyevî eserler. Bunlar genellikle kısa metinlerdir. 



3. Halk Hikâyeleri: Üzerinde durduğumuz hikâyelerdir. Diğerlerinden 

ayıran en önemli özelliği nazım, nesir karışık olması ve bazılarının ilk 

söyleyenlerinin belli olmasıdır. 

Yukarıda mesnevi ve halk hikâyesi türlerinin şekil ile muhtevası 

hakkında bilgiler vermeye çalıştık. Bu bağlamda Leylâ vü Mecnûn 

mesnevisi ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde derlenen Mahmut ile 

Leyla

6

 isimli halk hikâyesini karşılaştırmaya çalışacağız. Çünkü Halk 



Edebiyatı sahasında görülen Leylâ ile Mecnûn isimli hikâyenin Klasik Türk 

Edebiyatı'nda aynı adı taşıyan eserden ve Fuzûlî'nin yazmış olduğu 

varyanttan ortaya çıktığı sanılmaktadır. 

                                                 

5

 Alptekin, Ali Berat, Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Akçağ Yayınları, Ankara 2002, s. 18.  



6

 Adı geçen metnin tamamı, Akçam, Zeki: (2008), “Leylâ ile Mecnun İsimli Halk Hikâyesinin 



Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Derlenen “Mahmut ile Leyla” Varyantı Üzerine Bazı 

Tespitler, Türk Dil ve Kültürünün En Eski Dönemleri ve Kıbrıs’a Ulaşması Bugünkü 

Durumu Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri (23-25 Mayıs 2005), Girne Amerikan 

Üniversitesi, Girne Şubat 2008, s. 172-179, adlı kitapta yayınlanmıştır.  




 

 Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM 

456 


A. ŞEKİL BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRMA 

• Fuzûlî'nin eseri, üç rubai ve mensur bir önsözle başlıyor. Sırasıyla 

Arapça ve Farsça karışık bir münacaat, tevhid, ikinci bir münacaat, kendine 

hitab, na't, miraciye, Peygamberi Öven Arapça, Farsça ve Türkçe karışık bir 

kasideden sonra, sakiye hitap girişiyle değerinin bilinmediğinden ve "saki-

nâme" başlığı altında takdirsizlikten şikâyet ediyor, yine sakiye hitap 

girişiyle kendini, sonra Kanunî'yi övüyor. Ardından sebeb-i nazm-ı kitab 

başlıklı manzume ile Veys Bey için yazdığı manzumeden sonra hikâyeye 

giriş yapıyor. 

 



Mahmut İle Leyla isimli halk hikâyemiz ise "Vaktiyle Orta Anadolu'da 

bir padişah vardı. O zaman adı şanı ile tanınmış bir şahsiyetti. Evlat 

olarak yalnız tek bir oğulları olmuştu. Oğlana Mahmut ismini 

verdiler" şeklinde mensur bir giriş ile başlamaktadır. Mesnevideki gibi 

münacaat, na't gibi manzum bölümler yoktur. 

 

Fuzûlî'nin eserinde küçük ve kitabı yazma amacını belirten mensur bir 



bölüm vardır. Hikâye beyit birimi ile yazılmış olup toplam 3096 beyittir. 

Aruz vezniyle yazılan hikâye manzumdur. Her beyit her ne kadar da 

kendi arasında anlamlı olsa da birbirleriyle bağlantılıdır. 

 



Mahmut ile Leyla isimli halk hikâyemiz manzum ve mensurdur. Halk 

hikâyemiz mensur bir giriş ile başlamaktadır. Bu girişin ve olayların 

anlatılmaya başlandığı mensur bölümden sonra Mahmut'un Leyla için 

söylemiş olduğu manzum kısım gelmektedir. 

 

Aldı Oğlan 



Kız sen bu diyara nereden geldin,  

Beni hançerleyip kalbimi deldin,  

Aşkına tutuldum yandım kül oldum,  

Beni hançerleyip bağrımı deldin. 

Bu dörtlükten sonra Leyla ile Mahmut'un manzum bir bölümle karşılıklı 

konuştuğunu görmektteyiz. 

-Aldı Kız- 

Habeşistan' dadır benim mekanım, Aşkınla doludur benim her yanım, 

Ben seni gördükçe her an yanarım, İsmini söyle de bileyim canım. 

- Aldı Oğlan - 

Ben sana söyleyim Mahmud' tur adım, Olgun bir kuş gibi kırık kanadım, 

İsmini söyle ben de bileyim,  




Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut 

ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması

 

457 


Aşkınla doluyum çıkar feryadım. 

-Aldı Kız- 

Ben seni sevmiştim Mahmut ezelden, Leyla vazgeçer mi böyle güzelden, 

Sarılıp sevişmedir bu sevdanın sonu, 

Sanki yoğurdular seni şekerden. 

Leylâ ile Mahmut'un genellikle manzum kısımlarda birbirleriyle 

konuştuklarını görmekteyiz. Bunun yanında mensur kısımlarda da karşılıklı 

konuşmalar geçmektedir. Karşılıklı konuşmalar oldukça sadedir. Mensur 

kısımların dışında Mahmut ile ile Leylâ hikâyesi 30 dörtlükten oluşmaktadır. 

Dörtlükler 11'li hece ölçüsü ile yazılmış olup uyakları bazen düzenli bazen 

ise düzensizdir. Düzenli oldukları zaman şu şekilde kafiyelenmektedirler: 

-a

-c

-a

-c

-a

-c

-b

-b

Dörtlük sayılarında belli bir düzen yoktur. Bazen tek bir dörtlükten 

oluşan manzum kısımlar, genellikle 3-4-5 dörtlük arasında değişmektedir. 

•  Fuzûlî'nin Leylâ ile Mecnûn'da beyitlerin arasında yer yer gazel ve 

münacaatlara rastlamaktayız. Tıpkı Leylâ ile Mecnûn'un çölde karşılaşıp 

birbirlerini tanımadıklarını beyan edip tanımaya çalıştıkları kısımda: 

Leylâ'nın: 

Ey kılan şeyda meni menden bu istiğna nedür Nice sormazsen ki ahval-i 

dil-i şeyda nedür 

Beyitli gazel ile cevap vermesi sanırız bu bahse iyi bir ömek olacaktır. 

 

Leylâ ile Mahmut isimli halk hikâyemizin sonu mensur bir kısımla 



bitmektedir. 

 



Mesnevimizin ise sonuna Fuzulî "Tamam-ı Sühan" başlıklı bir 

manzume eklemiştir. Bu manzumede felekten şikâyet eden Fuzûlî 

mesnevinin sonunu istediği şekilde bitirmesinin nedenlerini ifade etmektedir. 

 

A. MUHTEVA BAKIMINDAN KARŞILAŞTIRMA 

 

Fuzûlî'nin mesnevisinin başlangıcında, kabilenin başkanı  oğlu 



olmadığı için üzgündür. Allah'a yalvarır, adaklar adar; her çareye başvurur. 

Nihayet bir oğlu olur ancak bu çocuk doğar doğmaz ağlamaya başlar ve hiç 

susmaz. Çocuğa Kays adını verirler. 



 

 Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM 

458 


 

Mahmut ile Leyla'da ise tanınmış bir padişahın tek oğlu olarak 



doğar. 

 



Mesnevide on yaşına giren Kays sünnet ettirilerek okula verilir. 

Okulda kızlar da vardır. Bir saf kız bir saf oğlan oturmaktadır, 

 

Mahmut ile Leyla'da ise okul çağına gelen Mahmut ilk ve orta 



öğrenimini bitirdikten sonra yüksek tahsile gönderilir. Saray etrafında eğitim 

alan Mahmut babasının ve tahtın tek varisidir. Bu yüzden sürekli olarak özel 

eğitim almıştır. 

 

Aşıkların Birbirleri ile Tanışması 

 

Mesnevimizde, Kays Leylâyı görünce şevk ile dertlenerek 



kendinden geçer. Leylâ'da onu okulda görünce kendinden geçer. Birbirlerini 

gören Kays ile Leylâ sürekli olarak birlikte zaman geçirmeye başlarlar. 

Okuldan ayrıldıktan sonra dahi onu görmek için türlü yalanlar uydurur. 

 



Mahmut ile Leylâ'da ise saz çalmayı öğrenen Mahmut bir yaz tatili 

sırasında romantik düşüncelere dalmıştır. Kız sevmek ve aşık olmak 

istemektedir. Saraylarının karşısında Habeşistan'dan gelen zengin bir tüccar 

oturmaktadır. Bu tüccarın Leyla isimli bir kızı vardır. Bu kız Mahmud'u 

çileden çıkartmaktadır. Mahmut her gün sazını alıp kız için türküler 

söylemektedir. Kız Mahmut'un saz çalmasını tebessümle seyretmektedir. 

Yine bir akşamüstü kız bahçelerinde gülleri toplamak için bahçeye iner. Bunu 

fırsat bilen Mahmut onun yanına gider, iki genç burada birbirlerine aşık 

olurlar, iki aşık burada bir daha ayrılmayacaklarına dair yemin ederler. 

Oğlan ve kız birbirlerine nişan için yüzük ve bilezik verirler. 



Aşklarının Onay Görmemesi 

 



Mesnevide Kays ile Leylâ'nın görüştüğünü öğrenen Leyla'nın annesi 

kızına, bu beraberlik için kızar ve onu okula göndermez. 

 

Mahmut ile Leyla'da ise durumu yaşlı kadından öğrenen Padişah, 



oğlunu bir tüccarın kızına yakıştırmaz. Bunu duyan tüccar kızım yanına 

alarak memlekete döner. Leyla'yı göremeyen Mahmut hasretinden duramaz 

ve onun oturduğu konağa gider ancak kimse yoktur. Çok üzülen Mahmut 

eline sazı olarak hasret dolu dörtlükler okur. 

Aldılar elimden nazlı Leyla' yı, 

Koydular başıma bin bir belayı, 

Leyla'yla kavuşmak nasib olmazsa, 



Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut 

ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması

 

459 


Yesin de ölümü ormanda ayı. 

Aşık oldum Leyla'm yürekten sana, 

 

Kaçtın da bak neler getirdin bana, 



Gece gündüz ağlar dağlar gezerim, 

Yandı da yüreğim, döndü püryana,  

 

Ben bir mecnun gibi dağda gezerim, Aşkınla yüreğim dağlar ezerim, 



Gündüz hayalimde gece rüyamda, 

Kavuşmamız vakti her an beklerim. 

 

Leyla'nın aşkından gül gibi soldum, 



Aşkına tutulup sararıp soldum, 

O elmas yanağına buse kondurdum, 

Leyla'm ta yürekten sana vuruldum. 

 

Leyla' m ceylan gördüm kalemdir kaşın, 



Daha şimdi on beş oluyor yaşın, 

Benim kimsem yok nede kardaşım, 

Leyla' m hayatımda sensin yoldaşım. 

 

Dumanlar bürüdü dağların başım, Durmadan akıyor gözümün yaşı, 



Benim kimsem yoktur nede kardaşım, Arayıp bulacam benim yoldaşım. 

Mahmut ile Mecnûn'un Yollara Düşmesi 

 



Mesnevide, Leyla'yı görmek ümidi ile arkadaşlarıyla dolaşmaya 

çıkan Kays, Leyla'yı görünce düşüp bayılır. Aynı şekilde fenalaşan Leyla da 

bayılır. Leyla hemen arkadaşları tarafından yerden kaldırılarak götürülür. 

Ayıldığı zaman Leyla'yı göremeyen Mecnûn kahrından gömleğini yırtarak 

feryad etmeye başlar. Ümitsizliğe düşen Mecnûn kendisini sahrada bulur. 

•  Mahmut ile Leylâ'da ise Leyla’yı konakta bulamayan Mahmut 

babasına sitem eder. Ancak babası ona vezirin kızını düşündüğünü söyler. 

Mahmut ise parada ve mevkide gözünün olmadığını ifade ederek saraydan 

kendisine bir at ve yetecek kadar yiyecek aldıktan sonra ayrılır. Uzun bir 

süre sonra bir köyde konaklayan Mahmut derdini köylülere anlatır. 

• Mesnevimizde çöllere düşen Mecnûn' u, babası Leyla ile görüştürme 

yalanı ile kandırır. Kabile içinde seçeceği en güzel kızla evlenebileceğini 




 

 Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM 

460 


söylerler. Ancak Mecnûn buna şiddetle karşı  çıkar ve bu aşk yarasına 

Leyla'dan başka kimsenin merhem olmayacağını haykırır. Mecnûn'un bu 

dertten kurtulması için hekimler çağrılır, tılsımlar yazdırılır, dualar edilir 

ancak bir netice alınamaz. Bunun üzerine babası Mecnûn'u Kabe'ye götürür. 

Mecnûn buradan hoşlanır. Aşktan kurtulmak için dua edeceği yerde Allah'a 

aşkı için ona daha fazla şevk vermesini ister ve yine çöllere düşer. Babası 

ondan umudunu keser. Leylâ'nın diyarına giderken bir avcı ile karşılaşan 

Mecnûn, avcının tuzağına yakalanan ceylanı üstündekilerini avcıya vererek 

kurtarır. Kurtardığı bu ceylanla birçok çöl dolaşır. 

• Leyla'yı aramaya çıkan Mahmut ilk geldiği köyde duraklar. Köylüler 

onun  ızdırap çeken halini görünce hemen aşık olduğunu anlayarak derdini 

sorarlar. Beş gün önce köylerinden geçen bir kervanda Leyla'yı gördüklerini 

söyleyen köylüler, kervanın gittiği yönü gösterirler. Mahmut hemen yola 

koyulur ancak akşam olur karanlık çöker ve yolu bir dağın eteğine gelir. 

Hava soğuk ve yağışlıdır. Bunun yanında yolunu kaybetmiştir. Herşey üst 

üste gelmiş ve Mahmut Allah'a: “ya murada erdir ya da öldür” diye dua eder. 

Geceyi mağarada geçiren Mahmut sabah olunca aşağı inmeye çalışır ancak 

yoğun bir tipi başlar. Yorgun olan ve bir de tipiye yakalanan Mahmut attan 

yere düşer. Oradan geçen bir çoban onu bulur ve iyileştirir. 

 



Mesnevimizde ise böyle bir bölüm yoktur. Mecnun tüm canlı ve 

cansız varlıklarla konuşmakta ve onlara derdini anlatmaktadır. Bu sırada 

Leyla hisara kapatılmıştı, Yanında olan genç kızlar her ne kadar da onu 

neşelendirmeye çalışsalar da başaramazlar. Bir bahar günü annesi Leyla'yı 

gezdirmek için dışarı çıkarır. Ancak bu dışarı gezmeleri sırasında avda olan 

İbn-i Selam Leyla'yı görür ve aşık olur. Ona hediyeler gönderir, ailesinden 

istetir. Ailesi bu teklifi kabul eder ve Leyla'yı  İbn-i Selam'a verirler. Bunu 

duyan Mecnûn'un derdi daha da artar. Dertli dertli gazel okurken Nevfel 

adından adalet ve cesareti ile tanınmış Mecnûn'u duyar. Onun derdine çare 

olmak için Leyla'yı Mecnun için istetir. Leyla'nın kabilesi buna şiddetle karşı 

çıkar. Bunun Üzerine Nevfel ile Leyla'nın kabilesi arasında savaş çıkar fakat 

Nevfel savaşı kazanamaz. Nevfel pes ederek kendi yurduna doğru yola çıkar. 

Mecnûn bu işe daha da dertlenerek yine çöllere düşer. 

 



Leyla ile Mahmut hikâyesinde ise Leyla Habeşistan'da zengin bir 

tüccar ile evlendirilecektir. Bunu bir kocakarıdan öğrenen Mahmut kendisine 

yardım etmesini ister. Bunun üzerine kocakarı ona düğünün yerini ve tarihini 



Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut 

ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması

 

461 


öğrenir. Mahmut ertesi günü düğünün olacağı yere gider. Leyla'yı görür 

görmez sazı eline alır ve onun için sevda sözleri söylemeye başlar. 

Mahmut'un geldiğini anlayan Leyla'nın gözleri kan çanağına döner. Mahmut 

hemen kocakarıyı Leyla'nın yanına gönderir. Kendisine nişan olarak vermiş 

olduğu bileziği kocakarının koluna takar. Bu bilezik ile Leyla'nın onu 

tanıyacağını söyler. Leyla'nın yanına gitmeyi başaran kocakarı "Mahmut'un 

kendi evinde olduğunu söyledi. Bunu üzerine Leyla gece yarısı evlerine 

geleceğini ve kaçmak için Mahmut'un hazırlık yapmasını istediğini söyler. 

Gece yarısı olduğunda Leyla kaçar. Birbirine kavuşan iki aşık Mahmut'un 

memeleketine gider. Oğlunu gördüğüne sevinen Padişah kırk gün kırk gece 

düğün yapar. 

 



Leylâ ile Mahmut isimli halk hikâyemiz mutlu sonla biterken 

mesnevimizdeki Mecnun'umuz çöllere düşmüştür. Türlü bahanelerle Leylâyı 

görmeye çalışan Mecnûn sürekli olarak çile çekmektedir. İbn-i Selam ile 

evlenen Leyla ona büyülü olduğunu söylerek kendisine yaklaştırmaz. Türlü 

çileler çeken aşıklarımız kavuşamazlar. Kavuştuklarında ise Mecnûn'un 

beşerî aşkı ilahî aşka dönüşmüştür. Bunu büyük bir olgunlukla karşılayan 

Leyla kavuşamamanın veridiği acı ile ölür. Bunun üzerine, Mecnûn Allah'tan 

ölmeyi diler. Allah'ın takdiri ile ölen Mecnûn Leyla'nın mezarı açılarak 

yanına gömülür. Her iki aşığın da ölüsünü gören mezarların başında hergün 

nöbet tutmaya başlar. Yine bir gece mezarı beklerken uyuyakalır. Rüyasında 

zevk ve sefa içinde kendilerine hizmet edilen iki güzel görür. Zeyd sorar 

burası neresidir, "burası cennettir ve bu iki kişi ise Leyla ile Mecnûn'dur" 

cevabını alır. Zeyd bu rüyayı halka anlatır. Bunun üzerine halkın bu iki aşığa 

olan inançları artar ve sürekli olarak bu kabri ziyarete gelirler. 




 

 Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM 

462 


 

 

SONUÇ: 

 

 

Makalemizde Klasik Edebiyatımızın en ünlü aşk mesnevilerinden biri 



olan Leylâ ile Mecnûn'u Halk Edebiyatı sahasında birçok aşığımız tarafından 

anlatılan ve bir varyantı da Kuzey Kıbrıs'ta derlenen Leyla ile Mahmut isimli 

halk hikayesi ile karşılaştırmaya çalıştık. Belirtilen hikâyeler her iki sahada 

da oldukça yaygın bir şekilde anlatılmış olup bu nedenle de birçok varyant 

ortaya çıkmıştır. Genceli Nizamî'nin bir kabilede geçen aşk hikâyesinden 

esinlenerek yazmış olduğu hikâye yine halka dönmüş ve hala daha 

anlatılagelmektedir. Bu nedenledir ki her iki sahanın da birbirinden ne kadar 

uzak olduğu söylense de benzer yanlarının olması muhtemeldir. Nitekim 

makalemizde de görüldüğü üzere, özellikle de muhteva bölümünde bazı 

ortak noktalar dikkati çekmektedir. 

Her iki aşığın aralarındaki aşkın büyüklüğü, aşıklarımızın sevgililerini 

bulmak için gurbete gidişleri, onları ailelerine şikâyet eden yaşlı kadınların 

olması gibi bir çok ortak noktaya rastlamaktayız. Ortak noktların yanında 

özellikle muhteva bakımından Kuzey Kıbrıs'ta derlenen varyantımız oldukça 

kısadır. Fuzûlî'nin varyantı ise 3000 beyitten fazladır. Özellikle İbn-i 

Selam'ın Leyla'yı istemesi. Mecnûn'un çöllere düşmesi, tüm hayvanlarla 

konuşması, Leyla'yı görmek için dilenci kılığına girmesi bölümleri Kuzey 

Kıbrıs'taki halk hikâyemizde görülmemektedir. 




Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn mesnevisi ile kıbrıs türk halk edebiyatındaki Mahmut 

ve Leyla isimli halk hikâyesi'nin şekil ve muhteva bakımından karşılaştırılması

 

463 


 

 

KAYNAKÇA 

 

 



Alptekin, Ali Berat, Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı,  Akçağ 

Yayınları, Ankara 2002. 

Akçam, Zeki: (2008), “Leylâ ile Mecnun İsimli Halk Hikâyesinin Kuzey 

Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Derlenen “Mahmut ile Leyla” Varyantı 

Üzerine Bazı Tespitler, Türk Dil ve Kültürünün En Eski Dönemleri ve 

Kıbrıs’a Ulaşması Bugünkü Durumu Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri 

(23-25 Mayıs 2005), Girne Amerikan Üniversitesi, Girne Şubat 2008. 

BORAT AV, Pertev Naili, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, 

Ankara 1946. 

Büyük Türk Klâsikleri, " Divan Edebiyatına Giriş", Ötüken Söğüt 

Yayınları, C-I, s.221-251. 

Mine Mengi, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınlan, Ankara 

1994.  


 


 

 Zeki AKÇAM, Ayşegül AKÇAM 

464 


 

Yüklə 3,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   151   152   153   154   155   156   157   158   159




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə