Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı



Yüklə 1,65 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə36/37
tarix28.11.2023
ölçüsü1,65 Mb.
#134390
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   37
sensus communis
kavramından hareketle, insanların üyesi bulundukları 
topluluğun yargılarını dikkate alarak eylemde bulunduklarını söyler ve nihayetinde 
herkesin insan olmak bakımından dünya topluluğunun üyesi olduğunu hatırlatır. Bu 
durum insanın kozmopolit varlığının yeniden hatırlanarak, politik bir eylem tarzı olarak 
ortaya konmasının ve bir insanlık idealinin yeniden tesisinin temelini oluşturur.
Öte yandan Habermas, ortak köken anlayışına dayalı bir ulus anlayışının yerine, ortak 
risklere maruz kalan bir devlet vatandaşlığı anlayışına dayanan bir ulus anlayışı tesis 
edilebileceğini söyler ve insan hakları ve demokrasi yararına bir değerler sistemi 
kurulduğu takdirde, cumhuriyetçi anayasaların Kant’ın öngördüğü gibi barışa yönelten 
bir yapı olarak ortaya çıkacağını düşünür. Böyle bir sistemin kurulumu ve muhafazası 
içinse Kant’ın aklın kamusal kullanımı düşüncesinin, devlet dışı organizasyonlar ve sivil 
toplum kuruluşlarıyla, kısaca sivil bir kamuoyuyla desteklenmesi gerektiğini düşünür.
Bu ortak hareket noktası anlayışının en geniş yorumlanışını ise Hardt ve Negri’nin 
İmparatorluk iktidarının karşısında yer alan bir demokrasi olanağı olarak Çokluk 
anlayışında bulabiliriz. Çokluk, tüm dünya halklarını kapsayabilecek, tam olarak 
kozmopolitizme uygun bir direniş olanağını içinde barındıran bir kavramdır. İçine aldığı 
nüfus öğelerini birleştiren değil, farklılıklarına rağmen bir arada tutabilen bir yapı olarak 
çokluk, Kant’ın öngöremediği tarihsel gelişimler dolayısıyla farklı şekilde cereyan eden 


96 
kozmopolit halklar federasyonu düşüncesinin yarattığı negatif etkilerin karşısında yer 
alacak bir ortaklıktır.
Sonuç olarak, tüm bu bakış açıları birleştirildiğinde karşımıza çıkan tablo, Kant’ın akla 
dayanan bir ahlak anlayışı temelinde, kategorik imperatifin gölgesinin her adımda 
hissedildiği bir hukuk felsefesi anlayışıyla ortaya koyduğu kozmopolit haklar ve ebedi 
barış idealinin, bu çalışma kapsamında ele aldığımız düşünürlerce, mevcut haliyle 
gerçekleşemeyecek, ancak yok da sayılamayacak bir felsefi yaklaşım olarak ele 
alındığıdır. Bu yaklaşımın gerçekleştirilemez oluşunun en temel sebepleri, Kant’ın ahlaki 
yaklaşımı ile hukuki yaklaşımı arasında tam bir uyumu tesis edememesidir. Doğal hukuk 
kuralları olarak ele alınabilecek, insan onuruna dayanan, vazgeçilemez haklar 
düşüncesini, normatif hukuk kuralları ile ortaya koymaya çalışmak, eleştirel bir bakışa 
her zaman açık kapı bırakmak olacaktır. Bu nedenle Kant’ın kozmopolit hukuku, pek çok 
farklı bakış açısının pek çok farklı eleştirisine maruz kalmıştır. 
Bu eleştiriler, ele aldığımız isimlerden Derrida haricinde, sınırların belirsizleştiği 
günümüzde, kesin ve net tanımlamalar yaparak, hukuki sınırlar çizmenin imkansızlığı 
üzerinden ilerlemiştir. Oysa ele aldığımız son düşünür olarak Derrida, bu belirsizlik 
noktasından şikayetçi değildir. Ona göre, hukukun sınırları çizilebilir ama adaletin 
çizilemez. Kategorik imperatif ise kurmaya çalıştığı evrensel bir yasa olarak eyleme 
düşüncesiyle hukuka değil, adalete yönelik bir anlayış olarak ele alınmalıdır. Dolayısıyla 
Kant’ın kategorik imperatifi temele aldığını söylediğimiz kozmopolit hukuk kavrayışını, 
adalet bağlamında değerlendirmek gerekecektir. Keza, kozmopolit hukukun sınır olarak 
belirlenen konukseverlik kavramı da koşulsuz ve sınırsız bir şekilde ele alınmalıdır. Aksi 
takdirde konukseverlik kendi kendini gerçekleştirmeye çalıştığı her seferde kendini yıkan 
bir kavram haline dönüşecektir. Dolayısıyla, Derrida’nın bakış açısından 
düşünüldüğünde ebedi barışın ve kozmopolit hakların, koşulsuz ve sınırsız bir yaklaşımla, 
hemen o anda, orada, ihtiyaç duyulduğu noktada gerçekleştirilmeye çalışılması, 
eylemlerin mümkün olduğunca sınırları yıkmaya, hep bir adım daha ötesine geçmeye 
çalışılmasıyla mümkün olabilecektir.
Derrida’nın bu düşünceleriyle birlikte, kozmopolitizm anlayışının etikten uzaklaşarak 
hukuka doğru ilerlemesini hedefleyen eleştirel yaklaşımlardan geriye doğru, Kant’ın 
kozmopolitizm anlayışına doğru uzanan bir çizgi çizilmiş olur. Derrida; Habermas, 


97 
Arendt, Hardt ve Negri’nin aksine kozmopolitizmin etik boyutunu öne çıkarmıştır. Ancak 
kozmopolitizmin yeterli hukuki korumaya sahip olmadığı takdirde, sadece etik bir duruş 
olarak başarıya ulaşamadığı da aşikardır. O zaman kozmopolitizmin imkânsız bir hedef 
olduğu ve vazgeçilmesi gerektiği mi söylenmelidir? 
Bu çalışma kapsamında incelediğimiz tüm bu düşünceleri birleştirerek, ebedi barışın ve 
kozmopolitizmin olanağını sorguladığımızda, şöyle bir sonuca vardığımızı söyleyebiliriz: 
Kant’ın çizdiği şekilde bir kozmopolitizm anlayışı, günümüz küreselleşmiş toplumunda 
pek de mümkün gözükmemektedir. İktidarın ve bu iktidarın yönetim şekillerinin değiştiği 
günümüzde, ebedi barışa yönelik bir arzu duyanların da uygulaması gereken yol 
haritasının değişeceğini söylemek zor değildir. Bu yeni yol haritasını çizerken, günümüz 
şartlarında küreselleşmenin getirdiği dezavantajları dikkate almanın yanında avantajlarını 
da gözardı etmemek gerekir. Giriş bölümünde de dikkat çekmeye çalışıldığı gibi, iletişim 
olanaklarının büyük gelişimiyle dünyanın sınırlarının küçüldüğünü iddia edebiliriz. Bu 
iletişim olanağı, Arendt, Habermas, Hardt ve Negri’nin öne sürdüğü gibi karşılaşılan 
risklerin ve acıların ortaklığı bağlamında değerlendirilerek, büyük toplulukların bir araya 
getirilmesi için kullanılabilir. Nitekim dünya siyasi sahnesinde son on beş ila yirmi yılda 
meydana gelen isyan, devrim veya büyük protesto gösterileri hatırlandığında, bu iletişim 
olanağının kullanıldığı göze çarpacaktır. Ancak, böylesi bir yaklaşımda, ortaya çıkan 
kozmopolit topluluk, insan hakları temelinde bir kozmopolit hukuk düzenini tesis etmeye 
muktedir olamayacaktır. Zira Kant’a yöneltilen eleştiriler de hatırlanırsa, bir zor gücü 
olarak hukukun güvencesini içeren bir yapı oluşturulmadığı takdirde, ortaya çıkan her 
kozmopolit birlik, ahlak ile hukuk arasındaki belirsizlik noktasında sıkışıp kalacaktır. 
Tıpkı Birleşmiş Milletler’in müdahale hakkı örneğinde olduğu gibi, içerisinde suiistimal 
edilebilecek bir şekilde karşıt görüşünü barındıran sınırlı bir hukuki yapı, tam olarak 
hukuki bir kozmopolitizme erişmek bir yana ona zarar verecek bir oluşuma bile 
dönüşebilecektir. Bu noktada, arzu edilen hukuki zırhı kuşanamamış bir kozmopolitizm 
fikrini tamamıyla terketmek yerine, böylesi bir yapıya kavuşuncaya değin, Derrida’nın 
önerdiği gibi, sınırların ötesine uzanmaya çalışan, hukuku değil adaleti hedefleyen bir 
eylem tarzını tercih etmek gerekebilir.
Böylesi bir eylem tarzı, türde gerçekleşecek bir hedefin uzak hayalinin yaratacağı ataleti 
engelleyerek, yaşanılanların ortaklığından hareketle kurulacak bir kamusal gücü harekete 
geçirmelidir. Bu ortak zemini, Stoacı halkaların da gösterdiği biçimde, sürekli 


98 
geliştirmeye ve büyütmeye çalışmak, her seferinde bir sonraki sınırı yıkarak, ortak 
kamusal alanı tüm dünya vatandaşlarını içine alacak şekilde genişletmeye çalışmak ise 
Derrida’nın önerdiği tarzda, hukukun yeterli olmadığı noktada etik bir bakış açısını 
benimsemekle mümkün olacaktır. Böylece kozmopolitizm fikrini, Kant’tan hareketle 
yola çıkan, küresel dünya düzeninin neden olduğu problemleri daha kuvvetli bir hukuki 
korumayla çözmeyi hedefleyen ve bu hedefi, yeni ortaya çıkan kamusal alanların da 
hesaba katılmasıyla daha güçlü bir şekilde talep eden bireylerin, adaleti şimdi ve burada 
sağlamak maksadıyla her seferinde bir sonraki sınırı aşarak en dış halkaya erişmeyi 
amaçlayan eylemlerinde muhafaza etmek imkânı ortaya çıkacaktır. 


99 

Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə