Бакы дювлят университети илащиййат факцлтясинин



Yüklə 1,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə44/73
tarix14.07.2018
ölçüsü1,91 Mb.
#55525
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   73

İbrahim MEMİŞ 
134 
2Ba- Heyûlânî Akıl; 
İbn-i Rüşd’e göre, Heyûlânî akıl, insan aklının ilk mertebesini teşkil 
eder. İnsanın kavramlara bir anlam yüklemesi ve anlamlandırmasında, bilgi 
kazanmasında ilk vazifeyi görür. Heyûlâni akıl, nesnelerin suretlerini kabul 
ederken kendisi hiçbir değişikliğe uğramaz.  İbn-i Rüşd’e göre, cismin bir 
fonksiyonu olmamakla birlikte ona yapışık da değildir.  İbn-i Rüşd’e göre, 
heyûlâni akıl nefsin bir fonksiyonudur ama cisme bitişik değildir. O bir 
cisim de değildir. İbn-i Rüşd nazarında heyûlâni akıl, boş bir levha gibidir.
45
 
İbn-i Rüşd nazarında heyulânî akıl, hayali suretlerde bulunan makülleri 
kabul istidadıdır.  Şu halde, İbn-i Rüşd'e göre gerek heyûlânî akıl, gerekse 
fa`âl akıl gerçekte aynı şeydir, o da insan nefsinden ibarettir. 
İbn-i Rüşd bunu şöyle yorumlamaktadır: Bedenle ilişki kuran insan 
nefsinin başlıca iki fonksiyonu vardır: Birincisi, varlığa ait formları 
maddeden soyutlamak, ikincisi ise, soyutlanan ve kavram haline gelen 
bilgileri kabul etmek. İşte nefsin soyutlama işlevine fa`âl akıl, bunları kabul 
etme işlevine de heyûlânî akıl denilmektedir.
46
İbn-i Rüşd’ün akıllar 
sınıflandırmasında birinci mertebe de yer alan heyulânî akıl bilgiyi kabul 
eden nefsin bir gücüdür. Zaten, İbn-i Rüşd nazarında akıllar başlı başına bir 
varlık değil nefsin bir görünümü ve gücüdür. Daha önce gördüğümüz 
filozoflar bu aklı bedene bağımlı sayıyorlar, onu nefsin bir gücü veya cüz'ü 
şeklinde anlıyorlar ve bunun sonucu olarak onun da ölümlü olduğunu 
söylüyorlardı. Oysa 1bn Rüşd'e göre idrâk safhasında bu akıl, objenin 
zihinde- ki bir formu şeklinde düşünülemez, o tamamen manevi bir 
cevherdir, bir başka deyişle heyûlânî akıl fizyolojinin bir işlevi değildir. Eğer 
öyle olsaydı akıl kendi varlığını idrâk edemediği gibi, aynı anda birden fazla 
şeyi de idrâk edemezdi. İbn-i Rüşd’ün bu fikirlerinden insanın heyulânî 
aklının bilmeleke hale geçmesinin mümkün olmadığını, ancak bir muharrik 
aracıyla olduğunu bunun ise Fa’âl akıl olduğunu anlıyoruz.  
Yine İbn-i Rüşd’e göre bu, muharrik akıl olan Fa’âl akıl heyulânî akıldan 
üstün bir konumdadır. Biz onu akletsek de akletmesek de o kendi başına 
                                                 
45
 İbn-i Rüşd, Telhis-ü Kitabi’n-Nefs, Kahire-1950, s.120-121 
45
 Bolay, Süleyan Hayri, DİA,. İstanbul-1989 s.242 
45
 İbn-i Rüşd, Telhis-ü Kitabi’n-Nefs, Kahire-1950, 85-86 
46
 Bolay, Süleyan Hayri, DİA,. İstanbul-1989 s.242 


İbn-i Rüşd felsefesinde kavramsal olarak nefs ve akıl 
135 
bilfiil mevcuttur Bu akılda akıl ile ma’kûl birdir. Bizim suretimiz oluşu 
bakımından bizim onu akletmemiz mümkündür. İbn-i Rüşd, bu sayede ezelî 
bir ma’kûl’ü elde etmiş oluruz derken bunu da ittisal diye adlandırır.
47
 Bütün 
bunlar gösteriyor ki, bu akıl sadece bir yetenek veya bir güç değildir. Şayet 
öyle olsaydı onu da bedenle beraber ölümlü saymak gerekirdi. Halbuki böyle 
bir anlayış dînî akîdeye ters düştüğü kadar, nefsin birliği ve bölünmezliği 
ilkesine de ters düşmektedir. Ayrıca, nefsi bir yönüyle ölümlü bir yönüyle 
ölümsüz saymak gibi bir çelişkiye götüreceğinden tutarsız bir iddiadır. 
Öncelikle dış dünyadaki varlıkların heyulâni suretleri algılanarak daha sonra 
devreye hayal gücünün girmesiyle onun dış dünyaya ait olan heyulâni sureti 
soyutlayarak onu “heyulâni suret”haline dönüştürülür. Maddeden soyutla-
narak bağımsız hale gelen bu hayali suretler daha sonra heyulâni akıl tara-
fından idrak edilme seviyesine yaklaşır ve sonunda idrak edilir.  
2Bb- Meleke Halindeki Akıl; 
İbn-i Rüşd’e göre meleke halindeki akıl, heyûlâni aklın kabul ve idrak 
ettiği kavramlardan teşekkül eden bir akıldır. İbn-i Rüşd’e göre bu safhada, 
belli beceriler, yetenekler ve güçler bulunur. Ama buradaki temel husus var 
olan bu yetenek ve güçlerin istenildiği anda kullanılması (kullanılabil-
mesi)’dır.
48
 İbn-i Rüşd, bunu, kendisinde bir şeyi öğretme istidadı bulunduğu 
halde yapmayan, ama dilediğinde veya gerektiği zaman kullanabilecek halde 
olan bir öğretici’nin durumu gibi olduğunu söyler. 
İbn-i Rüşd’e göre, meleke halindeki akıl insan kendi isteğiyle tasavvur 
ettiği zaman, bilfiil hâsıl olan ma’kullerdir. İbn-i Rüşd, insanı hayvandan 
ayıran  şeyin insanın mütehayyile küvvesinde bulunan bu istidadı olduğunu 
belirtir.
49
 
 İbn-i Rüşd’ün Heyulânî akıl dediği akıldan, meleke aklın farkı, meleke 
aklın istediği zaman düşünce üretecek kapasitede olmasıdır. İnsanın zihninde 
idrak edilen bu kavram birikiminin olduğu safhanın adı “meleke halindeki 
akıl”dır. Bir başka ifade ile akledilebilen objeler, akledilme hadisesinden 
                                                 
47
 İbn-i Rüşd, Telhis-ü Kitabi’n-Nefs, Kahire-1950, 85-86 
48
 İbn-i Rüşd, Risâletü’n-Nefs( fi Resailü İbn-i Rüşd el- felsefiyye), Beyrut-1994 ), 
s.23-25, 99-103 
49
 İbn-i Rüşd,Age, s.83-84 


İbrahim MEMİŞ 
136 
önce “bilkuvve, akledilebilir” iken, bilkuvve aklın akletmesi neticesinde 
akledilen “bilfiil akıl”haline dönüşürler.  
 2Bc- Müktesep Akıl;  
 Müktesep  aklı, “meleke halindeki aklın, fiili haline gelmesi” diye 
tanımlayan İbn-i Rüşd’e göre, bu akıl ölümlüdür ve nefs bedenden ayrıldığı 
andan itibaren duyular alemine ait bütün bilgi potansiyeli de yok olur. Aynı 
şekilde  İbn-i Rüşd, müktesep aklın da heyülani akıl kategorisinde 
değerlendirilmesi gerektiğini söyler.
 50
  
 İbn-i Rüşd'ün, müktesep akıl adını verdiği akla gelince bu, heyûlâni 
akıldan apayrı bir şeydir.Heyülânî aklin fiil halindeki görünümüdür. Beşerî 
akıllar hiyerarşisinde Fârâbî ve İbn-i Sînâ'nın müstefâd akıl dedikleri işte bu 
müktesep akıldır ki, İbn-i Rüşd'e göre beden gibi ölümlü olan budur. Çünkü 
nefs bedenden ayrıldığı andan itibaren duyulur âleme ait bütün bilgi birikimi 
de yok olmaktadır. O, bu konuda, üstadı Aristoteles’ten farklı olarak, 
müktesep aklın nefsin bedenle birleşmesi sırasında oluşup geliştiği fikrine 
sahiptir. İnsan, akıl mertebelerinden müktesep akla erişince onun aklı Fa’al 
akıl ile ittisal eder. Allah ona bu akıl sayesinde vahyeder. Nesneler
maddelerinden soyutlanarak akledilince akletme işi tamamlanmış olur ve 
akıl o zaman yalnız madde halindeki nesneleri değil, maddesinden soyutlan-
mış nesneleri de akledebilecek duruma gelir ki bu mertebenin adı da 
müktesep akıl’dır. Bilindiği gibi Fârâbi ve İbn-i Sînâ bu akla müstefad akıl 
der. Bu akıl; maddelerinden soyutlanmış olan akledilebilenleri bilfiil akleden 
aklın, mufârık suretleri idrak edebilme(Soyutlama) yeteneğidir. Bunlar, önce 
made halinde iken sonradn maddeden tecrit edilmiş akledilebilenlerdir. 
Mufarık suretler kavramına gelince onlar da madde ile alakası olmayan ve 
hiçbir zaman da madde olamayacak akledilebilenlerdir. 
 2Bd- Fa’âl Akıl (Etkin Akıl); 
 İbn-i Rüşd’ün nefs konusuna bakışını incelerken gördüğümüz gibi, 
nefisler arasında bir hiyerarşinin var olduğunu söyleyen İbn-i Rüşd, aynı 
şeyin akıllar içinde geçerli olduğunu söyler ve akıllar arasında bir hiyerarşi 
benimser. O’nun bu hiyerarşi sisteminin en üstünde fa’al akıl bulunur. 
Müktesep akıl meleke halindeki aklın, meleke halindeki akıl da en altta 
                                                 
50
 İbn-i Rüşd,Age, 120-121 


Yüklə 1,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə